Gazete Vatan Logo

Cüneyt Özdemir Fethullah Gülen röportajının perde arkasını anlattı

Dün Pazar
İlk kez ne zaman bir Fethullah Gülen okulu ile ilgili bir habere benim hazırlayıp sundugum programda yer verdik hatırlamıyorum. Hafızam beni yanıltmıyorsa Genel yayın Yönetmenliğini yaptığım 32. Gün programında olmalı. 28 Şubat fırtınasının ortalığı kavurduğu bir ortamda her program devlete rest çekerek bugünün gazetecilğinden çok daha ileri bir cesaretle yaptığımız progrmalardan birinde bir meslektaşım gidip araştırmıştı bu okulları. Arka arkaya farklı ülkelerde İstiklal Marşı okuyan farklı din ,dil, coğrafyadaki çocuklarla bitiyordu dosyanın finali.
Bittiğinde tüylerimiz diken dikendi...
Sonrasında her zaman Fethullah Gülen okulları bir haberci olarak algı alanımın içinde oldu. Hazırlayıp sunduğum programlarda ben gitmesem de her zaman ekibimden birilerini gönderdim, gitsin görsün ve bir dünya gerçeğini ıskalamasın diye..
Tu kakaydı inanın...
Bizden başka giden,gören, haber yapan yoktu..
İnanılmaz dosyalar yayınladık dünyanın her yanındaki okullarına dair.
Bir tek bununla da kalmadım. Fethullah Gülen ile ilgili çıkan olumlu olumsuz bütün kitapları okudum. Son yıllarda onu ziyaret eden bütün gazetecileri programımda konuk ettim. Gülen Cemaati ile ilgili öylesine tuhaf iddialar veya gerçekler duydum ki muhattablarına ‘keşke bunu da bilmeseydim”, “keşke bunu bana anlatmasaydınız” dediğim anlar oldu...
En son Emniyet İstihbarat’ın gelimişini anlattığım “Önemli İşler Dairesi” kitabını yazarken nerede ise Fethullah Gülen ile ilgili piyasaya çıkan olumlu olumsuz bütün kitapları bir kez daha okudum, okumak zorunda kaldım..
Fethullah Gülen’e inanan polislerle konuştum. Fethullah Gülen’e bir zamanlar inanan polislerle konuştum, Fethullah Gülen’den nefret eden polislerle konuştum..
Kimi zaman bir hayranlık oluştu içimde, kimi zaman bir şüphe kemirdi içimi.
Paranoyalar, iddialar, gerçekler, olaylar ve komplo teorileri...
Son 8 yıldır bir gazeteci olarak bunların hepsini sorabilecğim bir ropörtaj yapmak için Fethullah Gülen’in belki de tek ‘resmi’ kurucusu olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın kapısına dayandım. Her seferinde kibarca bir bahane ile ‘ertelendi’ bu isteğim.
Fethullah Gülen Pensilvanya’daydı ve biz de tüm gerçekleri ve komplo hikayeleri ile burada Türkiye’de...
Durum gerçekten çok tuhaf, hatta tuhaf ötesiydi.
Neyse!
Nihayet geçtiğimiz ay Fethullah Gülen ile bir ropörtaj ayarlanabileceği haberi geldi. Ancak gelin görün ki tam da Hanefi Avcı’nın Gülen cemaatini doğrudan hedef aldığı kitabının yayınlandığı günlerdi. Hanefi Avcı ile bir ropörtaj yapmış ne yazık ki CNNTÜRK’de kendi programımda değil, internette kendi sitemde www.dipnot.tv’de yayınlamak zorunda kalmıştım.
Bana Gülen ropörtajını ayarlayan kişileri arayıp “Bakın ben Hanefi Avcı ile uzun bir ropörtaj yapıp kendi sitemde yayınladım yine de Sayın Gülen benimle ropörtaj yapmak istiyor mu, emin misiniz?” diye sordum.
Gelen cevap ilginçti “Cüneyt Bey siz bizi nasıl böyle değerlendirirsiniz bizim için önemli olan sizsinizdir...” şeklindeydi..
Cnntürk yönetimine durumu anlattım ve Cumhurbaşkanının BM görüşmelelerini de içine katarak New York’a doğru yola çıktım.
5 kişilik bir gazeteci ekibiydik.
Ancak New York’a indiğimiz anda Gülen ropörtajının mümkün olmayacağı söylendi.
O an çok bozuldum ve kırıldım. Büyük hayal kırıklığydı benim için..
Binlerce kilometre yol gelmiştim. Yıllardır bu anı bekliyordum ve şu anda bana bu ropörtajın yapılmayacağı söyleniyordu.
Aslına bakarsanız bu hali ile bile program bir gazeteci için oldukça ilginçti. Gülen Cemaatinin ABD’de açtığı okulları ziyaret edip Türk haftasını düzenleyen kadrosu ile karşılaştığımızda hatta uzun uzun konuştuğumuzda karşımızda bambaşka bir uluslararası vizyon görmüş ve şaşırmıştık. Ebru tv şu anda bazılarınızın farkında olmadığı stv’nin içinde ingilizce yayın yapan uluslararası televizyonunun merkezine girip görüntüler aldık. Cemaatin vizyonu daha da şaşırtıcı ve etkileyiciydi...
Gülen cemaatine ABD’de gönül veren insanlara zaman zaman benim kafadan sorularımla hep beraber geriliyorduk ama yine de ben ilk kez 3. Dünya ülkesi olan Afrika’da değil, ABD’de gördüğüm eğitim çabaları karşısında hayrete ve şaşkınlığa düşüyordum.
Karşımızda bizim yıllardır Türkiye ölçeğinde tartıştığımız yerel bir gücün ötesinde küresel bir vizyon duruyordu.
‘Denemeden vaz geçme!’
İşte benim bunca yıllık gazetecilik prensibim.
Nitekim New York’da da son ana kadar denedim. Fethullah Gülen’e ulaşması muhtelem bütün insanlara derdimi anlattım. Ropörtaj istediğimi söyledim. Hayat çok garip... New York’da Fethullah Gülen’den ropörtaj almaya gayret ederken o gece Fethullah Gülen’den hiç de ‘haz etmeyen’ ama benim kardeşim gibi sevdiğim bir arkadaşım ile buluştuğum bir New York gecesinde bile gözüm telefonda son ana kadar gelecek olumlu olumsuz ropörtaj haberindeydi. O bile şu an bunu ilk kez okuyor olmalı. Geceyarısına doğru haber geldi...
Fethullah Gülen bizi yarın sabah Pensilvanya’da bir kahvaltıya bekliyordu.
Ancak gelin görün ki kamera ve ses kaydı istemiyordu... 2 ay boyunca sessiz kalmak ve Türkiye üzerine herhangi bir sözüyle manşetlere konu olmak gibi bir niyeti yoktu.
Hem sevindim, hem yıkıldım...
Bir gazeteci için bulunmaz bir fırsat ve içinden çıkılmaz bir ‘dilemmanın’ iç karartan anıydı. Off the record bir görüşme böylesi bir dönemde yapılırsa – ki bunun sızacağı yüzde yüzdü- biz tarafsız gazeteciler için çok tuhaf anlamları çıkabilecek bir sürece dönüşebilirdi...!
Düşünsenize Pensilvanya’da Fethullah Gülen’i gizlice ziyaret eden insanlar durumuna düşebilirdik. (kullan kulanabileceğin kadar!!!) Oysa bunu gazeteciler olarak hiç birimiz istemiyorduk. Ama bir yandan bir gazeteci olarak bunu reddetmek demek de olacak iş değildi.
‘Tarihi bir olaya tanıklık ediyorum’ diye düşündüm. Bazen bir tek söyleşi için aylarca uğraştığımız ve off the record onlarca görüşme yaptığım olmuştur. Nitekim Hanefi Avcı Susurluk olayında 32. Gün programına çıkmaya karar vermeden önce yaklaşık 6 ay boyunca hemen her hafta Ankara’da Hoşdere’de bir pastahanede buluşup konuşmuştuk onunla da.. Elbette daha burada adını anmadığım niceleri..
Güven önemlidir. Hele gerçek bir araştırma gazetecisinin sığanacabileciği tek limandır güven.
“Bu da bir ilk adım...” diye düşündüm.
İnandım.
Gülen Cemaatinden gelen ‘bu görüşmenin şimdilik off the record kalmasını rica ediyoruz, herhangi bir yanlış anlaşılma olmasını istemiyoruz’ endişelerine itiraz etmedim.
Bir süre için ‘şimdilik’ sustum.
Sonuçta New York’dan Pensiyvanya’ya doğru sabahın erken saatlerinde uzun bir yolculuğa çıktık.
2,5 saatlik bir otoban yoylculuğundan sonra bir kahvaltı sofrasında hayatımda ilk kez Fethullah Gülen ile karşılaştım. Gözleri şiş, sağ elinin baş parmağı kırıktı...
Yaklaşık 2 saat süren bir sohbet gerçekleştirdik.
Başlangıçta hepimiz karşılıklı tedirgindik. Sonrasında daha rahat konuşur olduk... Pek çok soru sordum. Hepsini yanıtladı. Gazeteci meslektaşlarım da sorular sordular Gülen onların da hepsini yanıtladı...
Hadi itiraf edeyim bu söyleşi bir gazeteci olarak kendi tarihime not ettiğim kadar önemli ve ‘çok çok etkileyiciydi...’
Pensilvanya’da yani dünyanın öbür ucunda küçücük bir odada münzevi bir hayat sürdüren ama o odada aldığı kararlar ile bugün Türk siyasetini etkileyen yarın da dünya siyasetini etkileyebilecek böylesine bir kişilikle konuşmak ve tartışmak bir gazeteci olarak beni gerçekten etkiledi.
Gönül isterdi ki bunu canlı yayında yapalım..!
Şimdilik mümkün gözükmüyor ama herhangi bir görüntü ve kayıt olmasa bile o gün o kahvaltı masasının etrafındaki gazetecilerin anlatacakları sevenlerinin de sevmeyenlerinin de ilgisini çekecektir.
Ben çok etkilendim, etkilenilmeyecek gibi değildi..
Olumlu olumsuz bence, yani bir gazeteci olarak önemli değil. Türkiye ve Dünya vizyonu çok farklı olan ilginç bir portre vardı o sabah karşımızda..
Bir gazetecilik görevi olarak hepsini anlatacağım, anlatamalıyız, anlatacağız...
Bu bizim tarihe karşı sorumlu olduğumuz ev ödevimiz.
Cüneyt özdemir

Haberin Devamı