Şampiy10
Magazin
Gündem

Turkcell Bosna Telekom’u yakın markaja aldı

Türkiye’nin önde gelen GSM operatörlerinden Turkcell, Balkan seferini Bosna- Hersek içlerine taşımaya hazırlanıyor. Bosna- Hersek Telekom’a teklif vermeye hazırlanan şirket, Kosova ihalesinden de son derece umutlu.

Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv’in, “Kasamızda 6.2 milyar lira nakit var, yurtdışında satınalmak için şirket bakıyoruz” sözünün hikmeti anlaşıldı. Daha önce Bulgar Telekom, Suriye Telekom ve İran Telekom şirketlerine teklif veren ancak çeşitli nedenlerle ihaleleri kaybeden GSM devi gözünü şimdi Balkanlara dikti.

Hafta başında Bulgaristan’ın ikinci büyük mobil iletişim şirketi Cosmote Bulgaria için bağlayıcı olmayan ön teklif veren Turkcell, Kosova Telekom ihalesinde de ilk 5’e kalmıştı. Edinilen bilgilere göre şirket, Bosna- Hersek (BH) Telekom şirketiyle de yakından ilgileniyor. Vatan’a konuşan adının açıklanmasını istemeyen bir yabancı bankacı, “Turkcell, Doğu ve Orta Avrupa’daki özelleştirme süreçleri ile satınalma fırsatlarını son derece yakından izliyor. Şirketin ilgi duyduğu bölgeler arasında Bosna- Hersek de var. Bosna- Hersek (BH) Telekom şirketiyle yakından ilgileniyorlar” bilgisini verdi.

1993 kurulan Bosna- Hersek (BH) Telekom, Balkanların en önemli telekom şirketlerinden birisi. Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırpların birlikte yaşadığı Bosna- Hersek Federasyonu’nda üç tane telekom şirketi faaliyet gösteriyor. BH Telekom yüzde 45 pazar payı ile ülkenin en büyük şirketi konumunda. Hisseleri Saraybosna Borsası’nda işlem gören şirket 800 milyon dolarlık bir piyasa değerine sahip. 2011 sonu itibarıyla 2.1 milyon müşteriye sahip olan şirketin en hızlı büyüdüğü alanların başında ADSL ve internet tv’si geliyor. Bosna- Hersek devleti tarafından yönetilen şirketle ilgili özelleştirme süreci 2011 sonunda başladı. Şirketin 2012 sonunda ya da 2013’ün ilk çeyreğine kadar özelleştirilmesi bekleniyor.

Şirket avına çıktı

Orta ve Doğu Avrupa’da büyümek isteyen Turkcell’in gözünü diktiği bölgelerin başında Balkanlar geliyor. 2007 yılında Bulgaristan Telekom’un özelleştirilmesi için teklif veren Türk GSM operatörü ihaleyi kazanamamıştı. Şirket bu yılbaşında ise Turkcell yönetimi daha önce Bulgaristan’ın ikinci büyük telekom şirketi Vivacom’un satışı ile ilgilendiğini açıklamıştı. Turkcell’in Balkanlarda gözünü diktiği bir diğer ülke de yeni kurulan Kosova devleti. Balkanların bu genç devleti tarafından özelleştirme sürecini yakından izleyen Turkcell, Kosova Posta ve Telekomünikasyon Şirketi’nin (PTK) yüzde 75’ini satın almak için açılan ihaleye teklif verdi. Finale kalan 5 şirket arasına girmeyi başaran Türk GSM şirketi şimdi ihaleden çıkacak sonucu bekliyor.

7 ülkede faaliyette

Türkiye’nin önde gelen mobil operatörlerinden olan Turkcell, halen 7 ülkede faaliyet gösteriyor. Bu ülkeler; Beyaz Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Moldova ve KKTC. 2007’den itibaren yurtdışındaki satınalma fırsatlarına odaklanan Turkcell, bu strateji çerçevesinde Beyaz Rusya’nın önde gelen operatörlerinden Belarusian Telecommunications Network (BeST) hisselerini 2008’de satın aldı. Bu işlem için 500 milyon dolar ödeyen şirket, bu sayede etki alanını Kuzey Avrupa içlerine kadar taşımış oldu.

ÖİB Körfez’e çıkarma yaptı


Eksim Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Tivnikli ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) 11. Kuruluş yıldönümü resepsiyonunda karşılaştım. Rüzgâr enerjisi alanında Türkiye’nin önde gelen yatırımcılarından birisi olan Tivnikli, bu alanda iddialı olduklarını bir kez daha yeniledi. “Bu sektörde yeni değiliz. Yaklaşık 10 yıl önce rüzgâr konusunda çalışmalara başladık” diyen ünlü işadamı bu sektörde büyümek istediklerinin altını çizdi. Körfez ülkeleriyle güçlü bir iletişime sahip olan Tivnikli’ye “Arap yatırımcıları enerji sektöründe görecek miyiz?” diye sordum. Eksim Holding’in patronu kısa bir süre sonra düşündükten sonra şu cevabı verdi: “Arap yatırımcıların öncelikli ilgi duyduğu sektörler gayrimenkul ve turizm. Bu sektörlerin ardından finans sektörü geliyor. Enerji alanı çok daha yeni diyebilirim. Bunun için bölgeye çok sık gitmek ve kendinizi iyi anlatmanız gerekiyor. Eğer bunları başarabilirsek Körfez Bölgesi’nden milyarlarca dolarlık yatırım çekmemiz pekâlâ mümkün” Tivnikli’nin bu tespitlerine ekonomi yönetimi de katılıyor olmalı. Zira 2 hafta önce Özelleştirme İdaresi Başkanı (ÖİB) Ahmet Aksu ve kurmayları, Körfez’in önde gelen holding ve şirketlerine enerji özelleştirmeleri konusunda kapsamlı bir sunum yaptı. Resepsiyon’da Aksu’ya sunumun nasıl geçtiğini sordum. Aksu, “Arap yatırımcıların Türkiye’ye bakışı son derece olumlu. Kendimizi iyi anlatabilirsek enerji sektörüne büyük oyuncular kazandırabiliriz” dedi.

Yazının devamı...

Afganistan dağlarında yatan büyük servet

Geçtiğimiz hafta İstanbul, çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Atlantik Konseyi (Atlantic Council) tarafından düzenlenen ‘Ekonomi ve Enerji Zirvesi’ bürokrasi, iş dünyası ve diplomasi alanında saygın isimleri biraraya getirdi. Toplantılar sırasında NATO’nun Afganistan Özel Temsilcisi Hikmet Çetin ile kısa bir süre sohbet etme imkânı buldum. 2004-2006 arasında Afganistan’da görev yapan Çetin’e TPAO’nun Afganistan’da doğalgaz ve petrol arama çalışmalarına başlayacağına ilişkin haberleri aktardım. Deneyimli diplomat oldukça heyecanlandı ve önemli ayrıntılar verdi: “Afganistan, Şili’nin ardından dünyanın ikinci büyük bakır rezervine sahip. Ayrıca çok zengin demir, altın ve lityum rezervleri bulunuyor. Lityum biliyorsunuz cep telefonları, dizüstü bilgisayarlar ve dijital fotoğraf makineleri gibi elektronik ürünlerin pilleri için kullanılıyor. Lityum piyasası elektrikli araçların yaygın-laşmasıyla birlikte çok hızlı bir şekilde büyüyecek.” Çetin, Rus işgali sırasında çok kapsamlı maden analizlerinin yapıldığını hatırlattı ve ekledi: “Afganistan’daki maden rezervlerinin toplam büyüklüğünün 2 trilyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Böylesi büyük bir zenginliğin devlet eliyle ekonomiye kazandırılması mümkün değil. Özel sektörün kesinlikle harekete geçmesi lazım. Ben Türk şirketleri açısından bölgede önemli fırsatların olduğunu her platforma da dile getirdim, yıllarca Türk şirketlerini bölgeye davet ettim. Maden Tetkik Arama ve özel şirketler bence bölgede daha aktif rol oynamalı.”

Van Gölü Elektrik dağıtım ihalesi mecburen iptal oluyor

Kasım 2010’da gerçekleştirilen ve Aksa Grubu’nun 100 milyon 100 bin dolarlık teklifle kazandığı Van Gölü Elektrik Dağıtım İhalesi iptal ediliyor. Edinilen bilgilere göre ihalenin ardından başlayan devir süreci Ekim 2011 depreminin ardından sıkıntıya girdi. Van’ı enkaza çeviren 7.2 şiddetindeki deprem sonrası hayatın felç olması Aksa Grubu’nu zor duruma soktu. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na (ÖİB) yazı yazarak doğal felaketin ‘mücbir sebep’ yani sorumluluklarını yerine getirmelerine engel teşkil edecek bir sorun olduğunu ifade eden Grup, konu hakkında anlayış beklediklerini ifade etti. Bir Aksa yetkilisi, “İhale şartnamesinde doğal afet mücbir sebeplerin başında yer alıyor. Yani normal şartlarda ihalenin iptal edilmesi gerekiyor. Bölgede gerçekten çok büyük felaket yaşandı. Binaların enkaza dönüştüğü bir ortamda nasıl elektrik sayacı okuyabilirsiniz ki?” dedi.

Vatan’ın görüşlerine başvurduğu ÖİB yetkilileri ise ihalenin iptaliyle ilgili kararın yakın zamanda açıklanacağı bilgisini verdi. “Bu konudaki Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararı çok yakın zamanda açıklanır” diyen yetkililer, doğal afetlerin ihale iptaline neden olan en önemli gerekçe olduğunun altını çizdi.

Van, Bitlis, Muş ve Hakkari illerini kapsayan Van Gölü Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin özelleştirmesiyle ilgili ihale Şubat 2010’da gerçekleştirildi. İhaleyi 100.1 milyon dolarlık teklifiyle Aksa Elektrik kazandı. Aksa Grubu kaçak-kayıp oranının son derece yüksek olduğu bölgeyi rehabilite etmek için ayrıca 60 milyon dolarlık yatırım yapmayı taahhüt etmişti. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ve Aksa tarafından birlikte hazırlanan yol haritasına göre 2009 sonunda yüzde 55.5 seviyesinde olan kaçak-kayıp oranı 2 yıl içinde yüzde 52.10 seviyesine çekilecek, 2015 sonunda ise bu oran yüzde 36’ler seviyesine indirilecekti. TEDAŞ faaliyet raporuna göre Van Gölü Bölgesi kaçak-kayıp oranı açısından Dicle Elektrik Dağıtım’ın (yüzde 65.25) ikinci sırada yer alıyor. Kaçak-kayıp oranın yüzde 57.5 olduğu bölgenin 2010 sonu itibarıyla toplam elektrik tüketimi 3 milyar kilovat saat iken devlet bu tüketimin sadece 1.3 milyar kilovatlık bölümünün parasını tahsil edebildi.

Doğu’da ikinci iptal

Van Gölü Elektrik Dağıtım’da yaşanan süreçle birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki elektrik dağıtım ihalelerinde devlet yeniden en başa dönmüş olacak. 2010’da Dicle Elektrik Dağıtım ihalesini kazanan Karavil-Ceylan Grubu da sorumluluklarını yerine getirememiş, bu nedenle ihalenin iptali için düğmeye basılmıştı. Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Batman ve Şırnak illerini içeren Dicle Dağıtım ihalesini kazanan Grup, küresel ekonomik krizin meydana getirdiği ağır tahribat ve finansman olanaklarının daralması nedeniyle şirketi devralamamıştı.

Yazının devamı...

Sanko’dan Gürcistan’a 1.5 milyar $’lık yatırım

Gürcistan’da enerji yatırımı yapan Türk şirketlerine Sanko da katılıyor. Çoruh Nehri’ne 1000 MW’lık hdiroelektrik santrali kurmak isteyen grup, Gürcü bürokratlarla görüşmelere başladı.


Gürcistan’da 1 Ekim’de yapılan parlamento seçimlerini, ünlü işadamı Bidzina İvanişvili’nin liderliğini yaptığı Gürcistan’ın Hayali Koalisyonu kazandı. Seçim sonuçları sadece Gürcistan’ı değil, bütün Kafkasya’yı etkileyecek gibi görünüyor. Çünkü Gürcistan anayasasında yapılan değişiklikler sonrasında başbakanlık önem kazanırken, devlet başkanlığının sistem içindeki ağırlığı ciddi anlamda azaldı. Bu nedenle yeni Başbakan İvanişvili ülke siyasetinin ana figürü konumunda. Tüm ipleri elinde toplayan genç liderin atacağı adımları yakında izleyenler arasında Türk işadamları da yer alıyor.

Dünyanın hidroelektrik potansiyeli en yüksek 3 ülkesinden birisi olarak gösterilen Gürcistan’a Türk enerji şirketlerinin ilgisi büyük. Çoruh Nehri’nde elektrik üreterek bunu Türkiye’ye satmak için Anadolu Endüstri Holding, Kolin-Limak, Ağaoğlu, Eksim Grubu ve Ataç Grubu ciddi yatırımlar yaptı. Türk şirketlerinin şu ana kadar gerçekleştirdiği yatırımların tutarı 1 milyar doları aştı. Tüm enerji projeleri tamamlandığında ise bu rakamın 2 milyar dolara ulaşması bekleniyor.

Ülkede yatırım yapmayı planlayan gruplardan birisi de Sanko Holding. Çoruh Nehri üzerine 1000 MW’lık bir hidroelektrik santrali kurmayı planlayan grubun bu konuda Gürcü yetkililerle görüştüklerini öğrenildi. Telefonla ulaştığımız Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu sorularımızı şöyle yanıtladı: “Türkiye’de 600 MW’lık enerji projemizi devreye aldık. 300 MW’lık da rüzgar projesi üzerinde de çalışıyoruz. Enerji bizim önemsediğimiz ve büyümek istediğimiz bir alan. Bu noktada yakın coğrafyadaki fırsatları da yakından izliyoruz. Evet, Gürcistan’da çok yakından izlediğimiz bir bölge. Hidroelektrik alanında büyük bir potansiyele sahip.” Konukoğlu, her başarılı işadamı gibi detaylara dair çok fazla bilgi vermek istemedi. Ancak Gürcistan’a olan ilgisini de saklamadı. Doğu komşumuzda hidroelektrik alanında büyük bir potansiyelin olduğu aşikar. Fırsat kovalayan Türk işadamları için ise hala büyük fırsatlar var.

Tivnikli rüzgarı arkasına aldı


Geçtiğimiz hafta Türkiye Enerjisi Birliği (TÜREB) tarafından gerçekleştirilen “Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongresi’ni izledim. Enerji Bakanı Taner Yıldız, EPDK Başkanı Hasan Köktaş ve sektörün duayen isimlerini bir araya getiren kongre de birçok isimle tanışma ve sohbet imkanı buldum. 2012 sonu itibarıyla 2300 MW kurulu güce ulaşması beklenen sektörün her yıl yüzde 50 oranında büyümesi öngörülüyor.

Doğa dostu sektörün büyük oyuncuları kimler diye baktığımızda ilginç bir tabloyla karşılaşıyoruz. Bu sektöre gönül verip, yatırım yapan ilk grup olan Demirer Grubu sektörde lider konumda. İkinci sırada ise yine bir aile şirketi olan Bilgin Grubu yer alıyor. Bu iki aile şirketinin ardından sıralama bir Türkiye’nin sanayi devleriyle doluyor. Polat, Aksa, Zorlu ve Doğan Enerji gibi Türkiye’nin önde gelen grupları sıralamayı zorluyor. Listeyi incelerken dikkat çeken bir diğer isim de ünlü işadamı Abdullah Tivnikli’nin sahibi olduğu Eksim Yatırım Holding. Eksim Grubu, eğer mevcut yatırımlarını hayata geçirirse rüzgar enerjisinde Türkiye’nin en büyük 3 grubundan birisi olacak. EPDK’dan 7 projeyle toplam 246.5 MW’lık lisans alan bu yatırımları peyder pey hayata geçiriyor. Şubat 2011’de 45 megavatlık Susurluk RES ile sektöre ‘merhaba’ diyen Eksim Holding, hemen ardından Tokat’taki 40 megawatlık Killik santralini hizmete soktu. Adıyaman, Amasya, Çorum ve İzmir’deki projeleri 2013 ortasına kadar devreye sokmayı planlayan grubun toplam 500 MW gücünde 17 projesi de EPDK’dan izin bekliyor. Körfez sermayesi ile son derece güçlü ilişkilere sahip olan Tivnikli acaba bu büyük portföyü günün birinde yabancı yatırımcılara satar mı? Neden olmasın...

Çalık Grubu ekonomi kanalı kuruyor


Türkiye’nin ikinci büyük medya grubunun sahibi, ünlü işadamı Ahmet Çalık yeni bir hamle daha yapmaya hazırlanıyor. Çalık Grubu ekonomi alanında faaliyet gösterecek bir kanal kurmak için düğmeye bastı. Çalık Holding, 2008’de Sabah-Atv’yi satın aldığında elinde sadece bir tv kanalı bulunuyordu. Tv yayıncılığı alanında büyümek ve bu sayede reklam pastasından daha fazla pay almak isteyen Grup geçen yıl çocuk kanalı Minika ile haber kanalı A haber’i yayına soktu. Çalık’ın şimdiki hedefi ise ekonomi kanalı kurmak. Ekonomi kanalı için gereken teknik altyapıya sahip olan grup, yayıncılık konusunda biraz sıkıntılı. Yeni kanalın saygın ve etkili bir mecra olmasını isteyen Turkuaz Medya yöneticilerinin bazı ünlü ekran yüzlerine teklif gördüğü ve cevap beklediği öğrenildi. CNBC-e ve Bloomberg HT’ye rakip olması beklenen kanalın 2013 yılının ikinci yarısında yayına başlaması bekleniyor.

Yazının devamı...

Evinde rüzgardan elektrik üretmek isteyen de MİT’ten izin alacak

Ev ve işyerinin ihtiyacını karşılamak için rüzgar santrali kurmak isteyen küçük yatırımcılar da tıpkı dev sanayi kuruluşları gibi gizli servisten izin almak için MİT’in kapısını çalacak.

Evde ve işyerinde 500 kwh elektrik üretmek üreticiler Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) kapısını çalacak. Vatan’ın sorularını yanıtlayan Lisanssız Elektrik Üreticileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Kıroğlu, “Bu düzenleme normalde büyük ölçekli rüzgar projelerini kapsıyor. Güçlü rüzgar türbinleri ve yüksek kulelerin radar alanları ile dinleme tesislerini olumsuz etkilemesinden endişe edildiği için böyle bir izin aranıyor. Ancak bizim yatırımcılarımızın kuleleri ve rüzgar türbinleri daha küçük ebatlarda. Bu nedenle normal şartlarda izin almamamız gerekiyor” dedi ve ekledi: “Burada yaşanan sorunu aşmak için bazı hükümlerin açıklık kazanması gerekiyor. Bu konuda Enerji Bakanlığı, Tedaş ve ilgili kurumlarla görüşüyoruz”

Enerji Bakanlığı’nın 2011’de güncellenen “Elektrik Tesisleri Proje Yönetmeliği”ine göre elektrik üretimi için rüzgar santrali kurmak isteyen yatırımcıların ilgili güvenlik kurumlarından izin alması gerekiyor. Daha önce bu izin Genelkurmay Başkanlığı’ndan alınıyordu. Ancak Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren GES komutanlığı MİT’e devredilince izin için gizli servisin de onayı aranmaya başladı.

Devlet bu yıl hayata geçen bir dizi düzenleme ile küçük yatırımcılar ve hane sahiplerine kendi elektriğini üretme imkânı tanıdı. Kanunda “Lisanssız Elektrik Üreticileri” olarak tanımlanan küçük yatırımcılar rüzgâr, güneş, hidroelektrik ve biyokütle kullanarak 500 Kwh’ye kadar elektriği EPDK’dan lisans almadan üretebiliyor. Üretim yapmak isteyen yatırımcılar ilk önce yaşadıkları bölgedeki elektrik dağıtım şirketine başvuruyor. Proje ve iş planı için ön onay aldıktan sonra bu sefer Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş’ye (TEDAŞ) başvuruyor. TEDAŞ da Enerji Bakanlığı’nın “Elektrik Tesisleri Proje Yönetmeliği” çerçevesinde başvuruları inceliyor. Kuruma yakın kaynaklardan edinilen bilgilere göre TEDAŞ da bu konuda nasıl bir strateji izlenmesi gerektiği konusunda Enerji Bakanlığı’na yazı yazarak görüş istedi.

Üretim için 325 başvuru yapıldı

Enerji Bakanlığı verilerine göre Ekim 2012 itibarıyla 21 elektrik dağıtım bölgesinde toplam 325 kişi ve kurum lisanssız elektrik üretimi yapmak için başvuru yaptı. Bu başvurulardan 94 tanesi teknik şartları taşımadığı için reddedildi. Gerekli şartları taşıyan 196 proje ön kabul aldı. 35 projenin ise incelemesi sürüyor. Bu projelerin toplam büyüklüğü ise 19 megavata ulaştı. Bu başvurulardan güneş enerjisi alanında yatırım yapmak isteyen şirkete onay çıkarken, toplam başvuruların yüzde 50’sini oluşturan rüzgâr da ise hiçbir kişi ve kuruma izin çıkmadı.

Yazının devamı...

Bankalar külçe altına devlet güvencesi istedi

Bankalar yastık altında saklanan 332 milyar dolarlık altını ekonomiye kazandırmak için 14 maddelik bir yol haritası hazırlayarak Başbakan Yardımcısı Babacan’a sundu. Altın bankacılığının gelişimi için külçe altına yani 1 kilo altına devlet güvencesi getirilmesini isteyen bankalar, “Bu gerçekleşmeden yastık altı çözülmez” dedi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre altın hesapları son 2 senede tam 10 kat büyüdü. 2010 yılı Ağustos ayında 1.6 milyar lira olan kıymetli maden depo hesapları 2012 ağustos sonu itibarıyla 16.2 milyar liraya (9 milyar USD) ulaştı. Toplam altın hesaplarının yüzde 45’i yani 7.3 milyar liralık bölümü devlet tarafından sağlanan güvenceden yararlanıyor. Geriye kalan 8.9 milyar dolarlık bölüm ise 50 bin liralık güvence sınırının üzerine çıktığı için tıpkı normal mevduat hesaplarındaki gibi bankaların güvencesi altında. Türk bankaları iyi denetlendiği ve sermaye yapıları son derece güçlü olduğu için müşteriler bu konuyu çok dert etmiyor. Ancak Anadolu’da uzun yıllardır yastık altında tutulan ve değeri 332 milyar dolar olarak hesaplanan altının ekonomiye kazandırılması için daha fazla adım atılması gerekiyor. İşte bu gerçekten hareketle bankacılar Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a bir dizi öneri içeren bir yol haritası sundu.

VATAN’ın ele geçirdiği 14 maddeden oluşan bu yol haritasında öne çıkan başlıklardan en önemlisi altın mevduatları için yeni bir güvence sınırı belirlenmesi talebi. Bankacılar mevduat için belirlenen güvence sınırına benzer bir düzenlemenin altın için de hayata geçirilmesini isterken şu öneride bulundu: “Altın mevduatları için 1 kilo altına eşdeğer özel bir güvence sınırı belirlensin”

Cuma günkü kapanış verilerine göre 1 kilo altın yaklaşık 97 bin lira. Altın fiyatlarındaki dalgalanmayı göz önünde bulundurduğumuzda bankaların yaklaşık 100 bin liralık yeni bir güvence limiti istediğini söylemek mümkün. Evlerde saklanan altınların ekonomiye kazandırılması adına yeni limitin son derece önemli olduğuna işaret eden bankacılar, “Şu anda fiziki altın teslim edenlere bunun parasal karşılığı olan tutar yatırılıyor. Dolayısıyla ortada gerçekten altına dayalı bir model olmadığı için yatırımcılar beklenen ilgiyi göstermiyor ” yorumunu yaptı. Bankacıların ekonomi yönetimine sundukları bir diğer önemli öneri de ‘Bankalar Arası Altın Transferi Sistemi’nin kurulması. Müşterilerin bankaya yatırdıkları altınları serbestçe bir bankadan diğerine transfer edebilmesine imkân tanıyan bu uygulamanın halkın bankalara olan ilgisini körükleyeceği düşünülüyor. Öneri listesinde dikkat çeken bir diğer madde de vergi meselesi. Altın işlemleri ve altın mevduatından elde edilen gelirde gider ve gelir vergisinin kaldırılması veya düşürülmesini isteyen bankacılar, altın alım-satım işlemlerinden tıplı döviz işlemlerinde olduğu gibi BMSV alınmamasını talep ediyor. 14 maddeden oluşan öneri paketinden öne çıkan başlıklar bunlar. Ekonomi yönetiminin yastık altındaki altınları ekonomiye kazandırmak hazırlanan bu paketten hangi maddeleri hayata geçireceğini ve bu konuda ne tür adımlar atacağını ise bize zaman gösterecek...

Dünya devi WSJ Türkiye’ye geliyor

Sabah-Atv’ye teklif veren ancak fiyatta anlaşamayınca masadan kalkan Medya baronu Rupert Murdoch’un Türkiye aşkı sürüyor. Murdoch’un sahibi olduğu WSJ’nin Türkçe yayın yapacak bir portal ve haber ajansı kurmak için çalışmalara başladığı öğrenildi. Londra’dan gelen WSJ yöneticilerinin bazı gazetecilerle görüşerek teklifte bulunduğu ortaya çıktı. Görüşmelerin halen sürdüğü gelen bilgiler arasında.
WSJ’nin Türkiye’ye gelmesinde iki faktör öne çıkıyor. Bunlardan ilki Türkiye’deki reklam pazarının hızla büyümesi. 2002’de 700 milyon dolar olan reklam pastası 2011 sonunda 2.7 milyar dolara ulaştı. Hızla gelişen reklam pastası yatırımcıların medyaya olan ilgisini artırıyor. Murdoch ve diğer yatırımcılar açısından önem taşıyan ikinci nokta ise Türkiye’nin uluslararası sistemdeki konumunun giderek güçlenmesi. Balkanlardan Kafkaslara, Ortadoğu’dan Afrika içlerine kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada Türkiye ve Türklerden giderek daha çok bahsedilmesi dikkatli gözlerden kaçmıyor. Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gittikleri her ülkede büyük bir ilgiyle karşılanması Türkiye’yi daha yakından izlemeyi bir zaruret haline getiriyor. Bu iki faktöre ilaveten Türkiye’deki yabancı yatırımcı sayısının giderek artması (Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarına göre Türkiye’ye son 10 yılda 110 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapıldı) da WSJ açısından Türkiye’yi önemli kılıyor. Murdoch’un ekonomi yayıncılığına yeni bir soluk getirecek bu hamlesinin kısa zamanda sonuçlanması bekleniyor.

Yazının devamı...

İran’a oluk oluk giden altın, Suriyeli mültecinin

Türkiye son 9 ayda 6.7 milyar dolarlık altın ithal ederken, 10.7 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdi. İhracatın

bir bölümü yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılmasıyla elde edilirken, bir bölümünün de kayıtdışı yollarla yurtdışından geldiği ortaya çıktı. Altınların kaynağının Suriyeli mülteciler olduğu belirtiliyor.

Türkiye’de son dönemde çok tartışılan altın ihracatı konusunda yeni ve çarpıcı bir açıklama daha geldi. Bankacıların verdiği bilgilere göre İran ve Birleşik Arap Emirliklerine giden altınların bir bölümü Suriye’den geliyor. Suriye’den Türkiye’ye sığınan mültecilerin yanlarında getirdikleri altınlar Hatay, Gaziantep ve Kilis’teki kuyumcular tarafından satın alınıyor. Toplanan hurda altınlar daha külçe

altına dönüştürülmek üzere İstanbul’a gönderiliyor. Burada uluslararası standartlara uygun külçelere dönüştürüldükten sonra yurtdışına ihraç ediliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yetkilileri

yurtdışına gönderilen altınların külçe olarak ihraç edildiğini doğrularken, altınların kaynağı konusunda herhangi bir açıklamada bulunmadı.

İthalat ihracatı karşılamıyor

Türkiye bu yılın ilk 9 ayında 6.7 milyar dolarlık altın ithal ederken, 10.7 milyar dolarlık altın ihracatına imza attı. Altın ithalatının ihracatı karşılamadığına dikkat çeken Bloomberght Editörü Kerim Karakaya “Türkiye’nin yılbaşından bu yana gerçekleştirdiği altın ithalatı 119 ton. Gerçekleştirilen ihracat ise 177 ton. Aradaki 57 tonluk farkın sadece yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılmasıyla izah edilmesi pek mümkün değil” dedi ve ekledi:

“Daha önce ithal edilen altınların bu dönemde ihracat için kullanıldığına dair açıklamalar da bu yılın ikinci çeyreğinden itibaren durumu izah etmekte yetersiz kalmaya başladı. Türkiye’nin altın üretiminde de ciddi bir artış yaşanmadığına göre ihracatın kaynağını izah etmek için geriye tek bir şık kalıyor; o da ülkeye bir şekilde kayıtdışı altın giriyor”

Türk Ekonomi Bankası (TEB) Yönetim Kurulu Danışmanı Dr. İsmail Yanık, son dönemde Ortadoğu’da yaşanan politik gelişmelerin Türkiye’ye olan para ve mal akşını hızlandırdığına dikkat çekerek, “1789’da Fransız ihtilali patlak verdiğinde Fransız zenginleri külçeler dolusu altını İngiltere’ye taşıdı ve Londra bu tarihten itibaren çok önemli bir finans merkezi haline geldi. Bugün aynı durum Türkiye’de de yaşanıyor. Başta Suriye olmak üzere jeo-politik risklerin arttığı ülkelerden Türkiye’ye ciddi bir sermaye girişi yaşanıyor. Gelenler yanlarında yükte hafif paha da ağır altın da getiriyor. Bu konuda elimizde somut bilgiler de var” dedi.

Dr. Yanık, sözlerini şöyle sürdürdü: “ Bir ülkede iç savaş yaşandığı zaman insanlar canlarını kurtarmak için en yakın ülkeye giderler. Giderken de yanlarında kıymetli ve kolay taşınabilir şeyleri götürürler. Bugün 1 milyon doları cebinize doldurmaya kalksanız sığdırmanız mümkün olmaz ama aynı miktarda altını ceplerinizde sınırın öteki tarafına rahatlıkla taşıyabilirsiniz”

Mülteci sayısı 107 bini aştı


Mart 2011’de başlayan iç savaş yüzünden 250 binden fazla Suriyeli komşu ülkelere sığındı. Mültecilerin en fazla tercih ettikleri ülkelerin başında ise Türkiye geliyor. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından açıklanan verilere göre son 1.5 yılda Türkiye’ye 152 bin 51 Suriyeli giriş yaptı. Bu kişilerden 107 bin 769’u ise Türkiye’de yaşamını sürdürüyor. Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Adıyaman’da kurulan 13 çadırkent ile Kilis’te kurulu konteyner kentte yaşayan Suriyelilere barınma, yiyecek, sağlık, güvenlik, sosyal aktivite, eğitim, ibadet, tercüman, haberleşme, bankacılık ve diğer hizmetler sağlanıyor. Kurulan kamplarda; okul, cami, ticaret, polis ve sağlık merkezi, basın brifing birimi, çocuk oyun alanları, televizyon izleme üniteleri, su deposu, arıtma merkezi, ve jeneratör gibi donatılar yer alıyor. Türkiye şu ana kadar Suriyeli mülteciler için 300 milyon dolardan fazla para harcadı.

Yazının devamı...

Başkent Doğalgaz’da ‘Gökçek riski’ sıfırlandı

Başkent Doğalgaz’da özelleştirme için geriye sayım başladı. Ekonomi yönetiminin şirketin değerini yükseltmek için yatırımcılardan da gelen talepler doğrultusunda Ankara Belediyesi’ni by-pass eden çok sayıda düzenlemeye imza attığı ortaya çıktı.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) Başkent Doğalgaz’ın satışı için bir kez daha arenaya çıkıyor. Ekonomi yönetimi daha önce 2 kez iptal edilen ihalede bu sefer bir sıkıntı yaşanmaması için işi oldukça sıkı tutuyor. Bu noktada yatırımcıların kafasında soru işareti oluşturan tüm riskler bertaraf edilirken, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin birçok noktada by-pass edildiği görülüyor.

Son ihaleye teklif veren gruplardan birisinin CEO’su ile ihale öncesi görüşmüş ve “fiyatı olumsuz etkileyecek riskler nelerdir?” diye sormuştum. “Bizim açımızdan en büyük risk Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden kaynaklanan riskler” demişti şirket yöneticisi. Kast ettiği riskler iki bölümden oluşuyordu. Birincisi Büyükşehir Belediyesi’nin şirketin yüzde 20’sine sahip olması alıcı gruplar açısından belirsizlik yaratıyordu. Zira Ankara Belediyesi’nin elindeki yüzde 20’yi almak içi pazarlık masasına oturduğunuzda kurt politikacı Melih Gökçek ile anlaşamama gibi bir risk vardı. Bu da yüzde 80’lik hisseyi satın alsanız bile şirketin sahibi olamamanız gibi bir sonuç doğuruyordu. Ancak asıl önemli sorun Ankara Belediyesi ve EGO’nun Başkent Gaz’a olan 300 milyon dolarlık borcuydu. İhale sürecini izleyen yabancı bir fon yöneticisi, “Bu borcun nasıl ve ne zaman ödeneceği sorusu cevaplanmadan alıcılardan tatmin edici bir fiyat gelmeyecektir” demişti.

150 milyon TL yatırım

Kayseri’de yakaladığımız Başkent Doğalgaz Genel Müdürü İbrahim Halil Kırsan ile 17 Aralık’ta sona erecek teklif verme süreci öncesi bu belirsizlikleri ve alınan önlemleri konuştuk. Yüzde 20’lik belediye payının ihale öncesi kamulaştırıldığını ve Başkent Gaz’ın bu sefer yüzde 100’ünün satışa çıkarıldığını hatırlatan Kırsan, bu alanda atılan diğer adımları şöyle anlattı: “ 2007’de yapılan yasal düzenleme ile şirkete 10 yıllık bir tarife avantajı sağlanmıştı. Buna göre her 1000 m3 gaz için birim hizmet bedeli 55 dolar olarak belirlenmişti. Bu avantaj 2017’de sona eriyordu. Son çıkarılan Torba Kanuna eklenen bir madde ile bu süre şirketin devir tarihinden sonra 8 yıl olarak yeniden belirlendi. Böylece yatırımcıların önünü görmesi sağlandı. Ayrıca EPDK mevzuatında yapılan bir değişiklik ile belediyelerin yüzde 10 bedelsiz hisse alma hakkı kaldırıldı.”

Başkent Gaz’ın satışından elde edilen gelir ile şirketin Hazine ve Botaş’a olan 700 milyon dolara yaklaşan borçları ödenecek. Daha önceki düzenleme de “Elde edilen gelirden kamu alacakları ödenir geri kalan kısmı ise belediyeye aktarılır” deniliyordu. Bu durumda örneğin Başkent Doğalgaz 1 milyar dolara satılırsa geriye kalan 300 milyon dolar Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kasasına aktarılacaktı. Ancak Ankara Belediyesi parayı alsa bile mevcut borçlarını yaklaşık 300 milyon- ödeme konusunda bir takvim sunmadığı için de şirket bilançosunda yine alacak gözükecekti. Kırsan, bu sorunun da yapılan yasal düzenlemelerle ortadan kalktığını ifade etti. Yapılan yasal düzenleme ile kamu alacakları ödendikten sonra kalan tutardan Belediye borçları da ödenecek. Dolayısıyla deyim yerindeyse alıcı şirket Başkent Doğalgazı ‘kılçıksız’ bir şekilde sahip olacak.

Başkent Doğalgaz son 3 senede toplam 150 milyon liralık yatırıma imza attı. Bu yatırımların çok önemli bir bölümü ise altyapı yenileme çalışmalarına tahsis edildi. Kırsan, “Ankara 1929 da hava gazı modeline geçmiş. 1988’de doğalgaz geldiğinde boruları değiştirmeden gaz verilmiş. İnsan sağlığı açısından çok ciddi riskler vardı. Mühendislerimiz boruların eridiği yerler tespit ettiler. Bu boruların hemen hemen hepsi değiştirildi” bilgisini verdi.

Kamu bankaları sukuk çıkarmaya hazırlanıyor

Faize duyarlı yatırımcılar için çıkarılan şirket veya devlet bonolarına ‘sukuk’ adı veriliyor. Dünyada çok hızlı gelişen pazarlardan birisi olan Sukuk konusunda Türkiye’de de son 1 yıldır çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından yapılan ilk düzenlemelerin ardından bir katılım bankası tarafından ilk ihraç gerçekleştirilmişti. Türk Hazinesi tarafından Eylül ve Ekim’de gerçekleştirilen dolar ve TL cinsi ihraçlar ise çok önemli bir kilometre taşı oldu.

Hazine Müsteşarlığı’nın Eylül ve Ekim ayında gerçekleştirdiği dolar ve TL cinsi sukuk ihraçlarına yabancı ve yerli yatırımcılar büyük ilgi gösterdi. Dolar cinsi İslami bonoya 8 milyar dolara yakın bir talep gelirken ve bunun 1.5 milyar dolarlık bölümü karşılandı. 2 Ekim’de gerçekleşen TL cinsi İslami bono ihracına ise özellikle katılım bankaları büyük ilgi gösterdi. Toplam talep 3.2 milyar lira olurken, bunun 1.6 milyar liralık bölümü karşılandı.

Finans koridorlarında son günlerde ciddi gayrimenkul portföyüne sahip iki büyük kamu bankasının; Ziraat ile Vakıflar Bankası’nın da sukuk ihraç edebileceği konuşuluyor. Görüşlerine başvurduğumuz Ziraat Bankası yetkilileri, sukuk çıkarmaya sıcak baktıklarını belirtirken, Vakıflar Bankası’ndaki yetkililer konu hakkında yorum yapmaktan kaçındı. Bir üst düzey bankacı ise sukuk ihracının sadece katılım bankaları ile sınırlı kalmayacağını düşünüyor. “Bugün dünyanın önde gelen bankalarının önemli bir bölümünün sukuk ihraç ettiği düşünüldüğünde Türk bankalarının da farklı bir borçlanma aracı olarak İslami bono ihracına yöneleceğini düşünüyorum.”

Yazının devamı...

Trabzonlu, Trabzonspor’a 10 milyon $’lık çalım attı

Uzungöl’de 28 megavatlık hidroelektrik santrali inşa etmek için gereken izinleri alan Trabzonspor, çalışmalara başladı. Trabzonspor Genel Müdürü Sinan Zengin, “Trabzonspor’un para kazanmak için doğayı tahrip edeceğine dair iddialar kulübün hassasiyetlerini bilmeyen kişiler tarafından çıkarılıyor. Bu konuda son derece duyarlı olan yönetim kurulumuz Uzungöl’un eşsiz doğal dokusunu korumak için 10 milyon dolarlık ekstra bir yatırım paketini hayata geçiriyor” dedi.

Trabzonspor çok önemli bir ilke imza attı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan (EPDK) elektrik üretimi yapmak için lisans alan ilk spor kulübü oldu. 2 yıl süren zorlu bir inceleme sürecinin ardından Trabzon’un doğa harikası beldesi Uzungöl ilçesinde 28 megavatlık bir hidroelektrik santrali kurmak için harekete geçen TS yönetimi beklenmedik bir direnişle karşı karşıya. Yapılacak HES Projesi’nin Uzungöl’ün eşsiz doğasına zarar vereceğini düşünen bazı çevreci gruplar yaptıkları eylemlerle kulübü bu önemli projeden vazgeçirmeye çalışıyor. TS yönetimi ise bu iddialara tepkili.



Trabzonspor Genel Müdürü Sinan Zengin, “Biz de Trabzonluyuz, bu yörenin insanıyız” diyor ve ekliyor: “Bu nedenle Uzungöl’e ve onun eşsiz doğasına zarar verecek herhangi bir eylemde bulunmamız söz konusu dahi olamaz. Şunu açıkça söylemek isterim ki, görenlerin hayran kalacağı ve Uzungöl’e asla zarar vermeyecek bir projeyi hayata geçiriyoruz. Yönetim Kurulumuz proje maliyetine 10 milyon dolarlık ilave yük getiren bir dizi düzenlemeyi de sırf bu nedenle kabul ederek, onayladı”

Karadeniz halkının HES projelerine karşı olan duyarlılığı herkesin malumu. Trabzonspor Genel Müdürü Zengin, halkın bu konudaki hassasiyetlerinin farkında olduklarını belirterek, “Biz de eleştirilerden azade değiliz. Bu yüzden de en iyisini ve çevreye en saygılısını yapmak zorundayız. Bunun bilincindeyiz” diyor. Zengin’in verdiği bilgilere göre yeni barajın tahliye boruları ve su tünelleri yeraltına alınacak. Cansuyu, çevresel etki ve inşaat aşamalarının hepsinde en üst düzeyde duyarlılık gösterilecek.

Yılda 10 milyon $ kazandıracak

HES Projesi’nin inşasına Aralık ayında başlanacak. 20 ila 24 aya arasında tamamlanması öngörülen hidroelektrik santralin Aralık 2014’e yetiştirilmesi planlanıyor. Projenin toplam maliyetinin 50 milyon dolar civarında olduğunu kaydeden Zengin, “Bu paranın tamamı TS tarafından karşılanacak” bilgisini veriyor. Finansman konusunda yerli ve yabancı bankalarla görüştüklerini ve kısa zamanda bir sonuca varacaklarını aktarıyor ardından. Proje ilk 5 yıl kulübe para kazandırmayacak, kendi kendini amorti edecek. Altıncı yıldan itibaren TS’nin kasasına her yıl 10 ila 12 milyon dolarlık ekstra gelir getirecek. Bu da ‘Karadeniz Fırtınası’nın Spor Toto Süper Lig ve diğer alanlarda daha iddialı bir takım olmasına büyük katkı sağlayacak.

Trabzonspor geçen yıl naklen yayın gelirleri, sponsorluk anlaşmaları, lisanslı ürün ve bilet satışlarından toplam 100 milyon lira gelir elde etti. Satış ve pazarlama konusunda daha saldırgan bir strateji izleyen ‘Anadolu Kaplanları’nın bu yıl ki gelir hedefi ise 120 milyon TL. HES Projesi kulübün iddialı hedeflerine ulaşmasında hayati bir öneme sahip. Zengin, “Evet, bu para TS’nin geleceği açısından çok büyük önem taşıyor. Ama bu gerçek, Trabzonspor olarak doğa ve tarihe karşı sorumluluklarımızı ortadan kaldırmaz. Halkımız ve taraftarımızdan bize güvenmelerini istiyoruz. Çünkü TS bugüne kadar hiçbir yanlışın içinde yer almadı, bundan sonra da almayacaktır” diyor.

Kara liste korkusu TMSF’ye 10 milyon lira kazandıracak

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) batan bankalara borcu olan tüketicilerle helalleşmek için yeni bir kampanya daha başlattı. Daha önce gerçekleştirdiği kampanyalarda 155 bin 427 bireysel kredi dosyasından 174 milyon lira gelir elde eden Fon yönetimi, yeni kampanyadan da umutlu. 1 Ekim’de başlayıp 31 Ocak 2013 tarihinde sona erecek kampanyada 33 bin 448 dosya sahibi ile anlaşılması toplam 10 milyon liralık tahsilât gerçekleştirmeyi hedefliyor. Fon kaynakları Merkez Bankası nezdinde tutulan kara listelerin sicil affı nedeniyle silindiğini ancak bu borçların bankalar tarafından kurulan Kredi Kayıt Bürosu’nda hâlâ tutulduğuna dikkat çekerek “Bu listede isimleri bulunan borçlulara bankalar kredi vermediği için borçlular öncelikle Fon’a olan borçlarını ödemek zorundadırlar” bilgisini verdi.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.