Evrenin büyük sırrının peşindeki Türk kadını
Bilimkadını Yrd. Doç. Dr. Bilge Demirköz, Avrupa Nükleer Araştırma Örgütü CERN’de, yüzyılın deneyi olarak gösterilen ATLAS projesinde 3 yıldır Türkiye’yi temsil ediyor
Demirköz, “CERN’i lise 1’inci sınıfta yapılan gezide görünce hayran oldum ve fizikçi olup bir gün CERN’de çalışma hayalleri kurmaya başladım. Şimdi hayallerim gerçek oldu. Yüzyılın en büyük deneyinde hayati bir görevdeyim” diyor.
MIT ve Oxford gibi dünyanın sayılı okullarında okudu. Üniversite ve master yıllarında, NASA’nın yürüttüğü “Alpha Magnetic Spectrometer” projesinde, uzaydaki anti-madde ve karanlık maddenin izlerini araştırdı. Şimdi ise CERN’de yüzyılın deneyinde çalışıyor... Peki hayatı sadece “çalışmaktan” mı ibaret? “Bu kadar zor görevlerde bir insanın hayata ayıracak zamanı yoktur” diye düşünüyorsanız, yanıldınız. Çünkü Yrd. Doç. Dr. Bilge Demirköz’ün sosyal hayatı da çalışma temposu kadar yoğun.
MIT’de almış olduğu müzik eğitimini piyano çalarak sürdürüyor. Bunun dışında, klasik balo danslarına ve tangoya devam ediyor. Geri kalan zamanında ise Alpler’de kayak yaparak stres atıyor. Demirköz’ün son zamanlarda kafa yorduğu konu ise Big Bang! Yani evreni her şeyiyle başlattığı iddia edilen “Büyük Patlama”. Çok değil, sadece bir ay sonra, merkezi İsviçre’de bulunan Avrupa Nükleer Araştırma Örgütü (CERN), 36 ülke ve 2000’den fazla fizikçinin katılımıyla tarihin en büyük fizik deneyini gerçekleştirecek. Yüzyılın deneyinde, bilimadamları Big Bang’de ortaya çıkan büyük enerji yoğunluğunu tekrar yaratarak “evrenin sırrına” ulaşmayı planlıyor. CERN’deki deneyde iki yıl boyunca “doktora sonrası araştırma görevlisi” ünvanıyla çalışacak Demirköz, tüm dünyanın merak ettiği bu deneyi anlattı.
Başarılarınız ortada. Peki nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Çocukluğum, pek çok yaşıtım gibi ilkokulun 5’inci sınıfında yapılan ortaokul sınavına hazırlanmakla geçti.
Dersler dışında nelerle uğraşıyordunuz?
En sevdiğim uğraş, elektronik orgumda parça çıkarmaktı. Klasik müziğe olan tutkum 8 yaşında gittiğim Verdi’nin “Nabucco” operası ile başladı. İlkokuldan sonra, Robert Kolej’e girdiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü hayatımın çizgisi orada belirginleşti...
İstanbul’u bırakıp eğitim için yurt dışına çıkmaya nasıl karar verdiniz?
İlkokulda başlayan matematik sevgim, Robert Kolej’deki matematik hocam Selim Tezel’in beni cesaretlendirmesiyle bir tutkuya dönüştü. 1996’da “Eğriler Ailesi” adlı projemle TÜBİTAK’ın verdiği matematik ödülünü aldım. Daha sonra, Harvard mezunu olan Selim Tezel’den yurt dışında eğitim almam konusunda büyük destek gördüm.
Ve çok önemli burslar kazandınız...
Evet. Caltech ve MIT’den burs kabulü gelince, dünyalar benim oldu.
Ayrılık gerçekten alışılması zor bir kavrammış
Ne kadar zamandır ailenizden uzaktasınız?
Vatanımdan ve ailemden 11 yıldır uzaktayım. Ayrılık gerçekten alışılması zor bir kavrammış. “Zaman geçtikçe ayrılığa alışılır” düşüncesi bence yanlış. Aslında sanki her şey daha da zorlaşıyor.
Fizikçi olmaya nasıl karar verdiniz?
1995 yılında Lise 1’inci sınıftayken Cenevre’de Avrupa Liselerarası Matematik Şampiyonası yapıldı. Ben de Robert Kolej’in matematik takımındaydım. Yarışma sonrası bizi bir fizik laboratuvarına götüreceklerini söylediler. O zamanlar fiziği sevmiyordum. Bir laboratuvara gitme fikri beni hiç heyecanlandırmadı. Fakat CERN hiç de düşündüğüm gibi bir fizik laboratuvarı değilmiş. Heyecan verici deneylerin yapıldığı, hem zeki hem de sıcak insanların birarada çalıştığı bir yermiş. Hayran oldum ve fizikçi olup bir gün CERN’de çalışma hayalleri kurmaya başladım.
Amerika’nın önde gelen okullarından MIT’e kabul edilmeniz nasıl oldu?
Benden “Neden MIT’de okumak istediğim” hakkında bir makale isteniyordu. Bu makaleyi CERN’de çalışma hayalim üzerine kurdum. Kabul heyetinden biri bana makalenin kendisini çok etkilediğini söyledi ve CERN yolunda bana başarılar diledi.
Genç yaşınızda böylesine önemli başarılara imza atmanızın sırrı nedir?
Üç ilkem var: Birincisi; kendimi geliştirmek için çalışma isteğim. İkincisi; güçlükler karşısında sabredebilmek. Üçüncüsü de kendimle barışık olma dileğim. Bütün bu üçünün kazanımlarıyla barışa ve insanlığa faydalı işler yapabilirsem, ne mutlu bana...
Kaç yıldır İsviçre’de çalışıyorsunuz?
3 yıldan beri sürekli Cenevre’deyim. Ancak son 8 yıldan beri projeleri takip etmek için CERN’e gidip geliyorum.
Her yerde Türkiye’yi tanıtmaya çalışıyorum
CERN’e seçilmeniz nasıl oldu?
Oxford’daki doktoram sırasında grubum beni CERN’e sürekli kalmak için yolladı. 2 yıl boyunca Oxford üniversitesi bünyesinde CERN’de çalıştım. Bu süre içinde “Research Fellow” olmak için başvurdum. CERN’e başvurum sırasında beni Prof. Dr. Engin Arık yüreklendirmişti. İnsani yönü kuvvetli, yüksek idealleri olan, düşüncelerinin arkasında duran cesur bir insandı. Benim mücadeleci ruhum onu etkiliyordu. Aslında doktorasını bitirmemiş olan adaylara bakmayacakları ibaresine ve CERN’e üye olmayan ülke vatandaşlarına çok fazla şans tanımamalarına rağmen, beni kabul ettiler.
CERN’de çalışmak, bir fizikçi için ne anlama geliyor?
CERN’in şu anda 20 asil üyesi ve 7 gözlemci üyesi var. Kendi elemanı olan 2 bin 500 kişi dışında, misafir olarak çalışanlarla birlikte yaz aylarında CERN’in nüfusu 10 bini geçebiliyor. Değişik dünya görüşleri ve fizik anlayışları olan kişilerin fikir alışverişi, hatta fikirlerinin çarpışması CERN’de gerçekleşiyor. Bu da ön yargıdan uzak bir insanın kendini geliştirebilmesi için çok büyük bir fırsat...
Oradaki bir gününüzü anlatır mısınız?
Projenin gidişatına göre bazen günlerce hiç duraksamadan çalıştığım oluyor. Durum ne gerektiriyorsa, bazen ofiste bilgisayar karşısında, bazen de yerin 100 metre altındaki laboratuvarda aralıksız çalışmalar yapıyorum.
İsviçre’de nasıl bir hayatınız var?
Elbette CERN’de çalışırken sosyal hayattan kopuk bir yaşantım yok. Cenevre’de klasik müzik ve caz konserlerine gidiyorum. Montrö ve Verbier festivallerini kaçırmıyorum. MIT’de almış olduğum müzik eğitimini piyano çalarak sürdürüyorum. Ayrıca, Oxford’da başlamış olduğum klasik balo danslarına ve tangoya devam ediyorum. Bu gibi aktivitelerde tanıştığım CERN dışından çok arkadaşım var. Birçoğu Birleşmiş Milletler’de veya Uluslararası Çalışma Örgütü’nde çalışıyor. Bu uluslararası etkileşmeyi çok seviyorum. Bu arada onlara Türkiye’nin tanıtımını da yapmaya çalışıyorum.
Bu deneyde size nasıl bir görev verildi; bu projenin önemi ne?
Bu deneyde ben data alımının tetiklemesinde çalışıyorum. ATLAS deneyi, sanki koskocaman bir fotoğraf makinesi. Normal dijital kameralardaki 6-7 Mbit yerine ATLAS’ta yaklaşık 100 Mbitlik bilgi var. Normal dijital kameralar saniyede 1-2 fotoğraf çekebilirken, ATLAS saniyede 40 milyon fotoğraf çekebiliyor. Fakat işimize yarayan, yahut bulmaya çalıştığımız yeni fizik kavramlarını içeren fotoğraf kareleri nadir. Belki saniyede ancak 200 kare bilgi diske yazılmak için ayıklanıyor. Bu fotoğraf seçimi işine biz “tetikleme” diyoruz ve ben bu işte çalışıyorum. Proje için çok önemli bir görev. Çünkü gerçekte bir buluş teşkil edecek olan bilgileri yanlışlıkla ayıkladığımızda önemli bir buluşu kaçırma ihtimalimiz var. Proje için hayati önemi olan bir konu.
Deney ne zaman başlayacak ve sonuçta ne keşfedilmesi umuluyor?
2008’in Ağustos ayının ortalarında başlaması düşünülen “Büyük Hadron Çarpıştırıcı” (LHC) projesiyle, ATLAS da hayat bulacak. ATLAS deneyinin amacı, maddenin kütlesinin nereden geldiği, evrenin madde bütçesinin çoğunu teşkil eden karanlık maddenin doğasını bulmak gibi kozmik soruları cevaplamak. Projenin yaklaşık olarak 10 yıl sürmesi düşünülüyor. Sanırım, ilk sonuçları bir yıl içinde almaya başlarız.
Bu deney insanlık tarihinde neyi değiştirecek?
Bilimadamları elektriği ararken, ampulü buldular ve böylece tüm insanlık aydınlanmış oldu. Fakat elektriği ilk araştıranlara sorsanız, ışık veren bir cihazı yapabileceklerini düşünmezlerdi. Şu anda ben de bu projeden ne çıkacağını tahmin edemiyorum. Ama öngöremediğimiz büyük bir buluş ortaya çıkabilir ve yine bu buluş insanların yararına sunulabilir.
Yazın yat sporu, kışın kayak yapıyor
Ruhumun yorgun olduğunu düşünmüyorum. Ama düşüncelerimi toparlamak için müzik veya sporla uğraşıyorum. Cenevre gölünde MIT’de öğrendiğim yat sporuyla uğraşıyorum. Yazın dağ yürüyüşü yapmayı ve Badminton oynamayı seviyorum. Kışın ise yanı başımızdaki Alpler’in tadını kayak yaparak çıkarıyorum.