Şampiy10
Magazin
Gündem

Türkiye'deki internet yasağı en çok ona yarayacak!

Bir süredir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri başlığıyla TBMM Bütçe Komisyonu'nda internet sansürüne yönelik bir yasa tasarısı hazırlandığına yönelik haberler okuyoruz. 14 Aralık 2013'te sunulan değişiklik teklifinin en can alıcı noktası 'yasaklı sitelere erişimin engellenmesi' konusunda...

DNS değiştirmeye son

Bilgisayar ve internet dünyasıyla aşina olanlar bilirler; şimdiye kadar mahkeme kararıyla erişimi engellenen sitelere birkaç tıkla DNS adresi değiştirerek ulaşmak mümkün oluyordu. Türkiye'de milyonlar, aylarca yasaklı site konumunda iken YouTube'a bu şekilde erişim sağlayabildi. Şimdiki yasa tasarısının ilgili maddesi ise şöyle diyor:
* Erişim engelleme yöntemine DNS değiştirerek girmeyi engelleyecek IP tabanlı kısıtlama ve tüm sitenin değil sadece sakıncalı içeriğin engellenmesini sağlayacak adres (URL) tabanlı engelleme...

İran ve Çin uyguluyor

Yani yeni yasaya göre Türkiye'de bir sitenin 'yasaklı' kapsamına alınmasıyla o sitenin IP'sine yasak getirdiğinde siz artık DNS değiştirmiş olsanız da oraya erişmeniz mümkün olmayacak. Buna sanal dünya literatüründe 'Internet Protocol (IP) address blocking' adı veriliyor. Bu tür 'internet sansürünü' İran, Çin gibi ülkeler uyguluyor. Peki yasayı yorumlayan bazı kişilerin 'Bu sitelere asla erişemeyeceksiniz' söylemi doğru mu? Tabii ki değil.. Çünkü internet öyle bir dünya ki, siz istediğiniz kadar yasaklayın bir siteye erişmenin mutlaka bir yolu vardır.

Nasıl çalışıyor?

Yeni tasarı gerçekten yasalaşırsa Türkiye'de henüz çok bilinmeyen ama yakında belki de internet kullanıcılarının vazgeçemeyeceği bir yöntem hayatımıza girecek. Bunun adı VPN (Virtual Private Network). İran'da eski Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, hileli olduğu iddia edilen seçimler için protestolar yoğunlaştığında Twitter erişimini engellediğinde VPN kullanan İranlılar'ın sayısında adeta patlama yaşanmıştı. VPN kullandığınızda çok basitçe anlatmak gerekirse Türkiye'den internete bağlanıyor olsanız da internetin sizi sanki ABD'de, Kanada'da, İngiltere'de hatta Avustralya'daymış gibi algılamasını sağlıyorsunuz. İnternete bağlı olduğunuz IP numarası, bu ülkelerdeki IP numaralarıyla değiştiriliyor ve o ülkelerin internet özgürlüğünün tadını çıkarabiliyorsunuz.



PC, cep ve tablet...

VPN tüm dünyada gerçek IP numarasını karşı tarafa vermek istemeyen milyonlarca kişi tarafından kullanılıyor. VPN denince akla ilk gelen program ise Hotspot Shield (http://www.hotspotshield.com/tr). Dünyada 150 milyon kişi tarafından kullanılan programı indirip bilgisayarınıza kurduğunuzda internete ABD'den, İngiltere'den, Japonya'dan ve Avustralya'dan bağlanabilme şansınız oluyor. Tabi bu bedava değil. İnternette sınırsız özgür olmanın bedeli yıllık 30 dolar... Programı bir kez satın aldığınızda sadece bilgisayarınız değil, cep telefonunuz ve tabletiniz de 'özgürleşiyor' ve her tür siteye erişimi rahatça sağlayabiliyorsunuz. Hotspot Shield, 2013 yılında en güvenli internet yardımcısı ödülüne de layık görüldü.



Arap Baharı'nda ortaya çıktı

Arap Baharaı sırasında Mısır, Tunus ve Libya'da internete getirilen kısıtlamalarla 'altın çağını' yaşayan Hotspot Shield, Türkiye'de ise Gezi Parkı protestoları sırasında gündeme geldi. Hüsnü Mübarek, Tahrir Meydanı isyanı sırasında protestolcuların twitter ve Facebook üzerinden haberleşmesini engellemek için sosyal medyaya yasak uygulayınca bir gün içinde Mısır'da Hotspot Shield kullanan kişi sayısı 100 binden 1 milyona ulaştı.

Gezi Parkı ile Türkiye'ye geldi

Başbakan Erdoğan'ın 'Twitter denen bir baş belası var' diyerek sosyal medyaya yönelik kısıtlama imasında bulunmasından sonra Hotspot Shield kullananların sayısında patlama yaşanmıştı. Financial Times'a göre, protestoların başlamasından sonra bilgisayarlarına bu sanal şebeke yazılımı yükleyenlerin sayısı 10 kat arttı. Hotspot Shield VPN yazılımını geliştiren California merkezli Anchorfree şirketi, normalde günde Türkiye'den 10 bin kişinin bu programı bilgisayarlarına indirdiğini, sadece 1 Haziran 2013 günü ise Türkiye'den 100 bin kişinin yüklediğini açıklamıştı. Anchorfree, aynı gün iPhone ve Android telefonlar için VPN programı yükleme sayısının 30 kat arttığını, masa üstü bilgisayarlardaki artışın ise yüzde 800 olduğunu duyurdu.

Engellenebilir mi?

Aklınıza şu soru gelebilir... Peki bu programı indirmeyi engelleyecek bir müdahale olabilir mi? Evet bu da denendi. Çin hükümeti, Hotspot Shield'ın web sitesine erişimi engelledi. Ancak California merkezli şirket hemen Çin kullanıcıları için erişim engellemesi olmayan onlarca siteye programı yükleyip daha sonra da bu sitelerin adreslerini e-mail olarak Çinli kullanıcılarına gönderdi. Bu adreslerin twitter ve Facebook gibi ortamlarda paylaşılması sayesinde yasak da by-pass edilmiş oldu. Yani kısacası, internette yasak olmaz...

Yazının devamı...

New York Times o Erdoğan yorumunu neden çıkarttı?

ABD’nin en saygın gazetesi New York Times, dün gece Türkiye konusundaki muhalif analizleriyle son dönemde dikkat çeken Bağdat Büro Şefi Tim Arango imzasıyla bir Türkiye analizi yayınladı. Yazının başlığı, ‘Yolsuzluk skandalı giderek başbakana yaklaşıyor’du. (Corruption Scandal Is Edging Near Turkish Premier) Arango New York Times’ın bugünkü baskı edisyonunda birinci sayfadan anons edilen yazısını dün akşam internet sitesine girer girmez twitter’dan da duyurdu.

ÖNCE OLAN BİTEN...

Dün akşam Twitter’da gezerken takip ettiğim bu Amerikalı gazetecinin Türkiye ile ilgili bir yazı yazdığını görünce hemen linke tıkladım ve yazıyı okudum. Genel anlamda olan biteni veren bir yazıydı. Birçok uzmandan da gelişmeleri değerlendirmeleri istenmiş ve görüşleri de yazıya yansıtılmıştı. New York Times’ın haberlerini vurucu cümlelerle bitirme geleneği meşhurdur. O yüzden bir başını bir de sonunu okuduğunuz zaman aslında gazetenin ne demek istediğini anlarsınız.



DE GAULLE BENZETMESİ

Yine benzer bir yazım yöntemi kullanılmıştı. Son iki paragrafında görüşüne başvurulan İstanbul merkezli European Stability Initiative (Avrupa İstikrar Girişimi) isimli düşünce kuruluşundan Gerald Knaus, ‘Erdoğan artık De Gaulle’ye benziyor. O da Fransa’yı savaş sonrası ayağa kaldırmış ancak kendisini zayıflatan 1968 protestolarını yanlış yorumlamıştı’ ifadesini kullanarak şöyle devam ediyordu: De Gaulle, olan bitene uzak olduğunu anladığında bir yıl sonra istifa etti. Böylece hem kendi yaptıklarını hem de partisinin başardıklarını korudu. Belki de Erdoğan için de en iyi seçenek şu anda bu…

ARANGO'YA 'İSTİFA ETMEDİ' YAZDIM

Yazının en çarpıcı bölümü olan bu yorumu okur okumaz twitter’da paylaştım. Hatta yazının içinde Egemen Bağış’ın istifa ettiği yazdığı için Tim Arango’ya da bir tweet atarak bunu düzeltmesi gerektiğini yazdım.
Tweetimin ardından İngilizce olarak da New York Times’ın makalesinde Erdoğan’a yönelik bir istifa çağrısı olduğu yönünde paylaşımlar yapıldı. Sabah uyanıp hatasını düzeltmiş mi diye Arango’nun makalesine yeniden baktığımda Egemen Bağış için kullanılan ‘resignation’ (istifa) ifadesinin yerini ‘departure’ (ayrılış) kelimesinin aldığını gördüm.



İLGİNÇ AYRINTI

Gözüm aşağıya kaydığında ise daha ilginç bir ayrıntıyla karşılaştım. Arango, twitter’da paylaştığım yazının o en can alıcı bölümünü ‘bilinmeyen bir gerekçeyle’ yazıdan çıkarmıştı. Acaba ben mi yanıldım diye yazının eski halini internette aradım ama bulamadım.
Neyse ki gazetemizin üyesi olduğu Factiva sistemine girdiğimde yazının ilk haline ulaşmayı başardım ve ekran görüntüsünü de sizin için aldım.



New York Times’a sorular

Şimdi sormak gerekmez mi?

• O analiz acaba gazete yönetiminin rahatsızlığı nedeniyle mi yazıdan çıkarıldı?

• New York Times acaba başbakanın ‘Bu işin arkasında dış güçler var. İşte bakın bana bir Amerikan gazetesi istifa çağrısı yapıyor’ demesinden mi çekindi?

Yazının devamı...

Mısır elçisiyken de aynısı başına gelmişti

Erdoğan'ın konuşmasında hedef aldığı ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Francis Ricciardone, Mısır’da görev yaptığı dönemde de benzer bir suçlamayla karşı karşıya kalmıştı. AB elçileriyle yaptığı görüşmede, 'Halkbank konusunda defalarca uyardık dinlemediler. Şimdi bri imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz' dediği iddia edilen Ricciardone, 2005-2008 tarihleri arasında şimdi mahkemede yargılanan devrik lider Hüsnü Mübarek'in Mısır Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde ABD'nin Kahire Büyükelçisi'ydi. 12 Mart 2006'da Mısırlı bir grup üniversite öğrencisiyle bir araya gelerek yaptığı konuşmada 'Mübarek ABD’de çok tanınır. Kendisine saygı duyulur. ABD’de bakanlık için aday olmak zorunda kalsa, dünya sahnesinde bir dev olarak ABD’deki seçimleri kazanabileceğini düşünüyorum' dediği iddia edilmişti.


'Bunlar saçmalık' demişti
Daha sonra Türkiye'ye Büyükelçi olarak atanmasının gündeme geldiği günlerde Washington'da bu iddia kendisine soruldu. Türk ve Ermeni müzisyenlerce Türkiye'nin Washington Büyükelçiliğinde 3 Şubat 2011'de verilen konserin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ricciardone'ye 'Kahire Büyükelçisi olduğu dönemde Mısır'daki insan haklarının durumu konusunda Mısır yönetimine baskı yapmadığı, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in ABD'de seçime katılması halinde kazanabileceğini söylediği' iddiaları soruldu. Ricciardone, bu sözleri söylemediğini, 'Bunlar saçmalık inanmayın' ifadesiyle dile getirdi.

Yazının devamı...

Cem Uzan şimdi yandı!

Motorola’nın Google, Microsoft, Yahoo ve AOL ile anlaşarak Cem ve Hakan Uzan kardeşlerin tüm e-mail yazışmalarını ele geçirip gizledikleri malvarlıklarını belirlemeye çalıştıkları ortaya çıktı. Mail takibi için kararı yine Yargıç Rakoff verdi.

Uzanlar’dan 2.5 milyar dolar alacağı olduğunu belirtip bunun peşine düşen Motorola ile Uzanlar arasında yıllardır devam eden kavgada yeni bir gelişme yaşandı.

Geçen Eylül ayında Uzan Ailesi’nin Ürdün’de kurduğu paravan bir bankayla Avrupa’da işlem yaptığını tespit ederek 6 Avrupa bankasına, ‘Uzanlar ve malvarlıklarıyla ilgili tüm bilgi ve belgeleri bize gönderin’ diye karar alan ABD’li yargıç Jed Rakoff‘un Uzan ailesini köşeye sıkıştıracak bir başka karar daha aldığı ortaya çıktı.

Motorola şikayet etti

2007 yılında Uzanlar’ın Motorola’ya 3.1 milyar dolar tazminat ödemesine hükmeden Rakoff’un, Motorola’nın ‘Tahsilat yapamadım’ şikayeti üzerine Motorola’ya Uzanlar’ın dünya genelindeki malvarlığını araştırmak için ‘istihbarat toplama’ yetkisi verdiği anlaşıldı.


Bu yetkiyle Motorola, başta Singapur, Ürdün, Hong Kong ve ABD olmak üzere birçok ülkede Uzanlarla ilişkisi olan şirketlerin Cem Uzan başta olmak üzere aile üyeleri ve Uzanlar’ın yöneticileriyle e-mail yazışmalarını ele geçirmek için girişim başlattı. Amaç yazışmalar aracılığıyla Uzan Ailesi’nin gizlediği malvarlıklarını ortaya çıkarmaktı.

‘Uzan Properties’

Mart ve Mayıs aylarında Rakoff’un aldığı gizli kararlar Google, Microsoft, Yahoo ve AOL’e iletildi ve Uzan Ailesi’nin e-mail yazışmalarının tamamını Motorola’ya göndermeleri istendi. Motorola elde ettiği bilgilerle ‘Uzan Properties’ (Uzan malvarlıkları) ve ‘Uzan proxies’ (Uzanlar adına işlem yapan kişiler) listeleri oluşturarak mahkemeye sundu. Mahkeme de Uzanlar’a ait olduğu belirlenen ABD içindeki malvarlıklarının açık artırma usulüyle satılarak elde edilen gelirin Motorola’ya aktarılmasına karar verdi.

Uzanlar FBI’a şikayet etti ama...

Motorola’nın bu girişimi sonrası Uzanlar hemen karşı atağa geçti. Cem Uzan ve Hakan Uzan kardeşler FBI’a, ABD Adalet Bakanlığı’na, New York Savcılığı’na ve Hong Kong’daki resmi kurumlara Motorola’nın aleyhinde, ‘yasadışı elektronik casusluk’ suçlamasıyla şikayette bulundu. Ancak yargıç Rakoff aldığı yeni kararla Uzan Ailesi’nin suçlamalarının temelsiz olduğu kararına vardı. Rakoff, “Tipik Uzan taktikleriyle mahkemeyi oyalamaya çalışıyorlar. Motorola tamamen yasal bir şekilde Uzan Ailesi’nin malvarlığı hakkında bilgi toplamıştır. Eğer Uzanlar’ın buna bir itirazı varsa New York’a gelir mahkemeye sözlü olarak bu itirazlarını dile getirirler” dedi.

Yazının devamı...

Size ne benim klavyemden?

Yine o boş tartışma başladı... Neymiş efendim F klavye Türkçe'ye daha yatkınmış, çok daha hızlı yazılıyormuş herkes onu kullanmalıymış. 2017 yılına kadar da tüm kamu kuruluşlarında zorunlu olacakmış... Öğrencilere dağıtılacak olan tabletlerde de F standart klavye olacakmış.

Yerli malı yurdun malı

F klavye 1955'te İhsan Yener tarafından TDK'daki 30 bin kelimenin harf dizilimlerinin istatistiksel hesaplaması sonucu sesli harfleri solda sessizleri sağda bırakacak ve daktilo yazarken parmağı yormayacak şekilde tasarlanmış bir tuş kombinasyonu. Tamam peki. Tamam da 'Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı' tadında bir tartışmaya dönüştürmenin ne alemi var?

F KLAVYE ZORUNLULUĞU GELİYOR

iPhone'umu da alacak mısınız?

Bir gün bir Türk firması iPhone'a rakip bir akıllı telefon yaptığında hepimize, 'Bunu kullanacaksınız' demekten ne farkı var ki? Sen istiyorsan onu kullan bana karışma kardeşim. Hangi klavye ile rahat ediyorsam, hatta rahat etmeyi bırak 'hoşuma gidiyorsa' onu kullanırım kime ne?

Derdim değil ki

'Bunda daha hızlı yazacaksın' diyorsunuz. 20 senedir Q klavye kullanıyorum. Hiçbir zaman da 'Aman daha hızlı yazacak bir klavye bulmalıyım' diye bir derdim olmadı.

CITY, CENTER, PARK dururken

Metro CITY'de alışveriş yapıp Zorlu CENTER'da atıştırıp İstinye PARK'ta kahve içen nesillere Türkçe klavye dayatmacılığı yapmak komediden öteye gitmiyor.

TOEFL'a girdiniz mi?

Onu bırak, küresel dünya falan ya hani... TOEFL sınavına girin bakalım, sınav merkezinde Q klavyeyi karşınızda gördüğünüzde 15 dakikada o kompozisyonu yazabilecek misiniz?

Tu kaka diyemezsiniz...

Asıl çağdaşlık, özgürlük nedir bilir misiniz? İnsanları tercihlerine özgür bırakmaktır. Bir sürü seçeneği önüne koyup 'Al tercih senin' demektir. İnsanlara aynı işi yapan iki aleti sunarsınız. Ama bu 'milli' öteki 'tu kaka' diyemezsiniz. Hangi çağda yaşıyoruz?

Devletin işi bu değil

Devletin işi insanların tercih yapabilecekleri seçeneklerin genişlemesini sağlamaktır. 'Bu böyle olacak' demek değil. Yaşam tarzına müdahaleyse Q klavye de benim internetteki yaşam tarzımdır kardeşim. Kime ne?

Yazının devamı...

O ziyaretin arkasındaki gerçekler!

2010'daki Mavi Marmara baskının ardından İsraille gerilen ilişkilerde Tel Aviv'den gelen özürün ardından ilk resmi temas dün yaşandı. İsrail Çevre Bakanı Amir Peretz THY'nin tarifeli uçağına bindi ve İstanbul'daki Uluslararası Konferensta ülkesini temsil etti. Bu, özürden sonra iki ülke arsındaki ilk üst düzey temas oldu.

Geçtiğimiz ay özürden sonra İsrail'e ilk basın ziyaretini gerçekleştiren gazeteci heyeti içinde yer almıştım. İsrail'de kiminle konuşssak Türkiye ile ilişkilerin mutlaka ama mutlaka normalleştirilmesi gerektiğini, bunun İsrail'in güvenliği açısından kritik öneme sahip olduğunu söylüyordu. Ancak Ankara'dan beklenen karşılığın alınamadığını, Türk hükümetinin bu konuda gönülsüz olduğunu, 'İsrail'i dizlerinin üzerine çöktürüp özür dilettik, bu bize yeter' görüşünün hakim olduğunu sandıklarını söylüyordu. Buna rağmen İsrailli bakanın Türkiye'ye gelerek, 'Benim umudum şu. Çok yakın gelecekte Türkiye ile İsrail arasındaki sorunları da çözebileceğimize inanıyorum. İsrail'in yurttaşları ve Türkiye'nin yurttaşları, kendi hükümetlerinden biran önce uzlaşmalarını bekliyorlar' demesi çok önemli.

Hem Çevre Bakanı deyip de geçmeyin. Amir Peretz, öyle sıradan bir siyasetçi değil. İsrail'de Savunma Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı ve ana muhalefet liderliği yapmış bir isim. Peki İsrail neden Türkiye ile ilişkileri düzeltmeye bu kadar istekli?

İşte gerekçeler

* ABD-İRAN YAKINLAŞMASI: Nükleer anlaşmayla birlikte belki de Şah zamanından sonra ilk kez Washington ile Tahran arasında köprüler kuruldu. Hatta geçtiğimiz günlerde Obama'nın 2014 yılında İran'a bir resmi ziyaret yapabileceği bile iddia edildi. ABD, İsrail'in 1 numaralı müttefiki. İran ise 1 numaralı düşmanı. İsrailliler, Ahmedinecad'ın, 'Yahudi devleti haritadan silinmeli' sözlerini asla unutamıyor. İran'ın nükleer krizden bu kadar kolay kurtulmuş olmasını hazmedemiyorlar. Tel Aviv yönetimi perde arkasında İran'ın atom bombası programı yürüteceğine emin. Ama kimseyi ikna edemiyor ve İran politikası konusunda kendisine bir müttefik arıyor. Ankara da bölgede İran'ın değil kendisinin etki sahibi olmasını istiyor

* SURİYE'DEKİ KEŞMEKEŞ: İran anlaşmasından en çok rahatsız olan ülkelerden biri de Suudi Arabistan. Bunun Suriye başta olmak üzere bölgede Şii etkisinin sürmesi sonucunu doğuracağını düşünüyorlar. Yine geçen hafta İsrail basınında çıkan haberlerde İsrail uçaklarının Suudi Arabistan'daki hava üslerini kullanarak İran'ı vurmak yönünde bir askeri plan hazırladığı iddia ediliyordu. MOSSAD ile Suudi istihbaratının yakın çalıştığını artık sağır sultan bile duydu. Ama Suudiler'in Suriye'de İsrail karşıtı El Kaide gruplarına verdiği destek İsrail için bu ülkeyi çok da güvenilir bir müttefik yapmıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün açıklamaları gösteriyor ki Türkiye de radikal grupların Suriye'de hakim konuma gelmesinden son derece rahatsız. Bu da Suriye konusunda Ankara ve Kudüs'ü doğal müttefik yapıyor.

Yazının devamı...

Büyükelçinin kovulma zamanlaması tesadüf mü?

Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler AK Parti iktidarında Mübarek döneminde hızlanıp, Müslüman Kardeşler iktidarında iyiden iyiye ivme kazanarak kuvvetlenmişti. İki ülke arasındaki ticaret hacmi son 5.5 yılda yüzde 900 artarak 5.9 milyar dolara ulaştı. Ancak Mısır’da yaşanan darbe ve sonrasındaki #R4bi4 eylemleri iki ülkeyi tabiri caizse ‘kanlı bıçaklı’ hale getirdi.

Önce diziler yasaklandı

Önce Mısır’da Türk dizilerine yasak geldi, ardından bazı gruplar Türk ürünlerini boykot etti. Türkiye’deki #R4bi4 protestoları Mısır’ın darbeci iktidarını ve General Sisi’yi adeta çileden çıkarttı. Büyükelçimiz Hüseyin Avni Botsalı’nın resmi konutu önünde eylemler düzenlendi.

Kerry’nin sözleri

Başbakan Erdoğan birçok konuşmasında ‘Ben Mısır’ın meşru Cumhurbaşkanı olarak sayın Mursi’yi tanıyorum’ dedi. Ancak Ankara Suriye konusunda olduğu gibi Mısır konusunda da müttefiklerinden beklediği desteği göremedi. Önce Ağustos ayında ABD Dışişleri Bakanı Kerry, ‘Mısır ordusu demokrasiyi rayına oturttu’ dedi. Dün de Kerry’nin Washington’da ABD’li işadamlarına hitaben yaptığı bir konuşmada, ‘Müslüman Kardeşler Mısır’daki devrimi çaldı’ ifadesini kullandığı ortaya çıktı. Bu, açık bir şekilde ABD’nin darbe rejiminin arkasında olduğu mesajıydı.

Manidar değil mi?

ABD gibi bir müttefiki yanında bulan Mısır’daki darbe rejimi, Türkiye’ye sırtını tamamen dönmek için gücü kendinde gördü. Bu sabah elçimizin ‘persona non grata’ ilan edildiğini öğrendik. Son dönemin popüler tabiriyle sorayım: Zamanlama sizce de manidar değil mi?

1954’te aynı olay yaşanmıştı

Mısır’da istenmeyen adam ilan edilen son Türk büyükelçi 1954’te Fuad Hulusi Tugay olmuştu. Mısır’ın o dönemdeki lideri Abdulnasır, Türk elçiyi valizindeki iç çamaşırlarına kadar arattıktan sonra sınır dışı ettirdi. Mısır’da darbe yapıp Kral’ı deviren Abdulnasır, kendisi de Mısır Kraliyet Ailesi’nin mensubu olan Türk Büyükelçi’yi küçük düşürmekte tereddüt göstermemişti. Bu olay o zaman Mısır basınına manşet olmuştu.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.