Kimsesiz Mektuplar”ı yazmaya nasıl karar verdiniz?
Henüz çocuk yaşta Cemal Süreya’nın aşk mektuplarını okuduğumda bir gün böyle bir kitap yazma arzusu düştü içime. Seneler sonra Kafa dergisinde “aşk mektupları” yazmaya başladım. Mektupların insanların kalbine dokunduğunu gördüm. Okuyucuların taleplerinin de motivasyonuyla bu çocukluk hevesimi gerçekleştirmek kısmet oldu.
KAFA Dergisi’nin ilk sayısından beri yazarısınız… Sizce kitap yazmakla dergide yazmanın farkı nedir?
Aylık çıkan bir dergide yazmak kolay değil. Okuyucu dergiyi okur okumaz bir sonraki ayın dergisini beklemeye başlıyor. Bu beklentinin karşılığını doğru vermek gerekiyor okuyucuya. Bunun için gerçekten çok özeniyorum yazılarımda. Kimsesiz Mektuplar isimli kitabıma dergi için yazdığım yazılarımı, bazılarına hiç dokunmadan, bazılarını revize ederek koydum. Bu kitap özelinde dergide yazmakla çok büyük bir fark yok demek mümkün.
Kitabın ismi neden Kimsesiz Mektuplar?
Kitabın önsözünde bunu anlatmaya çalıştım. Zaman içinde duyguların değiştiğini ya da birçok duyguyu kanıksadığımızı hepimiz biliyoruz. Yazdığım aşk mektuplarında kimliksiz bir sen görebilirsiniz. Bu “sen” kimi zaman bir insanda vücut bulurken kimi zaman bir hayal ürünü. Bu nedenle kitabın ismini “Kimsesiz Mektuplar” koydum.
Siz aslında mühendissiniz… Uzun süreler de farklı sektörler de çalıştınız. Almış olduğunuz eğitiminin yazarlığınıza etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Mühendislik rasyonaliteyi destekleyen bir eğitim. Ben ise çocukluğumdan beri romantiktim. Yıllar içinde bu iki duyguyu harmanlama fırsatım oldu. İnsanın yapısı ve eğitimi muhakkak ki hayatını etkiliyor. Ben de başıma gelen olaylara rasyonel bakarken bunları aklımın yerine romantizmimi koyarak anlatıyorum.
Aşık olduğum kadınlardan değil duygularımdan bahsediyorum
Yazılarınızı yazarken herhangi bir ritüeliniz var mı?
Yazılarımı çoğunlukla gece yarısı yazıyorum. Herkesin yatıp uyuduğu saatlerin dinginliği insanı kendisiyle baş başa bırakıyor. Yazı yazmaya başlamadan önce Sezen Aksu dinliyorum. Ancak yazmaya başladıktan sonra, bir enstrümantal şarkı listem var, onları dinliyorum.
Kitapta aşkın farklı duygu durumlarını anlatan yazılar var… Aşkın bu kadar değişken, travmatik hallerini yaşamak ya da bunları yazmak sizi nasıl etkiliyor?
39 yaşındayım. Bu yaşa gelene kadar birkaç kez aşık oldum. Bu noktada kendimi şanslı hissediyorum. Geri dönüp baktığımda hiçbir aşkı birbirine benzetemem.
Aşık olduğum kadınlardan değil, duygularımdan bahsediyorum. Yaşamak ve yazmak tabii ki birbirinden çok farklı. Yaşarken hissettiklerimi bazen yıllar sonra yazıyorum. Bunun yüzümü güldüğü de oluyor canımı acıttığı da.
Peki böylesine duygusal yazılar yazmak için yaşanmışlık şart mı?
Yaşamadan bir duyguyu tam olarak bilemezsin. İnsan fikir sahibi olmadığı bir duyguyu anlatabilir belki ama okuyucuya dokunması zor olur. Aşkı, mutluluğu, acıyı, hasreti, vuslatı tatmasaydım sanırım okuyucunun kalbine değemezdim.
Beşiktaşlı olmak bir duruştur
Yazarken “Beni tetikliyor” dediğiniz bir şey var mı?
Aşkın her halini anlatıyorum. Kalp çarpıntısına sebep bir tanışmayı da, acı bir ayrılığı da. Yazı yazmaya çoğu zaman ne yazacağımı bilmeden oturuyorum. Sonra o anki duygu durumum kalemimi nereye götürürse oraya gidiyor yazılarım. Bazen geceye asılan bir hatıra bazen yakamı bırakmayan bir özlem, bazen kalbimi kirleten bir öfke bir yerlere çekiştiriyor beni. İlham perisi diye bir şey varsa şayet bu anlattığım ta kendisidir.
Aynı zamanda koyu bir Beşiktaşlısınız… BJK TV’de “Sen Ben Yok” isimli programda yorumculuk da yapıyorsunuz. Bu programa katılmanızın bir hikayesi var mı?
Bir gün Beşiktaş TV genel müdürü Bülent Ülgen aradı. O zaman tanışmıyorduk. Kendisini tanıttı ve yazılarımı severek okuduğunu söyledi. Sonra kafalarındaki program formatını konuşmak üzere beni kanala davet etti. Beşiktaş dendiğinde akan sular durduğu için derhal icabet ettim bu davete. Ve “Sen Ben Yok” isimli program ikinci senesine girdi. Beşiktaş TV de yer almaktan büyük gurur duyuyurom.
Beşiktaşlı olmayı nasıl tanımlarsınız?
Beşiktaşlı olmak bir takım tutuyor olmaktan çok daha büyük bir şey. Sosyal adaletsizliğin, her türlü emek sömürüsünün, insanları ezen bencilliğin karşısında bir duruştur Beşiktaşlılık.