“Edip Akbayram dinleyicisi bilinçlidir”
Uzun süredir sesi sedası çıkmayan Edip Akbayram yeni albümü “Söyleyemediklerim” ile hayranlarını ihya etti
Çok sevdiği ancak şimdiye kadar söylemeye fırsat bulamadığı şarkıları biraraya getirdiği 36’ncı albümünü diğerlerinden ayıran bir özellik var: Albümde kızı Türkü Akbayram ile birlikte söylediği bir şarkı var. Bu vesileyle Baba-kızın birbirleriyle ve müzikle olan ilişkilerini mercek altına aldık...
Baba-kız düet yapma fikri nasıl çıktı?
Edip Akbayram: Türkü, bugüne kadar ilk kez bu albümde stüdyo çalışmalarım sırasında yanıma gidip geldi. Alt yapıları dinledi. Sonra Türkü’ye “Gel bana bir parçada eşlik et. Sana bırakabileceğim bir anı olsun” dedim. Türkü de hoş karşıladı. Nazım Hikmet’in “İlle de Memleket” isimli parçasını kaydettik. Stüdyoya girdi, bir defada okudu ve çıktı. Kızımın öyle bir değerini görmek beni duygulandırdı.
Türkü Akbayram: Babamla bir şeyler yapmak hep aklımdaydı. Aslında ben Zülfü Livaneli’nin “Nefesim Nefesine” parçasını istedim. Fakat babamın yorumu çok zor vokal yapılan bir tonda. Bu parçada karar kıldık. İşin doğrusu içime de sindi.
Nelerle uğraşıyorsun Türkü?
T.A: 22 yaşındayım. Yeditepe Üniversitesi İşletme Bölümü’nden yeni mezun oldum. İlkokuldan sonra İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda klasik müzik ve piyano eğitimi aldım. Sonra konservatuarı bırakıp üniversite eğitimimi tamamladım.
Albüm yapmayı düşünüyor musun?
T.A: Tek başıma solo albüm çıkarayım diye hiç düşünmedim. Ama babamın konserlerinde belki arkada vokal yapabilirim. Eğitimime çok önem veriyorum. Ben hiçbir şeyi yarım yapmama taraftarıyım. Master yapmayı düşünüyorum. Ama doğduğumdan beri müzik olan bir evde büyüdüm. Müziğe karşı duyarsız kalmam imkansız. Sanat hayatım da illaki olacak bir yerde.
Türkü şarkı söylerken neler hissettiniz bir baba olarak?
E.A: Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Sevinçten gözlerimden yaşlar dökülecekti. Çocuğunuzun değer yargısının karşılığını almak bunu sözcüklerle ifade etmek çok zor. Hemen annesini arayıp ne kadar güzel okuduğunu anlattım
Albümün adı “Söyleyemediklerim”. Neden?
E.A: 40 yıla yakın bir süreçte “Ah bu şarkıyı ben söyleseydim” dediğim zamanlar oldu. Bu kafamda bir tasarı olarak vardı. Emre Plak’la anlaştık. 200-300 parça arasından eleme yaptık ve on parça belirledik.
Müzik sektöründeki krize rağmen albüm çıkardınız. Bu gözünüzü korkuttu mu?
E.A: 4 yıl önce müzik sektörüne baktığım zaman müziğin dibe vurduğunu gördüm. Sektör düzeleceğine daha kötüye gidiyor. Dinleyicilerimden de istek vardı. Ürettiklerimizi de paylaşmamız lazım, diyerek bu albümü çıkardım. Satışlar çok iyi. Edip Akbayram dinleyicisi bilinçlidir.
Bizde sanatçıları kaybettikten sonra değerleri anlaşılıyor...
E.A: Öldükten sonra anıt yapsanız ne olur, mermerini en iyi taştan yapsanız ne olur.
Siyasi anlamda daha belirgin bir şey yapmak istiyor musunuz?
E.A: Olmak isteseydim 10 sene önce parlamentoya girip milletvekili olurdum. Türkiye’de kimse kendi işini yapmıyor, herkes kendi işini yapsaydı bu ülke istikrarsız bir dönem yaşamazdı. Şarkı söyleyen başka iş yapıyor. Kavram kargaşası yaşanıyor. Ben kendimin başbakanı, cumhurbaşkanı, milletvekiliyim. Ama bu ülkede çok kolay sanatçı olunabiliyor maalesef. Adını sanını duymadığım isimleri sanatçı diye dayatıyorlar. Ama birileri de dur demiyor.
Eski parçaların tadını yeni parçalarda bulamıyoruz...
E.A: Eskiden besteciler Edip Akbayram’a beste yaparlardı. “Bu şarkı Edip Akbayram’a, bu şarkı Fikret Kızılok’a, bu şarkı da Özdemir Erdoğan’a gider” denirdi. Şimdi öyle bir kaos yaşanıyor ki... Besteci “Çok güzel bir şarkı yaptım, ben bunu niye Edip Akbayram’a vereyim” diyor. Kötü sesiyle kendisi okuyor. Parayı veren ise farklı bir sese farklı bir çizgiye gidiyor. İş arapsaçına dönüyor. Mektup doğru adrese gitmiyor. Her şey para olmaya başlayınca değişmeye başlıyor. Besteci olmayan sesiyle kendi okumaya çalışıyor, ya da daha fazla para veren kişiye veriyor. O sesle o düşünce bağdaşmıyor.
Klasikleşmiş eserlere yer verdi
Prodüktörlüğünü Hüseyin Emre, süpervizörlüğünü Galip Kayıhan, aranjörlüğünü Selim Çaldıran’ın yaptığı albümde söz ve müzikleri Aşık Mahsuni Şerif’e ait “Pazarbaşı” ve “Nem Kaldı”; sözleri Ahmed Arif, müziği Fikret Kızılok’a ait “Haberin Var mı?”; söz ve müzikleri Zülfü Livaneli’ye ait “Nefesin Nefesime”; söz ve müzikleri İlhan Şeşen’e ait olan “Nazım Hikmet Memeleket”; söz ve müzikleri Adnan Ergil’e ait “Haram Geceler”; Enver Karagöz’ün şiirinden, söz ve müzikleri Mehmet Koç’a ait “Metrisin Önü”; söz ve müzikleri Sarper Özsan’a ait “1 Mayıs” gibi kitleleri sürüklemiş eserler bulunuyor.