Gazete Vatan Logo
ArşivÇok stresli bir hayatım oldu ama kendimi 50 yaşında hissediyorum

Çok stresli bir hayatım oldu ama kendimi 50 yaşında hissediyorum

Sıfırdan bir dünya markası yaratan Zeki Başeskioğlu’nun hayatı kitap oldu.

Gazeteci Şafak Altun’un kaleminden “Zeki Başeskioğlu’nun Yaşamı” adıyla çıkan kitapta, Başeskioğlu ve markasının hikayesi anlatılıyor.

1929 yılında Antalya Akseki’de dünyaya gözlerini açan Zeki Başeskioğlu daha çocuk yaşta “farklılık” peşinde koşmuş biri.

Satış taktiklerini daha 12 yaşındayken keşfetmiş. Hani şeytan tüyü var derler ya, tam öyle bir satıcı olmuş 12 yaşındayken. Herkes normal çorap satarken, o üç tabanlı, uzun ömürlü çorap ürettirip satmış pazar yerlerinde. O dönemde balonlar tezgahta satılırken, o balonları şişirip satmayı akıl etmiş... 1958’de kurduğu markası 50 yaşını doldurdu. 1984’te mayo, 2004’te de iç giyime giren Zeki Başeskioğlu’nun markası şu anda tam 6 kıtada satılıyor. Geçenlerde Beyrut’a giden bir arkadaşım anlatıyordu, “Gözlerine inanmazsın kadınların neredeyse hepsi Zeki Triko’nun bikinilerini giyiyor...” Zeki Başeskioğlu’yla kitapta ayrıntılarıyla yer alan hayat hikayesinin bir kısmını ve markasını konuştuk. Fotoğraflardan da göreceğiniz gibi Zeki Başeskioğlu bizi biraz da şaşırttı. Saçları bembeyazdı ve bronz değildi. “80 yaşındayım, değiştim” dedi.


İmaj değiştirmişsiniz...

Nasıl böyle iyi olmuş mu?

Bence olmuş. Boyadan vazgeçmeniz iyi olmuş. Sakal da bırakmazdınız siz...

Sakalı berber uygun gördü. Boyadan ben vazgeçtim. Artık “İbrahim Tatlıses gibi olmayayım” dedim.

Kendinizi kaç yaşında hissediyorsunuz?

Check up yaptırmıştım. Doktor, “50 yaş erkeği nasılsa siz de öylesiniz” dedi. Ben de kendimi zaten o yaşlarda hissediyorum.

Bunun sırrı ne?

Gerçek yaşım ortada. Saklayacak değilim. Sırrı çalışmak olabilir... Kafanın yaşlanmaması olabilir. Yoksa ben çok stresli bir hayat yaşadım. Kendimi bildiğimden beri çalışıyorum.

33 ayda 333 lira kazandım sonra pazarcı oldum

Daha çocuk yaşta aileniz sizi Aydın’a çalışmaya göndermiş...

Aydın Çine’ye gelmeden önce de çalışıyordum. Zaten çok yaramazdım. Çok fakirdik. Bildiğin gibi bir fakirlik değildi. Pazarcılıktan evvel de yaratıcılık bende vardı. Babam beni döverdi. Öğretmenlerimden de çok dayak yedim. O dönemde milletvekili yeminini ezberlemiştim, okuldaki herkes çok şaşırmıştı. Öğretmenler kuruluna kadar gitmişti bu yemini ezberlemem. O günden sonra beni dövmediler. Çine’de 33 ay çalıştım. 33 ayda 333 lira para kazandım. Bir parkta saydım kazandıklarımı, hatta sayarken yorgunluktan uyuya kalmıştım. O parayı 500 lira nasıl yaparım diye düşündüm. Pazarcı oldum. Hedef büyüdü.

Kazandıklarınızı sermaye yapıp hep yatırım yapmışsınız, harcamamışsınız hiç...

Hep daha fazlasını kazanmayı hedefledim. Hatta bir ara annem, paramı dayıma verdirdi. Yine sermayeyi sıfırladım ve sonra baloncu oldum.


Balonları şişirip sattım, 18 kuruş kâr ettim

Balonları şişirip satan ilk kişi siz miydiniz?

İzmir’de çocuklar önlerinde bir kartonun içinde satardı balonları. Ben oturdum, iki saatte balonları şişirip bir sopaya bağladım. 2 saatte şişirdiklerimi yarım saatte sattım. 7 kuruştan alıyordum, 25 kuruştan satıyordum.

Siz farklılaşmayı çok küçük yaşta keşfetmişsiniz... Satış teknikleri geliştirmişsiniz...

“Ne satayım?” diye dolaşıp buldum balonu. Farklı yolla sattım. Ben pazarda, kahvelerde erkek çorabı sattım. Herkes “Sağlam değil” diyordu. İzmir’de birkaç düzine çorap alıp, tabanlarına bir kat daha eklettim. Nazilli pazarına 120 düzine çorap getirdim. Elektrik direğine çıkıp, çenem de kuvvetli, bağırarak tezgahlara atmaya başladım. 2 saatte 120 düzine çorap satıyordum. O dönemde oradaki esnafın iki misli işi, iki saatte yapardım. Sonra kadın çorabı işine girdim.

İlk mağazanızı ne zaman açtınız?

1950’li yıllarda Aydın’da açtım. Tuttu mağazam. Aydınlılar kuyruk oldu. 50’li yıllarda Ege’nin en büyük toptancısı oldum. Orada otel çalıştırdım, gazino çalıştırdım. Otobüs aldım.



Yurt dışına ilk kez Fenerbahçe maçı için çıktım


Yurt dışına ilk ne zaman çıktınız?

1959 yılında Fenerbahçe’nin İsviçre’deki maçına gittim. Sonra çok gezdim. Brezilya’ya defalarca gittim. Mayolara çok özendim. O dönemde oğlumun kayınpederi Biliktanlar vardı. Onlarla başladık ama olmadı.

Mayo için de farklı bir tanıtım izlemişsiniz...


Şampiyon Alman sporcu Ulrike Meyfarth vardı. Yüksek atlamada dünyayı sarsmıştı. Onu getirdim.

Siz hem ünlü isimleri bulmuşsunuz, hem de ileride top model olacakları keşfetmişsiniz...

Uzak Doğu’da çekime gittik o dönemde. 1990’dan sonra kendim de fotoğrafçılığa başladım. Cindy Crawford’la katalog çekimi yaptım.



Naomi Campbell çok kaprislidir...



Neden hep yabancı mankenlerle çalıştınız?

30 yıl Türk mankenlerle çalışmıştım. Yabancı fotoğrafçılarla iş yapıyordum. Bizim mankenlerimiz yavaş kaldı. Yabancı mankenler 1 dakika içinde 30 poz veriyordu. Yabancı fotoğrafçılar profesyonel isim istiyordu. Cindy’i Alman fotoğrafçı çekti. Sonra kapak oldu dergilere. O fotoğrafçı da Cindy’le birlikte meşhur oldu. Claudia Schiffer’la da çalıştık.

O nasıldı?

Uzak Doğu’da katalog çekiyorduk. Claudia o çekimlerde çok zorlandı. Almanya’da sevgilisi vardı. Telefon bekler, hiç uyumazdı. Naomi ise çok kaprislidir. 1998’de Paris’te annesiyle birlikte defileye çıkardık ama burnumuzdan geldi.

Şimdi ne hedefliyorsunuz?

Benim için Türkiye bitti. Şimdi de dünyada 500 mağaza açmak için çalışacağım.



Çökelekçi kadınları dublör yolcu yaptım


Çok ilginç bir hikayeniz var otobüscülükle ilgili... Çökelek satan kadınları göstermelik yolcu mu yaptınız?

Evet. Otobüs boş gidip geliyordu. Baktım çökelekçi kadınlar az iş yapıyor pazarda. Benim otobüsüm 11’inci sırada. Ben çökelekçi kadınlara “Gidin benim otobüse binin” dedim. Biraz da para verdim. Çünkü müşteriler dolu otobüse çabuk kalkacak diye biniyordu. Çökelekçi kadınlara da tembihlemiştim, “Bir müşteri gelince biriniz insin” diye. Sonuçta 3-4 hafta işler iyi gitti, ama zamanla diğer otobüsçüler de taktiği kaptı. Ben o sırada çok kâr edip otobüsü sattım.


Nebahat Çehre mankenimdi televizyonda görüyorum hâlâ güzel


İstanbul’a ne zaman geldiniz?

1957’de Aydın’dan İstanbul’a geldim. Aslında amacım Amerika’ya gitmekti. Ama işler İstanbul’da iyi gitti. 1960’da Nebahat Çehre mankenimdi.

Çok güzel bir kadın. Görüyor musunuz Nebahat Hanım’ı?

Hayır. Televizyonda görüyorum. Hâlâ çok güzel. Hatta daha güzel. O dönemde Türkiye’nin her yerinde defile yapardım. Diyarbakır’da da defilelerim olurdu. 1967’de Türkiye’de ilk konfeksiyonu biz yaptık. Esnemez kumaştan ilk konfeksiyon ürünlerini yaptım. Ben konfeksiyonda Türkiye’nin ilk ihracatını 1969’da Almanya’ya gerçekleştirdim.

O yıllarda “mini etek”in sembolü Jean Shrimpton’u Türkiye’ye getirmişsiniz...

Mini eteği dünyaya tanıtan Jean Shrimpton’u ülkenin ilk yabancı mankeni olarak Türkiye’ye getirdim. Defile yaptı burada. Büyük olay oldu.


Türk kadını iç çamaşırına özen göstermiyor



Düşük belli pantolonlar çıkınca mı iç giyime girmeye karar verdiniz?



Artık iç giyim, iç değil, şık. İç çamaşırını göstermek de moda oldu. Bunu görüp girdik ama beklediğimiz gibi olmadı.

Neden?

Türk kadını Bulgaristan kadını kadar iç çamaşırı giymiyor.

Bu alım gücüyle biraz da kültürle ilgili galiba.

Türk kadını kocasını tavlarken iç çamaşırına Avrupalı kadın gibi önem vermiyor. Alım gücüyle de ilgisi var ama yurt dışında alım gücü yüksek olmayan yerlere bakıyorsunuz, fantazi iç çamaşırları satılıyor.


Bu işin meraklısı Türk kadınları neyi seviyor?


Türk kadını rengi, incik boncuğu seviyor. Bu yıl Svarowski taşlı çamaşırlar yaptık, ilgi gördü.


Dünyayı gezmeye başladıktan sonra mayo üretimine başladım



Ali Poyrazoğlu da defilelerinize çıkmış...

Gönül Yazar da yaptı mankenlik. 1967’de Hilton’da bir defile yaptık. Düzenlenmesini Haldun Dormen, sunumunu Orhan Boran yaptı. Tolga Aşkıner ve Ali Poyrazoğlu da defilede mankendi.

Mayo üretimine geçmeye nasıl karar verdiniz?

Ben aslında 1984 yılından önce de küçük çapta üretim yapıyordum. Mayo işine çok meraklıydım.

Siz eş olarak zor biri mi oldunuz?

Eşim beni hep idare etti. En büyük şansım akıllı ve zeki bir kadınla birlikte olmaktır.

Nasıl tanışmıştınız eşinizle?

Mağazama gelmişti. Beğendim ve evlendik. Bu kadar başarılı olmam da eşimin sayesinde oldu.



Tülin Şahin’e Sivaslı Cindy adını ben taktım çok başarılı



Niye artık defile yapmıyorsunuz?

Yapacağız, önümüzdeki yıl. Tülin Şahin de önümüzdeki yıl yapacağım defileyi organize edecek. Ona yaptıracağım. Ona Sivaslı Cindy adını ben taktım. Çok başarılı bir kız. Hem güzel, hem de akıllı. Avrupa’yla çalışıyor. Onunla birlikte mankenleri belirlemek istiyorum.





Haberin Devamı