Dönem dizilerinin gözdesi
Muhteşem Yüzyıl'ın Gülfem Sultan'ı Selen Öztürk bu kez Payitaht Albdülhamid'de Seniha Sultan'a hayat veriyor. Dönem dizilerinde rol almayı daha çok sevdiğini belirten oyuncu sinemada ise müzisyen kimliğini ön plana çıkaracağı bir filmde oynamak istiyor.
Muhteşem Yüzyıl'ın Gülfem Sultan'ı Selen Öztürk bu kez Payitaht Albdülhamid'de Seniha Sultan'a hayat veriyor. Dönem dizilerinde rol almayı daha çok sevdiğini belirten oyuncu sinemada ise müzisyen kimliğini ön plana çıkaracağı bir filmde oynamak istiyor. Öztürk aynı zamanda 2018 yılında sahneleyeceği bir müzikal hazırlığında olduğunun da müjdesini veriyor.
Payitaht Albdülhamid dizisinde rol almak sizi sizi hangi yönüyle cezbetti?
Açıkçası Hatırla Gönül’den sonra yine ters köşe bir karaktere hayat vermeyi arzuluyordum. Çünkü Muhteşem Yüzyıl’ın ardından üç tane mahalle işi yapmıştım. Hepsi de birbirinden farklıydı ve çok özeldi. Ama bundan sonra zengin, cesur, hırslı ve güçlü bir kadın karakteri oynamak öncelikli tercihim oldu. Ben önce karaktere sonra senaryoya sevdalanma peşindeyim. Payitaht’ın senaryosunu okuyunca ve Seniha’yla tanışınca heyecanlandım. Senaryo ya da oyun metni ilk geldiğinde hisleri kuvvetli bir kadın olarak önce kalbime sorarım. Bu iş için aldığım cevap “Evet,bu entrikacı eğlenceli kadın seni bekliyor” oldu. Aynı zamanda Payitaht Abdülhamid’in güçlü hikayesi, kadrosu ve tabi ki Serdar Akar’ın yönetmenliğinde çekilecek olması benim için cezbedici etkenlerdi. Ve şu an iyi ki diyorum, içinde bulunduğum projeden, oyun arkadaşlarımdan ve karakterimle olan yolculuğumdan çok keyif alıyorum.
Tarihi dizilere özel bir ilginiz olduğunu söyleyebilir miyiz?
Çocukluğumdan beri gerek sinema gerek dizi olsun tarihi işlere kuvvetli bir ilgim ve merakım var.Bu alaka hiç yaşamadığımız hep anlatılan ya da okuduğumuz, izlediğimiz bir dünya geçmişini tanıma bilme görme arzusundan kaynaklı sanırsam. Hiç bir teknolojinin olmadığı çağlarda yaşamayı çok isterdim şahsen. Bir kandilin altında toplumdan, sanattan, siyasetten, şiirden, müzikten konuşan insanlara hayat vermek birazcık da olsa o zamanların atmosferini kalbinde, bedeninde hissedebilmek muhteşem bir duygu. Tiyatro kökenli bir oyuncu olarak da elbette dönem işlerinde oynamaktan başka bir haz alıyorum. Her defasında da farklı bir enerjiyle yepyeni bir insan doğurabiliyorsam ne mutlu bana. Kendimi zaten yaşadığım döneme çok da ait hissetmeyen biriyim. Geçmişin koridorlarında oyun da olsa nefes almak ruhumu zenginleştiriyor, bana iyi geliyor. Aslında kalbimin bir köşesinde 1950-70 arası sanatçı belki şair ya da müzisyen bir kadını oynamak da var. Bu da bir hayalcik ,hayat gösterecek.
Osmanlı dönemini anlatan başka bir dizide, başka bir sultana hayat vermek izleyicilerin tepkisi açısından sizi tereddüte düşürdüğü oldu mu?
Cumhuriyet'in ilanına yakın, Kanuni’den 330 yıl sonrası bir Osmanlı hikayesi bu.Büyük dönüşümlerden reformlardan geçmiş bir imparatorluğun en önemli virajlı bir zamanında geçiyor. Kılık kıyafetten hal ve tavırlara sarayın ve tebaanın da değişim gösterdiği bir dönem. Bunu bir avantaj olarak gördüm. Evet yine bir Osmanlı hikayesi ama atmosfer ve insanlar bambaşka. Tabi ki izleyicilerin tepkisini de düşünerek bir oyuncu olarak farklı bir karakter yaratabilecek miyimin endişesini ve tereddütünü ben de yaşadım. Ama şöyle bir şansım vardı, bu sefer Padişahın kardeşi, bir hanedan mensubu Sultan’ı canlandıracaktım. Ayrıca enerji duruş tavır olarak Gülfem’den çok daha farklı, güçlü, hırslı ve entrikacı bir kadın Seniha. Önemli olan Seniha’yı içimde bulmaktı,bu da oyuncunun en eğlenceli arayışlarından biridir. Tabi ki daha zor ama bu yeni enerjiyi yakalamayı başarırsanız da yaptığınız işin keyfine doyum olmaz. Dediğim gibi her seferinde bambaşka roller oynama hevesinde bir oyuncuyum, kendimi riske atmayı zorlamayı seviyorum. Herşeyin başı da çalışmak olunca bu yolculuk daha da çetrefilli zorlayıcı ama zevkli bir hale geliyor.
Seniha Sultan karakteri bir oyuncu olarak sizi nasıl etkiledi?
Seniha'nın her duruma göre renk değiştiren renkli ve boyutlu halini çok seviyorum. Aynı anda aklından yüzlerce şey geçen çok akıllı devletçi bir kadın Seniha. Herşeye rağmen devletin bekasını düşünüyor. Kocasına, ağabeyine, oğluna,hoşlanmadığı Bidar’a ve devletine karşı olan his ve tavrı bambaşka. Batı ve doğunun arasında geziniyor.O yüzden her an beklenmedik bir harekette de bulunabilecek sürprizli bir karakter. Beni etkileyen yanlarından biri de bu. Tarih kitaplarında çok gülen, kahkahalarıyla sarayı çınlatan bir kadın olduğu da yazıyor. Gülmeyi seven,Chaplin’in “kahkahasız geçen bir gün boşa geçmiş bir gündür “ sözünü başucuna koymuş biri olarak da bu özelliğini ayrı bir seviyorum. Esinlenmeyle içimden gelene izin verip rol çıkarmaya çalışan biri olarak bazen bırakıyorum kendimi Seniha’nın enerjisine ve izliyorum onu. Akışta kendiliğinden olan her tepki, duygu beni de şaşırtıyor o zaman. Ayrıca saçıma taktığımız tüylere de bayılıyorum, karakteri tamamlayan bir unsur olduğunu düşünüyorum.
Seniha Sultan gibi hırslı ve cesur musunuz?
Dünyevi hırsları daha yüksek biriydim. Uzun zamandır kendimi, varoluşu, insanı ve bu alemi anlamak üzerine bir yolculuğun içindeyim. Sorguladıkça ve biraz dışarıdan bakmayı öğrendikçe, az biraz da yandıkça insan törpüleniyor. Milyarlarca yıllık bir evrende bir göz kırpması kadarlık ömre sahip bir insanın hırsı anlamsız geliyor o zaman. Hepimiz yaşadığımız ve yaşattıklarımız kadarız. Bir şeylerin kurbanı olarak ya da bir şeyleri kurban ederek vakit kaybetmek,ömrü heba etmek yerine adilce, özgürce sevgiyle, özenle, azimle işimizi yapmamız ,hayatı yaşamamız kafi. Hırslı değilim, çalışkan, azimli ve istekliyim diyelim, elimden geldiğince. İşimle, hayallerimle ilgili konularda cesaretim daha yüksek lakin hayatın diğer alanlarında o kadar cesur biri değilim. Ailem ve dostlarım için gözümü kırpmadan hareket edebilirim belki ama hayatın her alanında böyle davranamayabilirim. Çoğunlukla ürkek bir serçe tedirginliği vardır üzerimde. Bazen yansıttığım bazen sadece kendimde sakladığım. Kim istemez bir Robin Hood ya da Jan Dark olmayı ama galiba mizaçla ilgili bir şey bu. Kendimi sadece yazarken, müzik yaparken ve yalnızken, gerçekten cesur ve özgür hissediyorum. Cesaretin tekinsiz halleri ve çelişkilisinden de sakınırım.
Bugüne kadar yapığınız en cesurca şey neydi?
Kamu Yönetimi Siyaset Bilimi bölümünü konservatuvar için bırakmak ; bir şehre, hayallerimin peşine doğru tek başına yol almak bugüne kadar yaptığım en cesurca şeydi sanırım. Şimdi ise bu soruya cevabım şu olurdu, hepimizin, dünyalılar olarak yaptığımız en cesurca hareket sadece “yaşamak. Her şeye rağmen inadına yaşamak, nefes almak, hayal kurmak ve sevmek...
Neler okur ve araştırırsınız?
Felsefe, sanat ve siyasi tarihle ilgili okumalar izlemeler yapmayı çok severim. İnsanlık tarihi genel anlamıyla merakımı celbeden konulardan biridir. Hashtag Tarih ve Derin Tarih dergilerini düzenli olarak takip ediyorum. İnsanın kesinlikle geçmişini, tarihini bilmesi ve çok okuması gerektiğini düşünüyorum. Okuyan beyin gelişir, güçlenir ve bilgi güçtür. Bulunduğu, yaşadığı coğrafyayı, insanı daha iyi tanımak, idrak etmek değerlendirmek ve kendi doğrularını oluşturmak için tarih bilmek elzemdir. Altan Öymen’in “Öfkeli Yıllar “ kitabını mesela şiddetle öneririm şimdiki zamanı okumak açısından şahane bir rehber niteliğinde.
Hayatınızdaki kişilere veya kararlara şans verme konusunda ne kadar açıksınız?
Hayat bana şans verme konusunda ne kadar cömertse ben de bu hediyeyi görüp iki kat cömert olma taraftarıyım. Her insan ve her karar şans verilmeyi hak eder, insanı yaşamsal anlamda çöküşe sürüklemeyeceği müddetçe. Şans vermek sürprizlere ve hediyelere açık olmak demektir. Neyin ne zaman geleceğini ve bizi nasıl şekillendirip dönüştüreceğini bilemeyiz. Genelde şans verme konusunda açık gönüllü bir insanım. Elbette benim de marazlarım tutuklaştığım zamanlar oluyor ama hemen iyileşmeye ve değişmeye çaba gösteriyorum.Yaşadığımız her şeye, aldığımız her karara ve sonuçlarına ders olarak bakmalıyız. Alınan her ders bizim en büyük şansımızdır. Bizi büyütür olgunlaştırır ileriye taşır. Pes etmek hiç istemem kimi zaman sınırlara dayansam da, pes etmek isteyenleri de cesaretlendirmeye çalışırım. Yapılmış herhangi bir hata, alınmış yanlış kararlar, güvenilmiş yanlış kişiler insanı baş koyduğu yoldan vazgeçirmemeli. İnsan her zaman öncelikle kendine yepyeni şanslar tanımalı, öğrenmeli ve yoluna devam etmeli. Her şeyin başı, her yeni başlangıcın başı sınırsız kabulden geçer. Olayları, süreçleri ve kararları ve en önemlisi kendini her yönüyle kabul ettiğinde şans vermeye devam eder insan. Hayat akıyor ve her ‘an’ yeni mucizelere gebe, gözlerimizi kalbimizi açıp seyir halini bırakmamalı,gelecek olanı sükûnetle kucaklamalıyız.
Hayallerler aranız nasıl?
Lennon kadar olamasam da ben de bir hayalciyim, hayal kurmaktan hiç vazgeçmedim. Hayal etmek insan olmanın nüvesi. Hayal kuracağız ki o düşünce zerresi gerçeğe dönüşsün, yaşamaya başlasın. Her şey insanın hayal etmesiyle başlamadı mı zaten .Her buluş her sanat eseri, hayatımızı kolaylaştıran bazen çığırından çıkaran tüm bu çağın teknolojisi. Aşklar şiirler şarkılar, insanoğlunun hayallerinden düşünce toprağı mis kokutan, yeşillendiren yağmurlar gibi. En sevdiğim Chaplin ve Einstein da önce hayal ettiler. Ucunda ölüm dahi olsa hayal kurmak en büyük özgürlüktür. Evet hayalperestim bu yüzden belki biraz ruhum esrik ama inanın orada çok mutlu ve özgürüm. Barışa,sevgiye,insanca olana dair kurulan hayaller hiç kırılmasınlar.
.
Beyaz perdede göstermek için sakladığınız yetenekleriniz var mı?
12 Nisan’da İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek olan, Buğra Gülsoy ve Serhat Teoman’ın yazıp yönettikleri ‘Mahalle’ filminde oynadım. Önyargı kavramına dikkat çeken bir ‘ilk film’ olarak yer alacak festivalde. Hepimiz bunun heyecanını yaşıyoruz bu ara. Sevgili Onur Saylak’ın da ilk uzun metraj filmi olan senaryosunu Hakan Günday’ın yazdığı ‘Daha’ filminde de küçük ama yine farklı bir rolde yer aldım. Onun da hazırlıkları devam etmekte. Aslında hayalim müzisyen kimliğimi de gösterebileceğim bir sinema filminde oynamak. Bununla ilgili aslında bir hikaye yazmıştım. Zaman ve fırsat bulabilirsem senaryolaştırma niyetindeyim.
Beste, müzik, şarkılar hayatınızdaki yenilikler arasında nerede?
Festival ve tiyatro ile alakalı etkinlikler de çalıp söylemenin dışında,niyetim önce bir youtube kanalı açmak ve yavaş yavaş şarkılarımı kaydedip o kanaldan yayınlamak. Bir de sahne için müzikal bir gösteri hazırlığı içindeyim, tarih net olmamakla birlikte 2018 başı gibi bir deadline belirledim. Umarım sonuca erdiririm.
Aşk üzerine çok kafa yorar mısınız?
Kalbiyle hareket eden biri olarak duygusal ve hassas bir insanım.Genelde tüm meslektaşlarım da böyle.Bu durum mesleki olarak bizi besler üretime yaratmaya teşvik eder. Kalp çarpmasından ya da ağrısından doğmuş nice şiir şarkı hikaye bu yüzden dillerimize vurmuş gönüllerimizde yer etmiştir. Kalp yakan ve yanan bir organ, et parçası olmanın dışında. Sağlam bir duygusal ilişkinin temelini nezaket, incelik, güven ve saygının oluşturduğunu düşünmekteyim. Aşk uçuş uçuş zamanı durduran özünde muazaam bir şey benim için, bir kelebek ömrü mutluluk ve heyecanın peşinde savrulma hali. Çok da ayakları yere basan bir duygu değil sanki, bir dengesizlik işi ozanın da dediği gibi.. Yaşanmalı ve yanmalı inadına, büyütüyor, besliyor ve alevlendiriyor ruhu. Ama güzel kalıcı sağlıklı bir ilişkinin derin bir sevgi ve dostluk bağıyla kurulduğuna inanıyorum.Aşk dengeli bir şekilde yere konup sağlam bir sevgiye dönüşebiliyorsa ne ala. Birine bir ömür boyu “seni sevmek ne muazzam şey” demeyi kim istemez
Hayatında biri olmadığı zaman paniğe kapılan ve yanlız öleceğini sananlar var.Bu durum için tespitlerinizi çok merak ediyorum?
Annemin karnında yalnızdım ve tabutumda da yalnız olacağım. Yalnız olmak beni korkutmuyor aksine severim ve çok kıymet veririm yalnızlığın dostluğuna. Herkesin hep yanı başında olması gerekir. Bizim gibi kalabalıkları hep büyüyen insanlar için özellikle bir ihtiyaç. Eğer gerçekten bir yol arkadaşı var ise bu hayat mecarasında yan koltuğumda oturup bana eşlik edecek, gün gelir denk düşer numarası yanımdır, güzergah aynıdır, o zaman birlikte bir yolculuğun vaktidir. Ama bu seyahat tek başına edilecekse de isyan etmenin panik olmanın pek bir anlamı yok. Hayata güvenmek ve bırakmak gerek. Aynı şeye aynı şekilde güldüğün, gökyüzüne denize bakınca aynı şeyleri hissettiğin, gözlerinde hayatı, kendini bulduğunda işte aşkın hiç takı almamış, kanatlanmamış saf sevgi halini yaşar insan, ömrü boyunca da bunu arar