Gazete Vatan Logo

Devamlı çatık kaşlı rollerin adamıydım, artık komedi oynamanın zamanı geldi

´Arka Sokaklar´dan sonra polisiye diziler patladı!´

Devamlı çatık kaşlı rollerin adamıydım, artık komedi oynamanın zamanı geldi

Dört yıldır ekranların en çok sevilen dizi ünvanını kaptırmayan Arka Sokaklar’da polis amiri olan Rıza Baba"yı canlandıran Zafer Ergin rütbe atlayarak, New York"ta Beş Minare filminde İstanbul Emniyet Müdürü oldu. Polis kimliğinin bu kadar üzerine yapışması Zafer Ergin"i huzursuz etmiyor ama artık komedide rol almanın zamanı geldiğini söylüyor. Ankara Devlet Tiyatrosu disiplinini her cümlesinde ve her hareketinde hissettiren oyuncu komediye olan tutkusuyla ilgili, "Tiyatroda bile devamlı çatık kaşlı, ağır rolleri oynuyorum. Artık komedi oynamanın zamanı geldi" diyor.

*New York’ta Beş Minare filminde İstanbul Emniyet Müdürü olarak karşımıza çıkacaksınız. Ne oldu da amirlikten terfi ettiniz?

Ben bir oyuncuyum. Bugün polisi oynarım, yarın da hırsızı. O gün de denk düştü ve emniyet müdürü oldum. Mahsun (Kırmızıgül) New York"ta Beş Minare filminde beraber çalışmak ve az da olsa filmde yer almamı istedi. Güneşi Gördüm filminde de, diziden fırsat bulup birkaç günlük bir çalışma gerçekleştirmiştik. Bu filminde senaryosunu okudum ve ona göre yer alıp yer almayacağımın kararını verdim. Mahsun geleceği parlak bir isim ve film de baya güzel oldu.

* Arka Sokaklar da dört yıldır devam ediyor. Bu dizi size oyunculuk bakımından ne gibi değerler yükledi?

Tiyatroda da senelerce aynı karakteri ve aynı sahneyi canlandırdığım olmuştu. Bu yüzden hiçbir gariplik hissetmiyorum. Ama insan bazen farklı rollerde de kendini izlemek istiyor. Benim bu sıralar en büyük arzum tekrardan tiyatro sahnesinde oynamak. Bir tiyatro oyuncusu olarak televizyon beni tam olarak doyurmuyor ve tatmin etmiyor. İnsana insanla, aynı anda canlı bir şekilde hislerini belli ettiren performans yani tiyatro gibisi yok. Onu çok özlüyorum bu aralar. Yoksa dizinin hayatımda değiştirdiği hiçbir şey olmadı. Keyifli güzel bir ekiple, çok tatlı bir şekilde çalışıyoruz. Herkes o kadar benimsedi ki rolünü, kimse zorluk çekmiyor. Çok sıcak bir ortam var. Zaten bu da ekrana yansıyor ki her hafta reyting sıralamasında birinci sıradayız.

* Oyunculuk bakımından doğrularınıza dikkat ediyorsunuz. Kurtlar Vadisi dizisinden karakteriniz istediğiniz yönde devam etmediği için ayrılmıştınız.

Bir projede devam etmem için toplumsal sorumluluk, kişisel görüşlerim, prensiplerim ve doğrularımın senaryoda da olması çok önemli... Bu her insan için geçerlidir. İnsanlar prensipleri ve doğruları için yaşar. Benim de bu tür düşüncelerim, ilkerim ve benimsediğim doğrularım-eğrilerim var. Herhangi bir dizide veya işte kalacaksam eğer bu tür şeylerin hesabını yaparım.




Arka Sokaklar"ın ilk günden tutacağını tahmin ediyordum

* Sizce "Arka Sokaklar" dizisi ekrana nasıl bir dinamik getirdi?

Dizilerde polisiye türünü çok fazla görmeye başladık. Çünkü tutan bir iş yapıyoruz. Bizim toplumda böyle olaylar çok modadır. Bir mahalleye berber dükkanı açılır. Eğer çok iyi iş yapmaya başlarsa hemen sokağın bitişine bir berber dükkanı daha açılır. Televizyon da böyle bir yer işte. Gönül ister ki tüm berberler iş yapsın. Evet, birçok polisiye dizi oldu. Zaten dünya trendi bu yönde işliyor. Amerika’ya dönüp bakarsanız eğer o kadar çok polisiye dizi ile karşı karşıya kalıyorsunuz ki... Bizimle aynı güne gelen diziler, seyirci bizim diziye olan alışkanlığından dolayı mutlu olmuyorlar ve bizimle aynı sonucu alamıyorlar. Gayet güzel polisiye diziler var. Dilerim daha da çoğalsın bunlar.

* En iyisinin siz olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu bir yarış, hatta sanayi... Bu işten geçinen insanlar var. Bir dizinin yarım kalması yalnız beni değil, bütün dizilerde çalışan arkadaşları üzer. Çünkü dizi tutsun diye büyük bir emek söz konusu. Bu emeğin kaybolması kadar acı verici bir şey yok.

* Tutmuş ve devam eden bir dizide bir eğrilik gördüğünüz an ayrılır mısınız?

Bu dizi için bunun imkanı yok. Daha ilk günden bu dizinin nereye gideceğini, ne olacağını gerek yapımcı gerekse yönetmen ile sıcak ilişkiler nedeniyle biliyordum. O yüzden rahatlıkla bu rol için "Evet" dedim. Hatta Arka Sokaklar gitgide benim aklıma ve prensiplerime uygun bir çizgide gidiyor. Aslında ilk günden tutacağını da tahmin ediyordum. Öyle de devam edecek ve bundan keyif alıyorum.

Polisiye dizilerinin hepsi birbirine benzer. Türkiye’de yayınlanan polisiye dizilerinde ne var; bir komiser, bir emniyet amiri ve polis. Kasap yoktur polisiye dizisinde. Tabii ki, kasap birisini doğramıyorsa... Amerikan polisiye dizilerinde teknoloji, olay ve topluma hitap şekli çok daha değişik.

Film dünyasıyla içli dışlı bir ilişkim hiç olmadı

* Sizi komedi anlamında pek kafamda oturtamıyorum. Mizacınızdan dolayı
mı acaba?

Haklısınız, bana da komedi rolü gelsin artık. Sit-com"da çok oynamak istiyorum ya da komedi dizisinde... Hoş da olur. Bir oyuncu için komedi türü çok da zordur. Nedense hiç böyle bir şansım olmadı. Devamlı çatık kaşlı, ağır rolleri oynuyorum. Tiyatroda da 8 yıl padişah oynadım. Demek ki öyle yakıştırıyorlar bana. TRT dönemlerinde birtakım komik tiyatro oyunlarını televizyona uyarlamıştık. Düşünün, ne kadar uzun zaman olmuş.

* Siz televizyonda en çok nelere gülersiniz?

Kaliteli olan her şeye gülerim. Banal olan hiçbir şeye gülmem. Bazen bir toplulukta, herkes aynı şeye gülerken, "Abi sen neden gülmüyorsun" dedikleri zamanlar olmuştur. O zaman o toplumda yalnız kaldığımı hissederim. Komedinin alt yapısında gülmeye değer birtakım şeyler olmalı.

* Geçmişe dönersek eğer sinema ile tanışmanız tiyatrodan çok daha geç olmuş. Pişman mısınız bu duruma?

Ankara’daydım ve 83 yılında İstanbul’a geldim. Hâlâ film dünyasıyla çok içli dışlı bir ilişkim yok ve olacağını da sanmıyorum. "Aman ben de film çekeyim" diye bir isteğim de yok. Ama "Aman şu oyunda oynayayım" gibi hep tiyatro isteklerim oldu. Ankara’da sinema gibi bir olay yoktu. O yüzden ne talep ne de istek oldu. Belki bundan sonra Mahsun"un ileriki sinema projelerinde yer alırım. Onun işlerine güvenim sonsuz.

* Oysa ki oyuncular sinemada yer almak istediklerini söylerler...

Uzakta kalmadım. Hayatım boyunca oyuncuların böyle düşündükleri aklıma gelmedi. İnsan yaptığı her işte sinemada yakaladığı büyüyü yakalayabilir. Ama televizyon, sinemadan çok daha etkili. Her gece 50 milyon sizi izliyor. Sinemada ödüllü filmler salonlarda başarılı olamıyor. Oyuncu olmayanlar da televizyonu tercih edip birden oyuncu oluyor. Etkisini düşünün...

Oyuncunun rolüne kendini fazla kaptırması tehlikelidir

* Amir rolüyle birlikte set dışındaki hayatınızda nasıl tesadüfler ile karşılaştınız?

Arka Sokaklar çok geniş bir seyirci kitlesine hitap ediyor. Bu bakımdan tanınmama şansınız dahi yok. Nereye gidersem gideyim espri yapanlar çoğaldı. Hemen "Amirim nasılsın?" diyorlar. Görevde olan memur arkadaşlar ile karşılaştığımda espriyle karışık "Amirim" diye vurgu yapıyorlar. Bu alışılan bir şey. Ezel’de oynayan arkadaşa da dayı diyorlarmış. O da bozuluyormuş. Ama seyirci çok benimsiyor o durumu ve alışmak lazım. Asıl önemli ve tehlikeli olan oyuncunun o rolü fazla ciddiye alıp, kendisini roldeki gibi sanması. Halkın benimsemesi başarılı oynadığı anlamına gelir. Kendisini o role kaptıran arkadaşlara çok fazla rastlıyoruz.

* O şizofrenik bir durum mu?

Onu doktarlar bilir. (gülüyor)

* Televizyonun tehlikeli bir yanı yok mu?

Orada nasıl yer aldığınız önemli. Hangi konuda şöhret oluyorsanız eğer arz ve talepler de öyle oluyor. Biz oyunculuk konusunda dikkat çekiyoruz. Yanlış popülerlik tehlikeli olabilir.

* Arka Sokaklar dizisinde ana karakterler ne kadar iyi oynuyorsa her hafta diziye katılan figüranlarda bazen sıkıntı oluyor gibi...

Bunu arkadaşlar da söylüyor. Senarist arkadaş 4 buçuk yıl içerisinde, 16 bin sayfa senaryo yazmış. Bu 16 bin sayfalık senaryonun içinde 5-6 ana karakter sürekli var. Fakat diğerleri hep değişiyor. 16 bin sayfaya her hafta değişen karakterleri bulmak büyük sorun. Türkiye’nin oyuncu kapasitesi de buna yetmez. Zaman zaman oyuncu bulmak zorlaşıyor ve meraklılar da oyuncu olarak geliyor.

* Peki, dizinin sırrı neydi?

Her hafta ayrı bir konunun, aynı ekip tarafından çekiliyor olması izlenme şansını çok artırıyor. Aksiyon olması ve herkesin kendi içinden birini orada mutlaka görüyor olması da çok önemli. Sürekliliği olan dizileri izlediğinizde iki bölüm kaçırdığınız zaman yakalamıyorsunuz, bir de aksiyon yoksa eğer vay haline... Yerli dizileri izlerken mutfağa su içmeye gidiyorum. O sırada biraz zaman geçiyor ve televizyonun başına geri döndüğümde dizi durmuş gibi devam ediyor. Uzun uzun planlar çekip izleyiciyi resmen yoruyorlar. Bizim dizi heyecan yüklü...

MÜZİK

* Her türlü müziği dinlerim ama biraz klasiği tercih ederim. Ayrıca saz çalıp türkü söylerim. Türk halk müziğini çok severim.

OYUNCU İDOLÜ

* Cüneyt Gökçer’di. "Oyuncu olacaksan böyle oyuncu olacaksın" derdim kendi kendime. Tam hakkıyla yapacaksın oyunculuğunu. Seyirciye "Evet, oyun seyrediyorum" dedirten bir oyuncu olmaktı idealim.

KİTAP

* Türkiye’de çıkan birtakım dedikodu kitapları var. Emniyet müdürleri hakkında olup bitenler. Merak edip onu okudum, ki hâlâ da okuyorum. Ama şu an elimde Rumeli’yi anlatan -ki ben Makedon asıllıyım- ilginç bir kitap var. Oralı bir akrabam yazmış.

Haberin Devamı