Şampiy10
Magazin
Gündem

Emir’in gözü Türk bankalarında

Körfez Bölgesi’nin 3. büyük bankası Emirates Bank, Türkiye’de banka satın almak için nabız yokluyor. Daha önce Türkiye Finans’ı satın almak için teklif veren Emirates Bank’ın satışı uzun süredir gündemde olan Finansbank ve Tekstilbank’la ilgilendiği konuşuluyor. Bankanın sıfırdan lisansa sıcak bakmadığı gelen bilgiler arasında...

Birleşik Arap Emirlikleri’nin en büyük bankası Emirates Bank, Türkiye’de bankacılık için nabız yokluyor. Ekonomi yönetimine yakın kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Emirates Bank banka satın almak için temaslarda bulunuyor. Son dönemde Körfez Bölgesinden Türk bankalarına yönelik büyük bir ilgi olduğunu kaydeden bir üst düzey bürokrat, “Kuveytli Burgan Bank Eurobank Tekfen’i satın aldı. Commercial Bank Of Qatar (CBQ) da Alternatifbank’ın yüzde 75’ini satın almak için çalışmalarını sürdürüyor. Yine Katarlı Qatar National Bank (QNB) Finansbank’la ilgilendiği yönünde haberler var. Bu haberlerde bölge bankalarının Türkiye’ye olan ilgisini körüklüyor” dedi.

Uluslararası bir danışmanlık şirketinin üst düzey yöneticisi de “Emirates Bank uzun zamandır Türkiye’yi yakından izliyor. Hatta 2007’de Türkiye Finans’ı satın almak istemişlerdi. Ancak ihaleyi daha yüksek teklifte bulunan Suudiler kazanmıştı” bilgisini verdi.

Bilanço büyüklüğü açısından Birleşik Arap Emirliklerinin en büyük bankası olan Emirates Bank, ülkenin önde gelen iki bankası; Emirates Bank International ve National Bank of Dubai’nin birleşmesiyle kuruldu. Bilanço büyüklüğü açısından; Katarlı Qatar National Bank (QNB) ve Suudi Arabistanlı National Commercial Bank’ın (NCB) ardından Körfez Bölgesi’nin 3. büyük bankası konumundaki Emirates Bank’ın Eylül 2012 itibarıyla toplam aktifleri 83 milyar 100 milyon dolar seviyesinde.

Yüzde 55.64’ü Dubai devletine ait olan bankanın 160 şubesi ve 8000 çalışanı bulunuyor. Dubai Borsası’nda kâğıtları işlem gören bankanın hisselerinin çok önemli bir bölümü Dubai Emirliği’nin elinde.

Rakipleri Türkiye’de

Bankanın en büyük rakiplerinden Katarlı QNB, Denizbank’ın satışı sırasında bu bankayla yakından ilgilenmiş ancak düşük fiyat önerince anlaşma sağlanamamıştı. Bloomberg yayınladığı bir analizde Katarlı QNB’nin Finansbank’ı satın almak için istekli oldukları ifade etmişti. Emirates bir diğer güçlü rakibi olan Suudi NCB ise elini çabuk tutmuş ve 2008 yılından Ülker-Boydak Grubu’nun bankası Türkiye Finans Katılım Bankası’nı 1 milyar 180 milyon dolara satın alarak Türkiye pazarına güçlü bir giriş yapmıştı.

El Maktum’un yeğeni yönetiyor

Bankanın Yönetim Kurulu Başkanlığını Ahmed Bin Saeed Al Maktoum yürütüyor. Dubai Emiri Şeyh Maktoum’un yeğeni olan Prens Ahmed Emirates Grubu’nun sivil havacılık ve konut bölümlerini yönetiyor. Maktoum, aynı zamanda ülke kaynaklarının etkin bir biçimde kullanılmasını planlayan Duabi Yönetim Konseyi’nin üyelerinden birisi. CEO koltuğunda ise uzun yıllar boyunca HSBC’de görev yapmış deneyimli bir bankacı olan Rick Pudner oturuyor.

Türk bankaları yabancı radarında!

Fitch, orta ölçekli Türk bankalarının bu yıl satın alma anlaşmalarının odağında yer alabileceğini açıklamıştı. Fitch, sektördeki sağlıklı temeller ve Türkiye ekonomisine ilişkin elverişli görünümün bunu özellikle çekici hale getirdiğine işaret etmişti.

Körfez’den para akıyor

Körfez ülkelerinden Türk bankacılık sektörüne büyük bir ilgi var. Geçen Yunanlı Eurobank’ın sattığı Eurobank Tekfen’i Kuveytli Burgan Bank almıştı. Anadolu Grubu’nun Alternatifbank’ı satın almak için ise Commercial Bank Of Qatar (CBQ) talip oldu. Daha önce Denizbank’a teklif veren ancak fiyatta anlaşamayan Katarlı QNB’nin de Finansbank’ı yakın markaja aldığı ifade ediliyor.

Yazının devamı...

El motoruyla büyüme olmaz

İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için çok güçlü bir bankacılık sistemine sahip olması gerektiğini söyledi. Bu büyümede lokomotifin yerli bankalar olacağını belirten Özince, ”Eğer mali sektörümüzü 2 kat büyütmezsek bu motor patlar gider. Elin motoruyla da 2023 hedefi tutmaz” dedi.

İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, yabancıların uzun zamandır İş Bankası’nı yakından izlediğini belirterek, “Bizim bu konudaki tavrımız son derece açık. Bizde satılacak bir şey yok, fırsat çıkarsa yurtdışında biz banka alırız” dedi.

Türkiye’nin hedefleri ve bankacılık sektörüyle ilgili VATAN’ın sorularını cevaplandıran Özince, 2001 Krizi ve daha sonraki dönemlerde zaman zaman yabancı bankaların İş Bankası’yla ilgilendiğini ancak bunların hiçbirisinin resmi teklife dönüşmediğini söyledi. Özince, “İlgi oldu. Ama ciddi anlamda yani borsaya bildirmemizi gerektirecek bir süreç yaşanmadı” dedi ve ekledi: “Çünkü İş Bankası’nın ana sözleşmesinde, ‘sermayenin çoğu Türklere aittir’ diye çok net bir ifade var. Biz de satılacak bir şey yok.”



‘Motor yanar gider’

Ersin Özince, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için çok güçlü bir bankacılık sistemine sahip olması gerektiğine işaret ederek, “Ancak bu ölçekteki bir mali sektör ile 2023 hedeflerine ulaşmamız imkânsız. Eğer ilk 10 arasında girmek istiyorsak, mali sektörümüzü en az 2 kat büyütmemiz şart” dedi. İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı, ülke ekonomisinin büyümesinde lokomotifin yerli bankalar olacağına işaret ederek, “Eğer mali sektörümüzü büyütemezsek, bu motor o öngörülen ekonomiye hizmet etmez. Patlar gider yani yanar. Elin motoruyla da 2023 hedefine varılmaz” yorumunu yaptı.

Neden büyümüyor?

Bu noktada özellikle yerli bankaların önünün açılması gerektiğine işaret eden Özince, “İş Bankası dâhil Türk bankacılık sektörünün önünün açılması lazım. Yani bize ‘Neden büyüyorsunuz değil de, neden daha fazla büyümüyorsunuz?’ diye sorulması lazım” diye konuştu. 2023 hedeflerine giden yolda finans sektörüyle daha fazla iletişim kurulması gerektiğine işaret eden Özince, “Ülkeyi yönetenlerin bankacılara ‘2023’ü nasıl görüyorsunuz? Gelin bizlere 5 ve 10 yıllık planlarınızı anlatın’ demesi lazım. Ayrıca yerli bankaların önünü açacak düzenlemelerin de hayata geçirilmesi gerekiyor. 78 senedir dile getirdiğimiz İstanbul Finans Merkezi Projesi’nin arkasında da bu yatıyor. Yoksa biz İstanbul Finans merkezi projesini gayrimenkul projesi olarak söylemedik” değerlendirmesini yaptı.

‘10 yılda 10 kat büyürüz’

İstanbul Finans Merkezi Projesi’nin en önemli hedeflerinden birisinin de güçlü ve milli bir bankacılık sistemine zemin oluşturmak olduğunu söyleyen Ersin Özince sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer bu mantık yerleşirse İş Bankası, önümüzdeki 10 yılda en az 10 kat büyür, tıpkı son 10 yılda 10 kat büyüdüğü gibi. İş Bankası, önümüzdeki on yılda 10 kat büyürse ancak pazar payını korur ve yeni Türkiye’nin ihtiyaçlarını ancak karşılar. Aksi halde bankacılık sektörünü de dışarıdan almak zorunda kalacaktır.”

Mısır’da banka alacak

Özince İş Bankası’nın yurtdışı büyüme planlarını da anlattı. Banka olarak özellikle gelişmekte olan piyasalara odaklanacaklarını belirten Özince şunları söyledi:

“Yurtdışında arayışlarımız sürüyor. Bu alımları olgun, yaşlanmış, yıllanmış pazarlardan değil; gelecek vaat eden ve Türkiye’nin ilgi sahasında olan yerlerden yapacağız. Mısır’da banka satın almaya yönelik çalışmalar devam ediyor. Kosova ve Irak’ta da yeni şubeler açacağız. Ay başında Kosova’da şubemiz açılıyor. Irak’ta şu anda Erbil’de şubemiz var. Bağdat şubemiz de yakında açılacak. Özellikle Kuzey Irak’ta şartlar bankacılığa çok uygun. Bu bölgede birkaç şube daha açabiliriz. Bölgede bankamıza yönelik çok büyük bir ilgi var.”

Türk endüstrisi artık teknolojiyle büyümeli

Türk ekonomisinin bu yıl yaklaşık yüzde 3 büyümesi bekleniyor. İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Özince, büyümenin Türkiye’nin son 10 yıllık performansına göre zayıf kaldığını ifade ediyor. Özince, “Ülkemizin ekonomik performansını yalnızca bu ülke vatandaşları olarak bizler belirlemiyoruz. Türkiye, dünya ekonomisinin önemli bir parçası ve doğal olarak dünyadaki gelişmelerden etkileniyor. Bu nedenle bazen gaza da bazsanız araba gitmeyebilir, ya da eğer dik bir yokuştan iniyorsanız ve yerler kaygansa frene de bassanız da araç durmayabilir. Dünyanın böylesine şiddetli bir konsolidasyon yaşadığı bir ortamda bazen elinizde olmayan nedenlerden ötürü performansınız düşebilir” yorumunu yaptı.

Hükümet tarafından açıklanan Orta Vadeli Programa (OVP) göre bu yıl büyüme yüzde 4.0 olacak. Özince, mevcut uluslararası ortamdan ötürü büyümenin bu hedefin altında gerçekleşeceğini düşünüyor. “Ben 2013’te arzu ettiğimiz büyümeyi yakalamanın biraz zor olduğunu düşünüyorum” diyen deneyimli bankacı, bunun nedenlerini ise şöyle açıkladı: “Türkiye’nin rekabet gücü yeterince artmadı, rekabet gücümüz üretim ve ihracatımızı yeterince tahrik etmiyor. Dünyada bizim ligimizde yer alan ülkelere baktığımızda, bunların birçoğunun Ar-ge gerektiren ileri teknoloji ürünlerine odaklandığına şahit oluyoruz. Bilim ve teknolojinin en büyük ihraç ürünü haline geldiği bir dönemde Türk endüstrisinin ne denli bu değişime ayak uydurabildiğini tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Ben artık konvansiyonel büyüme yıllarının giderek geride kaldığını düşünüyorum.”

Çok banka değil büyük yerli banka lazım

Bank Audi ve Bank Of Tokyo Mitsubishi Bank sektöre yeni adım atan oyuncular oldu. BDDK Başkanı Mukim Öztekin, sektöre yeni bankaların girebileceğini açıklaması yeni oyuncuların da yolda olduğunu gösterdi. İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Özince, yeni bankaların hem rekabet hem de İstanbul’un küresel bir finans merkezi olması açısından yararlı olacağını söylerken, önemli bir noktaya da dikkat çekti: “Daha çok bankaya değil de, daha büyük yerli bankalara ihtiyacımız var. Asıl odaklanmamız gereken şey; milli ve büyük bankalar nasıl yaratabiliriz olmalı.”

Girdiği her ülkede ‘Arap Baharı’ patladı

Ortadoğu’yu etkisi altına alan ‘Arap Baharı’nın ilk etkilediği banka İş Bankası olmuştu. Arap-Türk Bankası’ndaki yüzde 20.58 hissesini Libyalılar’a devretmek için el sıkışan banka yönetimi anlaşmaya saatler kala Kaddafi rejimini hedef alan isyanla sarsılmıştı. Libya’da patlak veren olaylar yüzünden askıya alınan bu anlaşmanın ardından bankanın yatırım yapmayı planladığı Mısır’da halk ayaklanması patlak verdi. “Libya, Mısır ve Suriye’de yaşanan gelişmeler bizi son derece olumsuz etkiledi” diyen Özince, buna rağmen gelecek için umutlu: “Arap Baharı bu aşamada olumsuz etkiledi. Başta Libya olmak üzere sosyal ve siyasi hareketliliğin yaşandığı tüm ülkelerde müşterilerimiz olumsuz etkilendi, dolayısıyla biz de olumsuz etkilendik. Ancak gelişmelerin ilerleyen günlerde bizlere yeni fırsatlar yaratacağına inanıyoruz. Özellikle Avrupa bankalarının Arap coğrafyasından çıkmaya, terk etmeye yönelik bir strateji izlemeye başlaması bizi bu konuda cesaretlendiriyor. Bizim de bu bölgelerde risk alma imkânımız da, iştahımızda daha fazla.”

Kültür kartını oynamalıyız

Ersin Özince, ‘Arap Baharı’nın kısa vadede Türkiye ve Türk şirketleri için olumsuz sonuçlar doğurmasına karşın orta ve uzun vadede olumlu yansıyacağını düşünüyor. “Ben eninde sonunda Türkiye’nin arzu ettiği ortamın oluşacağına inanıyorum. Ankara’nın politik güç yerine, ticaret ve kültürel kartını oynaması gerektiğine inanıyorum. Bu Türkiye’ye bugüne kadar hem saygı hem sevgi kazandırdı. Bundan sonra da aynı atmosferi yakalamak için böyle olmalı.”

Yazının devamı...

Merkez Bankası kimi BES’leyecek?

Merkez Bankası Vakfı, yasal zorunluluklardan ötürü bireysel emeklilik sistemine geçmeye hazırlanıyor. Kasasında 3.8 milyar lira bulunan bu dev vakıf, emeklilik şirketlerinin iştahını kabartıyor...

Bireysel emeklilik sistemi (BES)hayatımıza gireli on sene oldu. 16 bin katılımcı ve 5 milyon liralık fon büyüklüğü ile başlayan BES geride kalan yıllarda inanılmaz bir büyümeye imza attı. Geçen yıl sonu itibarıyla 20.5 milyar liralık fon büyüklüğü ve 3 milyon 135 bin katılımcıya ulaşan bireysel emeklilikte hedefler de oldukça iddialı. 1 Ocak’tan itibaren yürürlüğe giren yeni ‘katkı payı’ uygulaması ve vakıf-sandıkların da BES’e aktarılmasıyla 2023’te fon büyüklüğünün 400 milyar liraya, katılımcı sayısının da 10 milyona ulaşması hedefleniyor.

Büyümede vakıf ve sandıklar önemli bir rol üstlenecek. Hazine verilerine göre üyelerine özel emeklilik ve yan ödeme imkânı sağlayan 153 vakıf ve sandık bulunuyor. Bu kurumların yönettiği fonların toplam büyüklüğü ise 7 milyar lira civarında. Bunların en büyüğü bir dönem vergi cezalarıyla gündeme gelen Merkez Bankası Mensupları Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfı (MERVAK).

Hazine kaynaklarından edinilen bilgilere göre 3.8 milyar lira bilanço büyüklüğüne sahip ve 15 bin üyesi bulunan MERVAK, Türkiye’nin en büyük emeklilik fonunu yönetiyor. Bir Hazine yetkilisi, “Eğer MERVAK bir özel emeklilik şirketi olsaydı, Anadolu Hayat ve Avivasa’nın ardından üçüncü büyük oyuncu olurdu” diyerek durumu özetliyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre, 2011 sonu itibarıyla bankada 4397 personel görev yapıyor. Bu kişiler her ay prim ödeyen aktif üyeler. Banka çalışanlarının maaşlarından her ay yüzde 10 kesinti yapılıyor ve para havuza aktarılıyor. Ancak vakfın asıl gelir kalemi 1986’dan bu yana sağlanan güçlü sermaye birikimi. Tüm kriz ve develüasyonları önceden öngören vakıf bu sayede krizleri fırsata çevirmeyi başardı, bilançosunu bu dönemlerde ciddi anlamda büyüttü.

Emekli olan mensuplarına 4 ila 30 bin arasında değişen tutarlarda aylık ödeyen vakfın emekli sayısının 10 bini aştığı tahmin ediliyor.

MERVAK’ın yapılan yasal düzenlemeler gereği sahip olduğu yatırım portföyünü iki yıl içinde bir özel emeklilik şirketine devretmesi gerekiyor. Ancak pasta bu kadar büyük olunca tüm portföyün tek bir şirkete devredilmesinin sektördeki dengeleri derinden etkileyeceğini düşünen Ekonomi Yönetimi, bunu 3 farklı emeklilik şirketi arasında paylaştırmayı düşünüyor. Ankara’daki bürokratlar bunu öngören bir modeli konuşuyor, tartışıyor. Her zaman olduğu gibi sürecin nasıl sonuçlanacağını ise zaman gösterecek...

Dev cezayı peşin ödedi

Merkez Bankası Vakfı, geçtiğimiz 2 yılda çok konuşuldu, tartışıldı. Nedeni ise vergi müfettişlerinin 2002-2007 arasında vakfın elde ettiği gelirlerin vergisini ödemediği gerekçesiyle 4.8 milyar liralık vergi cezası kesmesiydi. Maliye’nin kestiği cezaya itiraz eden MERVAK, en sonunda Bakanlık ile uzlaşıya vardı. Uzlaşma sonunda ceza 800 milyon liraya indirildi. Merkez Bankası Vakfı, cezanın tamamını peşin ödeyerek herkesi şoke etti.

Sektördeki dengeleri değiştirir

Emeklilik Gözetim Merkezi verilerine göre, fon büyüklüğü açısından Türkiye’nin en büyük emeklilik şirketi 4.3 milyar lira ile Anadolu Hayat Emeklilik. İkinci sırada 4 milyar lira ile Avivasa var. Üçüncü sırada 3.4 milyar lirayla Yapı Kredi Emeklilik yer alıyor. Bu şirketi 3.3 milyar liralık fon büyüklüğü ile Garanti izliyor. Vakıf Emeklilik 1.2 milyar liralık fon büyüklüğü ile 5, ING Emeklilik de 1.1 milyar lira ile 6’ncı sırada yer alıyor. Geriye kalan 11 şirketin toplam büyüklüğü ise 2.7 milyar lira seviyesinde. Merkez Bankası Mensupları Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfı’nın sahip olduğu 3.8 milyar liralık fon büyüklüğü sektördeki sıralamayı tek başına değiştirebilecek güce sahip.

Türkiye, Yemen’den LNG istiyor

Yemen Petrol ve Madencilik Bakanı Ahmed Abdullah Dares, hafta başında Türkiye’ye geldi, Türk muhataplarıyla ve özel sektör temsilcileriyle görüştü. Yapılan toplantılardan çok önemli bir karar alındı. Enerji Bakanlığı’na yakın kaynaklardan edinilen bilgilere göre Türkiye, Yemen’den yılda 1 milyar metreküp sıvılaştırılmış doğalgaz almak için talepte bulundu. Yemen yönetimi de bu satışa son derece sıcak bakıyor. Bakan Dares,“Türkiye ile doğalgaz alanındaki işbirliğimizi geliştirmek istiyoruz. Kısa zamanda önemli sonuçlar alacağımıza inanıyorum” dedi. Türk- Yemen İş Konseyi Başkanı Sadık Yıldız da “Yemen de gerek kamu gerekse de özel açısından önemli fırsatlar olduğuna inanıyoruz. TPAO ve Botaş yeni petrol ve doğalgaz sahalarının keşfedilmesi ve bu ülkeden gaz getirilmesinde aktif rol oynayabilir. Özel sektör de petrol ve doğalgaz arama konusunda istekli. Kısa bir zaman içinde bir mutabakat zaptı imzalanacağını düşünüyoruz” diye konuştu.

BP tarafından hazırlanan ‘Dünya Enerji Görünümü’ raporuna göre Yemen’in 2.7 milyar varil hampetrol rezervi var. Günlük 300 bin varil petrol üreten rezervlerinin bundan çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Yılda 6.2 milyar metreküp doğalgaz üreten Yemen, gazın 5.5 milyar metreküpünü Asya ülkeleri ile ABD, Fransa, İngiltere ve İspanya’ya gibi gelişmiş ülkelere ihraç ediyor. İran’da yaşanacak olası bir krize karşı enerji alternatiflerini çeşitlendirmek isteyen Ankara’nın Katar’ın ardından ‘Yemen Açılımı’nı başlatması önemli bir hamle. Bunun başarıya ulaşması iki ülke arasındaki ilişkileri de farklı bir boyuta taşıyacaktır...

Yazının devamı...

Volki tolki gibi konuşturan kamu tarifesi Mayıs ayında yenileniyor

Avea ile İçişleri Bakanlığı arasındaki 10 yıllık kamu tarifesi hizmet sözleşmesi Mayıs ayında bitiyor. Yaklaşık 1.5 milyon kamu personelinin yararlanabildiği kamu tarifesi için İçişleri Bakanlığı 3 GSM operatöründen teklif almaya hazırlanıyor. Polislerin telsiz yerine cepten konuştuğu, pek çok kişinin de sınırsız konuşma hakkını abarttığı biliniyor. Bu yüzden ihalenin 1.5 milyon abonenin yer değiştirmesi dışında ekonomik anlamda bir kapışmaya sahne olup olmayacağı merakla bekleniyor.

8 milyar dolara yakın büyüklüğü olan GSM pazarında gözler kamu tarifesi ihalesine çevrildi. İçişleri Bakanlığı Mayıs 2003’te o dönem yüzde 100’ü kamuya ait olan Aycell ile 10 yıllık kurumsal hizmet sözleşmesi anlaşması imzalamıştı. Bu tarife sayesinde öğretmeninden, polisine, jandarmasından itfaiye erine kadar kamuda çalışanlar çok özel tarifeden faydalandılar.

Ancak tarifenin sınırsız oluşu, çoğu zaman suistimalleri de beraberinde getirdi. ‘İstersen 24 saat konuş yine de kamu tarifesinden ücretlendiril. Sınır aşma sıkıntısı yaşama’ şeklinde özetlenebilecek düzenleme ile birlikte bu hatlar ‘Eyvah faturam kabaracak’ kaygısı olmaksızın kullanıldı. Öyle ki bazı çalışan memurların iki hat alıp bir tanesini evde bıraktıkları, çocuklarının odasında açık bırakarak onun uyanıp uyanmadığını ağlayıp ağlamadığını anlamak için bile kullandıkları yani bir volki tolki cihazı gibi kullandıkları ortaya çıktı. Pek çok polis memurunun da telsizden konuşmak yerine birbirleri ile yine bu kamu tarifesi üzerinden haberleştikleri biliniyor.

1.5 milyon abone var

Bu önemli sözleşmenin süresi 4 ay sonra doluyor. VATAN’ın sorularını yanıtlayan İçişleri Bakanlığı yetkilileri, “Rekabetçi bir ortam olmasını istiyoruz. Yeni sürece tüm GSM operatörleri davet edilecek. Kamu açısından en fazla fayda sağlayan operatör ile el sıkışacağız” bilgisini verirken, Avea yetkilileri ‘gizlilik anlaşması’ nedeniyle açıklama yapamayacaklarını ifade ettiler.

Toplu geçişi içermiyor

İçişleri Bakanlığı bünyesinde görev yapan 246 bin polis, 60 bin jandarma ve 1500 sahil güvenlik komutanlığı personeli ve mülki amirleri kapsayan sözleşme ek hatlarla birlikte 1 milyon 500 bine yakın abonenin yer değiştirmesi anlamına geliyor. Ancak ihale tüm personeli bir bütün olarak ele alıp bir yerden bir yere de geçirmiyor. Dolayısıyla ortada bir kamu tarifesi olacak ancak isteyen personel şayet mevcut operatöründen memnunsa o operatörde kalmaya da devam edecek.

Dengeleri değiştirebilir

İhalenin stratejik önemi olduğu da biliniyor. Zira 10 yıl önceki anlaşma sonrası İçişleri mensuplarının aileleriyle daha rahat konuşabilmesini sağlamak isteyen Avea, her memurun 4 hat daha alabilmesine olanak sağlamıştı. Dolayısıyla kamu personelinin yakınlarıyla birlikte yer değiştirmesi halinde sektörde büyük bir dalgalanma yaşanabilecek. Bu yüzden her ne kadar kamu tarifesi anlaşmasının GSM operatörü için ekstra kazanç anlamına gelmese de abone yarışı için büyük önemi olabileceği belirtiliyor. Bu konuda konuşan bir GSM operatörünün yetkilisi “Kamu tarifesi ihalesi için ağzımınız suyunun aktığını söyleyemeyiz. Zira 10 yıllık anlaşma öyle sınırsız ki kamudakiler çok konuşup az ödemişler. Bu formülün bozulmasını istemeyeceklerdir. Dolayısıyla yine benzer koşulları arayacaklardır. Bu yüzden operatörler arasında büyük bir kapışma olur mu emin değilim” dedi.

Avea’nın faturalı hatta pazar payı yüzde 24.5

Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) tarafından açıklanan verilere göre Avea’nın Eylül 2011 itibarıyla toplam 13 milyon 210 bin abonesi bulunuyor. Eğer Avea, İçişleri Bakanlığı tarafından düzenlenecek ihaleyi kaybederse müşterilerinin yüzde 11’ini kaybetmiş olacak. Bu durum zorlu bir rekabetin yaşandığı GSM pazarında tüm dengelerin değişmesi anlamına gelir.

Sektörün geneline bakınca faturalı hatlarda Turkcell’in yüzde 51, Vodafone’un ve Avea’nın yüzde 24.5’ar payı var. Kamu tarifesinden yararlananlar Avea’nın faturalı hat abonesi toplamında yüzde 44’lük bir paya sahip. Dolayısıyla kamu tarifesini bir başka operatörün alması, faturalı hat dengesinde yüzde 10’a yakın bir payın yer değiştirmesi anlamına gelebilir.

Avea açısından önemli taşıyan bir diğer önemli noktada İçişleri mensuplarının tamamına yakınının faturalı hat kullanıyor olması. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı personeli faturalı hat kullanırken, kendi aralarında daha ucuza konuşma olanağı sağladığı için yakınlarına da faturalı hat aldı. BTK verilerine göre, Türkiye’de faturalı hat kullanımında Avea açık ara lider durumda. Avea’nın sattığı her 100 gsm hattının 44.4’ü faturalı. En yakın rakibi Turkcell’de ise bu oran 36.7 iken, Vodafone da 35.5 seviyesinde. Bu nedenle yeni sözleşme sadece şirketlerin abone sayısını değil, gelirlerini de ciddi anlamda etkileyecek.

67 milyon abone var

BTK verilerine göre Eylül 2012 itibarıyla 67 milyon 160 bin cep telefonu abonesi var. Türkiye nüfusunun 74.7 milyon olduğu düşünüldüğünde nüfusun yüzde 90’ının cep telefonu kullandığı görülüyor. Cep telefonu kullanıcılarının yüzde 39’u faturalı hat kullanırken, yüzde 61’i ise kontörlü hat kullanıyor. Toplam abonelerin yüzde 92’sini bireysel, yüzde 8’ini ise kurumsal aboneler oluşturuyor.

Yazının devamı...

Gazı aldı, dağıtacak yer arıyor

Başkent Doğalgaz özelleştirmesi için geri sayım sürüyor. Şu ana kadar 10 şirketin şartname aldığı ihalenin sürpriz taliplilerinden birisi de Eksim Holding’in Patronu Abdullah Tivnikli. Geçtiğimiz Kasım’da Rusya’dan 1 milyar metreküp doğalgaz getirme izni alan Tivnikli, eğer Başkent Doğalgaz’ı da satın alırsa sektörün en önemli oyuncularından birisi haline gelecek.

Türkiye’nin ikinci büyük doğalgaz dağıtım şirketi Başkent Doğalgaz’ın özelleştirilmesi için geri sayım başladı. 1 milyon 400 bin abonesi bulunan ve yılda 3.6 milyar metreküp doğalgaz satan şirket, 18 Ocak’ta dördüncü kez görücüye çıkacak. İhale için şu ana kadar Akfen, Fernas, Sabancı Holding, Türkerler Holding, İspanyol Gas Naturel, Genpa Holding, Eksim Holding STFA Grubu, Zorlu Holding ve Limak Holding şartname aldı.

Şartname alan gruplar arasında ünlü işadamı Abdullah Tivnikli’nin sahibi olduğu Eksim Holding de yer alıyor. Eksim Grubu özellikle rüzgar enerjisi alanında ciddi yatırımları olan saygın bir grup. Ancak grubun bir süredir doğalgaz sektörüne de ciddi ilgi duyduğu görülüyor. Rusya’dan doğalgaz ithal etmek için EPDK’ya başvuran ve Batı Hattı’ndan 1 milyar metreküp ithalat için izin alan Eksim Grubu şimdi dağıtım ihalesine girmek için gün sayıyor.

Konuyla ilgili daha detaylı bilgi almak için Eksim Holding’i aradım. Ancak Abdullah Bey, yoğun görüşme trafiğinden ötürü bana zaman ayıramadı. Ancak holdingten görüştüğüm isimler ihaleye katılacakları bilgisini verdi.

Eksim Grubu, Rusya’dan uygun fiyatla getireceği doğalgazı son kullanıcılara satarak çok önemli bir kazanç elde edebilir. Bu nedenle dağıtım işine girmeleri onlar açısından çok mantıklı.

Başkent Gaz için 2008’de yapılan ilk özelleştirme ihalesini Global Yatırım Energaz Grubu 1.6 milyar dolarlık teklifle kazanmıştı. Ancak konsorsiyum daha sonra yükümlülüklerini yerine getiremeyince ihale iptal edilmişti. 2010’da gerçekleştirilen ikinci ihaleyi ise Mehmet Emin Karamehmet- Mehmet Kazancı Ortak Girişimi’nin sahibi olduğu MMEKA şirketi 1.2 milyar dolara kazandı. Ancak bu grup da parayı temin edemeyince ihale bir kez daha iptal edildi. Kamuoyunda ‘Çılgın Mehmetler’ olarak bilinen ikili Başkent Doğalgaz ihalesinde aldıkları süre uzatımı ve yatırdıkları teminatları da kaybetti. İkilinin toplam kaybı 107 milyon dolara ulaştı. Nisan 2012’de yapılan son ihalede 585 milyon dolar teklif edildi. Teklifi yetersiz bulan ÖİB ihaleyi iptal etti.

İhalede devler yarışacak

18 Ocak’ta gerçekleştirilecek Başkent Doğalgaz ihalesinde dev şirketler yarışacak. Özelleştirme ihalesi için şu ana şu gruplar şartname aldı: Akfen, Fernas, Sabancı Holding, Türkerler Holding, İspanyol Gas Naturel, Genpa Holding, Eksim Holding STFA Grubu, Zorlu Holding ve Limak Holding.

Yılda 3.6 milyar m3 gaz satıyor

-Başkent Doğalgaz Türkiye’nin 2. büyük dağıtım şirketi.

-Şirket yılda 3.6 milyar metreküp doğalgaz satıyor.

-Başkent Gaz’ın 1 milyon 400 bin milyon abonesi var.

-Şirket yetkililerinin verdiği bilgilere 500 bin yeni abone daha yapılabilir

-Başkent Gaz’ın boru hatlarının toplam uzunluğu 9000 km’yi aşıyor.

Rusya’dan 1 milyar metreküp gaz getirecek

Yenilenebilir enerji alanında büyük yatırımları olan ünlü işadamı Abdullah Tivnikli, bir süredir devler arenası doğalgaz piyasasında boy göstermeye başladı. BİM Mağazalar Zinciri ve Al Baraka Türk’ün sahibi Mustafa Latif Topbaş ile Batı Hattı Doğalgaz Ticaret A.Ş.’yi kuran Tivnikli, geçtiğimiz Ağustos’ta Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na (EPDK) Rusya’dan doğalgaz ithal etmek için başvurdu. Batı Hattı’ndan gelen 6 milyar metreküplük doğalgazın özel sektör tarafından taşınmasını olanak veren yeni düzenlemeden yararlanmak için başvuran Tivnikli - Topbaş ikilisine EPDK’dan yılda 1 milyar metreküplük ithalat izni çıktı.


Çantacı enerji sektöründen 7 milyar euro götürdü!

Enerji Bakanlığı tarafından açıklanan hedeflere göre 2023 yılında Türkiye rüzgâr enerjisinde 20 bin MW Kurulu güce ulaşacak. Enerji sektöründe danışmanlık hizmetleri veren Özgül Group’un Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ömer Faruk Özgül, bu hedefe ulaşmanın teoride mümkün, gerçekte ise oldukça güç olduğunu düşünüyor. Özgül, “Daha önceki yıllarda yapılan lisanslama süreçlerinde büyük yanlışlar yapıldı” diyor ve ekliyor: “Bugün çantacı olarak tabir edilen kişilerin elinde 7 bin MW’a yakın lisans var. Bunun piyasa değeri 7 milyar euro’ya yakın. Bu kişiler yıllarca bu projeleri satmak elinde tuttular. Bu nedenle projeler bir türlü hayata geçirilemedi. 1.5 Akkuyu Nükleer Santrali kadar enerji çantacılar yüzünden harap oldu gitti” diyor. Çözüm olarak da yatırım yapmayan lisans sahiplerinin teminatlarının Hazine’ye gelir olarak kaydedilmesini öneriyor. Bakalım Hazine bu öneriyi nasıl karşılayacak...

Yazının devamı...

AB enerjide yerli üretimden rahatsız!

Avrupa Birliği, rüzgar ve güneş enerjisinde yerli üretimi geliştirmeyi amaçlayan yeni teşvik sisteminin Gümrük Birliğine aykırı olduğu gerekçesiyle Türkiye’den savunma istedi. Türkiye verilen teşviklerin AB bütçesinden gelmediğini belirterek, soruşturmanın kapsam dışına çıkarılması gerektiğini savundu...

Türkiye’deki elektrik santrallerinin toplam kurulu gücü 56 bin MW seviyesinde. Bu santrallerin 2000 MW’lık bölümü rüzgâr santrallerinden oluşuyor. Yani Türkiye’de üretilen her 100 birim elektriğin yüzde 4’ü rüzgâr santrallerinden geliyor. Önümüzdeki on yıl içinde rüzgâr santrallerinin toplam büyüklüğünün 20 bin MW’e çıkarılması planlanıyor. Yani Türkiye’de üretilen her 100 birim elektriğin 20 birimi rüzgâr enerjisinden karşılanacak. Uzmanların verdiği bilgilere göre sadece rüzgar santralleri için 30 milyar dolarlık ekipman ihtiyacı söz konusu. Buna güneş ve jeotermal de eklendiğinde ortaya 50 milyar dolarlık büyük bir pasta çıkıyor.

Enerji Bakanlığı, cari açığın büyümemesi ve Türkiye’de yenilenebilir enerji alanında güçlü bir endüstriyel altyapı oluşması için yerli üretimi öne çıkaran bir teşvik sistemi hazırladı. Buna göre rüzgar enerjisinde kilowatt başına 7.3 dolar/cent olan alım garantisi yerli ekipmana dayalı üretim sistemleri kullanılması halinde yüzde 50 artışla 11 cente kadar çıkıyor. Aynı şekilde güneş enerjisinde 13.3 dolar/cent olan tarife fiyatı yüzde 45 artışla 19.2 cente yükseliyor.

İşte bu adım Avrupa Birliği’nde (AB) büyük bir rahatsızlığa neden oldu. AB, Türk hükümetinin uygulamaya koyduğu yeni teşvik paketinin yatırımcılar arasında ayrıma neden olduğu ve bu durumun Gümrük Birliği Anlaşmasına aykırı olduğunu savunarak, Türkiye’den savunma istedi. Bu gelişmeler üzerine Ankara harekete geçti ve Türkiye’nin gerekçelerini anlatmak üzere Brüksel’e bir heyet gönderdi.



Gelişmeleri doğrulayan Enerji Bakanlığı kaynakları, “Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü ve AB gibi kuruluşlarla bugüne kadar son derece uyumlu hareket etti. Yatırımcılar arasında ayrıma neden olduğu gerekçesiyle açılan bu soruşturmanın ana gerekçesi yerli üretime olduğundan daha fazla teşvik verilmesi. Türkiye’nin bu konuda attığı adımların tek bir amacı var; o da yenilenebilir enerji alanında güçlü bir endüstri kurulması. Rüzgar türbini veya güneş paneli üretmeyen bir ülke bu alanda nasıl iddialı olabilir ki?” bilgisini verdi.

Ortak üretim olabilir

Lisanssız Elektrik Üreticileri Derneği (LİDER) Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Kıroğlu, sorunun çözümü için AB ve Türk şirketlerinin işbirliğine gitmesi gerektiğini söyledi. Kıroğlu, “Avrupalı üreticilerin üretimlerini burada hayata geçirebilmeleri için bu destekler büyük bir fırsattır. Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltması için de, yerli üretimin gelişmesi şarttır. Kendi enerji üretim sistemlerimizi, kendi maliyetlerimiz ile ülkemizde üreterek, bu konuda ciddi ve kalıcı çözümlere ulaşabiliriz” diye konuştu.

Özel güvenlikçiler 200 milyon dolara ‘baraj’ kurdu!

BÜYÜK bir hızla büyüyen enerji sektörü başka işkollarının da hızla gelişmesini sağlıyor. Bu sektörlerden birisi de özel güvenlik sektörü... Güvenlik şirketi Securitas’ın Türkiye Ülke Başkanı Murat Kösereisoğlu, enerji alanındaki özel güvenlik yatırımlarının son yıllarda büyük gelişim gösterdiğine dikkat çekiyor. Türkiye’deki özel güvenlik pazarının 2 milyar euroya ulaştığını kaydeden Kösereisoğlu, “Enerji sektörü bu pastanın yaklaşık 8’ini oluşturuyor. Yani yaklaşık 150-160 milyon euroluk (200 milyon $) bir büyüklük söz konusu.” bilgisini veriyor. Securitas yetkilisinin verdiği bilgilere göre hidroelektrik, kömür ve rüzgâr santrallerinin fiziki güvenliğinin yanı sıra inşa aşamasında da özel güvenlik şirketleri ciddi anlamda katkı sağlıyor.

Yazının devamı...

İran, altını kaçakçı yöntemiyle çıkarıyor

İran’a altın ihracatıyla ilgili tartışmalar sürüyor. ABD yaptırımları yüzünden son aylarda Dubai üzerinden gerçekleşen ihracatın nasıl işlediğini anlamak için uluslararası para trafiğini çok iyi bilen 2 uzmanla görüştüm. Malum uluslararası yaptırımlar yüzünden yaklaşık 1 yıldır İran’dan alınan petrol ve doğalgazın parası bankacılık sistemi üzerinden transfer edilemiyor. Bu nedenle taraflar ödeme sorununu aşmak için kurye ve mutemetler üzerinden işleyen yeni bir sistem geliştirdi. Uzmanların verdiği bilgilere göre sistem şöyle işliyor: İranlılar Halk Bankası’nda biriken alacaklarıyla bankadan ve piyasadan külçe altın satın alıyor. Alınan altınların transferini satıcı şirketler üstleniyor. Firmalar altın ihraç etmek için gereken yasal belgeleri temin ediyor. Hemen ardından 6 ila 10 kişiden oluşan bir kurye grubu oluşturuyor. Tek seferde 200 ila 300 kilo taşıyabilen kuryeler her partide yaklaşık 11 milyon dolarlık altını yurtdışına çıkarabiliyor. Kuryeler resmi evraklarıyla birlikte havalimanına doğru yola çıkıyor. Ekibe bir şirket yetkilisi eşlik ederken, tanımadıkları bir kişi de onları uzaktan izliyor. Bu kişi uçuştan önce herkesin uçağa bindiğinden emin olduktan sonra kargonun yola çıktığını telefonla Dubai’ye bildiriyor ve aynı uçakla yola çıkıyor. Dubai Havalimanına inen kuryeleri burada İranlılar adına aracılık yapan bir kişi karşılıyor. Kuryeler altınları burada ilgili kişilere teslim edip, karşılığında evrakları alıyor. Yine burada da bir kişi uzaktan bu alışverişi gözlüyor ve teslimatın gerçekleştiğini merkeze bildiriyor.



İşte SPK’nın yeni başkan adayları

Geçen hafta Meclis’ten geçen Sermaye Piyasası Kanunu ile görevleri tamamlanan SPK Başkanı Vedat Akgiray ve Kurul üyelerinin görevlerine devam edip etmeyeceklerine ilişkin tartışmalar devam ediyor. Başbakan Yardımcısı Babacan’ın açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla Akgiray’ın tekrar atanma ihtimali oldukça zayıf. Bu nedenle başkent koridorlarında başkanlık için çeşitli isimler dolaşmaya başladı.

Kulislerde daha ilk günden itibaren İMKB Başkanı İbrahim Turhan’ın adı geçmişti. Ancak Turhan’ın bu göreve atanması borsanın özelleştirme sürecinin başlaması yüzünden pek mümkün görülmüyor. Zaten İMKB Başkanı Turhan da “ Şu anda yaptığım işten gayet memnunum” diyerek başkanlığa sıcak bakmadığını açıkça ifade etmişti.

Kulislerde SPK Başkanlığı için öne çıkan en önemli isim Türk Telekom’un eski CEO’su Gökhan Bozkurt. Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle başarı basamaklarını hızla tırmanan Bozkurt, Ziraat ve Halk Bankası’nda önemli görevler üstlendi. 2006’da Türk Telekom bünyesine katılan Bozkurt, 2010’da şirketin CEO’luğuna getirildi. Eylül’de sürpriz bir şekilde görevden alındı ve danışmanlığa atandı. Babacan’a yakın bir isim olan Bozkurt, Ankara’da güçlü ilişkilere sahip.

Kulislerde son dönemde öne çıkan bir isim de 28 Şubat döneminde de Kurulda kritik pozisyonlarda görev yapan Kurul Üyesi Vahdettin Ertaş. Daha önce Altın Borsası Başkanlığı da yapan Ertaş, 6 yıldır SPK Kurul Üyeliği görevini yürütüyordu. Piyasada SPK tecrübesi ile öne çıkan Ertaş’ın Ankara bürokrasisinde de destek gördüğü belirtiliyor. Ertaş’ın tek dezavantajı ise Galip Öztürk ve Metro Grubu davası dolayısıyla isminin sanık olarak iddianameye girmesi olarak görülüyor.

Yazının devamı...

Hintliler altın aramak için Türkiye’ye geliyor

344 milyar dolarlık altın rezervine sahip Türkiye, yerli ve yabancı şirketlerin gözdesi haline geldi. 115 şirket arama ve üretim izni için Enerji Bakanlığı’nın kapısını çalarken, yatırımcılar arasında çok sayıda yabancı şirketin de olduğu öğrenildi. En dikkat çekici adaylar ise yılda 900 ton altın ithal eden Hintliler...

Sadece düğün sezonunda 200 ton altın tüketerek rekorları alt üst eden Hintliler altında rotayı Türkiye’ye çevirdi. Yılda ortalama 900 ton altın ithal ederek dünyanın en büyük ithalatçısı olan Hintliler arama ve üretim yapmak için Enerji Bakanlığı’nın kapısını çaldı. Enerji Bakanı Taner Yıldız, “Altın fiyatlarındaki artışa paralel olarak arama ve üretim için son yıllarda çok sayıda yabancı yatırımcı geliyor. Lisans başvurularını büyük bir dikkatle inceliyoruz. Uygun şartları taşıyanlara en kısa zamanda lisans vereceğiz” dedi.

344 milyar dolarlık altın var

Maden Tetkik Arama (MTA) verilerine göre Anadolu’daki altın rezervinin toplam büyüklüğü 6500 ton. Bunun parasal karşılığı ise 344 milyar dolar. Bu büyük rezerve rağmen Türkiye’de altın üretimine ilk kez 2001 yılında başlandı. Bu dönemde yerli ve yabancı firmalar ilk kez altın çıkardı. Çıkarılan miktar ise sadece 1.4 yon idi. Aradan geçen 10 yılda hem oyuncu sayısı arttı hem de üretim adeta patladı. 2011 sonunda Türkiye’deki toplam altın üretimi 25 tona ulaştı. Bu rakamın 2012 sonunda 30 tona ulaşması bekleniyor.

Üretimde yaşanan bu artış sektöre yeni oyuncuların girmesini de teşvik ediyor. Yeni oyuncuların girmesi ise Türkiye’deki altın rezervlerinin kısa sürede ekonomiye kazandırılması anlamına geliyor. Bu da yılda 200 tona ulaşan altın ithalatının yurtiçi kaynakların devreye alınmasıyla azalması hem de devletin vergi ve diğer düzenlemelere elde edeceğin gelirlerin artması anlamına geliyor.

115 şirket izin için başvurdu

Vatan’ın sorularını cevaplandıran Enerji Bakanı Yıldız, yeraltındaki varlıkları ekonomiye kazandırmak için yoğun bir çalışma bir çalışma içinde olduklarını dile getirdi. Bu noktada kıymetli madenlerle alakalı özel bir çalışma yürüttüklerini anlatan Yıldız, “Altın ve benzeri kıymetli madenlerin fiyatı son yıllarda ciddi anlamda yükseldi. Böyle olunca üretim maliyetlerinin ortalamanın bir parça daha üzerinde olduğu Anadolu’daki madenleri çıkarmak yatırımcılar açısından cazip hale geldi. Bu nedenle son 2 yıldır yabancı yatırımcılardan ciddi bir ilgi var” dedi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan alınan bilgilere göre 2012 yılı Kasım ayı itibarıyla altın aramak için Maden İşleri Genel Müdürlüğüne 115 şirket başvurdu. Bu firmaların içinde yabancı firmaların da yer aldığı belirtiliyor.

2016’da denge sağlanacak

Türkiye’de altın aramaya istekli ülkelerin başında Hintliler geliyor. Hindistan her yıl 900 ton altın ithalatına karşı 2 ton üretim gerçekleştiriyor. Bu nedenle altın üretimi konusunda Hint firmalarının dünya genelinde büyük bir ilgisi söz konusu. Hindistan’ın yanı sıra Amerikalı, Kanadalı, Avustralyalı, Azeri ve Körfez ülkelerinden de yatırımcılar geliyor. Bakan Yıldız, “Altın fiyatlarındaki artışa paralel olarak arama ve üretim için son yıllarda çok sayıda yabancı yatırımcı geliyor. Lisans başvurularını büyük bir dikkatle inceliyoruz. Uygun şartları taşıyanlara en kısa zamanda lisans vereceğiz” dedi.

Madencilik sektörünün kendine has özellikleri olduğunu anlatan Bakan Yıldız, “Altın madenciliğinde kısa değil, orta ve uzun vadeli bakanlar kazanıyor. Bugün üretim yapan şirketlerimizden birisi sadece arama faaliyetleri için 220 milyon dolar para harcadı. Bir başka şirket ise 40 milyon dolar harcamasına karşın hiçbir şey bulamadı. Sabır ve metanet gösteren, güçlü sermaye yapısına şirketler için madencilik sektöründe büyük fırsatlar var” diye konuştu.

Yeni yatırımcıların gelmesiyle altın üretiminin hızla artacağını kaydeden Bakan Yıldız, “ Fiyatlardaki artış ve üretim kapasitesinin artmasına bağlı olarak altın ithalatının zaman içinde azalacağını öngörüyoruz. Beklentimiz 2016 yılında yerli altın üretiminin ithalatın yarısını karşılaması yönünde. Bu da yılda yaklaşık 75 tonluk bir üretim kapasitesi anlamına geliyor” dedi.

Hindistan dünyanın altın deposu

Hindistan her yıl 900 ton altın ithalatına karşı 2 ton üretim gerçekleştiriyor. Dünyanın en büyük altın ithalatçısı olan Hindistan’ın, 2001-2002 yılında 4.1 milyar dolar olan altın ithalatı, 2010-2011 yılında 33.6 milyar dolara yükseldi. Bu seviyelerdeki altın ithalatının ödemeler dengesi üzerinde büyük bir yük ve cari açığa neden olacağı ifade ediliyor.

Altın üretimi rekora koşuyor

Türkİye de altın üretimine 2000 yılında başlandı. Yabancı şirketler eliyle başlayan altın madenciliği çalışmaları ilk meyvesini 2001 yılında verdi. Bu dönemde gerçekleştirilen üretim sadece 1.4 ton olsa da elde edilen sonuçlar gelecek adına oldukça ümit vericiydi.

Dünya altın fiyatlarının hızla yükselmesi ve altın talebinin ciddi anlamda artması altın üretmek isteyen firmaları yatırım yapma konusunda cesaretlendirdi. Bu gelişmeye bağlı olarak olarak sektör 2005’ten itibaren hızlı bir şekilde büyüme ve gelişim kaydetti. Yıllık üretim 5 tondan iki yıl gibi kısa sürede yüzde 100 arttı ve çift haneli seviyelere çıktı.

2007’de psikolojik sınır olarak görülen 10 ton barajını aşan sektör 2010 sonuna gelindiğinde 17 tonluk üretime imza atmıştı. Altın fiyatlarındaki yükselişin küresel ekonomik kriz döneminde hız kazanması, fiyatların 2009 Eylül’ünden itibaren 1000 dolar bandına yerleşmesi ve Türkiye’de arama yapan şirket sayısının hızla artması sonucu sektör geçen yıl büyük bir başarıya imza atarak 25 ton ile üretim rekoru kırdı. Sektör temsilcileri yakalanan büyüme ivmesinin bu yılda süreceğini belirterek, “Bu yıl sonunda üretim 30 tona ulaşacak” bilgisini veriyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.