Alaçatı"da camla gelen ikinci hayat
Alaçatı’da Hacı Memiş Mahallesi’ne doğru ilerlerken karşınıza çıkan Camgeran bir mıknatıs gibi çekiyor insanı... Renkli, ışıl ışıl cam objeler, çay kaşıklarından saatlere aklınıza gelebilecek her şey var... Ve antikalar... Fincan takımları, küçük objeler, bavullar, tablolar... Her şeyden önemlisi de Camgeran’ın sahipleri Hıdır-Nuray Göktaş çiftinin misafirperverliği, güleryüzlülüğü...
Alaçatı’da ikinci hayatlarını yaşayan bir çift Hıdır ve Nuray Göktaş... İşlerini, yakın çevrelerini ve şehirlerini bırakıp Alaçatılı oldular...
Hıdır Göktaş 26 yıllık gazetecilik serüvenini noktaladı, Nuray Göktaş ise emekli bir bürokrat... 2010 yılında Alaçatı’ya geldiler ve Camgeran’ı açtılar.
Camgeran adını Hıdır Göktaş’ın hobi diye başlayan ancak daha sonraları işine dönüşen cam işçiliğinden alıyor... Yıllarca parlamento muhabirliği yapan Hıdır Göktaş, işten her fırsat bulduğunda cam sanatı üzerine kurslara katılmış, işin tüm inceliklerini öğrenmiş...
Ben de gezerken keşfettim Camgeran’ı... Sahibinin ve daha da önemlisi o camların ustasının Hıdır Göktaş olduğunu öğrendiğimde de şaşırdım. Çünkü ben de Hıdır Göktaş’ı yıllar öncesinde Reuters’ta çalıştığı dönemlerde tanımıştım.
Hikayelerini dinlemek için sabırsızlandım...
Göktaş çifti de aslında büyük şehirlerde yaşayan birçok aile gibi sakin bir yerde yaşama hayalini hep kurarmış... Nuray Göktaş, ‘kızımızı büyütürken bunu yapamazdık. Şimdi kızımız Sera 19 yaşında. Bilkent Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde okuyor. Bizim bu hayata geçmemiz için zamana ihtiyaç vardı’ diye başlıyor anlatmaya. Nuray Göktaş Hukuk Fakültesi mezunu. Bir süre avukatlık yapmış, daha sonraları Özelleştirme İdaresi’ne ve Hazine Müsteşarlığı’na girmiş. Nuray Göktaş’ın Üsküp’e Ekonomi Müşaviri olarak atanmasıyla Göktaş çiftinin hayatı değişmiş.
Nuray Göktaş kızları Sera ile birlikte Üsküp’e gidince, Hıdır Göktaş kendi deyimiyle psikiyatrise gitmek yerine bir cam ustasından dersler almaya başlamış...
Üsküp dönüşü Nuray Göktaş emekli bir bürokrat olarak evde oturmayı hiç düşünmemiş. Ankara’da Pirinç Han’da açtıkları küçük bir dükkanda Hıdır Göktaş’ın yaptığı cam eşyaları satmaya başlamış... Bilenler bilir, bilmeyenler için yazalım. Pirinç Han Ankara’nın antikacılarının toplandığı bir han. Nuray Göktaş dükkanlarına antikalar da koymaya başlamış... Yurt dışından ve Türkiye’den topladıkları bir koleksiyonları varmış ellerinde...
Yollarının Alaçatı’ya düşmesi ise insana hayatta tesadüf diye bir şey yoktur dedirtiyor... Karaburun, Sığacık gibi sakin bir yer derken, daha önce hiç uğramadıkları Alaçatı’ya gelip 4 saat içinde ev sahibi olmuşlar... Cam işlemek için kurabilecekleri bir fırının olabileceği bir ev ve daha sonra Alçatı Meydanı’nda küçük bir dükkan. Camgeran’ın ilk yeri yani geçen yılki adresi Camgeran’la örtüşmeyince bu yılki adresleri Hacı Memiş Mahallesi’ne geçmişler. Antikacıların, tasarım atölyelerinin toplandığı Hacı Memiş’teler artık...
İstanbullu, Antepli, Bursalı, Ankaralı farklı illerden müşterileri var... Camgeran’da porselenler, Muranolar, Dresden figürleri, objeleri derken yıllar öncesine gidiyorsunuz... Camdan bir balıkla göz göze geliyorsunuz... Büyüklerimizin evleri gözünüzün önüne geliyor, anılara dalıp gidiyorsunuz...
Yunan Adaları Türklerin, çünkü adalar çok cazip Samos, Archke ve Patmos’da kriz yok
SAMOS
Aman bu başlık yanlış anlaşılmasın... Kimsenin toprağında gözümüz yok. Yalnızca şunu vurgulamak isterim... Yunan Adaları malum burnumuzun dibinde... Bizler için de çok cazip Adalar, çünkü huzurlu, sakin, keyifli mekanlar... Üstelik Türkiye’den de ucuzlar...
Biz de küçük bir Yunan Adaları turuna hesapsız kitapsız giriştik. PortAlaçatı’dan Sakız’a değil Samos’a doğru yola çıktık. Sakız kalabalık, Samos sakin bir ada. Yunan Adaları arasında en büyüklerden biri olmasına rağmen sakin bir ada olarak kalmayı başarmış... Beyaz badanalı mavi pencereli evler, sahil restoranları, fazla uzun olmayan bir alışveriş caddesi... Sanki her şey bundan 20 yıl öncesi gibi. Bir ara kendimi Kuşadası’nın eski halinde sandım...
Samos bir lezzet durağı... Kabak kızartması, çipurası, Grek salatası, cacığı, karidesleri, dondurmaları... Sahildeki restoranlarındaki müzik sesi rahatsız etmiyor. Gece ilerleyen saatlerde sahile havai fişekler eşliğinde bir gezinti teknesi yanaşıyor. Tek gürültü de bu oluyor... Ada’nın en önemli ulaşım aracı motorlar... Dar sokaklarında 10 Euro’ya Vespa kiralayıp gezebilirsiniz, beach’lerin giriş ücreti yok Türkiye’deki gibi... Ben Samos’ta eşimin eski dostu Gregori’nin mekanı Gregori’s Bar’da doğum günümü kutladım. Gregori’nin eşi Norveçli, her ikisi de Beyoğlu ve İstanbul aşığı. Kışın onların bir numaralı tatil yeri İstanbul.
ARCHKE
Biz Samos’ta sonra Archke’ye geçtik. Archke küçücük bir ada. Keçiler, kilise ve 10-15 ev, bir taverna, bir büfe bir de cafesi var. Bu adaya diğer büyük adalardan motorlarla keyif yapmaya geliniyor. Etiler’e, Bebek’e gitmek gibi... Samos ve Patmos’lu zenginlerin evleri de Archke’de... Tek cafesinin şıklığına diyecek yok... Kendinizi film setinde gibi hissediyorsunuz... Rüzgarın, denizin sesini, keçilerin çıngırakları dinliyorsunuz keyifle... Tuvaletleri çok temiz ve özenli.. Lavanta kokuları yükseliyor her yerden... Bu adanın açıkları Türkiye’den gelen teknelerle doluydu...
Patmos Türklerin yeni adresi
Samos ve Archke’nin ardından Patmos’a geçtik. Patmos bu adalar içindeki en popüler adres... Günde 4-5 cruise yanaşıyor. Kuşadası’ndan daha işlek bir limanı var.
Haliyle müşterileri de farklı. Patmos’un sahilinde ayağınız kumlarda en doğal ve özenli restoranlarda oturuyorsunuz. Servisi kaliteli, yemekleri özenli. Herkes esprili ve güleryüzlü. Çok sayıda tekne vardı Türkiye’den gelen. Restoranlarında, çarşısında Türkler vardı...
Suyun öte yanı kuşkusuz bize çok benziyor. Yemekler, misafirperverlik v.s... Onların artısı ne diye soracak olursanız... Adalar hem huzurlu hem de ekonomik. Ada halkları geçimlerini turizme bağlamış. Gelen teknelerin, turistlerin kıymetini biliyorlar. Kazıklamıyorlar. Temizler. Beach’lerde adım at para ver sistemi yok, ayrıca eller havaya atmosferi de yok. Beach’lerin, restoranların müzikleri birbirine girmiyor. Türkiye’deki işletme sahipleri böyle yazdığımızda kızıyorlar, ‘Bizim servisimiz iyi’ diyorlar. Onların da iyi. Ter kokmuyorlar, siparişi anlayıp doğru getiriyorlar, ne istiyorsanız yoktan var etmeye çalışacak kadar misafirperverler.
Şu soruyu kendimize sormamız lazım: Nasıl oluyor da dört tarafı sularla çevrili Atina’ya, Yunansitan’a uzak bu adalarda fiyatlar bizden çok ucuz? Baktığımızda şunu görüyoruz, Yunan Adaları alışverişi bizden yani Bodrum’dan Çeşme’den yapıyor. Pazarlara geliyorlar. Bizden aldıklarını bize ülkemizdekinden ucuza satıyorlar... Kısacası günlük düşünmeyip uzun vadeli turist kazanmayı hedefliyorlar. Bizdeki gibi sezon kısa deyip bir yerine 3 almaya çalışmıyorlar. Dolayısıyla da bütün adalar başta Türkler olmak üzere çok sayıda turisti ağırlıyor.