Anneden tarif almak mazide kaldı
Milenyum gençliği bir acayip. Sosyal medyada yemek fotoğrafı paylaşmaya bayılsalar da pişirmesini bilmiyorlar. Peki, annelerimizin o meşhur mutfakları birkaç nesle kaybolur mu? Şimdi en büyük endişelerden biri de bu.
Yeni neslin yemek yeme alışkanlıkları da pişirme alışkanlıkları da farklı. Artık erkekler de mutfağa girip yemek yapıyor, tadı kötü olsa bile yemek yaparken bol bol fotoğraf paylaşmak bizi tatmin etmeye yetiyor, tarifler için kitaplara değil internete başvuruluyor. İşte değişen yeme-içme alışkanlıkları…
Erkekler de yemek yapmaktan zevk alıyor
Eskiden yemek yapmak nedense kadınların bir göreviymiş gibi görülürdü. Çok şükür durum değişti. Birçok araştırmaya göre yeni çiftler mutfağa birlikte giriyor. Kadınların yüzde 61’i yemek yapmayı sevdiğini söylerken bu oran erkeklerde de yüzde 60. Artık durum eşitlenmiş gibi görünüyor. Genç çiftler yemek yapmayı da bir paylaşım alanı, ortak aktivite olarak görüyor. Mutfakta bol zaman geçiriyor. Sosyal medyada çarşaf çarşaf fotoğraflarla romantizm pozları verilen, birlikte gidilen yemek kurslarının sayısındaki artış da bunun önemli göstergelerinden.
Yüzde 59
25-34 yaş grubunun yüzde 59’u mutfağa ellerinde cep telefonu ya da tabletle giriyor.
Yemek yapmayı internetten öğreniyoruz
Annelerimizin mutfakta yemek tarifi defterleri, cilt cilt kitap ve dergileri olurdu. Misafir geleceği zaman o defterler raflardan iner, itinayla sayfalar karıştırılıp en güzel yemekler seçilirdi. Biz bunu da değiştirdik. Her konuda olduğu gibi bunda da yazılı tariflere değil internete güveniyoruz. Kraft Foods’un yaptırdığı araştırmaya göre 35 yaş üstündekiler yemek tarifini basılı görmek isterken 25-34 yaş grubunun yüzde 59’u mutfağa ellerinde cep telefonu ya da tabletle giriyor, her şeyi ona danışıyor. Ne yiyeceğimizi ya da pişireceğimizi seçmekten, nasıl hazırlayacağımıza hatta nasıl sunacağımıza her şeyi sanal aleme soruyoruz. Mesela Google’da en çok arananlardan biri “Tavuk kaç derecede pişirilir” sorusu. Her üç kişiden birine göre ise en zoru ne pişireceğimizi seçmek. Bu yüzden de yemek konusunda en çok aranan 100 konu arasında “akşam yemeği fikirleri” ya da “sağlıklı yemek tarifleri” gibi başlıklar dikkat çekiyor. Video paylaşım sitesi YouTube’da da “en iyi tarifler” diye aramalar geçen yıla göre yüzde 48 oranında artmış. En çok izlenenler arasında dikkat çeken bir diğer başlık da mutfak tüyolarının paylaşıldığı “food hacks” videoları. En ünlülerinden biri olan CrazyRussianHacker kanalının takipçisi 10.5 milyonu aşıyor. Her video milyonlarca kez izleniyor.
Geleneksel yerine yeni tatlar deniyoruz
Yeni nesille ilgili ilginç bir nokta daha var. Amacımız yemeği yapmak değil. O süreci sevdiğimiz insanla birlikte yaşayıp anın tadını çıkarmak. Tabii büyük bir ihtimalle de o anları an be an sosyal medyada paylaşmak. Çiftlerin mutfağa birlikte girmesinin en önemli nedenlerinden biri de bu. Geleneksel değil, yeni tarifler denemek, yeni şeyler öğrenmek istiyoruz. Bu yüzden de annelerimizin mutfağı her geçen gün kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Üstelik sonunda çok kötü, tatsız tuzsuz yemek çıksa da çok sorun değil. Araştırmalara göre Y jenerasyonunun yüzde 92’si sonuç mükemmel olmasa da yaptığı yemekten tatmin oluyor. Sadece evde değil dışarıda da farklı tatlar denemekten yanayız. Yüzde 40’ımız aynı restorana bile gitse her seferinde başka bir yemek sipariş ediyor. Bunu da bir “macera” olarak tanımlıyor. Yoğun tatları, etnik yemekleri denemekten zevk alıyoruz. 1965-1979 doğumlulardan oluşan X kuşağında bu oran yüzde 34’ken, bir önceki nesilde oran yüzde 32’ye düşüyor.
Organik olsun da etiketi fark etmez
Yemek tariflerinde ve çeşitlerinde yenilikçi olsak da aslında geçmişle bağ kurduğumuz bir alan da var: Kullandığımız malzemeler. Eskiden olduğu gibi doğal olsun istiyoruz. Hormonla büyütülen çileklere, her mevsim marketlerde bulunabilen sera domateslerine olan ilgi bitti. Aldığımız ürünlerle ilgili artık çok net takıntılarımız var. Hepsi doğal olmalı. Y kuşağının yüzde 30’u aldıkları ürünün organik sertifikalı olduğundan emin olmak istiyor. X kuşağında bu oran yüzde 21’ken, bir öncekinde bu takıntı yüzde 15’e kadar iniyor. Bu yüzden de ailelerimizden çok daha sağlıklı ama bir o kadar da pahalı ürünler tüketiyoruz. Ürünlerin üretim hikayelerini bilmek istiyoruz. Bize bu arka planı anlatan reklam filmlerinden çok etkilenip o ürünleri etiketine bakmaksızın alıyoruz. Her 10 kişiden 8’i bu reklamlardan etkilendiklerini kabul ediyor. Doğayla ilgili de hassasiyetlerimiz var. Örneğin bir önceki nesle göre plastik şişede su satın alma oranımız yüzde 70 daha az. Markalar da bunu fark ederek çok şükür ambalajlarında yavaş yavaş plastik gibi doğaya daha az zarar veren maddelere yöneliyor.
Yüzde 30
Y kuşağının yüzde 30’u aldıkları ürünün organik sertifikalı olduğundan emin olmak istiyor.