6 sanatçıdan kente sıra dışı bir bakış
Türkiye’nin önde gelen 6 modern sanatçısı Cep Gallery’de “Lokasyon” adlı sergide buluşuyor. Sergideki eserler; var olan, yok olmuş veya hiç olmamış (ütopik) mekan ve alanlara tanıklık ediyor.
Sanatçı Setenay Alpsoy, Ahmet Duru, Meriç Kara, Şeyda Özdamar, Elif Özen ve Merve Yılmaz, kişilerin yaşam süreleri içinde, nerede nasıl, ne zaman, niçin, kiminle konumlandıklarını irdeliyor. Ortaya koydukları eylemlerin, onların tarih sahnesindeki konumunu da belirlediğine dikkat çekiyorlar.
Mekan; değişim ve biçim vermenin odağıdır. Sanatçı mekanı algılar, tasarlar ve yaşanan bir yer haline getirir. Mekanların tarihselliği ve öznelliklerinin yanında ‘yeni’ye açılan birer liman olma özellikleri de vardır. Çünkü o anın benzersizliğini yansıtır. Merve Yılmaz’ın sergideki işleri de tıpkı mimar Zaha Hadid’in ilk dönem eserlerinde görülen, sivri keskin çizgilerin gelişimi ve evrilmesi gibi, içinde farklı özgürlükleri barındıran mekanları keşfetmemize kapı aralıyor.
Lars von Trier filmini anımsatıyor
Mekanların zıtlığı
Elif Özen’in ev/oda arketipi bağlamında, insanoğlunun koruma, korunma, mülkiyet gibi bin yıldır süregelen kaygıları merkezine oturttuğu eserleri; iç dünyamıza da çift taraflı bir bakış atıyor. Bir taraftan duvarlarla, perdelerle ‘sınırlandırılan’ mekanlar; diğer taraftan içten mobilyalar, tablolar, duvar kağıtları ve eşyalarla ‘doldurulanlar...’ Mekanların zıtlığına dikkat çekiyor.
Kent insanının ikilemini ele alıyor
Meriç Kara; doğaya iyice yabancılaşarak, suni orman alanları olan sitelerde, egzotik balıkların hapsedildiği dev akvaryumlar, milyon dolarlık natürmort tabloların olduğu çerçevelerle dolu evlerde yaşayan günümüz kent insanının ikilemine dikkat çekiyor. “Saksılar Serisi” ile bitkileri sadece durağan obje olarak değil; onları nefes alıp veren, sevgi ve ilgiyi hisseden birer organizmalar olarak yorumluyor.
Sıradanlığa karşı durmanın zamanı
Şeyda Özdamar’ın “Öğrenci” kompozisyonları tektipleştirmeye tavır alıyor. Kentte, evde, okulda, arkadaşlarıyla ilişkilerinde çağımızın teknolojik özgürlük imparatorluğu cenderesinde sıkışıp kalmış, düşünemeyen, üretemeyen, hissedemeyen, her yaş ve cinsiyetten günümüz ‘vasat insan’ını mercek altına alıyor. 2 bin yıl öncesinin filozof Diyojen’i gibi Özdamar da işleriyle, hepimizin bu sıradanlığa karşı durmamızı öğütlüyor.