Gazete Vatan Logo

Bugün demokrasiyi savunanlar önce özür dilesin (2)

"Zaman" adlı filmde Hülya Avşar'la başrolü paylaşan Halil Ergün asıl bombayı açıkladı. Ergün, Erden Kıral'ın yöneteceği filmde Yılmaz Güney'i canlandıracak. Bu yüzden onun "Güneyli" yıllarına döndük...

* Nerede buluşmuştunuz?
Benim evde. Üstelik o gelişinde Memduh Tağmaç'ın elinden bir de ödül almıştı.

* Genelkurmay Başkanı Yılmaz Güney'e ödül veriyor. O da, o arada örgüte silah gönderiyor...
Ne var bunda? Ankara Gazeteciler Cemiyeti bir filmini ödüllendirmişti. Ödülü de Memduh Tağmaç vermişti.

* Ben Memduh Tağmaç'a şaşırıyorum...
Nereden bilsin adam? Bütün bunlar daha sonra ortaya çıktı. Derken hapislere girdik çıktık ve Yılmaz abinin görevi ile İzin filmine başladık. O filme başlamasaydım kasabada torun sahibi tombalak bir baba olurdum herhalde. Belki de belediye başkanı olurdum.

* Mal Müdürü de olabilirdin... Niye belediye başkanı oluyorsun?..
Siyasal'ı bitirmedim. Bürokrat olmak da istemem.

* Bugüne kadar kaç film yaptın?
70'e yakın. Ama 15-20 tanesi daha yıllar boyu seyredilir. Hiçbir şey yapmasam bunu yaptım.

* Kaç ödül aldın?
Bilmem, ama çok. Önceleri vermiyorlardı.

* Neden?
Pek tekin adam değildim onlar için. Sonra onlar vermek zorunda kaldılar.

İnsanı unuttuk
* Bir de Taksim'deki o korkunç 1 Mayıs vardı. Biz meydandan gittikten sonra sen orada kalmıştın.
33 kişinin öldüğü gün. Savaş alanı gibiydi. Kürsünün civarındaydım. Birden yaylım ateşi başladı. Kendimizi yere attık. Kurşunlar, tanklar, panzerler üzerimize geliyor. Başımı kaldırdım Kemal Türkler'i (DİSK Başkanı) arabaya bindirip kaçırmaya çalışıyorlar. Dehşetle bakıyorum. O anda Reha İsvan, Türkler'in yakasına yapışmış "Bırakıp nasıl kaçarsın diye" haykırıyor. İnsanlar çaresiz ölmemek için kaçışıyorlardı. Bütün bunlar bana şunu düşündürüyor: Bu toplum çok şeyler yaşadı ama hesaplaşmadı hâlâ.

* Kiminle hesaplaşmadı?..
Herkesin yaptığı yanına kaldı. Geçenlerde bir gazete haberinde gördüm. "Taksim'de ilk kurşunları sıkan bizlerdik" diye anlatıyor adam. Bugün televizyonlarda kimileri çıkıp demokrasiyi, laikliği savunuyor, aklı başında laflar ediyor. Mesela Nazlı Ilıcak çıkıyor Merve Kavakçı konusunda, türban konusunda teorik olarak herşeyi çözümlendiriyor. Demokrasi adına söyledikleri haklı diyorsun. Peki geçmiş dönemde gazetesinde yazdığı o korkunç yazılar neydi? Ona şöyle demek lazım: "Siz, antidemokrat güçlerle birlikte bize karşı büyük bir mücadele verdiniz. Komünizmle mücadele adı altında bir kuşağın yok edilmesine, hapislerde çürümesine neden olan siyasal süreçlere hep destek vererek ve bugünü bu noktaya getirdiniz. Şimdi güzel söylüyorsunuz ama önce özür dileyeceksiniz..."

* Söyledin işte.
Yetmiyor ki. Mesela Mehmet Şevki Eygi. Çıkıyor şimdi televizyonlarda demokrasi dersi veriyor. Namuslu, entelektüel şeyler söylüyor. Ama o günlerde gençlere, aydınlara ağız dolusu küfür ederdi. Kim hazırladı bütün o günleri?

* Kimsenin kimseden özür dilemeyeceğini biliyorsun.
Doğru, öyle günlere geldik ki, borsadan döviz kurlarından başka şey konuşulmuyor. Bir imparatorluk dolaşıyor Ortadoğu'nun üzerinde uçaklarıyla, tanklarıyla, biz de nasıl yırtarız, şu kadar para gelirse hesapları yapıyoruz. Ama insanı unuttuk. Küçük duyguları, aşkları, acıları, kahırları, öfkeleri...

* Gençliğinde böyle düşünmüyordun herhalde?
Biz bunları ertelemiştik hayatımızda. Bunu yaptıran bizim yanlışımız değil. O gelişen rüzgâr başka türlü koymuyor seni. Kantinlere sıkıştırılmış çocuklardık o zaman. İki laf edersin polis döver, karşı tarafta komandolar yetiştiriyorlar seni kurşunlamak için. Çeşitli düşünce zenginliklerini yakalayabileceğimiz bir ortam yoktu ki... Sen de, sana sunulan kadar bakıyordun hayata.

Halil Ergün Yılmaz Güney'i oynayacak
* Ali Özgentürk'ün filminden hemen sonra Erden Kıral'la yeni bir filme başlıyorsun. Daha önce duymamıştık bu projeyi.
Gerçekleşmeden açıklamak istemedik. Bu ay başlıyoruz. Yılmaz Güney'i oynayacağım.

* Onun hayatı mı?
Tam değil. Hapishanede özgürlüğü kısıtlanmış bir sanatçının başka hapishaneye nakledilirken, ürettiklerini genç bir sanatçıya teslim etmesini konu alıyor. Bunu yaparken kendi iç hesaplaşmasını yaşıyor...

* Oynadığın karakterin adı Yılmaz mı?
Evet. Bu duygularla kaçmaya doğru giden bir yolculuğun ve o dönemin hikâyesi.

* Kıral'ın da Güney'le benzer bir geçmişi var. Güney, senin de oynadığın Yol filmini, önce Erden Kıral'a teslim etmiş, sonra Şerif Gören'e vermişti.
Evet. Erden bir ay kadar çektikten sonra Yılmaz Güney hapishanede filmin yeniden çekilmesine karar vermişti. Ben Şerif'in filminde oynadım. 12 Eylül sonrası, Şerif'le birlikte hapishaneden yeni çıkmıştık

* 12 Mart, 12 Eylül... Darbe yapan seni içeri alıyor.
Sine-Sen'e üye olduğumuz için bu sefer DİSK'e bağlı sinemacılar sendikasıydı. Yasalara göre kurulmuş bir sendika. Ama 12 Eylül olunca bütün hepimizi götürüp toptan işkenceden geçirdiler. Dört ay da orada yattık.

* Sonra Şerif Gören'le birlikte çıktınız.
O sırada Yol'un yönetmeni değiştiği için oyuncular da değişmişti. Beni istediler.

* Yılmaz Güney, filmin neden yeniden çekilmesini istemiş?
Tarık Akan ve Şerif'le birlikte onu ziyaret etmiştik "Bir prodüktör olarak filmin zamanında bitmeyeceğini anladım ve bu kararı aldım" dedi. Zaten ilk filmde dokuz mahkumun hikâyesini anlatıyordu. Sonra beşe düşürdü. O konuşmada "Birşeyleri oluşturduk, artık köşeyi döneceğiz" dedi. Köşe dönmekten kastı o değil tabii.

* Kaçmayı mı kasdediyor?
Herhalde. O günlerde sanıyorum hazırlanıyordu. Film bittikten sonra da gitti. Erden bu değişikliği onurluca karşıladı ve spekülasyon yapmadı. Ama bir genç sanatçı olarak kendi içinde hesaplaşma yaşamıştır. Biraz filmde o var. Bir genç yönetmen var benim karşımda, hem ona hayran, ama onun baskın hali karşısında özünü arayan birisi.

Haberin Devamı