Bugün günlerden Oscar...
İşte büyük gün geldi çattı. Yılın en büyük eğlencesi: Oscar gecesi. Aklınıza gelebilecek tüm ünlüler, şıklık, müzik, dans, şov, komedi ve heyecan... Daha ne olsun! Ve her yıl olduğu gibi bu yıl da günün sonu aynı dedikodu ile gelir: Adamlar yapmış kardeşim! Son tahlilde, daha yüz yıla ihtiyacımız olduğu sonucunda hemfikir oluruz. Aslında ihtiyacımız olan şeyi bize yılların veremeyeceğini biliriz. Ülkemizde, sunmadığım, katılmadığım ödül töreni kalmadı. Her seferinde, tüm bu organizasyonlar, sunanlar, katılımcılar, linç edilircesine eleştirilirler. Haklıdır da eleştirenler. Sahiden, bir Oscar töreni kıvamında organizasyon çıkmamıştır bizden. Öyle çıkıp şarkı söyleyerek, dans ederek, muhteşem espriler yaparak sunmamışızdır töreni ve ödül veren her oyuncu da farklı bir şovla mest etmemiştir izleyenleri. Peki neden? Sizce, dans eden, şarkı söyleyen oyuncu yetişmez mi bu topraklarda? Ya da tüm bu Oscar adayı filmlerdeki oyuncuları kılıktan kılığa girmiş gördüğümüzde, biz kıskanmaz mıyız?
prova süreci Altı hafta
Oscar töreni için her yıl en az altı hafta prova yapılıyor ve bu provalara ödül verecek, performans sergileyecek ya da bir tek cümle edecek tüm oyuncular katılıyor. Altı hafta, bir tiyatro oyununun prova süresidir. Sadece bir gecede tüketilecek bir işe altı hafta ayırmak... Söylenecek her kelime, en iyi senaristlere yazdırılıyor. Hiçbir şey tesadüfe bırakılmıyor. Şimdi diyeceksiniz ki "Berna, bugün aynı organizasyona bizim oyuncular katılsa, çıkıp onlar gibi şarkı söyleyip dans edebilirler mi?" Bugün belki sadece birkaç kişi yapabilir ama emin olun bir yıl sonra çoğunluk hazır hale gelir. Sorun bu zaten! Bizim ülkemiz insanı tembelliğe itiyor, itiraf ediyorum. Ben ve birçok arkadaşım yıllarca dans çalıştık, sonra bir baktık müzikal yapılmıyor bu ülkede "Eeeeh" dedik bıraktık çalışmayı. Muhteşem sesler var ama bakıyorlar kullanacakları yer yok " Bari albüm yapalım" diyorlar. Yıllarca eskrim çalıştık da n'oldu?" Hiç elimizde kılıç gördünüz mü" derim ben de size. Biz ancak katıldığımız programlarda, renk olsun diye bir türkü tutturacak imkanı buluyoruz bu ülkede. İleri sürüş eğitimi alsan hangi aksiyon filminde oynayacaksın, sorarım size! En büyük organizasyonumuzun konuşma kartları, canlı yayından iki saat evvel hazır oluyor. Yayın sırasında sürekli sıralama değişiyor ve siz anlık ayak uydurmak zorunda kalıyorsunuz. Yabancı yapımcılar, "Türk pratikliği" koydular bunun adını. "Biz hiç çalışmadan iki cümle edemeyiz" diyorlar. Ama maalesef bu kadar oluyor işte. Tiyatroda oynayacak oyuncu bulamıyoruz dizi çekimlerinden. Herkes haklı. Telif yasasının olmadığı bir ülkede, hep yeni bir şey yapmazsan karnın doymuyor. İşte bu yüzden de bir Oscar törenin olmuyor. Ve ne yazık ki tembellik bir hastalık gibi ürüyor. Tembellik ve imkansızlık, tıpkı yumurta-tavuk gibi birbirini doğuruyor.
OYU JÜRİYE VERİYORUZ
Bu kadar dertleştikten ve itiraftan sonra gelelim bu yılın Oscar değerlendirmesine. Açıkçası ödül olarak Oscar'ı çok değerli bulan biri değilim ama çok heyecan verici buluyorum. Bir sihirli değneğim olsa kendim için seçeceğim ödül Oscar olmaz. En iyiye değil en iyi kampanyayı yürütene verilen bir ödül olarak görüyorum. Avrupa festivallerinin derinliği yok kuşkusuz. Ama elbette her zaman "en iyi" olan ödülü alamasa da muhakkak "iyi" olanın seçilmesi ge-rektiğinin unutulmadığı bir bilinç düzeyi hakim. Ülkemizde böyle geniş tabanlı bir seçim yapılsa sadece duygusallıktan sebep hiç olmayacak kişiler ödül alabilirdi. Örneğin, hiçbir yarışmacıyı dinlemeden, "O Ses Türkiye" yarışmasında kimin kazanacağını sene başından söylüyorum ve hiç yanılmıyorum. Çünkü bizim halkımız sese göre değil o yıl taraftarı olduğu jüriye göre oy veriyor. Bu yüzden yetenekli pek çok kişi, yanlış jüriyi seçtiği için eleniyor. Önümüzdeki yıl aynı yarışma aynı jüri ile tekrarlanırsa, şimdiden söylüyorum, Murat Boz'un takımından biri kazanacak. Yazın bir kenara!
Ezber bozan seçimlerin yapıldığı bir yıl
Oscar elbette entrikası bol, politik yanı kuvvetli, bir parça da duygusallık içeren, tüm Akademi üyelerinin oy verdiği, parametresi karışık bir seçim platformu. Ama ne olursa olsun,"iyi" olanın seçilmesi gerektiğinin unutulmadığı bir bilinç düzeyi hakim. Bu yıl durum biraz daha karışık çünkü, Oscar adaylıkları herkesi şaşırttı. Ezber bozan seçimlerin yapıldığı bir yıl oldu. Bakalım sonuçlar ezberimizi bozmaya devam edecek mi yoksa sonuç yine klasik Oscar kriterlerine göre mi belirlenecek? Tüm aday filmleri ve aday oyuncuların filmlerini izlemiş olduğumu belirttikten sonra gelin kısaca bir göz atalım...
Büyüleyici film Pi’nin Yaşamı Obama destekli Lincoln
Bu yılın filmlerinde milliyetçi akımın hakim olduğunu görüyoruz. Elbette siyahi bir etki de gözden kaçmıyor. Ne yalan söyleyeyim bunda ikinci dönem seçilen Obama'nın da etkisi olduğunu düşünüyorum. Lincoln filmini çok beğendiğini söyleyen Obama, bakalım Akademi üyelerini ne kadar etkileyecek.
- Lincoln çok değerli ama heyecan vermeyen bir film benim için. İnsan izlerken saygı duyuyor ama etkilenmiyor. Yine de klasik Oscar kriterlerine, en uyan film olarak güçlü bir aday. Amerikan tarihinden kesit veren, büyük bütçeli üstelik ırkçılık ve kölelik konularını içererek, Obama'yı mutlu eden bir film. Gönlüm hiç istemiyor ama ödülü alırsa şaşırmam.
- Pi'nin yaşamı (Life of Pi) beni büyüledi. Sinematografi, uyarlama senaryo da dahil pek çok ödülü hak ediyor.
- Aşk (Amour)'a Amerikalılar fazla Fransız kalabilir. Yabancı dilde en iyi film ödülüne daha yakın gibi. Düşler diyarı (Beasts of the Southern Wild), yönetmenin ilk filmi. Ben çok etkilendim ama Oscar için fazla bağımsız.
- Umut Işığım (Silver Linings Playbook), romantik komedileri bambaşka bir noktaya çeken zekasıyla ve alternatif duruşuyla etkileyen bir film. Nefis oyunculukları, senaryosu ile mutlaka izleyin derim.
- Sefiller (Les Misérables) büyük bir yapım ama hiç yenilikçi değil.
- Zero Dark Thirty, Usama bin Laden'in ölü olarak ele geçiriliş sürecini nerdeyse eş zamanlı anlatıyor. "Bilgi almak için işkence mübahtır" diyen film ile ilgili kişisel görüşüm: sıkıcı.
- Zincirsiz (Django Unchained), Tarantino'dan bol eğlenceli ve kanlı bir film. Pek şans vermiyorum.
- Argo'ya yani yılın sürpriz filmine gelelim. CIA'in Ortadoğu harekatlarındaki bir başka milliyetçi bakışlı ABD başarı filmi. Konusu benim için pek iç açıcı olmasa da filmin anlatımı ve zamanlama duygusu harika. Kurgu dalında ödül bekliyorum. Oscar heykelciğine en yakın görülen aday. Eleştirmenler nerdeyse kesin gözüyle bakıyor.
Yardımcı erkek oyuncu:
En sıkı yarış burada.Tüm adaylar muhteşem. En etkilendiğim, Christoph Waltz (Django Unchained)
Yardımcı kadın oyuncu:
Anne Hathaway'e vereceklerine eminim. Bu tahminim benim beğenimle ilgili değil. Çok şahane mi ‘hayır’ ama iyi bir performans. Akademi bu oyuncuyu seviyor bence ve bu yıl ödüllendirecekler.
Animasyon:
Benim tercihim Frankweenie ama ödülü Brave alır diyorum.
Özgün şarkı:
Tartışmasız Adele ve Skyfall'un olacak.
En iyi kadın oyuncu:
Bazı yıllar kıran kırana mücadele olur. Beş adayın hepsi "Oscarlık"tır. Bu yıl için aynı şeyi söyleyemem. Riva dışında çok çarpıcı bir oyunculuk görmedim. Geçen yıl, Merryl Streep'in karşısında kaybeden Michelle Williams keşke bu yıl aday olsaymış dedim. Akademi'nin tüm üyeleri Haneke'nin Amour filmini izlemiş midir pek emin değilim. İzlemişse, Emmanuelle Riva'yı görmezden gelemezler. Ama tercihlerini, sektörlerini daha canlandıracak, para kazandıracak genç bir oyuncudan yana kullanacaklarsa bu isim, Jennifer Lawrence olacaktır.
En iyi erkek oyuncu:
Yılın en iyileri; The Master filmiyle, Joaquin Phoenix ve ardından Umut Işığım filmiyle Bradley Cooper... Ama Lincoln rolüyle Daniel Day-Lewis'in ödülü alması şaşırtıcı olmaz.