Everest Dağı daima insanın meydan okuyabileceği en zorlayıcı şeylerin bir örneği olarak sembolize edildi. İzlandalı yönetmen Baltasar Kormakur’un 3-D epik filmi Everest 1996 yılında gerçekleşen trajik bir kazayı konu alıyor. Beklenmedik bir fırtına büyük ideallerle yola çıkan dağcıların kaderlerini belirler. Bir düzine Holywood yıldızını bünyesinde barındıran film gerçek hikayeyi kurmacaya dönüştürüyor. Yürek hoplatan uçurumlar ve karda mahsur kalma sahneleri için hiç bir masraftan kaçınılmamış.
Fırtınada kimin öleceği, kimin hayatta kalacağı filmin ana gerilimini oluşturuyor. Telefon başında yürek ağızda bekleyen eşlerden hangisi kötü haberi alacak?
Filmin ana zaafı karakter derinliği verme adı altında yan hikayelerde zaman zaman yolunu kaybedip sarkmasında. Filmin kadın oyuncuları Emily Watson, Keira Knightley ve Robin Wright hikayeyi derinleştirmekte başarılılar.
‘Asla vazgeçme’ Everest’in ana cümlesi. Insanın doğa karşısındaki aczini ve aczinin sınırlarını zorlayan iradesini anlatıyor. Yönetmen aynı ‘Gravity’de olduğu gibi doğayı belirsizlikleriyle adeta acımasız, yenilmez bir canavara çeviriyor.
Hitler’e Suikast
Hitler’e Suikast Almanya’da folklorik bir kahramana dönüşen Georg Elser’in direnişini anlatıyor. Bir Alman pasifisti eğer zamanlamayı birkaç dakika daha iyi ayarlayabilseydi 20. yüzyılın akışını değiştirebilecekti ama o birkaç dakikalık aksama 20. Yüzyıl’ı Hitler’in belirlediği bir yüzyıl yapmaya yetti.
Elser’in Hitler’in Nasyonal Sosyalist partiye hitap etmek için geleceği Munich birahanesinin duvarındaki gizli deliğe nefes nefese patlayıcıları yerleştirmesi filmin en can alıcı sahnesi. Ancak İsveç sınırında yakalanan Elser Nazi işkencesi altında kötü haberi alır: Hitler’in programı değişmiş ve Hitler binayı patlamadan 13 dakika önce terketmiştir, bunun sonucunda da 8 masum insan can vermiştir. İşkence seansları arasında Elser’in eski hayatının detaylarını görüyoruz. Direktör Oliver Hirschbiegel ana hikayeyi artık kanıksadığımız kötü Nazilerin altında biraz gömüyor. Nazi hikayelerini o kadar çok izledik ki artık bünyemiz kayıtsızlaşmış belki de. Aksiyon sahnelerinden uzaklaştığımız her an film etkisini yitiriyor.
Sicario
Uyuşturucu ticareti ve ona eşlik eden şiddet sarmalı daha önce birçok Amerikan filminde işlendi ama Sicario bu geniş literatüre rağmen fark yaratmayı biliyor. Denis Villeneuve yönetimindeki film bu yıl Cannes Film Festivali yarışma bölümünde de iddialıydı. Emily Blunt Oscarlık bir performansla güçlü bir uyuşturucu lordunu bitirmekle görevlendirilmiş idealist FBI ajanını canlandırıyor. İyi tasarlanmış aksiyon sahneleri ile haftanın en iyilerinden.