Gazete Vatan Logo

Bana muhabir değil ‘hanım kız’ diyorlardı

Vasfiye Özkoçak, Türk basınının ilk kadın muhabiri

56 yıl haber peşinde koşmuş, şu an 85 yaşında. Gazeteciliğe ilk başladığında çok zor zamanlar geçiren Özkoçak’ın en büyük sıkıntısı, çalıştığı Cumhuriyet Gazetesi’nde kadın tuvaletinin olmamasıymış. Kendisine muhabir yerine “hanım kız” diyen erkek meslektaşlarıyla uzun süre mücadele eden Özkoçak’ın hayatını, gazeteci Süleyman Boyoğlu, “Vasfiye Abla” adlı kitapta anlattı.


Vasfiye Özkoçak... Saçları bembeyaz, dizlerinin altına kadar inen buz mavisi eteği ve dantel işlemeli ipek gömleğiyle incecik vücudu hâlâ dimdik. Saçlarını örten hasır şapkası, gözlerinin mavisine uydurduğu fularıyla çok asil bir kadın. 85 yaşında ve meslekten uzak kalalı 20 yıl olmasına rağmen hâlâ içinde acar muhabir ruhunu taşıyor.
İlk karşılaştığımızda gözlerinin içi parlıyor, ‘genç muhabirlerle sohbet etmenin, onlara başından geçenleri anlatmanın onu yeniden eski günlere götürdüğünü’ söylüyor. Hiç vakit kaybetmeden, “Sizin koşturmanız vardır, zaman kaybetmeyelim” diyor ve başlıyor anlatmaya...
“Gazetecilik Enstitüsü’nün ilk mezunlarından biriyim. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni bitirdim. Ailem, Coğrafya öğretmenliği yapmam için diretti ama benim hayalim başkaydı. Hep çocukluğumdaki gibi olaylar peşinde koşmak yani gazeteci olmak istiyordum.
Bu yüzden de 1952 yılında Enstitü’den mezun olur olmaz Cumhuriyet Gazetesi’nden gelen davet mektubuna icabet edip, muhabirlik yapmaya başladım. Babam ‘Gazetecilik erkek işidir, geç saatlere kadar haber peşinde nasıl koşacaksın’ dese de dinlemedim. Böylece hayatımın en güzel, aynı zamanda en yoğun zamanları başlamış oldu.”



Erkek gazetecilerle asla tokalaşmazdım


Vasfiye Özkoçak, sekreterlerin dahi erkek olduğu gazeteye ilk gittiği günün çok sancılı geçtiğini söylüyor:
“Davet mektubunu gönderen Cevat Fehmi, beni istihbarat servisine vermeyi uygun gördü. Ancak şimdi adını hatırlayamadığım istihbarat şefi işe başlayacak muhabirin genç bir kız olduğunu fark edince bu pek hoşuna gitmedi. Uzun bir süre gazeteciliği kendi tekelinde gören erkeklerle mücadele etmek zorunda kaldım. Bana muhabir olarak değil ‘hanım kız’ olarak yaklaşmaları hep canımı sıktı.”
Erkeklerin dünyasına giren tek kadın olduğu için her zaman hal ve hareketlerine dikkat etmek zorunda kalmış: “Kimseyle tokalaşmazdım. Herkese ismiyle hitap eder sadece hatırlarını sorardım. Diğer muhabirler her fırsatta dalga geçmek ve beni küçük düşürmek isterlerdi. Hiçbir fırsatı kaçırmazlardı, ancak amaçlarına ulaşamadılar. Çünkü ben gerçekten yaptığım işi çok seviyordum.”



Cumhuriyet Gazetesi’nde kadınlar tuvaleti yoktu


Sekiz yıl boyunca çalıştığı Cumhuriyet Gazetesi’nde en önemli sorun kadınlar tuvaletinin bulunmaması olmuş. Şimdi garip geliyor ama kadınların uğramadığı bir yerde, kadınlara özel bir yerin olmaması aslında çok doğal. Kendi deyimiyle Türkiye’nin ilk kadın muhabiri olunca, yenilikler getirmek için bazı bedeller ödemek gerekiyor: “O tuvaleti kullanmak zorunda olduğumu erkek muhabirler dalga geçerek söylüyordu, ama ben o tuvalete hiçbir zaman girmedim. Masamdan kalkıp tuvalete gideceğimi anladıkları anda, onlar benden önce gidip tuvalet kuyruğuna giriyordu. Ben yaklaşınca da ‘Ben girecektim ama sıramı sana verebilirim’ dediklerinde yolumu değiştirerek spor servisine doğru yöneliyordum. Ama tuvalete gidemediğim için zor durumdaydım. Hemen hemen her gün bu durumu yaşadığımdan, yan tarafta Milli Eğitim Müdürlüğü’nün tuvaletine gitmeye karar verdim. Bir gece oradaki bekçiyi atlatacağım derken korkudan yüzüm şişti.”
İstihbarat işlerinde çelme takmalar, haber atlatmalar, iş varmış gibi gösterip hiçbir vukuatın olmadığı yere göndermeler... İşte Vasfiye Özkoçak, böyle bir ilk dönem sınavından geçmiş...
Ancak ne olursa olsun her gün hiçbir şey olmamış gibi sabahın en erken saatinde gazeteye gitmiş. Sert, taviz vermeyen, fazlasıyla ukala bir kimliğe bürünerek haber peşine düşen gazeteci portresi çizmiş.
Sonunda da ismi kulaktan kulağa yayılmaya başlamış. Kendisine “Ben doğuştan gazeteciydim” derken elleri titriyor, eski yıllara dönmek istercesine. Masa başında oturmaktan sıkılmış... Özkoçak, yaşı ne olursa olsun hep sokakta haber peşinde koşmasının daha ilkokul yıllarında başladığını söylüyor.


Meslek hayatım boyunca habere bir fazla eklemedim

“Babam askerdi. Oturduğumuz semtte Yüzbaşı İbrahim’in kızı olduğumu herkes bilirdi. Babam evde anneme, arka sokakta yaşanan bir karı koca kavgasından bahsediyordu. Adam karısının elini kesmiş, o yüzden ambulans gelmiş. Ben bu haberi duyar duymaz olay yerine giderek kadınla konuşmaya başladım. ‘Elinizi kim kesti’ diye sorduğumda, sedyede yatan kadın jandarmanın tutukladığı kocasını gösterek ‘Beni hep dövüyor’ dedi. Adamın yanına koşarak ‘Karınızın elini neden kestiniz, ayıp değil mi’ diye bağırmıştım. Sonra arkadaşlarıma gidip adamın karısının kolunu tamamen kestiğini, kanların oluk oluk kanalizasyon deliğinden aşağıya aktığını ve kan kaybından ölmek üzere olduğunu, adamın da ömür boyu hapsi boyladığını anlatmıştım. Küçükken olayları abartmayı çok severdim. Ama meslek hayatım boyunca var olan habere bir fazla ekleyerek aktarmadım.” Hayatı boyunca en çok beğendiği haber ise 1959 yılında Pernavut’ta Yanardağ patlaması haberini çürütmesi olmuş.



Gazeteciliğin parayla da mevkiyle de alakası yok

Vasfiye Özkoçak 1959’da Cumhuriyet’ten -kendi deyimiyle baba evinden- ayrılarak daha sonra anne evi diye tabir edeceği Milliyet Gazetesi’ne geçer. Tüm meslek hayatı Milliyet Gazetesi’nde geçecektir. 1994 yılında emekliye ayrılır. Adliye muhabiri olarak bir döneme adını yazdıran Türkiye’nin ilk kadın muhabiri, Yassıada ve Dündar Kılıç’ın duruşmalarını takip eder. Emekli olduktan sonra da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde Sosyal Dayanışma Vakfı Başkanlığı’nı geçen yıla kadar başarıyla sürdürür. Gazeteciliğin ne parayla ne mevkiyle ilgili olduğunu belirtirken, 85 yaşında olmasına rağmen hâlâ içinde haber yapma istediği olduğunu söylemeden geçemiyor. Gözleri rahatsız olduğundan gazeteleri takip edemeyen Özkoçak, hanım gazetecileri mesleklerine sahip çıkması için uyarıyor: “Gazetecilik zor bir meslektir, herkes yapabilir diye bir şey yok. Hanım gazeteciler artık mevki ve görünebilmek uğruna bu mesleği yapıyor. Ne kadar yanlış. Haber verme duygusu başkadır, keşke herkes benim yaşadığım duyguyla çalışsa...”


Dönüm noktası Pernavut oldu

“Yıl 1959, Temmuz’un 21’i... Tüm gazeteler Kars Pernavut’ta Sütlübiyan Dağı’nda yanardağ patlaması olduğunu haber verip büyük bir afetten bahsederken, köyün boşaltıldığını, eşkıyaların ayaklandığını anlatıyor. O sırada ben istihbarat şefi olmuşum, masa başında oturuyorum ama halimden hiç memnun değilim. Coğrafya mezunu olduğumdan Doğan Nadi geldi ve ’Bu habere sen git, coğrafyacısın, anlarsın’ deyince havalara uçtum. Erzurum’a kadar uçakla gittiğimde, haberlerin Kars Pernavut’a hiç gidilmeden yazıldığını fark ettim. Aslında yanardağ patlamamış, köy boşaltılmamıştı. Tüm zorluklara karşın allem ettim, kalem ettim ve Sütlübiyan Dağı’na çıkmayı başardım. Gördüm ki ne köy boşaltılmış, ne de lavlar basmış her yanı. Bunun haberini verdiğimde tüm muhabirler benden nefret etmişti.”

Haberin Devamı