Ayvalık’ın tek rakibi İspanyol kasabası Almeria
“Ayvalık Tarihçisi” Ahmet Yorulmaz yeni kitabında bölge insanını anlatıyor
Ayvalık ve Cunda’nın kültürel, tarihsel dokusunun izini süren Ayvalık doğumlu yazar Ahmet Yorulmaz, son kitabı “Cunda Yolu Ayvalık’tan Geçer”de, 23 ayrı insan hikayesinden yola çıkarak bölgenin eşsiz güzelliklerini anlatıyor. Ayvalık’ta 33 yıl kitap evi işleten yazar, bir dönem gazete de çıkarmış. Yorulmaz, Ayvalık’ın ada olduğu günleri, eski insanlarını, el değmemiş güzelliklerini, Cunda’nın Fikret Mualla’lı ve Uğur Mumcu’lu günlerini anlattı.
Gazetecilik ve yazarlık serüveniniz nasıl başladı?
Doğumum 1932... Muhabirliğim 1950’li yıllara dayanır. İstanbul’da kısa süre, haftalık, tabloid boyutta bir gazetenin yazı işlerini idare ettim, Ayvalık’ta 33 yıl kitapçılık yaptım. 1970’lerde de yazarlık serüvenim başladı. Küçük yaşlarda iki oğlan çocuğunu rahatsızlıkları nedeniyle kaybedince, o konuyu tamamen kapattık.
Kitaplarınızda genel olarak neden Ayvalık’ı anlatmayı tercih ediyorsunuz?
Ayvalık’ın konularımın başı oluşu, çok doğal. Çünkü herkesin doğup büyüdüğü, nimetlerinden yararlandığı yere bir borcu vardır. Ayvalık çok güzel bir yer. İnsanın yazdıklarını, yazacaklarını Ayvalık üstüne yöneltmemesi, kurgulamaması acayip olur. Her şeyimi borçlu olduğum yer burası. Yazarlık yoluyla borcumu ödemeye çalışmam doğal. Başkalarının da kendi meslekleri ya da varlıklarıyla borçlarını ödemeye bakmaları gerekmez mi? İngiliz yazarı Lawrence Durrell, “İskenderiye Dörtlüsü” adıyla dört kitapta Mısır’ı ve aşkı anlattı. “Avignon Beşlisi” başlığıyla Avignon’da ölümü dile getirdi... İngiliz Mısır’ı ve Fransa’yı, Acı Limonları’yla da Kıbrıs’ı konu ediyor. Eh ben zengin bir doğaya, engin bir mimariye sahip memleketimi niye işlemeyeyim?
Ayvalık’ın gün doğumu, batımı ve imbatından vazgeçemem
Kaç yıldır Ayvalık’ta yaşıyorsunuz? Ayvalık’tan uzak kaldığınızda en çok neyi özlüyorsunuz?
Doğma büyüme Ayvalıklı olduğuma göre, yaşımca burada yaşıyorum demektir. Buradan uzak olduğumda -genelde sağlık sorunlarım nedeniyle oluyor o da- sevgilisinden ayrı düşmüşe dönüyorum. En çok neyini özlediğim değil, nelerini özlediğim dersek doğru olacak... Üç şeyi sıralayabilirim: Gün doğumunu, gün batımını ve imbatını! Bu üç şey Ayvalık’ı sevenlerin vazgeçemedikleri doğal güzelliklerdir. Bir de ağız tadı merakım nedeniyle zeytinyağını çok ararım!
Cunda’nın sizin için anlamı nedir?
Cunda, çeşitli nedenlerle yazmışımdır, gidip yaşamasak da, sinemadan, dergilerden izlediğimiz kadarıyla, İtalyan ve Yunan adalarına benzeyen bir yer oluşu nedeniyle hepimizin ilgisini çekiyor. Mimari özelliği var. Neo-klâsik yapılar meşheri. Ayvalık dışından gelenler, pasaport, vize gibi zahmetlere ve masraflara girmeden, buraya gelmekle yurt dışına çıkmış gibi oluyor. “Benim için ne anlama geliyor” derseniz, büyük kentlerde bulunmayan bir sükunet, temiz hava, doğal güzellikler ve mimari derim.
Burası kışı kış, yazı yaz olmayan ender bir yerdir
Ayvalık’ın Türkiye’nin diğer tatil beldelerinden, Ege ve Akdeniz kıyılarından farkı nedir?
Hopa’dan Hatay’a kadar sahillerimizi karış karış gezmiş bir dostum iklimiyle, doğasıyla, güzellikleriyle başka bir yere rastlamadığını söylüyordu. Dünyayı gezmiş bir başka tanıdığım sadece İspanya’nın güney sahillerindeki Almeria’nın bir ölçüde Ayvalık’la yarışabileceğini söyledi. Yani Ayvalık, kışı kış olmayan, yazı yaz olmayan ender yerlerden biri. Sağlığına özen gösterenler Ayvalık’ın daha güneyinin bir tatilci için dayanılmaz sıcak ve rutubet olduğunu bilir, bu nedenle burayı yeğlerler. Halkının büyük kesiminin mübadil oluşu, geniş düşünmeyi, daha özgür bir ruhta olmayı da getirmiştir.
Ayvalık’ı Ayvalık yapan en önemli değer nedir?
Ayvalık’ta doğa harikalarının bir tanesi de -çok sayıdaki ada ve koylardan sonra- Şeytan Sofrası ile kent içindeki şimdiki adıyla Deniziçi, eski adıyla Kafe Kanello... Birincisi doğanın, ikincisi mimarinin eseridir. Şeytan Sofrası’nda koylar, adalar ayaklarınızın altındadır; gün doğumunda ve batımında çıldırtacak güzelliklere tanık olursunuz. Osmanlı Ortodoks Ayvalıklı yazar İlias Venezis otobiyografik romanı “Eolya Toprağı”nda, şeytanların bu tepede toplandıklarını, romanının bir bölümünde var sayar. Kent içindeki belediyenin hemen yanındaki Deniziçi (Kanello) Kafe de her turistin oturup bir çay ya da bira içmek istediği yerdir. “Sarımsak Taşı” adı verilen bir taşla inşa edilmiştir. Cunda’daki Taş Kahve gibi. Taş Kahve, geniş salonu ve mimarisiyle tüm ziyaretçilerin önünde oturup bir çay içmek istediği yer olarak ünlenmiştir. Yolu buralara düşenler, bu sıraladıklarımı görmeden, oralarda oturmadan geçip gidemezler. “Ayvalık’ın en güzel yeri neresidir?” diye sorarsanız, yanıtım tek ve kesindir: “Her yanı güzel ve vazgeçilmezdir.”
Uğur Mumcu ölene dek yazlarını burada geçirdi
Ayvalık’ın tarihinden birkaç anektodu bizle paylaşabilir misiniz?
Osmanlı Rumları döneminde, Kosti Kulifetis adlı Yunan konsoloshanesinde çalışan bir memur, konsolosluğun öteki memurları tarafından gücendirilince istifa eder. Buradaki Osmanlı memurları da Yunan konsoloshanesinin en başarılı memuru belledikleri Kosti Efendi’yi belediyeye aldırırlar... Derken Yunan ordusu Ayvalık’ı işgal eder, Kosti Efendi evine kapanır. İşgalciler halk hizmetlerinin aksamaması için belediye memurlarına maaş dağıtırlarken bakarlar ki Kosti ortada yok, evinden getirtip maaşını vermek isterler. Fakat Kosti Efendi hangi devlet adına bu paranın verildiğini sorar. “Yunan devleti adına” denilince, “Ben Osmanlı memuruyum, bunu alamam, sonra hesabını veremem. Hem rica ederim beni bir daha çağırmayın, çünkü fakir adamım, pabuçlarımın eskimesini istemem!” der.
En ünlü Ayvalıklılar kimlerdir?
Büyük kompozitörlerimizden İlhan Usmanbaş Ayvalıklı’dır. Avrupa ve Türkiye’deki ödüllü bestelerini Ayvalık’ta yapmıştır. Fazıl Say’ın dilinden düşürmediği piyanist hocası Kâmuran Gündemir buralıdır. Fazıl Say, Gündemir’in kendisini yetiştirmek için nasıl bir gayret sarfettiğini hâlâ anlatır. Uğur Mumcu gibi bir değer 1970’ten yok edilinceye dek tüm yazlarını Ayvalık’ta geçirmiş; yazılarını burada yazmıştır. Ressam Fikret Mualla, öğretmenlik yapmaya buraya gelmiştir.
Bekir Çoşkun – Hürriyet
15 senedir Cunda’da evi olan Hürriyet yazarı Bekir Çoşkun, “Artık Cundalı sayılırız” diyor. Esnaftan, sıradan insanlardan, balıkçıdan, sanayiciden dostları olduğunu vurgulayan Çoşkun, Ayvalıklılar tarafından çok seviliyor: “Bizim doğa duyarlılığımızla buranın çevre duyarlılığı birbirine uydu. Buradakiler arasında ’Cunda bir Bodrum olmasın’ diye bir telaş var. Cunda, Bodrum, Marmaris ve Kuşadası’yla asla mukayese edilemez. Buraya insanlar doğayı, denizi, ormanı ve temiz havayı yaşamak için geliyor, dans için değil. Cunda’nın kedisi, yeli, bir de delisi meşhur derler. Yaz-kış burası adeta bir ’rüzgarlar diyarı’dır. Tabii ki burada Ahmet Yorulmaz gibi çok değerli, devamlı burayı izleyen ve burayı yazan, buranın halk kahramanı gibi olan insanlar var. Cunda bana uğur getirdi. Cunda’da sabahları saat 4’te, 5’te kalkıp da o atmosferden denize baktığım anları çok severim. Sabahları çok güzel olur burası... O etki ile yazdığım üç yazım ödül aldı. Cunda’da sokağa çıktığım her sefer, eşimle Taş Kahve’de kahve içeriz. ’Taş Kahve’ buranın sembolüdür. Bir tür ’halk parlamentosu’dur. Her görüşten insan gelir, oraya oturur. Taş Kahve’nin farkı, kadınların da olması... TBMM’ye gidip milletvekillerini dinlemektense, Taş Kahve’deki insanları dinlemeyi tercih ediyorum.
Bilal Çetin – Vatan
Aslen Bergamalı olan Bilal Çetin’in çocukluğu Cunda’da geçmiş. Fırsat buldukça oraya gitmekten büyük keyif alıyor: “Benim gözümde Ayvalık harika bir yer. Doğasını, kokusunu, denizini, doğal bitki örtüsünü seviyorum. Ortamını ve yemeklerini seviyorum. Genelde en çok tercih ettiğim yer, Bay Nihat’ın Lale Restoranı. Benim ailevi anılarım ve dostlarım var orada... Özellikle Cunda’yı çok seviyorum. Ben Lale Restoran’da Ege otları ve Ege mezeleri ile Bay Nihat’ın yerinde rakı içmezsem bir eksiklik hissederim. Orası benim için bir kaçış, bir dinlenme mekanıdır. Yılın yorgunluklarından, sıkıntılarından sıyrılma mekanı gibidir. Bazı insanlar Bodrum aşığıdır, Bodrum’u çok sever. Ben de Ayvalık’ı çok seviyorum.”
Haşmet Babaoğlu – Sabah
Ayvalık’a çocukluğundan beri gittiğini söyleyen Sabah yazarı Haşmet Babaoğlu da bir başka Ayvalık müdavimi... Son 10 senedir Ayvalık’a gitmeden yapamadığını söylüyor: “Neyini özlüyorsun derseniz, havasını özlüyorum derim. Cunda’da ’Taş Kahve’de oturup bir ikindi vakti kahve içmeyi özlüyorum ve sadece onun için bile buradan çıkar giderim. Benim için Ayvalık sadece ’Ayvalık ve Cunda Adası’ndan ibaret değil. Ben bütün o bölgeyi seviyorum. Ayvalık’ta olduğum bir gün birden gaza basar, Kozak Yaylası’na giderim, birden Küçükkuyu’ya kadar uzanırım. Bence o bölge bir bütün. Zaten zeytinin olduğu yerde yaşayacaksın... Ben mart ayının ikinci haftasından itibaren Ayvalık’a giderim. Bazen her hafta sonu, bazen hafta içi, bazen de iki haftada bir giderim. Kaçış yeri olarak görmüyorum. Çünkü kaçıyor muyum, bilmiyorum. Orada da çok sevdiğim insanlar var. Hatta, bazen İstanbul’da daha asosyal, Ayvalık’ta daha sosyal oluyorum. Bir tek arada geçen iki-üç senede Ayvalık’ı, Alaçatı ile aldattım. Bu sene de Alaçatı’yı Ayvalık’la aldatacağım galiba... Orada ’Bay Nihat’ın Yeri’ ve ’Nesos’ benim yerimdir. Fakat her yerde yemekler güzeldir. Şimdi bir de ’Yeni Sızma Han Otel’ var, onun mutfağını da çok seviyorum. Hatta, son gittiğimde hiç dışarı çıkmadım. Çünkü sürekli ’Sızma Han’da yemek yedim.”
Cunda’ya gittiğinizde dik sokakları geçip tepelere çıkın
Cunda’nın “ada” olduğu yıllardan bahseder misiniz?
Adanın köprüsü inşa edilmeden, sözcüğün tam anlamıyla “ada” olduğu dönemdeki sosyal yaşantısı bir başkaydı. Halkının büyük çoğunluğunu Girit mübadilleri oluşturuyordu. Dolayısıyla, yarısı Türkçe, yarısı Rumca sözcüklerle kotarılmış konuşmalar; kahvehanelerdeki adaçayı, kahve ve sigara kokusu değişik bir hava meydana getiriyordu. Şimdiki gibi bol elektrikli, aydınlık bir yer değildi Cunda. Adanın silkinip kalkınmaya yönelmesi, 1960’tan itibaren Ayvalık’taki turizm canlanmasıyla başlamıştı. Siz siz olun, Cunda’ya gittiğinizde o dar ve dik sokaklarını geçerek tepelere çıkın, her yanı seyredin, büyük oluşumun, büyük indifanın saçtığı milyonlarca kara taşı inceleyin , yorulduğunuzda da Taş Kahve’de bir yorgunluk kahvesi için...