"Altın Portakal'a getirilenler ikinci sınıf oyunculardı"
Hollywood'tan sorumlu devlet bakanı Pamir Demirtaş işin inceliklerini anlattı...
Hollywood'dan Oliver Stone'u, Francis Ford Coppola'yı getirdiniz, Deniz Akkaya'yı oraya götürdünüz. Bu trafik neden? Bütün bu insanlan neden getirip götürüyorsunuz?
Sinema böylece gündeme geliyor ve bunun filmciliğimiz için yararlı olacağını düşünüyorum.
Kamuoyu sizi gazetelerde ünlü starlarla birlikte çıkan haberlerinizden tanıyor. Büyük İskender filminin Türkiye dağıtımından sonra son günlerde de ünlü yönetmen Coppola'yı İstanbul'da ağırlayarak gündeme geldiniz. Asıl mesleğiniz nedir?
Yıllarca film ithalatçılığı yaptım. Artık yapımcılığa soyunuyorum. Yabancıları Türkiye'ye getirip bu ülkenin doğal güzellikleri içinde filmler yapmak istiyorum.
Klasik bir işadamı tipine hiç benzemiyorsunuz. Kulağınızda küpe, spor pantolon, tişört... Hep böyle mi giyinirsiniz?
Kravatı takıp iş takip ettiğim zamanlar da oluyor tabii.
Hollywood'un ünlü isimlerini tanıyorsunuz, Miami'de oturuyorsunuz. Bütün bunlar nasıl oldu?
Kişisel merakımdan. Hollywood'da biriyle tanışıyorsunuz, onun sayesinde bir başka biriyle... Bu zincir böyle sürüp gidiyor. Mesela Coppola ile tanışmam...
O nasıl oldu? Bir insan Coppola ile nasıl tanışır da İstanbul'a davet eder? Adam "Baba" filminin yönetmeni, baba gibi bir sinemacı...
Büyük İskender'in yapımcısı Paul Rassam'ın yakın dostuydu. Onun sayesinde tanıştım.
Coppola İstanbul'a neden geldi? Türkiye'de bir film çekmeyi mi planlıyor?
Şimdilik böyle bir projesi yok ama neden yapmasın? Bunun gerçekleşmesi için Türkiye'yi daha iyi tanıması lazım.
Siz nasıl başladınız bu işe? O aleme nasıl girdiniz?
Uzun seneler sonunda oldu. Hollywood'da bir arkadaş çevresi edinirseniz siz de onlarla birlikte büyürsünüz. Bir bakıyorsunuz ki zamanında küçük bir şirketin başında olan bir adam, bugün çok önemli bir yere gelmiş. Türkiye'de bu işi nasıl geliştirebiliriz, diye düşünüyorum hep. Mesela Deniz Akkaya'nın yurt dışına gidişini planlarken "Türkiye'den hangi popüler ismi dünya çapında bir oyuncu ile buluşturursam film için gündem yaratırım" diye düşündüm.
Sonunda Deniz Akkaya'yı buldunuz ve "neden bir gazeteci götürmedi" diye eleştirildiniz.
Gazeteci olarak Balçiçek Pamir Hanım'ı götürdüm. Deniz Akkaya'yı işin televizyon kısmı için seçtim. Deniz'in, Brad Pitt, Colin Farrell, Angelina Jolie ile buluşacağı haberi Türkiye'de altı ay öncesinden gündem yaratmaya başladı.
Deniz Akkaya size göre başarabildi mi bu işi?
Bana kalırsa başardı. Olay medyada bu yönü ile gündeme geldi, ama bu bile bizim için büyük reklamdı.
Kısaca bu bir şovdu diyorsunuz..
Deniz'in röportajı bir şovdu ama Oliver Stone'un Türkiye'ye gelişi benim yıllardır planladığım bir olaydı.
Oliver Stone, senaryosunu yazdığı "Gece Yarısı Ekspresi" filminden sonra yıllardır kamuoyunun lanetlediği isimlerden biriydi. Türkiye'ye gelmeye çekiniyor muydu?
Çekiniyordu. Önce söz verdi sonra bir mazeret ileri sürerek vazgeçti. Los Angeles'taki röportaj sırasında kendimi tutamadım; "Söz vermiştiniz, neden vazgeçtiniz" dedim. "Korkuyorum" dedi. Türkiye'ye giderse başına her türlü iş gelebilir diye ürkütmüşler. O arada ben dönemin kültür bakanı Erkan Mumcu ile konuşup her türlü garantiyi almıştım. "Bugün Türkiye çok değişti, bir şey olmaz" dedim...
"Türkiye'de seni yemezler" deseydiniz.
Seni koruyacağız dedim. Kültür bakanının güvencesini de alınca kabul etti. Neyse, geldi ve her şey tatlıya bağlandı.
Sharon Stone'u da Antalya Film Festivali'ne getireceğinizi açıklamıştınız ama bu gerçekleşmedi. Neden?
Sharon Stone önce geleceğini söyledi ama "Temel İçgüdü 2"nin çekimleri nedeniyle programında bir değişiklik oldu, son anda gelemedi. Festivalin yöneticileri Stone ile birlikte filmin yapımcısı Mario Kassar'ı da davet etmişlerdi. Sharon Stone'un gelmeyeceğini öğrenince, onun davetini iptal ettiler.
Nasıl yani? "Sharon Stone olmazsa Mario Kassar'ı istemiyoruz" mu dediler?
Tabii... Orada başka işler de döndü herhalde, ben de desteğimi çektim. Adam "Temel içgüdü", "Rambo", "Terminatör" gibi filmlerin yapımcısı, "Sharon Stone olmazsa seni istemiyoruz" diyorlar. Antalya'da olup olmamak Mario'nun da, benim de derdimiz değil. Antalya'da olup olmamak.. Mario Türkiye'ye beni ziyarete geldi, birlikte gezdik, Osman Sınav ile görüştü.
Festival yöneticilerinin size karşı bir tavrı mı vardı acaba?
Bu konuyu hiç önemsemiyorum. Oraya gelen ünlülerin kim olduğunu herkes biliyor sinema dünyasında. Aynı günlerde Coppola da benimle birlikte İstanbul'daydı.
Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne gelen ünlüleri önemsemiyor gibi konuşuyorsunuz ama Michael Madsen, Woody Harrelson ve David Carradine uluslararası oyuncular değil mi?
Michael Madsen ile Cannes Festivali'nde konuştuğum zaman "İyi oyuncusun, ama elini ayağını çektin sinemadan" demiştim. "Rezervuar Köpeklerinden sonra kariyerinde büyük bir boşluk oldu.
Daha ne yapsın adam?.. Kill Bill'de oynadı...
Orada da on beş-yirmi dakika göründü. Gerisi hep televizyon filmleri.
Yani Michael Madsen'ın gişe başansı düştü mü diyorsunuz?
Hiçbir zaman olmadı ki. Keza David Carradine de öyle. Bunlar iyi sanatçılar ama Hollywood'da yerleri yok "Bunları getirdim" diye övünmek doğru değil.
Osman Sınav'ın Amerikalılarla ortak olarak gerçekleştirdiği projede de yapımcı olarak yer alıyorsunuz. Yaklaşık bir yıldır konuşuluyor bu film. Çekime ne zaman başlanacak?
Hollywood'da film yapmak kolay değildir. Türkiye'de üç ayda bir filmi baştan sona bitirebilirsiniz. Ama orada senaryo hazır olsa bile öncesinde ve sonrasında uzun bir çalışma süresi var. Bizim senaryomuz yeni tamamlandı ve oyuncu seçimi aşamasına gelindi. Osman ağabey ünlü Holywood starları ile çalışmak istiyor.
Belirlenen isimler var mı?
Bunu açıklamak Osman Sınav'a düşer ama görüşmeler sonuçlanmak üzere. Bunlar gerçekten ünlü isimler.
Mesela Michael Madsen gibi mi?
O star değil. 100 bin dolan
verdiğiniz zaman yarın istediğiniz filmde oynatabilirsiniz onu. Bizim sözünü ettiğimiz oyuncular, bir kaç milyon dolarlar seviyesinde ücret alan starlar. Bir filme, isimli birilerini koyamazsanız Amerika'da dağıtım şansı olmaz. Bizim filmin bütçesi 12 milyon dolan geçiyor. Bunun için ciddi oyuncuların olması lazım.
Hollywood filmi deyince sormadan olmuyor... Bir zamanlar da Türkiye'de çekilecek olan "Gılgamış" filmi ve yapımcısı Ben Atoori ile yaüp kalkmıştık. "Hande Ataizi'nden sonra kimi yemeğe çıkaracak" diye bekler olmuştuk...
Aslında o girişimin zararı, bir imajın zedelenmesiydi. Attoori kredi almak peşindeydi. Asıl amacı neydi bilmiyorum. Aslında biliyorum da...
Biliyorsanız söyleyin. Herhalde Hande Ataizi'ni yemeğe çıkarmak değildi asıl amacı.
Teybi kapatalım söylerim..
Peki... Kapatalım...
"Bence Bush iyi bir adam"
Amerikan sinemasının şahsiyeti olmayan, büyük prodüksiyonlara ve aksiyona dayalı bir sinema olduğu söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Dünyada en çok hangi filmler izleniyor?
Amerikan filmleri...
O zaman seyirci cevabını vermiş. Ben Fransa'dan 13 Sezar Ödülü kazanmış film de getirdim, az kalsın batıyordum. Kitlelere ulaşamıyorsun bu filmlerle. Oysa sinema bir kitle işi. Ayrıca Amerikan halkı ciddi film de seyrediyor, dünyada en çok kitap Amerika'da satılıyor, en çok gazete orada okunuyor, en çok sinema, tiyatro seyircisi de orada.
Bir de Amerikalıları cahil olmakla suçlarlar...
Öyle derler de nedenini bana açıklasınlar. Bu kadar gazetenin satıldığı, bu kadar kitabın okunduğu bir ülke nasıl cahil olurmuş?
Cahil demeyelim, ama onlar da getirip George Bush'u başkan yaptılar.
Ben o konuda bir şey diyemeyeceğim.
Neden?
Bush'un Türkiye'ye bir zararı var mı?
Allah için yok. Uzun yıllardır Amerika'da yaşıyorsunuz. George Bush hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence iyi bir adam.
Bu savaşı kim çıkardı o zaman?
Teröristler çıkardı.
Amerikan filmleri de öyle diyor. O zaman öyledir...
"Ben mi Playboy muşum? Asla"
İnternet sitelerine ve gazete sayfalarına şöyle bir göz attığımız zaman sizin hakkınızda sinemacılığınızın dışında da bir dolu habere rastlıyoruz. Bunlardan sadece birkaç tanesini yeniden gözden geçirirsek bakın neler var: "Seray Sever, bir haftadır Pamir Demirtaş'ın South Beach'teki evinde kalıyor." "Mine Çayıroğlu geçen akşam Pamir Demirtaş'la Nispet Bar'da eğlendi." "Yasemin Kozanoğlu, yeni bir aşka yelken açtı... Pamir Demirtaş tarafından, yeni bir film projesini görüşmek üzere Miami'ye çağrılan sosyetik güzel ile çapkın filmci arasında sıcak duygular oluştu." "Helin Avşar ile Mine Çayıroğlu, sinemacı Pamir Demirtaş yüzünden birbirlerine girdi. Akmerkez'de karşılaşan küçük Avşar, eski sevgilisi Demirtaş ile büyük aşk yaşayan Çayıroğlu'na laf attı." Bu eğlenceli başlıklar aynen böyle.. Ve daha niceleri var. Siz bir playboy musunuz Pamir Demirtaş?
Hayır. Hepsi arkadaşım.
Bu kadar çok arkadaşınız olduğuna inanalım mı?
İsterseniz inanmayın. Bu insanlar ilişkide olduğum kişiler değil. Birlikte eğlenmeye gittiğimiz, yemeğe çıktığımız insanlar.
Tabii soru da biraz salakça oldu. Hiç bir zaman "Ben bir playboy "um demeyecektiniz...
Ben hiçbir zaman kız arkadaşlarımı ya da beraber olduğum insanları saklamaya gerek duymadım. Berabersem sarmaş dolaş gezerim, değilsem kapıdan çıkar giderim. Geçen sene televoleciler çekim yaparken arkamdan; "Bu adam kameraları görüyor, neden kaçmıyor" dediler. Neden kaçayım? Saklanacak bir durumum yok ki.
Bu isimler hep hoş, güzel kadınlara ait. Neden "Kadir İnanır ile yemek yedi" diye haberiniz çıkmıyor da Yasemin Kozanoğlu ya da onun gibilerle anılıyorsunuz?
İstanbul'a her gelişimde Osman Sınav'la da yemek yerim.
Eskiden "Şöhret olmanın yolu rejisörün yatak odasından geçer" diye bir laf vardı. Şimdi devir değişti. Aynı cümle yapımcılar için de geçerli mi?
Ben öyle bir şey bilmiyorum.
Sizin yatak odanızdan söz etmedim, genel olarak sordum.
Zannetmiyorum. Belki eskiden olmuştur böyle şeyler, ben tanık olmadım. Belki yapanlar vardır, ama alan razı veren razıysa neden olmasın?