Diyabetin nedeni genetik!
Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Sultan Reşat da diyabetti
O sadece Türkiye’nin en iyi iç hastalıkları doktorlarından biri değil aynı zamanda sevilen bir şair, yazar, edebiyat ve kültür araştırmacısı... Tarihteki diyabetlileri açıklayan Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, diyabetle ilgili sorulara kendi üslubuyla yaklaştı, edebi söz sanatlarını kullanıp teşbih (benzetme) yaptı: “Diyabet enflasyon hikayesidir. Paranın alım gücünün düştüğünü gören Merkez Bankası’nın para basması, pankreasın fazla insülin ve emisyonu artırması gibidir. Kemal Derviş tipi ilaçlar yetmezse IMF’den yani dışarıdan insülin kredisi alınır.”
Türkiye nüfusunun yüzde 7’si diyabetli. Bu rakam için yüksek diyebilir miyiz?
Değişken bir rakam. Hep tahmini konuşulan bir memlekette ilk defa diyabet rakamları ortaya koyan Prof. Dr. Celal Öker’dir. 1958’de başladı çalışmalarına, onun yanında çalıştım. 3 sene boyunca rakam değişmedi yüzde 1.5’tu. 1980’lerde yüzde 2.5, 1990’larda yüzde 4 oldu... 90’larda bir de baktık yüzde 7 oldu.
Neden bu kadar arttı?
Diyabetliler yaşayamazdı. 1900 doğumlular arasında istatistik yapsaydık çoğu saf dışı olurdu. 1920’lerde de bir yandan antibiyotikler bir yandan insülin kullanımının yaygınlığı diyabet hastalığını taşıyan insanların yaşamalarını sağladı. Celal Bey’in 1960-61 yıllarında hazırladığı kitaplarda Almanlar “Bizde yüzde 2 diyabet var” diyor. Bulgarlar bizde yüzde 2 var, Yugoslavlar yüzde 1 olduğunu söylüyor... Bizde yüzde 7 oldu, onlarda yüzde 5. Bizim hareketsizliğimiz ve akraba evliliği yüzünden diyabette artış oranı daha fazla. O yüzden onlarda yüzde 1.5’tan yüzde 5’e, bizde ise yüzde 1.5- 2’den 7’ye çıktı.
Neden diyabet olunur “akraba evliliği, hareketsizlik” dediniz başka neler tetikler...
Çoğunlukla genetik... Fakat iki sebebi var. Bir Tip 1 diyabeti var. Bir de erişkin tipi Tip 2 dediğimiz diyabet... İşte Türkiye’de yüzde 7 olan bu. Yoksa 30 yaşın altında başlayan bu Tip 1 diyabet yüzde 2’yi oluşturuyor. Şimdiki bilgilerimizle Tip 1 diyabetin önlemini alamayız, başlayacağı varsa başlar. Tip 2 diyabetin görülme yaşının ilerleyip 65’te başlaması çok büyük kazanç sayılır.
Diyabet enflasyona benzer en sonunda IMF’ye teslim olursunuz
Tip 2 diyabetin başlamasını engelleyebilir miyiz ya da nasıl geciktirebiliriz?
Hareketi artırmakla, spor yapmakla, vücuda gerekli olanın çok üstünde kalori almamakla bunun önü alınabilir. Yakılan şeker miktarı alınanın üstünde olmalı. Kalori, yağın deri altına depolanmasın diye hareketli olmak gerekiyor. İkincisi ise az kalori almak.
Bir de gizli diyabet var, nasıl anlaşılır?
Gizli diyabet Tip 2 diyabet yolunda olanların durumudur. Tip 2 diyabet şöyle bir yoldan geçer: Diyabet enflasyon hikayesidir. Aynen enflasyona benzer. Paranın alım gücünün düştüğünü gören Merkez Bankası’nın para basması, pankreasın fazla insülin ve emisyonu artırması gibidir. Emisyonu artırınca kaslar da, karaciğer de yüz göz olur. Merkez Bankası para bastıkça paranın alım gücünün düşmesine benzer; pankreas emisyonu artırır. Pankreas insülin salgıladıkça iştah açılır, şahıs obezleştikçe pankreas daha fazla insülin salgılar. Sonra 70 sente muhtaç olunca gizli diyabet biter. Pankreas bir nutuk söyler: “70 sente muhtacız der” ve diyabet böylece başlamıştır. Kemal Derviş tipi ilaçlar çağırılır, insülin direncini düşüren ilaçlardır bunlar. Sonra bunlar yetmez ve Kemal Derviş tipi “kemer sıkalım” diyen ilaçlar devri de bitince “Borç yiğitin gamçısıdır” tipi ilaçlar gelir. Pankreastan insülin salgılatan ilaçlar “Borç yiğitin kamçısıdır” der. Onlarla çare olmazsa IMF’ye teslim olunur dışarıdan insülin kredisi alınır.
Fatih Sultan Mehmet’in diyabet olduğunu bir İngiliz, Fatih’in idrarının tadına bakarak anladı
Diyabet bir kısır döngü mü, nesiller boyu devam eder mi?
Tarih boyunca kan şekerine bakılmıyordu ama çeşitli gözlemlerle diyebilir ki Fatih Sultan Mehmet diyabetti. Yavuz Sultan Selim, Sultan Reşat da diyabetikti. Ama hiçbiri ilaç kullanamazdı Sultan Reşat da insüline karşı ilaç bulunduğu devirde yaşamıyordu. Fatih’ten Sultan Reşat’a kadar geçen 400-500 senede bütün insanlık ilaçsızdı. 1921’de insülinin keşfedildi. İnsülin bulununca çare bulunmuş oldu. 1930: “Bir ilaç çıkmış” sözlerinin bırakılıp ilacın kullanılmaya başlandığı yıl. Bütün dünya 50’li yıllara kadar ağızdan ilaç bulamamıştı. Herkese mecburi insülin verildi. Bu zorunluluktan pankreasa insülin salgılatma emri veren ilaçların bulunması, ağızdan insülin salgılatan ilaçların bulunması büyük bir rahatlama sağladı.
60’lı yıllarda Türkiye’ye Kemal Derviş tipi insülin salgılatmayan, kemer sıktıran, insülini iyi kullandıran ilaçlar bulundu. İnsan insülininin kullanılması büyük devrim oldu. Sığır ve domuzların mezbahadan pankreaslarının alınmasına lüzum duyulmaması büyük bir devrimdi. Son olarak da inkretinin bulunması oldu.
İnkretinin özelliği nedir?
Ağızdan ilaçların farklı bir türü. Şimdiye kadar ağızdan alınanların üç türü vardı. İnkretinlerin bir kısmı kan şekerini düşürüyor, alınan şekerin pankreası uyarıp daha randımanlı insülin salgılatmasını sağlıyor. Çok çeşitli inkretinler var. Ufuk açtı. Bir panzehir gibi düşünebiliriz...
Bu arada Fatih Sultan Mehmet’in diyabet olduğu nasıl anlaşıldı?
Sultan Reşat’ı biliyoruz. İstanbul’a ilk defa idrarda şeker arama metodu 1861’de girmiş. Daha önce tadından bakılıyordu. İdrarın şekerli bir tadı vardı, tadından anlıyorlardı. Fatih’in idrarına parmak batırıp tadına bakan ve diyabet olduğunu anlayan kişi bir İngiliz’di. Doktor olmayan şahıs acaba ne özelliği var diye Fatih’in idrarına parmağına batırıp diline dokundurup “Aaa tatlı” diye söylediği tarihi kaynaklarda var.
Bitkiler tıp konusudur. Viagra’yı, bitkiler sayesinde bilim buldu, kitap yazan sahte profesörler değil
Bitkilerle tedavi yöntemleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Mesela şunu yiyin pankreasınız güçlenir, şu otu kaynatıp içerseniz şekeriniz düşer gibi önerilere nasıl bakıyorsunuz?
Bitki bilimi yani herbalizm tıbbın kaybolmuş bir dalı... Tıp hiçbir zaman buna “benim konum değil” demedi ki... 60’lı yıllarda tıptan mezun olan yaşıtlarım bilir. Yazdığımız tezlerde, hazır ilaç yazsaydık sınavdan çakardık. Tezimde yazdığım reçetede ıhlamur ekstresi, yine bitkiler dünyasından alınmış başka bir ekstre, bir miktar da su vardı. Bizden istenen buydu. Dinitrin ilk defa otlar dünyasından bulunmuştur, kalp yetersizliğinin en önemli ilaçlarından biri olan Dijital, 18. yüzyılda bir İngiliz doktoru tarafından yüksük otu kullanılarak yapıldı. Herbalizm tıp konusudur, tıpla ilgisi olmayanların mikrafon önlerine çıkıp kasılarak kitaplarını kameraya gösterip “Bunu yazdım vallah çok satıyorum” diye övünmesi Türkiye’nin bir ayıbı olmalı.
Kimden söz ediyorsunuz?
İsim vermeyeceğim ama bir uluslararası strateji profosörünün “Ben tıptan da anlarım” demesini komik buluyorum. Demokrasi bu değil. Demokrasi insanları kandırmaya fırsat vermemeli, alternatif tıbbın raconu olmalı. Bu alternatif tıp değil herbalizmdir ve herbalizm yüzyıllardan beri tıbbın ana konusudur. Mesela viagra. Herbalizm yoluyla bulunmadı mı? Bir ilaç firması bir bitkiyi inceliyor bir de bakıyor ki damar genişletiyor, cinsel güçsüzlüğe de faydası var. Tam bir herbalizm. Bunu bize kitabını gösterip kasılanlar mı buldu? Profesörlük cinsleri arasında uluslararası strateji profesörlüğü diye bir profesörlük yok. Ciddi bir tıp adamı inancını kalbinde saklar müşteri kızıştırmak için Allah, Muhammed adı kullanmaz, “İbn-i Sina Hazretleri” diyor. Tıpçılar bile demiyor ki, Sina bizim Hazretimiz. Biz Sina’yı, herbalizmi bırakmadık ki. Sağlık Bakanlığı doktorlara vuracağına biraz da bunlara dikkat etsin. Sağlık Bakanlığı’mız çok değişti. Doktorlara “bir tokat yapıştırırım” diyen bir baba gibi, sonra komşu çocuğuna, alternatif tıpçılara demokrasi var diye ses çıkarmıyor. Yine kontrolü olsun ama durup dururken zılgıt çeken sonra komşunun, tıp fakültesine giremeyen çocuğuna kitaplar çizittirmeye başlayıp “Ben daha iyi doktorum amca” dediği zaman ona müsaade etmemesi lazım.
Çay şekeri gerilla gibi gizli ilerler birdenbire kana karışır
“Şekeri patatesten, ekmekten almayayım aynı oranda çay şekerinden alayım” diyenin hesabı şuna benzer. Bir kilo pamukla bir kilo demir matematik olarak aynı ağırlıktadır ama ayağınıza düştüğünde etkisi daha farklıdır. İkisi de bir kilo ama niye pamuğun düşmesini tercih ederseniz burada da aynı mantık. Aynı miktardaki şekeri ekmekten almak, çay şekerinden almaktan daha az zararlı. Çünkü ekmekten alınan şekerle kan şekeri daha yavaş yükselir ama çay şekeri az miktarda bile olsa kan şekerini bir anda yükseltir. Hemen kana karışır. Her etkinin tepkisi var. Gizli gizli kana karışan karbonhidrat gerilladır... Düzenleyici sistemi uyarmaz harekete geçirmez ama birden- bire kan şekerini yükseltir. Diyabetikler mümkünse hiç saf karbonhidrat kullanmamalı. Karbonhidrat ihtiyaçlarını ekmekten almalı.