Check-up sağlıklı insanlar için sakıncalı
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, beslenme ve endüstrileşmiş tıpla ilgili söyledikleriyle, yazdıklarıyla seveni kadar düşmanı da olan bir bilim insanı. Küçükusta ile tıbbın bilmediğimiz gerçeklerini konuştuk
Tıptan uzak sağlıklı hayat için neye ihtiyacımız var?
Sağlıklı yaşamak ve hastalıklardan uzak kalmak için tıbba kesinlikle ihtiyacımız yok. Bütün mesele doğru hayat tarzına sahip olmakta. Yani adam gibi beslenmek, yeteri kadar hareketli olmak, sigara alkol içmemek, stresten uzak kalmak, yeteri kadar gece uykusu ve yeteri kadar güneş banyosu, inançlı olmak gibi. Bunları yerine getirdiğiniz zaman bugün bir salgın gibi artan obezite, diyabet, kalp, astım-alerji, kanserler, ruh ve sinir hastalıkları, bunların tümünde kurtulursunuz. Doğuştan gelen hastalıklar dışında diğer hastalıkların tümü yanlış hayat tarzından kaynaklanıyor. Mesela tip 2 diyabeti bir hastalık olarak görmüyorum. Bu bir kişini adam gibi beslenmemesi, yeteri kadar hareketli olmama kusurudur.
Hocam nedir bu adam gibi beslenme?
Ben bu tabiri doğru beslenme anlamında kullanıyorum ve sağlıklı yaşamanın en önemli unsuru olduğuna inanıyorum. Buna atalarımız gibi beslenme de diyebiliriz. Adam gibi beslenmede işlenmiş tahıl, şeker, trans yağ ve katkı maddelerinin, kısaca hazır gıdaların yani pakete girmiş hiçbir yiyecek ve içeceğin yeri yoktur. Hayvansal veya bitkisel gıdalar “emniyetli” olmalıdır; bunlarda GDO, tarım ilacı, antibiyotik, hormon vb zerresi bile bulunmamalıdır. Günde “iki öğün” beslenilmelidir. Yenebilenler “çiğ” olarak yenmeli, yenmeyenler için haşlama, buğulama yöntemleri tercih edilmelidir. Mangal, yağda kızartma, tütsüleme zinhar yasaktır. Tüm yenip içilenler “makul ve mantıklı miktarda” olmalıdır. En faydalı olan bir gıdanın bile “tıka basa” veya “istendiği kadar yenmesi” doğru değildir. Sebze, yeşillik ve özgür hayvan ürünleri (et, balık, süt, yumurta, bal vb) dengeli bir şekilde tüketilmelidir. Temel yağlar soğuk sızma zeytinyağı ve köy tereyağıdır. Mayalı gıdalar ve bakliyat sofrada eksik olmamalıdır. Süt değil, sütten yapılan yoğurt, ayran, peynir, kefir, tereyağı tüketilmelidir. Baharatlar olmazsa olmazdır. Meyvelerde “aşırıya kaçılmamalı”, sadece “mevsiminde yetişenler” yenmelidir. Meyve suyu kesinlikle yasaktır. Temel içecek “su” olmalıdır. Maden suyu, ayran, kefir de içilebilir. Alkollü içecekler haramdır. Kabuklu kuru yemiş (fındık, fıstık, ceviz, badem, kabak ve ay çekirdeği) makul miktarda her gün yenmelidir. Kurutulmuş meyvelere (kayısı, erik, dut, hurma vb) sınırlı olarak müsaade vardır.
Bize hep ‘erken teşhis hayat kurtarır’ diye öğretildi ama bu doğru değil.
Peki ya spor? Ne kadar ve hangi sporu yapalım?
Günde ortalama 30 dakikadan haftada ortalama 150 dakika ılımlı veya 75 dakika sıkı egzersiz şeklinde bir ölçü bildirilir ama ben bunu doğru bulmuyorum. Bunun bir ölçüsü yoktur, insanlar sürekli hareket halinde olmalıdır, her işlerini kendileri yapmalıdır. Mümkün olan her yere yürümelidir, asansör kullanılmamalıdır, bütün eklemleri hareket ettirmek gerekir. Bunun için en iyisi yüzmektir. Ben spor salonlarına gidilmesi, deli danalar gibi koşulması, haftada bir halı sahada iki saat top oynanması gibi aktiviteleri son derecede yanlış buluyorum. Hareket, günlük hayatın akışı içinde farkına varılmadan yapılmalıdır ve sürekli olmalıdır. Yeni bir araştırmada aktif spor yapanlar uzun süre oturarak çalışıyorlarsa bunun bir işe yaramadığı gösterildi.
"Check-up sağlıklı insanlar için sakıncalı" diyorsunuz...
Doğru check-up'ı özel durumlar dışında kesinlikle doğru bulmuyorum hatta aksine zararlı olduğunu savunuyorum. Doğuştan gelen kronik bir hastalığınız, aileden gelen bir riskiniz varsa elbette hekim kontrolünde olmanız gerekir ama tamamen sağlıklı insanların altı ayda bir senede bir yaptırdıkları check-up'lar para tuzağından başka bir şey değildir. Bize hep erken teşhis hayat kurtarır diye öğretildi ama bu da özel durumlar dışında doğru değil.
Peki aşırı teşhisin zararları neler?
Mesela bir enfeksiyonun veya bir akut batın tablosunun erken teşhisi elbette önemlidir ama her kanserin veya kalp damarı tıkanıklığının erken teşhisi hayat kurtarıcı değil hatta hayat karartıcı olabilir. Tıp teknolojisi çok ilerledi, aletler çok gelişti. Bugün hiçbir şikâyeti olmayan bir insanda bu teknoloji sayesinde birçok hastalık teşhis edilebiliyor ama bu teşhislerin o kişiye hiçbir faydası yok. Çünkü bunlar teşhis edilmediğinde ne o kişinin ölümüne ne de onda herhangi bir belirtiye yol açmıyor. Bu teşhis yüzünden o kişi strese sıkıntıya giriyor, gereksiz takipler yapılıyor. Mesela mamografi taramaları ile erken kanser teşhis edildiğini ve hayatlarının bu sayede kurtulduğunu sanan kadınlar yanılıyorlar. Bu erken teşhis edilen kanserlerin bir kısmı kendiliğinden gerileyebildiği gibi, bir kısmı da olduğu gibi kalabiliyor. İlerleme olsa bile bunun geç teşhis edilmesi etkili tedaviler sayesinde bir problem yaratmıyor. Oysa kanser teşhis edildiğinde bu kadınların ya memesi ya tümör alınıyor, kemoterapi veya ışın tedavisi uygulanıyor ki bunların her birinin ölüme kadar giden riskleri var. İsviçre Tıp Kurulu yeni mamografi taramalarının yapılmamasını ve başlamış olanların da sonlandırılması tavsiyesinde bulundu. Yakın zamanlara kadar 40 yaşından itibaren her kadına senede bir yaptırması istenen mamografilerin 50 yaşından itibaren ve iki senede bir yapılması isteniyor. Aynı sebeplerle erkeklerde prostat kanseri erken teşhisi için bakılan PSA testi de artık özel durumlar dışında tavsiye edilmiyor.
Sağlıklı insan vitamin yutmaz
Multivitaminler, enzimler, besin desteklerini ne zaman kullanmak lazım?
Sağlıklı insanların, adam gibi beslenenlerin kesinlikle bu tür ürünlere ihtiyacı yok, bunlar tamamen para tuzağı. Bunlar sadece belirli durumlarda alınabilir ama sanki bunları almayanların sağlıklı olamayacakları gibi bir algı yaratılıyor.
Çağın hastalıklarına neler yol açıyor?
Çağın hastalıkları diye bilinen bir takım hastalıklar var ve bunlar çok çeşitli ama yakından bakıldığında hepsinde ortak noktanın hayat tarzı bilhassa da beslenme yanlışları olduğunu görüyorsunuz. Kanser, kalp krizi, Alzheimer, astım, sedef, egzama, depresyon, osteoporoz çok farklı belirtileri olan çok farklı organ ve dokuların hastalıkları ama hepsinde de altta yatan sebep kronik enflamasyon dediğimiz bir tür mikropsuz iltihap. Bu da bağırsaklardaki mikrop dengesinin bozulması sonucu ortaya çıkıyor ve bunda da en önemli etken modern beslenme yani işlenmiş tahıl, şeker, trans yağlar ve katkı maddeleri yani hazır gıdaların tüketilmesi.
Light ürünler kilo aldırıyor!
Katkı dozu yüksek gıdaları tükettiğimizde ne oluyor?
Mesela tuz da şeker de katkı maddesi ama ben katkı maddesi dediğimde yiyecek ve içeceklere konan kimyasal maddeleri anlıyorum. Bu kimyasallar o yiyeceğin besin değerini artırmak için değil ticari gayelerle konuyor. Marketten aldığınız ve üzerinde çilek resmi bulunan meyveli yoğurtta çileğin 'ç’si yok. Bunlara ben ‘meyve resimli yoğurt’ diyorum.
Peki ya light ürünler?
Sadece light olanlar değil tüm hazır gıdalar, paketlenmiş gıdalar zararlıdır hepsinde kimyasal katkı maddeleri var. Bunların nanogramı bile ağza alınmamalıdır. Bazı light ürünlerde şeker yerine tatlandırıcılar var ve bunlar özellikle obezite ve diyabet gibi hastalıkları olanlara zayıflamaları için veya kilo almak istemeyenlere tavsiye ediliyor. Bunlarda kalori yok ama tam aksine kilo almayı artırıyor, diyabeti daha beter bir hale getiriyor. Dünya bu light ürünleri yiye yiye obez oldu. Bazı light ürünler ise kolesterol olmadığı için kalp hastalıklarına karşı tavsiye ediliyor. İnsanlara yumurta, tereyağı yağlı peynir, yoğurt yasaklandı ve light ürünlere talim edildik ama ne oldu? Tüm dünyada kalp hastalıkları bırakın azalmayı her geçen sene salgın bir hastalık gibi arttı. Bu beslenme hataları yüzünden obezite diyabet kalp hastalıkları kanserler salgın hastalıklar gibi arttı.
Küflenmiş ekmeği çöpe atın
‘Küflenmiş ekmekleri asla tüketmeyin’ diyorsunuz. Neden? Ekmeğin küflenmiş tarafını koparıp atsak olmaz mı?
Ben aslında hiç ekmek yenmemesini tavsiye ediyorum. Ekmekler işlenmiş tahıllardan üretiliyor, tahılın kabuğu ve rüşeym denilen en faydalı kısmı ayrılıyor ve geriye büyük ölçüde nişasta ve bir miktar da protein kalıyor. Tabii bir de unlu ürünlere eklenen kimyasal katkı maddelerini de unutmamak lâzım. Sonuçta tahıllardan alacağımız her türlü besin unsurunu daha sağlıklı başka besinlerden alabiliriz. Küflenme hem faydalı hem zararlı olabilen bir şey. Tıpkı mikroplar gibi, nasıl hastalık yapan mikroplar varsa bazı küfler de zararlıdır, bunlar zehirlenmelere yol açabilir, bazı türleri kansere sebep olabilir.
Şeker atom bombasından daha zararlı
Hocam Türkler aşırı şeker tüketiyor, oysa tüm araştırmalar şekerin zararlarını vurguluyor..
Bakın insanlara senelerce kolesterol olmadığı için sağlıklı diye tereyağı yerine margarin ve sıvı bitkisel yağ yedirdiler bütün dünya kalp hastası oldu. Yumurtayı, tam yağlı peynir ve yoğurdu yasakladılar ama şimdi yumurtadan özür dileniyor, yoğurda biz ettik sen etme diyorlar. Şeker bence sigara ve alkolden daha tehlikeli bir madde. Bakın çocuklar sigara ve alkol içemez ama daha kundakta şekerle tanışıyor. Şeker alkol gibi eroin gibi bağımlılık yapıyor ve artık ömür boyu şekersiz yapamaz oluyor. Hazır gıdalarda inanılmaz miktarda şeker var, hatta tatlı olmayan hazır sos ketçap gibi gıdalarda, hazır çorbalarda bile. Sonuçta şeker atom bombasından daha zararlı. Bomba neticede belirli bir yere atılır ve oradakiler zarar görür ama şekeri tüm dünya tüketiyor. Özellikle de çocuk hatta bebekken şekere alışan insanlar tıpkı sigara alkol bağımlılığı gibi şeker bağımlısı oluyorlar. Kanser ev kalp hastalıkları başta tüm kronik hastalıkların ortaya çıkması ve artışında şeker başroldedir. Şeker bence sigara ve alkolden daha tehlikeli daha risklidir.
Yoğurdu kendiniz mayalayın
Yoğurtta da aynı tehlike var mı?
Market yoğurdu ise evet, ben herkese yoğurtlarını kendilerinin mayalamalarını tavsiye ediyorum. Market yoğurdu da tıpkı süt gibi aylarca bozulmadan kalabiliyor oysa yoğurdun birkaç gün içinde sulanması ve ekşimesi gerekir. Hele de meyveli yoğurt kesinlikle yenmemelidir.
Kutu sütler dayanıklı beyaz eşya gibi
Sizin kutu süt tüketimine de itirazınız var. Peki ne içecek çocuklarımız?
Süt canlı bir içecektir ve uzun süre muhafaza edilemez ki bu da endüstrinin hiç işine gelmez. Sütteki mikropları UHT gibi ısıl işlemlerle sıfırladığınız zaman içindeki besin ögeleri parçalanır, süt dayanıklı beyaz eşyaya döner. Aslında tıpkı küflü ekmek örneğinde olduğu gibi ben süt içilmesini de doğru bulmuyorum. Sütü mayalandırarak yoğurt, ayran, kefir, peynir şeklinde tüketmek gerekir. Bu sayede ürünün uzun süre korunması da sağlanmış olur. Bağırsaklardaki mikrop dengesinin bozulmasında ve dolayısıyla da kronik hastalıkların ortaya çıkmasında mayalı gıdaların diyetimizde giderek azalmasının hatta hiç kalmamasının önemli rolü var. Bizde laktoz tahammülsüzlüğü çok yaygındır, bu kişiler süt içtiklerinde karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal olur ama sütü mayalarsanız mayadaki bakteriler laktozu parçalar ve tahammülsüzlük ortadan kalkar. Yani süt içtiği zaman rahatsız olan biri fermente süt ürünlerinden katiyen etkilenmez.
Çocuklarımızı tatlıdan uzak tutalım
Haftaya okullar açılacak, çocukların beslenme çantasına neler koyalım?
En iyisi mevsim meyveleri, fındık, fıstık ceviz, badem, kuru yemiş, içecek olarak ayran, su veya maden suyu. Eskiden yaz meyvesi sebzesi kış meyvesi sebzesi diye bir kavram vardı şimdi hepsini her mevsim bulmak mümkün. Mevsim dışı üretilenlerde kimyasal bulunma ihtimali çok yüksektir. Meyve suyu da zararlıdır, evde taze sıkılmış olsa bile. Tüm meyveler olduğu gibi kabuğu ile beraber iyice yıkandıktan sonra yenmelidir. Meyvelerin kabuklarında içlerinden daha fazla vitamin ve antioksidan bulunur.
Çocuklarımız nelerden uzak tutalım?
Bizim memleketimizin hem tarımsal hem hayvansal ürünler bakımından dünyada eşi benzeri yok. Her mevsime has meyve, sebze ve yeşillikler vardır. Beslenmede sebze ve baklagiller çok önemlidir. Salata her sofrada bulunmalıdır ve mevsimine göre her ot konmalıdır. Keza ev turşusu da çok sağlıklı bir yiyecektir. Balık sezonu açıldı, haftada en az iki gün hatta daha fazla taze balık yenmelidir. Çocukları hamur işleri ve tatlılardan ne kadar uzak tutabilirsek çocuk o kadar sağlıklı olur.
Depresyon gibi ruhsal hastalıklar da Alzheimer gibi nörolojik hastalıklar da beslenmeyle ilgilidir.
Grip aşıları koruyucu değil ticari
Grip mevsimi yaklaşıyor, yakında doktorlar 'grip aşısı olun' diye uyarılara başlarlar ama siz grip aşısına da karşısınız.
Grip aşılarının üretim mantığına baktığınız zaman bunların etkili olmasını beklemek aptallık olur. Grip aşıları yüzde yüz ticari aşılardır, para kazanmak için üretilir. Aşı ne demektir? Aşı bir kere veya iki kere yapıldıktan sonra bir insanı artık ömür boyu koruması gereken bir uygulamadır ama grip aşılarının her sene yaptırılması gerekiyor, buna göre 80 sene yaşayan birinin en az 80 defa aşı olması isteniyor. Düşünün endüstri tüm dünyada milyarlarca doz aşı satmak varken insanları ömür boyu gripten koruyan bir aşıyı hiç üretir mi? Üstelik grip aşıları her sene tekrarlansa bile koruyucu değil. Grip aşısı tavsiye edenler ya bilimden bihaber insanlardır veya aşı üreticileri ile menfaat münasebetleri içinde olanlardır.
Yediğimiz balık, tavuk ve etlere ne kadar güvenebiliriz?
İnsanların aldıkları yiyecek ve içecekleri test etmeleri mümkün değil. İnsanlara sağlıklı gıdalar sunmak hükümet ve belediyelerin işidir. Bizler vatandaş olarak idarecilerimize güvenmek zorundayız...
'Vücut kitle endeksi' deli saçması bir ölçüdür
“Kilo, vücut kitle endeksi ile sağlığın alâkası yok. Sağlıklıysan kilon 60 da olsa, 100 de olsa önemsiz” diyorsunuz birçok diyetisyen buna itiraz ediyor.
Sağlıklı olmanın kilo ile bir alakası yok. Kilo ve vücut kitle endeksi (VKE) sanıldığı gibi bir insanın sağlıklı olup olmadığını göstermez. Rıza Kayaalp’a dünya şampiyonu olduğu günlerde VKE’ne göre askerlik yapamaz yani çürük raporu verilmişti. Herkesin kendine göre ideal bir değeri vardır. VKE, akıl ve mantık dışı deli saçması bir ölçüdür ve derhal terk edilmelidir.