7 yıl boyunca bu cümleyi aradım
Son günlerin en çok konuşulan filmi Romantik!
Malum, Okan Bayülgen’in tükürüğü, Yasemin Kozanoğlu’nun öpüşmesi!2 Mart’ta vizyona girecek olay filmin yönetmeni Sinan Çetin “Benim tek derdim seyirciye bir şey söylemek. Bu yüzden 7 yıl bekledim” diyor.
Sinan Çetin, bu filmin Türk sinemasında ender görülen bir felsefe içerdiğini söylüyor. Ve filmini bize şöyle tarif ediyor: “Romantik’teki tüm kahramanlar romantik, ancak filmin kendisi romantik değil. Film karakterleri kendi bulundukları yerden dünyaya bakıyorlar ama sonunda baktıkları dünyanın, gördükleri gibi bir yer olmadığını anlıyorlar. Hayatı ele alış romantik ancak hayat romantik değil. Hepimizin yaşamı gibi...” Sinan Çetin film yapımının uzun sürmesini ve son zamanlarda yaşanan “magazinsel hareketliliği” eleştirenlere ise büyük bir huşu içinde yanıt veriyor: “Film vizyona girdiği anda yaşlanmaya başlar. Filmin yapım aşaması seyirciyi ilgilendirmez.”
Film 7 yılın sonunda, sinemaya değil magazin programlarına yaradı galiba, filmde bir öpüşmedir gidiyor?
Sorma ya! Filmle bunca yıl uğraştım, sinematografik dertler yaşayıp izleyiciye bir şeyler anlatması için kafa yordum. Sonunda Esin (Maraşlıoğlu) Hanım’ın poposu, Teoman’ın kafası, Okan’ın (Bayülgen) tükürüğü boy boy haber oldu. Bizim de hayat gerçeğimiz bu galiba!
7 yıl öncesine dönersek ilk düşünceleriniz neydi, şimdi ne oldu?
Ahmet Ümit’in “Sis ve Gece” kitabını okuduğumda Teoman, Okan Bayülgen ve Yasemin Kozanoğlu’yla film çekmeye karar verdim. Sonra sete gideceğim ilk gün vazgeçtim.
Neden?
Çünkü filmin hiçbir şey söylemediğini fark ettim. Ee? Filmi çekmemin bir anlamı kalmamıştı. Varolan öyküyü baba ve oğul arasında geçen bir öyküye çevirdim, o da içime sinmedi. Başka bir şey söylemem gerekiyordu.
Her film izleyiciye bir şey söylemek zorunda mıdır?
Evet söylemek zorunda. Ahmet Ümit’in cümlesini beğenmedim, filmin kendi cümlesizliğini beğenmedim. Üçüncü fikrimi zaten hiç beğenmedim. Dördüncü bir cümle arayışı tam yedi yılımı aldı. Sonunda kendi cümlemi buldum ve filmi tamamladım. Bir yönetmen yedi yıl boyunca bir cümle arayamaz mı?
Her filmin bir cümlesi olması gerekiyorsa, bu henüz Türk sineması genel olarak cümlesini bulamadı anlamına mı geliyor?
İzleyici bir filmden çıktığında, o filmin söylediği sözle kafalarının meşgul olması gerekir. Ertesi gün uyandıklarında filmin cümlesinden yaşamlarında bir şey kalması şart. Sinemaya gitmek demek yeni bir fikirle karşı karşıya kalmaktır. Filmin içi dolu olmalıdır, o doluluğu yaratan cümledir. Türk sinemasına genel olarak bakarsak biçimi olan ama içsiz, yani cümlesiz filmlerle dolu. Çok biçimsiz filmlerde cümle varsa o da film demektir.
Filmin son hali “Sis ve Gece” romanından tamamen bağımsız mı?
Ahmet Ümit’in kitabının film haklarını çekeceğim diye satın almıştım. Ancak yedi yılda geldiğimiz noktayla hiç alakası kalmadığı için Turgut Yasalar’a verdim. Bir sahne o kitaba aitti onu da filmden çıkarttım.
Dört gün önce Teoman’la son bir plan daha çekmişsiniz. Emin misiniz bu sefer film vizyona girecek değil mi?
Allah kahretsin, nasıl duydunuz bunu! (“Başım dertte” dermiş gibi gülüyor.) Şimdi burası bir film şirketi ve tüm ekipman burada. Fikir geldiği andan itibaren 10 dakika sonra setimiz kurulabiliyor. O yüzden ’Olmadı hadi bir daha çekelim’ diyebiliyorum. Bir hafta önce Gülse Birsel’le seyrettik filmi, o sırada bir plan anlattı, o anlattığı şeyden aklıma başka bir şey gelince ben seti kurdurdum haliyle, çekiverdim.
Her filme kulp takmayı görev edinen çeteler var
Gülse Birsel bu film yüzünden çok tepki alacağımı söyledi. Ben ona katılmıyorum. Filmin pek anlaşılacağını zannetmiyorum. Ancak her filme bir kulp takmayı görev edinmiş, hem kendilerini hem de bizi mutsuz edecek çeteler filme takarsa eleştiri alabiliriz tabii. Ben artık film eleştrileriyle ilgilenmiyorum, yaptığım filme güveniyorum, güvenmezsem neden vizyona sokayım ki... Ayrıca film vizyona girdiğinde Miami ya da Küba’da olacağım, kafam rahat olacak. Mart’ta çok kar yağacakmış, soğuktan dolayı sıcak yerlere kaçacağım. (Plato bahçesinde asılı olan film afişine gözü takılıyor ve afişin grafiğinde minik bir hata buluyor, umarım filmi yine ertelemez.)
Sinan Çetin’in en önemli özelliklerinden birisi de kazandığını sinemaya ve teknolojiye yatırması. Ama o bunun çok da abartılacak bir şey olmadığı kanısında. “Ben başka bir iş bilseydim onu yapardım” diyor ve ekliyor: “Mesela borsadan anlasam borsaya yatırırdım. Ne bileyim? Başka bir işten daha çok para kazanacağımı bilsem ona yatırırdım. Ama ben sinemadan başka bir şey bilmiyorum.”
Yaptığım filmlerden para kazanamıyorum ama kaybetmiyorum da...
Okan Bayülgen’le sette çok eğlendiklerini bu enerjinin de filmi olumlu yönde etkilediğini anlatan Sinan Çetin “Sinemadan para kazanamıyorum ama kaybetmiyorum da... Sinemacılık yeteneğimi kullanarak reklam filmlerinden para kazanıyorum. Bu parayı da istediğim filmleri çekmek için harcıyorum. Gerçekten çok çalışıyorum” diyor.
Hiçbir şeyden mutlu olmayan bir adam olduğum için güçlüyüm
En sık sorulan soru “Filmin adı neden Romantik, film gerçekten çok mu romantik?” Film Romantik değil. Adının doğuş hikayesine gelince... Antalya’dan dönerken filmin adını düşünüyordum. Filmin adını “Entel, Maço ve Romantik” koydum sonra maçoyu attım yine olmadı. Sonra sadece Romantik demeye karar verdim.
Filmde devamlılık sorunu olacağını düşününler yanılıyor. Zaman boşluklarını doldurma konusunda hiçbir sorun yaşamadım. İzleyicinin devamlılık hatası göreceğini zannetmiyorum. Filmi seyrettiğinde, şaşıracağın derecede bağlanmış olduğunu gördüğünde, bu söylediklerimi hatırlarsın. O kadar söyleyeyim. Ben normal bir düzen içinde çalışmıyorum. Yapıyorum, içime sinmediyse olanı bozuyorum. Böyle biri olduğum için bu güç var. Bu güç olduğu için böyle bir yönetmenim. Sonuçta hiçbir şeyden mutlu olmayan biriyim. Belki de bu yüzden tüm filmlerimde ince eleyip sık dokuyorum.