Gazete Vatan Logo

Avrupalı hastalar komadan Türk musikisiyle çıkıyor

Rahmi Oruç Güvenç bir etnomüzikolog... Esas uzmanlık alanı ise Türk musikisiyle hastaları iyileştirmek. Binlerce yıl önce Türklerin kullandığı dombra, kopuz, rebab gibi müzik aletlerini çalarak hastaların ağrılarını dindiriyor, fizyolojik ve psikolojik olarak rahatlamalarını sağlıyor

Biz hastayı tedavi etmeye gittiğimiz zaman, o odayı kendimize göre değiştiririz. Örtüler götürürüz, renkli kıyafetler giyeriz. Seansımız otantik bir ayin gibidir. Hastaya o hissi vermek sadece kulak yoluyla olmaz, aynı zamanda göze de hitap ederiz. Ve onu bir tarihi dekora, ‘1001 Gece Masalları’ gibi bir yere götürürüz. İşte orada o duygu değişikliği meydana gelir. Hastayı modern hayatın yarattığı gerginlik ve streslere sebep olan ifadelerden ve görüntülerden bir anda çıkarırız. Onu bir zaman koridoruna sokarız... Bu sözlerin sahibi Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç... Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği’nde, Prof. Dr. Ayhan Songar’ın yanında müzikle tedavi konusunda klinik psikoloji doktorası yapan Güvenç, uzun yıllar boyunca yaptığı “müzik terapi” çalışmalarıyla adını dünya çapında duyurdu. Şu sıralar Yalova’daki Rasim Mutlu İlim Merkezi’nde 2007’nin UNESCO tarafından Mevlana yılı kabul edilmesi dolayısıyla dünyanın dört bir yanından gelen müzik terapistleriyle “Kalpten tıbba, tıptan kalbe” seminerini düzenliyor.
Hayatını Türk müziğini araştırmaya adayan Güven, Kam ve Baksı adı verilen eski Orta Asya hekimlerinin kopuz, dombra ve davul gibi müzik aletleriyle hastaları tedavi etme yöntemini günümüz tıbbına taşıdı. Üstelik Münih, Berlin, Zürih, Barcelona, Madrid, Manheim, Rosenau ve Almatı şehirlerinde, birer okul açarak Türk Musikisiyle müzik-terapi geleneğinin Avrupa’da da uygulanmasına ön ayak oldu. 1976’da, Türk musikisinin doğuşunu, gelişmesini, tedavi değerlerini araştırmak amacıyla, Sultanahmet’de Türk Musikisi Araştırma ve Tanıtma Grubu’nu kuran Güvenç, eski Türklerin bin yıl önce, müziğin gücünü keşfederek hastalara uyguladığını vurguluyor: “Batı müziğindeki minör ve majör tonlarına karşı, Türk müziğinde 500’e yakın makam oluşmuştur. Rast, Hicaz, Uşşak makamı gibi... Bu 500 makam içerisinde 40’ı müzik terapi literatüründe adlandırılır. Her makam vücutta bir organı etkiler ve farklı bir duyguyu açığa çıkarır.”
Güvenç, terapi seansının canlı yapılması halinde hastaya etkisinin arttığını belirtiyor: “Komadaki hasta, başında elektrotlar takılı vaziyette karyolasında yatıyor. Müzik başladığında, beyindeki dalgaların hareketi görülüyor. Onlara Türk sanat müziği dinletiyoruz ama sözsüz şekilde. Komadaki insan haliyle hiçbir şeye cevap veremiyor. Ama o müzik öyle bir etkiye sahip ki, bir müddet sonra gerçekten beyinde alfa ve teta dalgaları görülüyor. Ve o kişi komadan çıkıyor. Avusturya’da birçok vaka var böyle komadan çıkan...”
Müzik terapide bir seansın süresi ortalama 40 dakika sürüyor. Komadaki hastaya verilen müziğin dozajı ise, hastanın durumuna göre şekilleniyor. Terapi seansı, iki türlü icra ediliyor: Birincisi, pasif müzik terapi. Hasta oturarak ya da yatarak istirahat pozisyonunu alıyor, sonra kendisine bir seans süresince geniş ve rahatlatıcı bir ritm ve su sesi eşliğinde, ney, rebab, çeng, ud ve dombra enstrümanlarıyla emprovize (ritmli taksim) yapılıyor. Aktif müzik terapide ise, hastalara Türk Şaman danslarından, Baksı dansı ile birlikte çeşitli sufi dansları (semah ve sema) yapılıyor. Süresi 2-3 saate kadar uzayabilen seanslarda, hastalar da hareketlerle aktif müzik terapiye katılım gösterebiliyorlar.
Yrd. Doç. Güvenç, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesinde Doktor Arif Verimli’yle 300-400 hastanın katıldığı 2 saatlik müzik terapi seansları da düzenlemiş. Avusturya, Avrupa’da “Türk musikisiyle terapi”ye en fazla destek veren ülke. 1993 yılında, Viyana’da Meidling Klinik’te başlayan çalışmaların en eskisi nöroloji dalında yapılmış. Bunun yanı sıra, 2000’den beri kardiyoloji, 2001’den bu yana da onkoloji üzerine çalışmalar sürüyor.


Gazi Tıp’ta uygulandı
Müziğin kronik ağrı üzerine etkilerini incelemek için, 1.5 ay önce Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Algeoloji ve Ağrı Anabilim Dalı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Avni Balaban tarafından bir çalışma başlatıldı. Kanserli, kronik, bel ve boyun ağrıları olan 20 hastaya müzik terapi seansı uygulandı. Prof. Dr. Balaban tedavi sonuçlarını şöyle anlattı: “Ağrı skorunda ‘0’, hiç ağrı yok; ‘10’ en şiddetli ağrı anlamına geliyor. 20 hastanın ağrı skoru, müzikle tedavi edilmesinden önce 5.1 iken, müzikle tedaviden sonra, 3.1’e düştü. Sadece ağrı skorlarını ölçmenin objektif olmayacağını düşündük ve hastaların kan değerlerine de baktık. Sonuçta kandaki ağrı ve stresle ilgili hormonlar, müzikle terapiden sonra hastaların 4’te 3’ünde düşüşe geçti. Ağrı skorunun düşmesine paralel olarak hormon değerlerinin de düşmesi, müziğin hormon tedavisinde etkili olduğunu gösteriyor. Fakat bu araştırma, hastaya sadece müzik dinletip ‘Senin ağrını keseriz’ anlamına gelmiyor. Ağrılı hastaların tedavilerinde diğer tedavilerle birlikte müziği de kullanılırsak daha olumlu sonuçlar alabileceğimizi gördük.”


Müzikle terapi Türkiye’de doğdu
Avusturya’da müzik öğretmeniyim. Ama esas mesleğim müzik terapistliği. 19 sene önce Avusturya’da Oruç Bey’le tanıştım. Avusturya’da ilk müzik terapi kursu açanlardan biriyim. Down sendromlu hastaların kaldığı bir kliniğin yanı sıra 9 ayrı klinikte görev yapıyorum. Avusturyalılar, Türk sanat musikisini ilk kez dinlediklerinde, güzel bir hisse kaplıyor. Öncelikle onlara müziğin Türk müziği olduğunu söylemiyorum. Sadece köklü bir gelenekten geldiğini ve faydalı olacağını belirtiyorum. Dinlediklerinde, kendilerini müziğe çok yakın hissediyorlar. Hastalara ney, rebab, tanbur, ud, ceng çalıyoruz. Ben müzik terapisini canlı yapıyorum. Enstrümanlarımı her zaman yanımda taşırım. Doktorlar, neden Türk müziği kullandığımı sorduklarında, onlara makam sisteminin duygulara ve vücuda yaptığı etkiyi anlatıyorum. Müzik terapisini ilk kez Türkiye’de gördüm ve Avusturya’da da işe yarayabileceğini düşündüm. 6 kişilik bir aileyiz ve bu işle geçiniyoruz. Nasıl Akapunktur Çin’den gelip dünyaya mal olduysa, müzik terapi de Türkiye’den çıkıyor. Bu yüzden, Türkiye’de daha fazla desteklenmeli.


HANGİ MAKAM NEYE İYİ GELİYOR?

Türk musikisiyle terapi, ağrı, kanser, kalp hastalıkları, stres, depresyon, şizofreni, spazm, yaşlılık psikiyatrisi, psikoz ve nörozlar, otistik ve spastik çocuklar, hormonel bozukluklular, güçsüzlük gibi hem psikolojik, hem de fizyolojik alanlarda kullanılıyor...

NİHAVEND: Öğleden sonra (ikindi) zamanı etkisi fazladır. Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerine etkilidir. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır. Akıl hastalıklarında da uygulanır.

RAST: Gece yarısı ve seher zamanları etkilidir. Fazla uyumayı engeller. Düşük nabzın yükselmesine yardımcı olur. Akıl hastalıklarına iyidir. Felce iyi gelir. Başa ve göze etkilidir. Kaslara tesiri vardır.

REHAVİ: Seher zamanı ve ikindiyle yatsı arası etkilidir. Sağ omuz, baş ağrıları, burun kanamaları, ağız çarpıklığı ve balgamdan gelen hastalıklara, akıl hastalarına faydalıdır. Doğuma yardımcı olur.

HÜSEYNİ: Sabah ve gün ağarırken etkilidir. Karaciğer iltihabını söndürür ve yok eder. Mide hararetini giderici özelliği vardır. İçindeki, gizli pentatonik yapı sebebiyle, kendine güven ve kararlılık duygusu verir; bundan dolayı otistik ve spastik hastalara faydalıdır.

HİCAZ: Gece 22.00’den sabaha kadar olan zamanda etkisi fazladır. Kemiklere, beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi vardır. Üro-genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Düşük nabız atımını yükseltir ve göğüs bölgesi diğer önemli etki alanıdır.

ACEMAŞİRAN: Tan vaktinden öğlene kadar etkilidir. Kemiklere ve beyne iyi gelir. Vücutta yağ dengesine yardım eder. Yaratıcılık duygusu ve ilham verir. Doğumu kolaylaştırır. Anne karnındaki çocuğun yanlış duruşlarının düzelmesine yardım eder. Spazm çözücü özelliği vardır. Gevşemeye yardımcı olur.

UŞŞAK: Tan vaktinden günbatımına kadar etkisi fazladır. Kalp, ayak rahatsızlıkları, nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Uyku için faydalıdır.

SEGAH: Öğlenden ikindiye kadar olan zamanda etkilidir. Vücuttaki şişliğe, uykusuzluk şikayetlerine, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. XIV. yüzyıldan eskidir.

ISFAHAN: İkindiden 22.00’ye kadar etkilidir. Ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği vardır. Ense, boyun, omuzlar ve sol dirsek için etkilidir. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, düzgünlük verme, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği vardır.

IRAK: Cuma günü ve geceleri fazladır. Menenjit, beyin ve akıl hastalıklarına faydalıdır. Omuz, kol, sol kol ve ellere etkilidir. Başın üst tarafına etkisi belirtilmektedir. Korku gidericidir. Saldırganlığı önleyici ve nevrotik hastaları tedavi edici etkisi vardır.

Haberin Devamı