Ellerim titriyor çünkü duygularım devamlı ayakta
"Aşka kapalıyım çünkü hırpalanmak istemiyorum"
Sinemamızın sultanı Türkan Şoray, çok yakında fırtına gibi esmeye hazırlanıyor. Bir yandan Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde vereceği sinema dersleriyle ilgilenirken bir yandan da Sinema Benim Aşkım adlı kitabını bitirmeye çalışan Şoray, bu yıl 3 ayrı film çekeceğini de müjdeliyor. Ellerinin neden titrediği hep merak konusu olan Şoray, “Duygularımın devamlı ayakta olmasının etkisi belki de... Kapı çaldığında da uçak geçtiğinde de heyecanlanırım; içim hep pırpırdır. Hayatım hep bir telaş, hep geç kalma duygusuyla geçti” diyor.
* Türkan Şoray Sinema Akademisi adı altında Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde ders vermeye başlayacaksınız. Nasıl ikna ettiler sizi?
Üniversitelerin iletişim fakültelerine söyleşilere davet edildiğimde hemen kabul ederdim zaten; çünkü gençlerle bir arada olmaktan çok mutlu oluyorum. Ve o söyleşilerde gördüm ki, sinema tutkunu müthiş gençler var. Bir de Müjdat Gezen’i çok severim. İnsan insandır. Bir gün beni okuluna davet etti. Oradaki öğrencilerle inanılmaz güzel bir söyleşi yaptık. O da, “Sana bir bölüm açsak ne dersin” deyince düşünmeden “Evet” dedim. Bursa’da da açılacak; 15 günde bir ders vermeye Bursa’ya gideceğim... Belki edebiyat, siyaset gibi konularda o kadar birikimli değilim ama sinema konusunda birikimli ve donanımlı hissediyorum kendimi.
* Sizin eğitim almadan inanılmaz başarılı olduğunuzu göz önüne alarak, eğitim bir oyuncuyu ne kadar besler diye sormak istiyorum?
Önemli olan doğal yetenek tabii ama eğitimli olduğu zaman daha kolay amaca ulaşılır. Ben eğitim almadım ama el yordamıyla, sezgilerimle, iç güdülerimle oyunculuğu bulmaya çalıştım.
* Zorluk yaşadınız mı eğitimsiz olduğunuz için?
Tabii, tereddütleriniz oluyor, kendine güvensizliğiniz oluyor. Eğitimli olunca daha bir kendine güvenle başlamış oluyorsun oysa ki.
Nurgül için varisim diyorlar ama kimse kimsenin varisi değil
* Dizileri takip ediyor musunuz?
Dizilere bir dizi izleyicisi gibi değil de kim, ne yapmış diye bakıyorum.
* Devamlı izlediğiniz hiçbir yapım yok mu; mesela Muhteşem Yüzyıl?
Aaa onu izliyorum.
* Peki oyunculardan kimi beğeniyorsunuz?
Hiçbirini ayırt edemiyorum. İnanın hepsi dünya güzeli, dünya yakışıklısı...
* Mesela yeni bir Kadir İnanır geldi mi?
Tek bir isim vermek istemiyorum.
* Sizin varisiniz olarak hep Nurgül Yeşilçay konuşuluyor...
Kimse kimsenin varisi değil; öyle birşey yok. İzleyicimiz o kadar geniş yürekli ki, hepimize gönlünde yer var.
Hırslı olsaydım sahnelere evet derdim astronomik rakamlar önerildi
* Siz dünyanın en çok film çeviren kadın oyuncususunuz.
Evet, doğru. Atilla Dorsay’ın bir araştırması bu...
* İnsan bunu düşününce ne hissediyor; yorgunluk mu yoksa yeni filmler çevirme isteği mi?
Bu sene 3 film projem var; ikisinde oynayacağım. Birinin de yönetmenliğini yapacağım. Kadın sorunlarıyla ilgili filmler hepsi...
* Bu kadar enerjiyi nereden buluyorsunuz?
Film çekmediğim zamanlar o enerjim olmuyor ama film üretim aşamasına girdiğim zaman bambaşka bir insan oluyorum; müthiş enerjik oluyorum.
* Peki insan bu kadar çok film çevirince maddi olarak da ihya oluyor mu?
Türkiye şartlarına göre Allah’a çok şükür... 50 yıla yakın bir emek, kuruş kuruş biriktirerek, kendi alın terinizle, babadan kocadan miras kalmadan bir şeylere sahip oluyorsunuz; o da ananızın ak sütü gibi helal. Ama benim zaten o tür hırslarım olmadı; olsaydı sahnelere evet derdim.
* Sahneler için size büyük paralar önerildiği doğru mu?
Evet, astronomik rakamlar önerildi ama sinema hep ağır bastı.
* İnsan sizin kadar çok iltifat duyunca artık iltifattan da sıkılıyor mu?
Yoo hayır. Güzel sözler beni hep besliyor. Önemli olan o güzel övgüleri hak etmek. Hep “inşallah hak etmişimdir” diye düşünürüm. “Sizi seviyoruz” demeleri herşeye bedel.
Bizim dönemimizde yoktu ama şimdi rekabet çok fazla
* Sizi sağcısı, solcusu, kadını, erkeği, büyüğü, küçüğü herkes çok seviyor. Ama bu kadar çok sevilen isimler artık gelmiyor. Neden?
Hepimiz için bu böyle; seven de var sevmeyen de... Ama genellikle çok seviyorlar.
* Fakat o yıldız kavramında bir değişim olmadı mı sizce de?
Bizim dönemimizde tek eğlence sinemaydı. İzleyici bizi öylesine benimsedi ki, canı gibi. Bizi dünya güzeli gördü. Ve de o algı hâlâ devam ediyor. Bizim için en büyük şans bu. İki şey var; televizyonlarda eski filmlerin tekrar oynayıp yeni nesilin de bizi tanıması ve o filmlerdeki safiyet. Şimdi değerler çok değişti. Belki de insanlar onların özlemini o eski filmlerde buluyorlar.
* Sizin kadar büyük starlar neden gelmiyor artık?
O zaman sinemada star dönemiydi; sonra yönetmen dönemi başladı; son dönemde ise kişisel sinema... Televizyon ön plana geçti. Bir de çok oyuncu var; yıllar önce saysanız biz 10-15 kişiyi geçmiyorduk.
* Rekabet çok fazla değil mi şimdi?
Çok doğru söylediniz. Bizim Yeşilçam döneminde rekabet yoktu; birbirimizi çok seviyorduk. Reyting kaygısı yoktu.
* Biz Türkan Şoray kanunlarıyla büyüdük ama şimdi baktığımızda cinsellik iş yapıyor; Fatmagül’ün Suçu Ne ya da İffet dizilerine baktığımızda durum ortada.
Doğru işlendiğinde, senaryonun dramatik kurgusu içinde cinsellik insan yaşamının bir parçası. Ama altı çizilerek verildiği zaman rahatsız edici oluyor.
* Reyting için kullanılıyor mu cinsellik?
Bilemiyorum... Sanatsal yönden çok ticari yönden bakılıyor. Bu konularda fazla yorum yapmak da istemiyorum aslında.
Selvi Boylum’u izlediğimde Asya’yı Asiye yaptıklarına şaşırdım
* Selvi Boylum Al Yazmalım’ı izlediniz mi? Ne hissettiniz?
Dünyanın her yerinde böyle filmlerin tekrarı çekiliyor. Demek ki bizim filmimiz de çok sevilmiş ki, tekrarı çekiliyor. Ne bileyim ben, hoşlanarak izledim. İzlediğimde “Aaa Asya’yı Asiye yapmışlar” dedim. En çok da; ister istemez manevi bir şey üstlenmiş olan o genç oyuncuların neler hissettilerkini düşündüm ve içimden “Canımm..” dedim onlara.
* Kendi filminizi hatırladınız mı?
Yoo çok farklı baktım, öyle nostaljik bakmadım.
* Peki bu kadar sevilen filmlerin dizisinin yapılması sizce doğru mu; yoksa o özel filmler öyle hatırladığımız gibi kalmalı mıydı?
Yoo... Çünkü her şey çok değişti; daha çağdaş bir bakışla yapılabilir. Aşk-ı Memnu, Fatmagül’ün Suçu Ne çok başarılı oldu. Bakın şimdi, filmlerimden biri olan Bodrum Hakimi’ni de dizi yapıyorlar.
* Peki bu dizileri yaparken sizi arayıp fikir alıyorlar mı?
Hayır; kendilerine güveniyorlar herhalde.
Arkama yaslanıp oturduğumu hatırlamam
* Yazmakta olduğunuz Sinema Benim Aşkım isimli kitabınız ne zaman çıkacak?
Tüyap Kitap Fuarı’na yetiştirmemi istiyorlar; çalışıyorum.
* Nasıl bir kitap geliyor peki; otobiyografik bir çalışma mı?
Tabii, sinemaya ilk girdiğim günden bugüne kadar her şeyi anlattım. Sinemanın bugüne kadar geçirdiği evrimle birlikte benim geçirdiğim evrimi anlatıyorum.
* Özel hayatınız var mı?
Hayır. Zaten ömrüm sinema setlerinde geçtiği için özel hayata fazla yer kalmadı.
* Hiç bilmediğimiz yönlerinizi de öğreneceğiz ama değil mi?
Tabii; neden ellerimin titrediğini bile yazdım... (gülüyor)
* Gerçekten neden titriyor elleriniz; heyecanlandığınız için mi?
Heyecanlı bir yapım var; ama olaylara heyecanlanmak değil meselem. Ben her saniye -kapı ya da telefon çaldığında da, uçak geçtiğinde de- heyecanlanırım; hep içim pırpırdır. Bakın mesela hep böyle dik otururum; şöyle arkama yaslanıp oturduğumu hatırlamam. Çok kızıyorum kendime bu yüzden. Hayatım çok hareketli geçti; hep bir yere yetişme, hep bir telaş, hep geç kalma duygusu, herşey randevulu... Yani duyguların devamlı ayakta olmasının etkisi belki de.
* Gerçekten de evinizde bile şöyle arkanıza yaslanıp oturmadınız mı?
Ay inanın, oturmadım. Televizyon izlerken bile 10 şeyi aynı anda yaparım.
Kızım telefonumda “Aşkım” diye kayıtlı
* Kitabınızın adı Sinema Benim Aşkım olunca sormam farz oldu; gerçek aşk var mı?
Bende mi? Ay yapmayın artık... Aşka çok inanan bir insanım ama artık aşkı kızımda ve seyircimde buluyorum.
* Niye, aşkın yaşı mı var sizce?
Yok tabii de, o ihtiyacı pek hissetmiyorum. Belki kapalıyım; bakmıyorum, görmüyorum.
* Aşk bir ihtiyaç mı?
Tabii; ben o ihtiyacımı kızımda ve seyircimde gideriyorum. Hayatımda Yağmur olmasaydı ya da çok sevilmeseydim... Evde oturan, çalışmayan biri olsaydım belki deli gibi aşk arardım ama ruhumu öbür aşklar dolduruyor. Onun için de ihtiyaç hissetmiyorum.
* Kızınız Yağmur’a çok düşkünsünüz değil mi?
Aşkla bağlıyım kızıma; telefonumda da “aşkım” diye kayıtlı. İşimi de çok seviyorum; harıl harıl senaryolar yazıyorum, o da ruhumu tatmin ediyor... Onun dışında şimdi bir de bir başka aşkla uğraşmak... Yanii... Çok yoruyor insanı... Benim yaşadığım aşklar ruhumu yıkayan aşklar; ama diğer aşk öyle değil. Yok kıskandı mı, acaba az mı çok mu seviyor; hepsi bir dert...
* Haliniz mi yok vaktiniz mi?
Bilmem; hırpalanayım istemiyorum...
* Ama tüm bunlara rağmen nasıl bir erkek gelse hayır diyemezsiniz?
Bilmem...
* Romantik bir erkek gelse mesela?
Romantik erkek çok severim; beni kendine bağlayabilir.
* Ne yapsın peki, şiirler mi, mum ışığında yemek mi...?
O tür davranışlardan çok, hali tavrı, duruşu, bakışı önemli; ruhunda olmalı romantizim...
* Filmlerde bol bol yapıp da gerçek hayatta yapamadığınız ne var?
Biliyorsunuz filmler özellikle de aşk filmleri hayal mahsülüdür. Yollarınıza yüzlerce çiçek dökerler, yağmurun altında günlerce beklerler. Gerçek hayatta olmayacak şeylerdir.
* Gerçek hayatta filmlerinizdeki kadar fırtınalı aşklar yaşadınız mı?
Bilmem, yaşamışımdır herhalde...
Şoray, Unicef gönüllüsü olarak yaptığı Şefkat isimli tablosu (sağda) ve Baba Beni Okula Gönder kampanyası için yaptığı, 200 bin TL’ye satılan tablosuyla...