Abidin mutluluğun resmini hiçbir zaman çizmedi
Çağdaş Türk resminin öncülerinden olan Abidin Dino sanatın birçok alanında eser verdi. Tiyatro, sinema, edebiyat hepsi Abidin Dino’yu tanımlayan kelimelerdi. Acıyı resmeden Dino’ya arkadaşı Nazım Hikmet, “Mutluluğun resmini yapabilir misin?”diye sormuştu. Acıyı resmetmesine rağmen arkasında mutlu anılar bırakan Abidin Dino’nun 700’ü aşkın eseri şimdi Sakıp Sabancı Müzesi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Serginin tasarımını yapan Metin Deniz ile 1993 yılında kaybettiğimiz eski dostu Abidin Dino’yu konuştuk
Abidin Dino’yu tek bir özelliğiyle tanımlamak imkansız. Zira o bir ressam, karikatürist, illüstrator, dekoratör, sinemacı, tiyatrocu, yazar ve heykeltıraş. Ama her şeyden önce sıkı bir dost. Dost çevresinde kimler yok ki... Picasso’dan Ferit Edgü’ye, Nazım Hikmet’ten Louis Aragon’a, Yaşar Kemal’den John Berger’a... Her dostunun hayatında bir anı ve her anının altında da mutluluk bırakmış. Mutluluğun resmini belki yapamamış ama dostlarına mutluluk aşılamayı da ihmal etmemiş.
Daha önce İstanbul Modern Sanatlar Müzesi’nde açılacağı duyulan “Abidin Dino: Bir Dünya” sergisi üç hafta önce Sakıp Sabancı Müzesi’nde sanatseverlerle buluştu. Serginin tasarımcılığını ise Abidin Dino’nun 20 senelik arkadaşı Metin Deniz yaptı. Müze müdürü Nazan Ölçer, Metin Deniz, Ferit Edgü, Zeynep Avcı için bu sergi farklıydı. Çünkü sıradanlığın ötesine geçmiş, yeniliğin peşinden koşan ve dostum demekten gurur duydukları Abidin Dino’yu ziyaretçilerle buluşturacaklardı. Sonuçta ne mi oldu? Abidin Dino’nun 700’ü aşkın eseri ile 20’nci yüzyılın çalkantılı tarihine ışık tuttuğu bir sergi ortaya çıktı.
İşkence resimleri şaşırtıcı
Serginin tasarımcısı Metin Deniz, Abidin Dino’nun bir bedene bu kadar yeteneği sığdırmasının kendisini sürekli yenilemesine bağlıyor ve ekliyor: “Onun kişiliğinden gelen bir yeteneği vardı. İnsan ilişkileri çok iyiydi. Her şeyle ilgiliydi ve kendisini sürekli yenilemek istiyordu. Bugün ise bir üslup sattığı sürece o yapılıyor. Oysa Abidin’in hayatında sürekli bir üslup değişikliği var. Bu sergiyi hazırlarken de bu değişimi yansıtmaya çalıştık. Serginin küratörü Samih Rıfat olacaktı ama maalesef vefat etti. Daha sonra Ferit Edgü bu görevi üstlendi. Nazan Ölçer bize sınırsız bir özgürlük tanıdı. O kadar özen gösterdik ki bazen aramızda tartışmalar bile çıktı. O anlarda birbirimize dönüp ‘Abidin burada olsaydı ne derdi?’ diye sorduk. Ve hepimiz aynı yanıtı verdik. ‘Harika oldu çocuklar. Hadi gidelim’ derdi. Sergiyi hazırlarken Abidin’in Goya’ya öykünerek yaptığı 28 parçalık ‘İşkence Resimleri’ beni en çok şaşırtan eser oldu. Orada büyük bir ressam gördüm.”
Abidin Dino 1952 yılında Paris’e yerleşmişti. Ve Türkiye’den Paris’e giden her sanatçı kapısını çalardı. Tarih 1973 yılını gösterdiğinde Metin Deniz de bir tiyatro oyunu için Paris yolcusuydu. Ve belki de hayranı olduğu Abidin Dino ile tanışacaktı. Hayalleri, Kuzgun Acar sayesinde gerçeğe dönüştü. Sonunda Abidin Dino’nun karşısındaydı. Deniz o günü şöyle anlatıyor: “Yanıma gelip oyunu çok beğendiğini söyledi. Ondan etkilenmemek mümkün değildi. Çelebi bir insandı. Onun gözünde insanların statüleri ve yaşları değer taşımazdı. O nedenle çok tanıdıktı ve hayranlık uyandırıyordu. Aramızda ciddi bir yaş farkı olduğu için ona ‘Abidin ağabey’ dedim. O da bana ‘Herkes Abidin diyor. Sen de öyle söyle’ dedi. Sıkça görüşmeye başladık. Bir akşam Paris’in sokaklarında bana ‘Burada kalmalısın. Çok yeteneklisin’ dedi. Ama ben Türkiye’de yaşamayı tercih ettim.”
Acının resmini çizmişti Abidin Dino. Arkadaşı Nazım Hikmet de “Mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye takılmıştı ona. Acıyı tarif etmek belki de mutluluktan daha kolaydı. Belki de mutluluğu çizmek imkansızdı. Deniz bu konuya şu cümleleriyle açıklık getiriyor: “Abidin hiçbir zaman mutluluğun resmini çizemedi. Ama Nazım’a bir şiirle karşılık verdi. Abidin acıyı resmediyordu ama ben onu hiç hüzünlü hatırlamıyorum. Türkiye’yi çok özlerdi. Hiçbir zaman Fransız vatandaşı olmadı. Yazları gelip Bebek Oteli’nde kalırdı. Herkesin ziyaretine giderdi. İki gün önce yanımızdan ayrılsa bile hepimize mektuplar yazardı. ‘Mektuplar bizim izlerimizi taşır, onlar belgelenir, saklanır. Yanlışlarıyla, doğrularıyla güzeldir’ derdi. Belirgin özelliği ise, her şeyi duyup hissetmesiydi. Sanki yüzlerce anteni vardı ve ona sürekli bilgi akıyordu.”
Dostluklarıyla mı resmiyle mi ünlendi?
“Abidin Dino gerçek bir ressam mı?” sorusu bazı eleştirmenler tarafından yıllarca gündeme getirildi. Zira kimilerine göre sanatı “bir yaşam biçimi”, “bir felsefe” olarak tanımlanan Dino, kimilerine göre de “abartılan” bir ressam. Gazeteci Hasan Bülent Kahraman, Dino’yu sert eleştirenlerden. Kahraman’a göre, Abidin Dino’nun ne resimlerinde, ne de desenlerinde öyle ahım şahım bir şey yok. Ona ün kazandıran daha çok ilişkileri, çevresi, Pablo Picasso’yla dostluğu, Andre Breton’la tanışıklığı ve komünist geçmişi...
Metin Deniz ise Dino’yla ilgili bu tartışmaya şu sözlerle noktayı koyuyor: “Resim sadece bir beceri işi değildir. Abidin felsefesi ve düşünce boyutuyla kendisini çok ön plana çıkarmadan çalıştı. Sürekli üretti. Bugünün pek çok sanatçısı gibi kavga etmeden, dövüşmeden rekabet etti. Satmak için resim yapmadı. Rekabetin de bir kuralı var. Bugün bir karma sergide iki ressam yan yana eserlerini asılmasını bile istemezken, Abidin sergi açtığında Picasso gelip tebrik ederdi. Kazandığı ünü sadece başarısıyla edindi. Abidin’in çok iyi dostları vardı. Çünkü o yıllarda dost olmak önemliydi ve dostluklar birbirlerine üretmek anlamında yarar sağlardı. Aralarında sanki gizli bir anlaşma vardı. Türkiye’de Abidin’i tanımayanlar, onu Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Abidin Dino: Bir Dünya sergisiyle tam anlamıyla tanıyacaklar.”