Almanya’yı kasıp kavuran Türkler
“Almanya’ya mecbur ettin, yoksulluk beni beni...” diye 52 yıl evvel giden davullarla zurnalarla uğurlanan ilk göçmenlerin ardından, üçüncü kuşak derdini en çok hip hop’la anlatıyor.
“Almanya’ya mecbur ettin, yoksulluk beni beni...” diye 52 yıl evvel giden davullarla zurnalarla uğurlanan ilk göçmenlerin ardından, üçüncü kuşak derdini en çok hip hop’la anlatıyor. ‘Das ist Musiki’ adlı belgesel Almanya’da yok satan Türkler’in hikayesini anlatan bir baş yapıt.
‘Biz dönerden ibaret değiliz’
Ebru, 1990 doğumlu. Münih Tren Garı, metro ve tramvaylarda gösterdiği performansın ardından ‘Habibi’nin Aşkı ve Savaşları’ adlı şarkısı YouTube’a düşer düşmez 8 bin tıklandı. Geçen yıl ilk solo albümü ‘Ebow X’i çıkardı ve albümü Almanya’da tüm müzik marketlerde satışa sunuldu. Şikayeti, Türkler’in kültürünün yeterince fark edilmemesi. “Biz dönerden ibaret değiliz. Müziğimde bunu göstermek istiyorum” diyor.
Düğünlerde başladılar, fenomen oldular
Derdiyoklar’ın hikayesi 1970’lere gidiyor. Burunla org, ayakla gitar ikili, Almanlar’a halay çektirmesiyle ünlü. Düğün çalgıcısı olarak yola çıkan grup ‘Adak’, ‘Discofolk’ gibi pek çok albüme imza attı. İkili tanınmalarını şöyle özetliyor: “Uzun havaları dahi Batı sazlarıyla çalıp okuduk. Bu Almanlar’ın çok hoşuna gitti.”
Türkü barda keman çalan bir Alman
Belgeselin ilginç detaylarından biri de ilk önce Anal Bar daha sonra Küfe Bar adında bir türkü bara dönüşen mekan. Şimdi ise bir Alman kemancıyla bir Türk müzisyenin birlikte Kürtçe, Zazaca, Türkçe şarkılar söylediği post modern bir türkü bara dönüşmüş. Ina Lutz, “İlk defa çok Türklerle tanıştım burada ve o yüzden Türkçe öğrendim. Almanlar geliyorlar ve sen Türkçe mi öğreniyorsun diye şaşırıyorlar” diyor.
Gazeteci Müjde Yazıcı, İZ TV’de yayınlanan ‘Das ist Musiki’ belgeselinde Almanya’ya yarım asır önce davul zurnayla uğurlanan gurbetçi-lerin müzikle buluşma noktasını anlatıyor. Yazıcı, iki sene önce Johannes RAU bursuyla Almanya’ya gitmiş ve oradaki Türk müzisyenlerin peşine düşmüş. Şimdi üçüncü kuşak gurbetçiler, onlara üç kuşak geriden gelen müziğin mirasını, kendilerine göre yorumluyor.
Klein Istanbul: Kreuzberg
Almanlar’ın ‘Klein İstanbul’ (Küçük İstanbul) dediği Kreuzberg’e odaklanan Yazıcı, Türkler’i özellikle hip hop’a yönlendiren etmenin Berlin duvarı civarındaki Amerikan askerleri olduğunu söylüyor. “Amerikan askerleri Berlin duvarına yanlarında hip hop plaklarıyla geliyorlar ve kendi diskolarını oluşturuyorlar. Türkler de Almanlar mekanlara almadıkları için Amerikan’larla takılıyor. Aralarında ‘Sen kimin çocuğusun, sen kara kafalısın’ gibi bir gerilim var. Hip hop, her yerde bir nevi öteki’nin müziğidir. Cartel Türkiye’de patladığında zaten Almanya’da hip hop yapan ciddi bir kitle vardı.”
Misket de çalıyor, elektronik de!
1998’den beri DJ’lik yapıyor. Misket de çalıyor, elektronik de. Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde en aranan DJ’lerden, zaman zaman İstanbul’da da çalıyor. DJ İpek, onu etkileyen hikayelerden birini şöyle anlatıyor, “Göç edenler Almanya’ya girerken pasaportlarını yiyor. Çünkü pasaportun yoksa hangi ülkeden geldiğin belli değil. Sınır dışı edilmemek için kendi kimliğini yok ediyorsun.”
Bağlamayı elektro gitar niyetine kullanıyor
‘Devil Inside’ gibi gruplarla çalan ‘elektro bağlamacı’ Volkan Türeli, bağlamasına bağladığı distortion ile bağlamadan elektro gitar sesi çıkarmaya başlamış ve metal müziğe ağırlık vermiş. “Babam almıştı ama ben punk’la ilgilendim. Çaldıklarıma Almanlar da şok oluyor, Türkler de...” diyor.
Türkçe bilmeyen yeni kuşağa Almanca türkü
Müjde Yazıcı, belgeselde onu en çok etkileyen kişinin gözleri görmeyen Ali Ekber Akşahin, olduğunu söylüyor. “1987’den beri Berlin’de yaşıyor, diyor ki, ‘Ben Almanca türkü miras bırakırsam, geriye de dönerler.’ Böyle bir misyon edinmiş kendine.”