"Cumhuriyet'in ilk yıllarında bütün bohem takımı kokainmandı' (1)
Osmanlı'daki vudu rahipleri, genelevlerdeki büyücüler, aşkla şehvetin mücadelesi, Necip Fazıl Kısakürek'ten Peyami Safa'ya kadar edebiyatın bohem kokaincileri! "Aya Seyahat" adlı yeni kitabı Everest Yayınları'ndan haftaya piyasaya çıkacak olan popüler kültür tarihçisi Gökhan Akçura'yla geçmişten bugüne bir kültür yolculuğuna çıktık
* "Ivır Zıvır Tarihi" adlı 11 cildi tamamladınız, şimdi "Aya Seyahat"i yayınlıyorsunuz. Bu kitapta da sizin deyiminizle bir sürü "ıvır zıvır" var... Aya Seyahat'ten eşeğin faydalarına, genelev büyücülerinden, Necip Fazıl Kısakürek'in kokain partilerine kadar... Gerçekten bunca ıvır zıvırın insanlara bir yararı var mı?
Bana göre var. Eşeği ele alalım. Küfürlere, fıkralara konu olan bu hayvan Osmanlı'nın en önemli taşıma araçlarından biri. O dönemde insan sayısı kadar eşek vardı ülkede. Hiç kimse, plajları ya da kadın kokusunu veya dükkân levhalarını ciddiye alıp araştırmıyor. Ama altlarında yatan çok ciddi olgular var. Hayat da zaten bunların hepsinin toplamı değil mi?
* Kitapta yaşamını burun deliklerini genişletmeye adayan bir insanın hikâyesi var ki, gerçekten çok ilginç. Bir burun misyoneri...
Bu konuda bir de kitap yazmış adam. Müthiş sadomazoşik bir hikâye. Kitabının tek tezi de şöyle: "Burun delikleri faydalı bir şekilde genişletilirse, her derde devadır. Geniş burun delikleri olan bir insan, hastalanmaz, çirkinleşmez, mutsuz olmaz."
* Uğur bey bunun için defalarca ameliyat olmuş...
Onlarca kez. Doktorların sürekli burnunu küçülttüğüne inanıyor. Sonra bu tezinin anayasaya geçmesi için mücadele veriyor. Ama ben yazının başında insanın burunla ilişkisini anlatıyorum. Tarihteki, edebiyattaki ünlü burunları anlatıyorum. Abdülhamit'i, Cyrano'yu, Pinokyo'yu...
Yazarlar aynı türden
* İnsanlığa yararı var mı bilmem ama, keyifli detaylar var kitapta. Örneğin Neil Armstrong, aya ilk ayak bastığı zaman "Bu benim için küçük, ama insanlık için dev bir adımdı" diye başladığı sözlerini şöyle noktalamış: "İyi şanslar Mr. Gorsky." Yıllarca bu Mr. Gorsky'nin kim olduğu anlaşılamamış, sonra Armstrong olayı şöyle açıklamış: Armstrong çocukken çok yaramazmış. Komşulan Mr. ve Mrs. Gorsky'nin bahçesine girdiği bir gün, kadının kocasına şöyle bağırdığını duymuş: "Oral seks ha?! Oral seks mi istiyorsun? Buna ancak yan komşunun oğlu ayda yürüdüğü zaman kavuşabilirsin!" Şimdi bunun ne kadarı gerçek allahaşkına?
Bilimsel hiçbir kaynakta böyle bir şey yok. Ama Mr. Gorsky diye internete girersen bu olayla ilgili binlerce sayfa, yüzlerce site çıkıyor. Tam bir internet geyiği. Öyle bir gerçekliğe bürünmüş ki artık gerçek gibi algılanıyor.
* Bunlar her türlü magazin konusunun önemli olduğunu gösterir mi?
Elbette göstermez. Tarihte de fazla konuşmaya değmeyecek, ancak ürettiği insanlar tarafından şırınga edilmiş bir sürü olay var. Daha dün, "Popstar" diye bir olay yaratıldı, sonra balon gibi söndü. Bu kadar çabuk tüketilen bir şeyin hiçbir önemi olmadığını, kendi yaşadığı kısa tarih bile gösteriyor.
* Ama 30 sene sonra biri de Popstar Bayhan'ın hikâyesini öyle tatlı bir şekilde yazar ki, onu da okuruz..
Olabilir. Ama kalıcığını ne belirliyor? Bugün de benim önüme 50 yıl öncesinden binlerce konu geliyor ama bazılarını seçiyorum. Bayhan olayının devamı gelirse, bu da yazılabilir.
* Popüler kültür denen olgu zararlı mı sizce?
Bundan 20 yıl önce Murat Belge Cumhuriyet'te popüler kültür sayfaları hazırlıyordu, bu yeni bir şeydi. Ama bugün popüler kültür, neredeyse kültürü belirler duruma geldi. Bence zararlı hale gelmeye başladı. Artık edebiyatta bile popüler yazarlar üretiyorlar. Biri tükenince yenisini yaratıyorlar.
* Kim bu yazarlar?
Ahmet Altan'dan başlayıp Tuna Kiremitçi'ye kadar sayabilirsin. Tek tip yazar üretiliyor. Bu isimlerin büyük bir kadın okur kitlesi var. Yazarlıklarından çok erkek simgesi olarak ele alınıyorlar.
* Yani bu isimlerin edebi değeri yok mu demek istiyorsunuz?
Vardır veya yoktur, bunu tartışmıyorum. "Çok satmak" diye bir durum ortaya çıkınca aynı türden yazarların yaratıldığını ve edebi olarak daha ön plana çıkması gereken insanlara fırsat tanınmadığını söylüyorum.
* Bu sadece bize özgü değil ki?
Öyle. Ama bize yeni geldi. Zaten Türkiye kapitalist toplumları 50 sene gerisinden takip ediyor.
En iyisi Cem Yılmaz'sa...
* Kitabın "eşekler" bölümünde Atatürk'e yakıştırılan bir fıkra var. İstanbul'un en ünlü Yeşilaycı valisi Fahrettin Kerim bir konferansta "İki kovadan birine rakı, diğerine su doldursak ve eşeğin önüne koysak hangisini içer" diye soruyor. Dinleyiciler hep bir ağızdan "Suyu" diyor. Fahrettin Kerim "Neden" diye sorduğunda bir tek Neyzen Tevfik cevap veriyor: "Eşekliğinden." Atatürk de bu fıkrayı çok severmiş. Bir akşam çiftlikte içerlerken bir köylü çocuğuna aynı soruyu sormuş. Çocuk "Rakıyı" diye yanıt verince Atatürk yanındakilere şöyle fısıldamış: "Aman, neden diye sormayalım!" Neden öyle demiş?
Bana mı söyleteceksin?.. Bu Atatürk'ün mizahındaki inceliği gösteriyor. Bugün mizahımızda bu incelik de yok artık. Bu ülkenin en iyisi Cem Yılmaz olursa ve yelpazenin öbür ucu Mehmet Ali Erbil'e uzanırsa... Artık kabul gören mizah türü bu. Bize bunlar diretiliyor, giderek nasırlaşıyoruz ve bu bana hüzün veriyor.
* Biraz da Osmanlı'daki genelev büyücülerinden söz edelim...
Genelevler çok ilginçtir. Türkiye'de Abanoz Sokağı hakkında yazı yazan iki insan var. Biri ben, biri Çelik Gülersoy. Ne ilginçtir, ikimiz de hiç Abanoz Sokağı'na gitmedik.