Gazete Vatan Logo

Country ve şehir bir bedende buluşuyor

New York Moda Haftası farklı koleksiyon ve ilginç sahne şovlarıyla başladı. Ancak moda haftasına Puma için koleksiyon hazırlayan Rihanna damgasını vurdu.

Country ve şehir bir bedende buluşuyor

Mükemmel yaşam için mükemmel gardırop...

Carolina Herrera, New York’taki The Frick Collection’ın kutsal ve dingin duvarlarının arasında koleksiyonunu sergilemesine izin verilen tek tasarımcı. Bu, aslında Herrera’nın çok yakından tanıdığı bir sahne ve bu bilgisini 2016 sonbahar/kış koleksiyonunda ortaya koyuyor. Müşterilerinin, New York’un üst batı yakasındaki yaşama uymaları için ihtiyaç duyacakları her şey bu koleksiyonda var. Peşi sıra gelen yardım geceleri için yerleri süpüren pek çok elbise var. En uçuk pembe şifondan yapılmış ya da krem rengi yün krepeleri olanlar, spagetti bağcıklar ve boyundan bağlı yakalar, derin sırt dekolteler koleksiyonda öne çıkıyor. Kısa, tunik şeklinde günlük elbiseler öğlen yemeği veya ofis için harika seçimler. Ancak etekler çok kısa değil. Herrera hiçbir zaman için bayağı veya aşırı gösterişli değildir. Çünkü müşterileri bir şeyleri kanıtlamaya ihtiyaç duymazlar. Siyah kaşmirle eşleştirilmiş kat kat organzadan yapılmış yüksek belli çan etekler adeta Connecticut’taki sonbahar düğünlerini müjdeliyor.

Haberin Devamı

Nane şekeri rengindeki koyun astragan kısa ceket ise Peninsula Hotel’de bir kokteylde veya Frick’te bir çello konçertosu dinlerken ince askılı, kısa bir elbiseyle birlikte kullanmak için oldukça şık bir tercih. Mükemmel yaşam için mükemmel gardırop! Carolina Herrera’nın ürünlerindeki dizginlenmiş şıklığa hayranım. Krem tonlarında renkler, hafif kumaşlar, şifonlarla birlikte kullanılmış soluk renkli ve gösterişten uzak kürkler, kısa veya diz altı etekler, büyük ve göze çarpan dijital çiçek detayları ve organza elbiselerdeki yumuşaklık Herrera’nın saygınlığını daha da vurgulayan unsurlar.

Country ve şehir bir bedende buluşuyor

At vurgusu

Tory Burch için modanın son Mohikan’ı diyebiliriz. Kentin uzak kesimlerinde yaşayan kızların stilinin eksiksiz ve içten bir yansıması var onda. Tory Burch’ın parlak yeteneklerinden biri mevcut trendlerden faydalanırken onları yeniden şekillendirmek ve kendi istediği görünüme uyarlamak. Üniversite öğrenci stiline biraz daha yakın, her zaman canlı, oldukça cana yakın ve tek kelimeyle ‘giyilebilir’ bir görünüm. Bu yaklaşım onu ve kendi adını verdiği şirketini dolar milyarderi yapmaya yetti. Dünya çapın yüz yetmiş beş mağazaya sahip ve bu yıl kazancı bir milyar doları aşan tek tasarımcı olması muhtemel. 2016 sonbahar/kış sezonu için bizlere önerisi ise oldukça şaşırtıcı, spor giyim temasına kuvvetli bir vurgu yapıyor ve “Bu, spor-klasik çizginin yenilenerek tekrar moda olmasıdır” diyor. Koleksiyonunda yer alan kısa kesimli binici pantolonları, deri botlar, parlak jokey baskıları ve boyna dolanan kare fularlar gibi binicilikle ilgili atıfların kaynağının ise çocukluğunda ata binmeyi çok sevmesi olduğunu ekliyor. Tasarımcı, bu koleksiyonuyla adeta Eric Rohmer’ın 1972 yapımı “Öğleden Sonra Aşk” isimli filminden bir sokak sahnesini, oldukça soğukkanlı bir biçimde aktarıyor. Tüm kıyafetler ışıltılı pullarla aydınlatılmış, elmas desenli erkeksi kazak, tarçın rengi süet ceketle birlikte kullanılmış minyatür çiçek desenli bluz ve pantolon, şal desenli diz altı elbise.

Haberin Devamı

Parkta bir yürüyüş

Haberin Devamı

Yıkıcı stil eğilimleri olan Thom Brown’u, günün birinde zarafetin yol göstericisi olarak değerlendireceğim hiç aklımdan geçmezdi. Ancak bu durumu Brown’ın, çıplak kış ağaçlarından oluşan podyumdaki şovu ve bu şovda ortaya koyduğu incelikli bakış açısı değiştirdi. Eğer stil, parkta yürümek kadar kolay bir şeyse, Marcel Proust’u çağrıştıran koyu renkli ve formal görünümlü kıyafetler uygun seçimler olacaktır. Browne, bu stilin yaratacağı katı ciddiyeti, hem dekor olarak podyumda hem de çanta olarak siluetin içinde kullandığı köpeklerle ortadan kaldırmış. Tabanında yer alan kumaşa iliştirilmiş yarım ceket ya da gömlekler, Browne’un dikiş konusundaki ustalığının bir göstergesi.

Yüzyıl ortası modernizmi

Derek Lam, şehrin merkezinde yaşayan ancak şehrin uzak kesimlerinde yaşayanlar gibi düşünen tasarımcılardan biri. Lam’in, Amerikalı heykeltıraş Alexander Calder’e ve ‘şekil, denge ve keyif’ kavramlarından oluşan üçlüye yaptığı göndermeler, yüzyıl-ortası modernizminin şiirsel bir ifadesi gibi. Şovundaki ortaya koyduğu anlayış artistik değildi. Bizlere, açık bir işlevi olmayan şekil önerileri sunmakla birlikte daha çok, kırmızı kazak-pantolon gibi basit kıyafetleri saf modern bir bakış açısıyla yorumlamıştı. Grafik çizgilerden Lam’in süsleme tarzı olarak bahsedebiliriz. Bu tercihin yansımasını hem siyah beyaz karelerle süslü vizon paltosunda hem de yoğun biçimde boncuklarla bezenmiş elbisesinde görebiliriz. Bilekte biten, tokalı botların Lam’in bu koleksiyonunda önemli bir yeri olduğunu da eklemeden geçmemeliyiz.

Haberin Devamı

Uganda dışında bir Afrika

Zac Posen; müşteriler, sosyetik isimler ve hayranlarla dolu bir moda evi ile aslında bizlere bir şeyi kanıtladı, fiziksel olarak şehrin merkezinde yaşıyor olabilirsiniz ancak ruhunuzla sınırları aşıp, uluslar arası ve özgün bir cazibe yaratabilirsiniz. Onun ilham kaynağı son derece özgün ve aynı zamanda tarihsel bir boyuta dayanıyor. Ugandalı prenses Toro’lu Elizabeth’in hikayesi. 1396 yılında doğan prenses uluslar arası bir diplomat ve avukattı. Kraliçe Eliizabet’in kardeşi Margaret, ondan, bir yardım gecesi için modellik yapmasını istediğinde ortaya çıkan güzelliği ve zekasıyla hayranlık uyandırmaya bugün bile devam ediyor. Tasarımcının, “1930’ların couture giyiminin geometrik karakteristiği” olarak tanımladığı şey, aslında, Afrika’ya özgün biçimlerin ve desenlerin sofistike bir tarzda ele alınması ve bunların zarif Afrikalı modeller üzerinde sunulması. Koleksiyonunda yer alan çiçek desenli pamuk elbiseler, ipek bir kumaştan yapılmış kadar dökümlü bir forma sahip; asimetrik kesimli siyah elbiseler ise aldatıcı biçimde basit bir görünüme sahip. Yumuşak kaşmirin ipek veya streç krepelerle birlikte kullanıldığı parçalar üzerinde, basit ve şık bir görünümü yakalayabilmek için dikkatlice çalışılmış. Posen, bu koleksiyondaki kıyafetleri şöyle tanımlıyor: “Şehir merkezi ve şehir uzak kesimleri kavramları artık eskidi; bu anlamda New York tamamen iç içe geçmiş durumda. Ben Soho’da doğdum ve büyüdüm; ama şimdi bununda hayatımdaki diğer unsurlarla kaynaşmış olduğunu düşünüyorum.”

New York Moda Haftası’nda ışıltılı pullar, maskulen kazaklar ve modern stiller öne çıktı

Sporla klasik çizgi yenileniyor

Country ve şehir bir bedende buluşuyor

Tory Burch için modanın son Mohikan’ı diyebiliriz. Kentin uzak kesimlerinde yaşayan kızların stilinin eksiksiz ve içten bir yansıması var onda. 2016 sonbahar/kış sezonu için bizlere önerisi ise oldukça şaşırtıcı, spor giyim temasına kuvvetli bir vurgu yapıyor ve “Bu, spor-klasik çizginin yenilenerek tekrar moda olmasıdır” diyor. Koleksiyonunda yer alan kısa kesimli binici pantolonları, deri botlar, parlak jokey baskıları ve boyna dolanan kare fularlar gibi binicilikle ilgili atıfların kaynağının ise çocukluğunda ata binmeyi çok sevmesi olduğunu ekliyor. Tasarımcı, bu koleksiyonuyla adeta Eric Rohmer’ın 1972 yapımı “Öğleden Sonra Aşk” isimli filminden bir sokak sahnesini, oldukça soğukkanlı bir biçimde aktarıyor. Tüm kıyafetler ışıltılı pullarla aydınlatılmış, elmas desenli erkeksi kazak, tarçın rengi süet ceketle birlikte kullanılmış.

Zarafetin yol göstericisi

Yıkıcı stil eğilimleri olan Thom Browne’u, günün birinde zarafetin yol göstericisi olarak değerlendireceğim hiç aklımdan geçmezdi. Ancak bu durumu Browne’ın, çıplak kış ağaçlarından oluşan podyumdaki şovu ve bu şovda ortaya koyduğu incelikli bakış açısı değiştirdi. Eğer stil, parkta yürümek kadar kolay bir şeyse, Marcel Proust’u çağrıştıran koyu renkli ve formal görünümlü kıyafetler uygun seçimler olacaktır. Browne, bu stilin yaratacağı katı ciddiyeti, hem dekor olarak podyumda hem de çanta olarak siluetin içinde kullandığı köpeklerle ortadan kaldırmış. Tabanında yer alan kumaşa iliştirilmiş yarım ceket ya da gömlekler, Browne’un dikiş konusundaki ustalığının bir göstergesi.

Yüzyıl ortası modernizmi

Derek Lam, şehrin merkezinde olup ancak şehrin uzak kesimlerinde yaşayanlar gibi düşünen tasarımcılardan biri. Lam’in, Amerikalı heykeltıraş Alexander Calder’e ve ‘şekil, denge ve keyif’ kavramlarından oluşan üçlüye yaptığı göndermeler, yüzyıl-ortası modernizminin şiirsel bir ifadesi gibi. Şovundaki ortaya koyduğu anlayış artistik değildi.

Bizlere, açık bir işlevi olmayan şekil önerileri sunmakla birlikte daha çok, kırmızı kazak-pantolon gibi basit kıyafetleri saf modern bir bakış açısıyla yorumlamıştı.

Grafik çizgilerden Lam’in süsleme tarzı olarak bahsedebiliriz. Bu tercihin yansımasını hem siyah beyaz karelerle süslü vizon paltosunda hem de yoğun biçimde boncuklarla bezenmiş elbisesinde görebiliriz. Bilekte biten, tokalı botların Lam’in bu koleksiyonunda önemli bir yeri olduğunu da eklemeden geçmemeliyiz.