Gazete Vatan Logo

80’lik gençler Giderayak rating yarışında

Kanal B ekranlarında her cumartesi saat 22.00’de yayınlanmaya başlayan Giderayak programı yaş ortalaması 83 olan sıkı bir ekip tarafından hazırlanıyor. Aydın Boysan, Hayrettin Karaca, Muazzez İlmiye Çığ ve Tarık Minkari’nin yaşlarına rağmen gösterdikleri performans genç talk show’culara taş çıkartacak cinsten...

Aydın Abi, uslu çocuk, yaramaz çocuk ve kraliçe! Giderayak programında birbirilerine böyle sesleniyorlar. İstanbul manzarasının karşısında elinde rakı kadehi önünde meze olan gönül adamı mimar ve yazar Aydın Boysan “abi” lakabını gurubun en büyük erkeği olmasından dolayı alıyor. Erozyon dendiğinde akla gelen ilk isim Hayrettin Karaca’ya çevre dostu olduğundan “uslu çocuk” demişler. Efsane cerrah ve seyyah Tarık Minkari’yse tam bir yaramaz çocuk! Ekibin tek kadını Sümerolog Muazzez İlmiye ise hepsinin Kraliçesi. Hayrettin Karaca ve Tarık Minkari aralarında Kraliçe’nin hangisini daha çok sevdiği konusunda tartışıyor, kraliçe kızıyor: “Yapmayın millet yanlış anlayacak!” Giderayak programının mimarı Hayrettin Karaca, 2 yılı aşkın süredir hayata geçirmek istediği projesini ilk günden itibaren Muazzez İlmiye Çığı ile paylaştığını ve fikir alışverişinde bulunduklarını anlatıyor. Programda sohbeti yönlendiren kişi Karaca ama onu kim dinliyor! Herkesin anlatacak bir meselesi var, o yüzden canı sıkılan konuyu değiştiriyor, konudan hoşlanansa kimseye söz vermeden bir çırpıda her şeyi anlatıveriyor. Uzun zamandır televizyon ekranlarında atmadığınız kadar bol kahkaha, bilgi ve deneyimi bir arada yaşayacağınıza hiç şüphe yok!


Televizyon programı yapma fikri ortaya nasıl çıktı?
Hayrettin Karaca: Yaşımızın başımızın nereye geldiğinin farkındayız. Kraliçemle (Muazzez İlmiye) buluşup, samimi olarak bir şeyler yapalım dedik. Bu projeyi sürekli konuşuyorduk. Sonunda ben güç toparlayıp evine gittim, işi pişirdik.

Muazzez İlmiye: Ne yapacağımızı önce bilemedim. Dümbüllü mü olacağız, Karagöz Hacivat mı? Dalga geçmiştim önceleri... Sonra sonra fikir aklıma yatmaya başladı ancak ikimiz yaparsak program iş yapmaz yanımıza birilerini daha alalım dedim.

Aydın Boysan: Program tutsun diye mi bizi aldınız yanınıza?

Tarık Minkari: Evet, Hayrettin beni aradı, “Sen de Aydın da işsizsiniz herhalde, gelin bizimle program yapın” dedi. Bana diyene bak kendisinin sanki başını kaşıyacak vakti yok, holding yönetiyor da bir de bana iş teklif ediyor. (Kahkaha atıyor)


Size neden yaramaz çocuk diyorlar?
T.M: (Oturduğu yerde zıplıyor) Hep yaramaz bir çocuktum. Adımı ben istedim.

M.İ: Hepimizden küçük, o yüzden ekibin yaramaz çocuğu...
A.B: Küçük dediğiniz adam 83 yaşında!

T.M: Yaş ortalamasını düşürmek için beni almadınız mı ekibe...


Programda neler konuşuluyor?
H.K: Bir saat içinde anlatmak istediklerimizi anlatamıyoruz. Program sırasında belirliyoruz ne konuşacağımızı ama herkes kendi kafasına göre konuşup konu dışına çıkıyor. Ben durumu toparlamaya çalışıyorum.

T.M: Ben konulardan sıkılıyorum. Cumhuriyetten niye bahsediyoruz anlamıyorum ki, ben daha eğlenceli şeyler bulabilirim konuşacak. Böyle giderse bizi 50 yaş ve üstü kişiler izler, program yayından kaldırılır, benden söylemesi. Hepimizin harika anıları var, onlardan bahsedelim.

A.B: Bahsediyorsun zaten... Hiç konuşmuyormuşsun gibi..

T.M: Bana çok söz hakkı verilmiyor, verildiğinde de canımın istediğini konuşuyorum ne yapayım...

M.İ: Yaramaz işte...


Neden hepiniz kırmızı giyiyorsunuz?
A.B: Hayrettin’in başka renk kazağı yokmuş o yüzden hepimiz kırmızı giyiyoruz.

H.K: Ben bir kazakla ömür geçer onu anlatmak istemiştim, anlattım da... Şaka bir yana hepimizi tesadüfen kırmızı giymişiz, çok güzel olduğunu söylediklerinde programımızın rengi oldu.


“Giderayak” adı nasıl bulundu, biraz hüzünlü, biraz esprili...
T.M: “Henüz Vakit Varken” adını bulmuştum, beğenmediler.. Aslında o da güzeldi.

H.K: Ben buldum. Program fikrini kanalla paylaştığımızda ‘giderayak’ lafı geçti, “Aman değiştirmeyin, çok güzel” dediler öyle kaldı. Giderayak bir şeyler bırakmak istedik.

M.İ: Ben de Giderayak diye şarkı sözü yazıp bestelettirdim. Programda giriş müziği kullanılsın diye. Kullanmadılar galiba... (Yönetmene sesleniyor, “Süleyman Bey ne yaptınız şarkımı, onu koyun, çok güzel oldu, kaybetmediniz değil mi?” Yönetmen fon müziği olarak kullandığını söyleyince mutlu oluyor)


Giderayak size ne ifade ediyor?
M.İ: Hepimiz yaşlandık, artık bizim şöhrete, paraya pula ihtiyacımız yok. Bu yaştan sonra ‘aman bunu söylemeyelim yargılarlar’ korkumuz da yok. Şöyle serbestçe konuşalım, bildiklerimizi, gördüklerimizi rahat rahat anlatıp içimizi dökelim istedik. Tarık’ın hamamda ameliyat yaptığını başka nerede dinleyeceksiniz.

H.K: Enerji varken gençlerin biraz daha kulaklarını çekmekte yarar var o yüzden bu programı yapıyoruz.

T.M.: Miadını doldurmuş, hayatın keyfini, meşakkatini çekmiş, artık veda zamanına yaklaşmış, oturuyor ama birazdan gidecek belli..

A.B: Bu bilgileri verdiğin iyi oldu...


Ya ölüm...
M.İ.: Ölüm benim için çok doğal bir süreç. Ölüm korkum yok, gençken daha çoktu, yaşlandıkça bunun normal bir şey olduğunu kavradım.

H.K: Giderayak dedim ama benim gitmeye hiç niyetim yok, daha çok yaşamak istiyorum.

T.M: Alay kısmındayım ben işin. Öldüğümde yakılmak istiyorum. Bedenimin çürümesini ve böceklerin ağzımdan girip burnumdan çıkmasını, karnımda dolaşmasını istemiyorum. Beni yaksınlar, küllerimi Bodrum’la Datça arasında açık denize savursunlar... O zaman ölüm güzel bir şey olur...


Gençliğinizi özlüyor musunuz?
M.İ: Gençliğimi hiç düşlemiyorum, bugünü yaşıyorum. Bu zamanı seviyorum, bilimde sanatta ilerlediğimizi görmek, uluslararası başarıları görmek beni mutlu ediyor. Önceden insanlar hastalanınca gidecek hastane bulamıyordu şimdi bu durumdan mutluyum.

T.M: Her yeri gezdim. 90’da başladım gezmeye ve çok keyif aldım. Cebime koyup sakladığım, yeniden gitmek istediğim yerler var. Mesela San Sebastian’a yeniden gitmek isterim. Hatta Finlandiya’da Bergen Balıkçı Limanı’nda ekmek arası somon hazırlarlar. Orada çalışan balıkçı kıza “Sen de benimle gelir misin” derdim. İşini bırakır benimle sahilde somon ekmek yemeye gelirdi. Beni bekle demiştim, unutmuş mudur acaba?..

H.K: Unutmuştur.


Sizi en son ağlatan şey ne oldu?
M.İ: Atatürk’e zamanında Alman bir gazeteci şöyle diyor: “Müziğiniz çok kötü bir değişime ihtiyaç duymuyor musunuz?” Atatürk karşılık olarak soruyor: “Sizin müziğiniz bu hale ne kadar zamanda geldi?” Gazeteci dört yüzyıl diye cevap veriyor. Atatürk, “Bizim o kadar vaktimiz yok” diyor. Fazıl Say’ın geçtiğimiz ay gerçekleştirdiği dünya prömiyerini izledikten sonra ağladım ve Atatürk’ü andım.


HEPSİ TURP GİBİ
Hepiniz dinç ve sağlıklı görünüyorsunuz, özellikle dikkat ettiğiniz şeyler var mı?
M.İ: Gençken spor yapardım, şimdi de yatak sporu yapıyorum. Tarık beni bir keresinde ameliyat etmişti. Bir daha bir şeyim kalmadı (Gülüyor). Düzenli aldığım tansiyon ilaçlarım var, biraz kalp. Yormamaya çalışıyorum kendimi... Çok hareketli bir insandım eskiden.

H.K: Tarık beni de ameliyat etmişti. Sağlık sorunlarım vardı ama şimdi kendimi iyi hissediyorum.

A.B: Vallahi beni de ameliyat etti. Üstelik benden para almadı.

T.M: Hepsinin içini açıp baktım, turp gibiler. Aydın minik bir operasyon geçirdi. İş bitti, kahvesini içiyor ama bir rahatsız görünüyor, eve gidecek artık. “Ne oldu niye huzursuzlandın” dedim. Bu “Ben kime ne ödeyeceğim bileyim” dedi. “Aaa sen çok geri kalmışsın, 65 yaşından sonra müzeye, 85 yaşından sonra da ameliyata girmek bedava, üstelik yaşlı olan cerrah yani ben ameliyat yaptığım için sana benim para vermem lazım” dedim. Ne dedi biliyor musun?

A.B: Bedavaysa haftaya yine geleyim demiştim. (Kahkaha)

T.M: Ama benim bir hastalığım var, üstelik hastalığımın adını da ben koydum.
Bizim doktorlar bir sürü test yaptılar, tüm değerler normal çıkıyor ama ben hastalığımın adını bile koydum. Bunu yazın çünkü ileride bu hastalıktan bahsedilecek. Hastalığın adı Iceberg sendromu. Tıpkı buz dağının yukarıda görünen güzel kısmı ve aşağıdaki 9 parçanın fark ettirmeden erimesi gibi... Yorgunum, hem de çok yorgunum. Tek belirti bu...


AŞKIN ANLAMI HEPSİ İÇİN FARKLI
H.K: Ben iki kere evlendim. İkisinde de çok mutlu oldum. 13 yaşında aşık oldum. 19 yaşında ilk defa konuştum onunla ve evlendim. Dört buçuk yıl sonra ölüm bizi ayırdı o zaman hayatım söndü. Çok ama çok sevmiştim. Unutmak bazen iyi oluyor...

T.M: Ben aşktan ve bankada batan paralarım hakkında konuşmaktan hoşlanmıyorum (Muzipçe gülümsüyor)

A.B: Eşimi seviyorum.

M.İ: Bu konuda bir şey söylemeyeceğim.


Hayrettin Karaca
Tema Vakfı’nı kurup erozyonu engelledi
Hayrettin Karaca, 1926 doğumlu. Liseyi bitirdikten sonra ailesinin triko-örme işinin başına geçti. Karaca firması Türkiye’de ihracatın liderliğini yaptı... Sanayici arkadaşı Nihat Gökyiğit’le birlikte 1992 yılında TEMA’yı, Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı’nı kurdu.


Muazzez İlmiye Çığ
Sümer Kraliçesi 13 kitap yazdı
1914 doğumlu Muazzez İlmiye Çığ, Türkiye’nin tek Sümeroloğu... İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde çalıştığı 31 yıl boyunca müzenin deposunda bulunan Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış onbinlerce tableti temizleyip, sınıflandırıp numaralandırdı. 1972’de emekliye ayrıldı. Sümer ve Hitit kültürlerini tanıtan 13 kitap yazdı.


Aydın Boysan
Mimarlık ve gazetecilik yaptı
86 yaşındaki Aydın Boysan, 1939 yılında Pertevniyal Lisesi’ni, 1945’te Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nü bitirdi. Mesleğini 1999’a kadar sürdürdü. Türkiye Mimarlar Odası’nın kurucuları arasında yer aldı; İstanbul şube başkanı oldu. Aralıksız olarak on yıl Hürriyet ve üç yıl da Akşam gazetesinde köşe yazıları yazdı.


Tarık Minkari
Meslekte aralıksız 44 yıl
1925 doğumlu Tarık Minkari, İ.Ü Tıp Fakültesi mezunu. 1957’de doçent, 1964’te profesör oldu. 1948-1992 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 44 yıl aralıksız çalıştı. Cerrahi ağırlıklı on kitaba imza atan Minkari çok sayıda ameliyat tekniğine doğrudan ya da dolaylı olarak katkıda bulundu.



Haberin Devamı