Ben Ayşe Kulin! Nasılım?
Kendine Edip Cansever’e atıfta bulunarak sorduğu bu sorunun cevabına son iki kitabıyla cevap veren, son dönemin en çok okunan yazarı Ayşe Kulin...
Boşnak bir ailenin çocuğu...
Rumeli, farklı kültürlerin iç içe olduğu; modern dünya görüşünün hakimiyet kurduğu dünya coğrafyasında özel bir yere sahip farklı bir toprak parçasıdır. Boşnaklarsa o kültürün en renkli, en çağdaş ve en gelenekçi tolumudur. Zarif, dost canlısı ve yaşamı yakından izleme yeteneği olan, üstelik de tarih içinde çok çileler çekmiş bir millettir.
Her ailenin bir hikayesi vardır elbette.
Bu hikayeleri kendi dürbünüyle izlemeyi ve gördüklerini kaleme alıp sonra da binlerce kişiyle paylaşmayı başarmış, en önemli kalemdir Ayşe Kulin. Biyografik romanı Türk okuruyla buluşturan en başarılı yazardır, desek herhalde abartmış olmayız.
İfadesindeki yalınlık, her kesimden okura ulaşabilecek nitelikteki üslup, akılda kalıcılık gibi özellikleriyle son dönemin her yaş grubuna hitap eden, Türkçe’yi doğru kullanan, rol model olma özelliğiyle de genç kalemlere önderlik eden çağdaş bir kadın... Eserleri, beyazperdeye ve televizyona da aktarıldığı için sadece okurlara değil, izleyicilerle de hayat hakkındaki fikirlerini, duygularını ve tecrübelerini paylaşabilmiş bir yazar... İlk kitabı öykü türünün en güzel örneklerinden biri olan Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayınlandığında Ayşe Kulin adı okurlar tarafından ilk kez duyuldu.
1997’de yayınladığı Adı: Aylin, onu izleyen Köprü isimli romanı Doğu’da yaşananları, Nefes Nefese isimli romanında ise İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudileri kamplara gönderilmekten kurtaran Türk diplomatlarının mücadelelerini kurgusal bir aşk hikayesi içinde başarıyla anlatmıştır. Nazım Hikmet’in şiirlerinin de renklendirdiği denemesi İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, edebiyat okurları için iki sanatçıyı da tanımak açısından çok önemli bir yapı taşıdır.
Türkan Saylan ile benzerlikleri var
Pek çok öykü ve romanı televizyona uyarlanan Ayşe Kulin’in şüphesiz en dikkat çekici eserlerinden biri Türkan Tek ve Tek Başına adlı biyografik romanıdır. Tek ve tek başına olmak konusunda bu iki kadının kader birliği yaşadığını en son biyografik çalışmaları okuduğunda daha iyi anlıyor insan.
Hayat ve Hüzün, Ayşe Kulin’in kendi ifadesiyle “dürbününden” bakarak geçmişi o camın arkasından gözlemleyip kaleme aldığı son çalışması. Hayat-Dürbünümde Kırk Sene (1941-1964), Hüzün-Dürbünümde Kırk Sene (1964-1983) adıyla raflarda yerini alan romanlar, yazarın kendi yaşamını, ailesinin hayata bakış açısını, yetiştirilme tarzını, o dönem Türkiye’sini, toplumsal yaşamın niteliğini ve Türk toplumunda kadın, anne ve çalışan bir birey olmanın ya da olamamanın yolcuğunu anlatıyor:
“Hayat ve Hüzün’de yazdıklarım, babamın da var olduğu dünyada geçirdiğim kırık yılın, dürbünüme çarpan resimleridir; özelimde ve ülkemde 1941’den bu yana yaşadıklarımdan, gördüklerimden seçmelerimdir.” Söylediklerinden kendi kalemiyle tanıttığı kitapları okuduktan sonra, bir önceki kitabında anlattığı Türkan Saylan’daki mücadeleci ruhun onda da var olduğunu görüyor ve buna şaşırmıyorsunuz.
Güçlü kadınlar, güçlü kalemler, güçlü bakışlar, güçlü adımlar ve güçlü duruşlar demektir. Hekim, öncü, yazar, çizer... Hiç fark etmez. “Ben Ayşe Kulin nasılım?” sorusuna cevap, onu okumak ve cevapları onunla bir gazete köşesinden paylaşmaktır.