Şampiy10
Magazin
Gündem

Katarlılar enerjiye 20 milyar $ yatıracak

Katar, Ortadoğu’da adından en fazla söz ettiren ülkelerin başında geliyor. Zengin doğalgaz ve petrol kaynaklarını akılcı bir şekilde kullanan bu küçük ülkede koltuğunu geçtiğimiz günlerde oğluna devreden, Emir Şeyh Hamad Bin Halife Al Thani 18 yıllık yönetimi boyunca ülkesinin konumunu güçlendirecek çok önemli adımlar attı.

Katar Yatırım Otoritesi’ni (QIA) kurarak dünyanın dev şirketlerinde satın alma ve ortaklıklara gitti. Morgan Stanley, Glencore, Harrods mağazaları, Four Seasons otelleri, Londra Menkul Kıymetler Borsası, Creditte Suisse, Barclays Bank, Posrche gibi bir dizi şirkete ortak olarak dünya piyasalarında adından söz ettirdi.

Yurtdışında enerji yatırımlarına ağırlık verdi. 2006’da kurulan Katar Petroleum International Company Amerikalı Occidental ile Panama’da 7 milyar dolara mal olacak 350 bin varil kapasiteli bir rafineri kuruyor. Yine Tunus hükümeti ile toplam maliyeti 2 milyar dolar olan günde 150 bin varil hampetrol işleme kapasitesine sahip rafineri kurmak için çalışmalara başlandı. Amerikan enerji devleri Conoco Phillips ve ExxonMobil ortaklığında Teksas’ta 2.2 milyar dolara mal olacak 15 milyon ton kapasiteli bir LNG çevrim terminali kurmak için de çalışmalar sürüyor. İtalya ve Çin’deki yatırımlarına da hız veren Katarlılar, enerji dünyasının en hareketli oyuncularından birisi öne çıkıyor. Malum, Katar ekonomisinin ana omurgasını sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) oluşturuyor. LNG yatırımında uzun vadeli ve istikrarlı alıcının varlığı çok önemli. Katar ürettiği LNG’nin büyük kısmını Japonya’ya satıyor.

Yeni pazarlara ulaşılabilir

Ancak Japonya’nın yeniden nükleer enerjiye dönmesi satışları olumsuz etkileyecek. Ayrıca ABD’nin kaya gazı çalışmaları da LNG fiyatları üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Bölgedeki gelişmeleri yakından izleyen bir isim olan, 7 Keys Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Civriz, “Buna karşın, Türkiye her yıl gaz tüketimi artan büyük bir pazar. Ayrıca Katarlılar Türkiye’de kurulacak bir LNG çevrim terminali ile yeni pazarlara ulaşabilir. Doğalgaz dağıtım işine girmek de onlar açısından oldukça kârlı olacak” diyor.

Bu gerçeklerden hareketle Katarlılar, İskenderun’da yaklaşık 13 milyar dolara mal olacak bir LNG Terminali inşa etmek için harekete geçti. Enerji Bakanlığı kaynaklarının verdiği bilgilere göre bir yıldır süren görüşmelerde önemli mesafe kat edildi. Yılda en az 6 milyar metreküp depolaması planlanan doğalgaz çevrim terminali için taraflar büyük oranda anlaştı. Prensip anlaşmasına göre projenin inşasını Katarlılar gerçekleştirecek. Terminalin yüzde 40’ı TPAO’nun olacak. Çoğunluk hisse ise Arap yatırımcılarda...

İgdaş’a talip

Katarlılar’ın mercek altına aldıkları bir diğer önemli yatırım da Türkiye’nin en büyük doğalgaz dağıtım şirketi olan İgdaş. Katar devlet varlık fonu, Katar Yatırım Otoritesi İgdaş’ı yakın markaja almış durumda. Piyasa analistleri yılda 5.5 milyar metreküp doğalgaz satışı gerçekleştiren İGDAŞ’ın satış fiyatının 5 ila 7 milyar dolar arasında olacağı tahmin ediyor. Araplar, Türkiye’nin en büyük gaz dağıtım şirketine Türkiye’nin önde gelen gruplarından birisiyle özelleştirme ihalesine teklif vermeye hazırlanıyor.

Yazının devamı...

Ziraat’te taşınma sancısı

Kamu devi Ziraat Bankası, enikonu İstanbullu oldu. Genel Müdürlük birimlerini insan kaynakları ve destek hizmetleri hariç İstanbul’a taşıyan Ziraat’te taşınma süreci biraz sancılı geçiyor. Banka çalışanları İstanbul’a taşınan bir diğer kamu bankası Vakıflar Bankası benzeri bir taşınma olanağının kendilerine sunulmamasından mutsuz. 2011’de İstanbul’a taşınma kararı alan Vakıfbank, Başkent’ten İstanbul’a giden personeline iki yıl kira yardımı yaptı. Ayrıca taşınma masraflarını da özel bir nakliye firmasıyla anlaşarak ciddi anlamda düşürdü. Buna karşın Ziraat, personeline bir sefere mahsus 600 ila 800 lira arasında bir fark ödüyor. Personel arasında rahatsızlık yaratan bu sorunun çözümü için Genel Müdür Hüseyin Aydın’ın devreye girmesi bekleniyor.

Adının açıklanmasını istemeyen bir banka çalışanı, “İstanbul’da yaşam Ankara’ya göre çok daha pahalı. Ankara’da 400 lira kirayla iyi bir ev bulmak mümkün. İstanbul’da aynı standartlar da bir evin kirası 750- 800 lira. Buna taşınma maliyeti de eklendiğinde fatura çok daha fazla büyüyor” dedi. Nakliye firmaları Ankara-İstanbul hattında taşınma işlemleri için 1.400 ila 1.750 lira ücret talep ediyor. İstanbul’daki genel müdürlük birimlerine tayini çıkan personel bu ücreti de kendi cebinden ödemek zorunda kalıyor.

Banka yönetimi ise İstanbul’a taşınmanın mecburi olmadığını, gitmek istemeyen personelin uygun pozisyon olması halinde Ankara’da kalabildiğini, özellikle ailelerin bölünmemesi için bu konuda son derece hassas davrandıklarını bildirdi.

Geri sayım sürüyor

Öte yandan Ziraat Bankası, İstanbul Finans Merkezi kapsamında Ataşehir’e taşınmak için gün sayıyor. Ataşehir’de 2 dev kuleden oluşan büyük bir genel müdürlük binası inşa etmeye hazırlanan Ziraat, dünyaca ünlü mimarlık firması KPF ile el sıkıştı. 54 bin 390 metrekarelik alana inşa edilecek yeni genel müdürlük binasının toplam 200 bin metrekare kullanım alanı olması planlanıyor.


TPAO’da büyük değişim

TürkiYE Petrolleri Anonim Ortaklığı’nda (TPAO) Genel Müdür Mehmet Uysal’ın emekli olmasının ardından büyük bir değişim dalgası yaşanıyor. Uysal’ın ardından kurumda görev yapan 60’a yakın personelin görev yeri ve pozisyonu değişti. Bu kişilerden 15 tanesi daire başkanı, başkan yardımcısı ve müdür düzeyinde. Kalan kısmı ise mühendis ve uzmanlardan oluşan teknik personel. Değişim sürecinin kurumu nasıl etkileyeceğini ise bize zaman gösterecek...



Gazbir’de Aksa iktidarı bırakmadı

Doğalgaz dağıtım şirketlerinin çatı örgütü konumundaki GAZBİR de dün genel kurul heyecanı vardı. 2004 yılından bu yana GAZBİR Başkanlığını yürüten Mehmet Kazancı, başkanlık görevini bırakırken, yerine Aksa Doğalgaz Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yaşar Arslan seçildi.


Yazının devamı...

Firari Garipoğlu alkolden sonra sigarayı da bıraktı

Hakkında yakalama kararı bulunan işadamı Hayyam Garipoğlu alkolden sonra tütün sektöründen de çıkıyor. Garipoğlu, şirketini 20 milyon euroya satışa çıkardı. İngiliz ve İtalyan yatırımcılar ilgileniyor.

1990’ların ilk yarısında özelleştirme ihalelerinde fırtına gibi esen Sümerbank ve Petrol Ofisi’ni satın alarak herkesin dikkatini çeken Hayyam Garipoğlu’nun hızlı yükselişi 1999’da sona erdi. İlk darbeyi Petrol Ofisi ihalesinin iptal edilmesiyle yedi. Hemen ardından sahibi olduğu Sümerbank’a el konuldu. 2001’de patlak veren ekonomik krizle sarsılan Garipoğlu, buna rağmen kısa sürede toparlanmayı başardı.

Önce devletle masaya oturdu. 2004’te Sümerbank’tan kaynaklanan 373 milyon dolarlık borcunu yeniden yapılandırdı ve taksitler halinde ödemeye başladı. Aynı dönemde Burgaz Rakı’yı kurdu ve alkollü içki pazarına adım attı. Burgaz Rakı kısa zamanda sektörün en büyük oyuncularından birisi haline geldi. 2005’te ise gözlerden uzak bir şekilde İstanbul’da Boğaziçi Tütüncülük A.Ş. adını taşıyan bir sigara şirketi kurdu.

2005’te kuruldu

Tütün sektöründe ‘White cheap’ olarak bilinen ucuz sigara üretmek amacıyla kurulan şirket, kısa zamanda üretime başladı. Garipoğlu’nun ters giden işleri yeniden rayına girmiş görünüyordu. 2008 yılında yabancı bir ortakla dünya devlerinin gözünü diktiği Ceyhan’da rafineri kurmak için görüşmelere başlayarak, yeniden sahalara döndüğü mesajını vermişti.

Ancak yeğeni Cem Garipoğlu’nun lise öğrencisi Münevver Karabulut’u vahşi bir şekilde öldürmesi sonun başlangıcı oldu. Cinayet kamuoyunda büyük bir infial uyandırırken, Emniyet firari Cem Garipoğlu’nun yakalanması için seferber oldu. 197 gün süren insan avının ardından Cem Garipoğlu tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Hayyam Garipoğlu, bu süreçte önce ‘sıfırdan yarattığı’ Burgaz Rakı’yı kaybetti. Hemen ardından da diğer varlıklarını satmak zorunda kaldı. 2011’de TMSF’ye olan borçlarını kapattı ve devlet ile helalleşti. Garipoğlu, şimdi büyük ümitlerle kurduğu tütün şirketini satmaya çalışıyor.

Sektöre yakın isimlerden edinilen bilgilere göre, şirketle Amerikalı, İngiliz ve İtalyan yatırımcılar ilgileniyor. Garipoğlu Grubu’nun şirket için 20 milyon euro istediği öğrenilirken, yatırımcıların bu rakamı aşağıya çekmeye çalıştıkları konuşuluyor.

Remzi Gür Afrika’da maden arayacak

Gürmen Group Yönetim Kurulu Başkanı Remzi Gür, Afrika’ya açılıyor. Türk şirketlerinin uzun yıllar boyunca madencilik sektöründen uzak durduğunu hatırlatan Gür, şöyle konuştu: 

“Ülkemizin sahip olduğu kaynakların yerli yatırımcılar tarafından çıkarılmasının daha iyi olacağını düşünerek bu sektöre girdik. Türkiye dışında yurtdışında da arama ve üretim faaliyetlerine bakıyoruz. Afrika ve Orta Asya coğrafyası olabilir. Fırsatları yakından izliyoruz.”



Borsada petrol ve maden vurgunu!

Nisan ayının başında borsaya kote bir tarım şirketi Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden petrol arama ruhsatı aldığını açıkladı. Sadece bu haberle şirketin hisseleri yüzde 33 yükseldi. Yükseliş bununla da sınırlı kalmadı. O günden itibaren deyim yerindeyse hisseler adeta coştu. Cuma günü itibarıyla şirketin hisseleri ‘petrol’ öncesi döneme göre yüzde 106 primliydi.

Bu konuyu TMMOB Petrol Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Kul ile görüştüm. Kul, son derece çarpıcı tespitlerde bulundu:

“Türkiye’de en fazla spekülasyon yapılan konuların başında yer altı kaynakları geliyor. Örneğin petrol ruhsatı almak çok pahalı bir işlem değil. 10 bin lira ödeyip bir bölgede arama ruhsatı alabilirsiniz. Asıl sorun arama ve sondaja başlamak. Bugün bir arama ve sondaj faaliyetlerinin maliyeti ortalama 5 milyon liradır. Borsa İstanbul’da ‘Petrol ruhsatı aldık’, ‘Altın aramaya başlıyoruz’, ‘Altın sahası aldık’ diye açıklama yapan ve bu haberler sayesinde ciddi kazançlar elde eden şirketlerin önemli bir bölümünün sermayesi bile bu işlere yetmez. Bu nedenle küçük yatırımcı çok dikkatli olmalı ve bu tür haberlerin takibini iyi yapmalı. Ayrıca SPK ve Borsa yönetimi neden bu şirketlerden faaliyetlerinin durumu hakkında da bilgi istemeli. Aksi halde yatırımcılar sürekli olarak mağdur olacaktır.”

Elçiye zeval olmaz. Bizden söylemesi...

Yazının devamı...

Dev şirketler yatırımı yerin altına indirdi

Türkiye’nin önde gelen aile ve grupları nihayet madencilik sektörüne adım attı. Koç, Ciner, Koza, Eczacıbaşı, Zorlu, Kolin, Çalık ve Ramsey gibi gruplar ekmeklerini yeraltından çıkarmak için büyük bir çaba ve emek harcıyor. Maden çeşitliliği açısından özel bir yere sahip olan Türkiye, sahip olduğu rezervleri henüz yeterince kullanamıyor. Bunun da iki önemli nedeni var.

İlk neden; madencilik sektöründe arama ve üretim çalışmalarının uzun ve ciddi anlamda masraf gerektirmesi. Türk şirketleri 5 ila 10 yıl arasında geri dönüşüm sağlayan madencilik yerine kısa zamanda geri dönüş sağlayan işkollarında faaliyet göstermeyi tercih ediyor. İkinci neden ise madencilik sektörünün çevreyle olan duyarlı ilişkisinin yarattığı tedirginlik.

Madenciler Derneği Başkanı Mustafa Sönmez, rezervlerin henüz tam olarak ortaya konulamadığına dikkat çekerek, “Maden aranmadan bulunmaz. Türkiye sathının henüz 20’si aranmış durumda. Buna yeraltını dahil ettiğimiz de ortalama daha da aşağıya iniyor” dedi. Türkiye’deki sondaj derinliğinin ortalama 100-150 metre civarında olduğunu kaydeden Sönmez, “ABD, Kanada, Avustralya gibi ülkelerde bu rakam 1000 metre civarında. Dolasıyla rezervlerimizin büyüklüğü hakkında tam olarak yorumda bulunmak mümkün değil” diye konuştu. Madencilik sektörünün stratejik bir sektör olduğuna dikkat çeken Sönmez, “Türkiye’nin 2012’deki 4.2 milyar dolarlık ihracatı önemli. Ama asıl önemli olan kendi endüstrimizin ihtiyaçlarını karşılamaktı. Eğer şirketlerinizin hammadde ihtiyaçlarını ülke içindeki kaynaklardan karşılayabilirseniz, bu şirketlerin rekabet gücünü artırır. Bu da cari açığın azalmasını sağlar” dedi. Madenciliğin sabır gerektiren bir sektör olduğunu anlatan Sönmez, “ Sektöre bugüne kadar yerli gruplar yeterince ilgi göstermiyordu ancak son dönemde bu tablo değişmeye başladı. Bu da bizi memnun ediyor” yorumunu yaptı.

Başbakan Tayyip Erdoğan ve kurmayları Cumhuriyet’in 100 yılında ihracatın 500 milyar dolara ulaşması için hummalı bir faaliyet içinde. Bu iddialı vizyonda madencilik sektörüne 15 milyar dolarlık bir hedef konuldu. Madenciler Derneği Başkanı Sönmez, “Bu hedefi rahatlıkla tutturuz. Eğer hükümet ön açıcı bazı tedbirler alırsa bu rakamı çok daha yukarıya çıkarabiliriz” dedi ve ekledi: “Geçtiğimiz yıl Haziran ayında kamuya ait tüm taşınmaz malların satışı, kirası, devri ve takası için Başbakanlık’tan izin alınması şartını getiren genelge madencilik sektöründe ciddi sıkıntı yarattı. Özellikle küçük ve orta büyüklükteki yatırımcılar, genelgenin ardından 3 aylık bir süreçte nedensiz red’ler, geciken izinlerden ötürü faaliyetlerini durdururken büyük yatırımcılar da gelecek ile ciddi tedirginlik yaşıyor”


Maden ihracatı 3 ayda % 40 arttı

Madencilik sektörü ihracatını yılın ilk çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 40,23 oranında artırdı. Sektörün ihracatı 2013’ün ilk üç ayında 1 milyar 170 milyon dolara ulaştı. Sektörün en fazla ihracat yaptığı ülkeler ise sırasıyla Çin, ABD, Belçika, Irak ve İtalya oldu. Sektörde Çin’in liderliği ilk çeyrekte de devam etti. Madencilerin Çin’e olan ihracatı yılın ilk üç ayında 2012 yılına kıyasla yüzde 101.5 artarak 604 milyon 633 bin dolara ulaştı.

Yazının devamı...

1.5 milyar dolarlık ‘güneş’ çarpması!

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, güneş enerjisinden elektrik üretiminde başvuru süresini ‘çaktırmadan’ uzattı. Araya kaynayan 234 girişimci sektörü ayağa kaldırdı

Güneş enerjisinden elektrik üretimi için geriye sayım başladı. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 14 Haziran’da güneş enerjisinden elektrik üretimi için lisans başvurularını kabul edecek. 600 MW’lık lisansın piyasa değeri 1.2 milyar euro yani yaklaşık 1.5 milyar dolar.

Aralarında yabancı yatırımcıların da yer aldığı 409 firma ön lisans alabilmek için Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’ne başvurdu. “Güneş yatırımcıları neden Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne başvuruyor?” diye sorabilirsiniz. Bunun cevabı EPDK’nın Ocak 2012’de çıkardığı ‘Güneş Enerjisi’ tebliğinde saklı.

14 Kasım’a kadar süre vardı

Tebliğde lisans almak isteyen yatırımcıların Haziran 2013’e kadar 6 aylık güneş ölçüm raporu sunmaları istenmişti. Ölçüm raporunun sağlıklı hazırlanabilmesi için de yatırımcıların en geç 14 Kasım 2012’ye kadar ölçüme başlaması gerekiyordu. Bu şartlara uygun fizibilite raporlarını bitiren şirketler, dosyalarını hazırlayıp beklemeye başlamıştı ki ilginç bir gelişme yaşandı.

Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü daha önce 30 gün olarak açıkladığı inceleme süresini 10 güne indirmek üzere bir mevzuat değişikliği hazırlayarak EPDK’ya gönderdi. Bu sayede başvuru süresine 20 gün daha ilave edilmiş oldu ve 234 yeni başvuruya olanak sağlandı. Bu beklenmedik karar dosyalarını önceden hazırlayıp teslim eden yatırımcıları çileden çıkarttı. Soluğu EPDK’da alan yatırımcılar bu durumun haksız rekabete yol açtığına dikkat çekerek, “600 MW başvuru için 643 başvuru geldi. Meteorolojinin tavrı yüzünden birçok bölgede başvurular çakıştı” dediler. Gelişmeleri değerlendiren EPDK yönetimi de “Süreyi uzatmanın bir mantığı yok, böyle bir düzenleme yatırımcılar arasında haksız rekabet yaratır” diyerek buna karşı çıktı.

İşi sıkı tutuyorlar

EPDK, rüzgar enerjisi lisanslarında yaşanan sıkıntıların güneşte de yaşanmaması için bu sefer işi sıkı tutuyor. 2007’de yapılan RES başvurularının 70 bin MW’ı aşması, birçok yatırımcının gereken şartları taşımaması ve koordinatlara dayalı başvuruları iyi etüt etmeden Suriye, Gürcistan ve Yunanistan’daki sahalara bile lisans vermesi kurumu ciddi anlamda yıpratmıştı.

Bu nedenle Başkan Hasan Köktaş ve ekibi bu sefer dikkatli. Başvuru prosedüründen seçim kriterlerine her sürecin şeffaf olmasına özen gösteriyor.

Güzel başlayan süreç söz konusu gelişmele yeni bir çıkmaza girdi. Şimdi Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün nasıl bir tavır izleyeceği merakla bekleniyor.

Yazının devamı...

Barbaros Hayreddin dümeni petrole kırdı

130 milyon dolara Norveç’ten alınan sismik araştırma gemisi Barbaros Hayreddin Paşa’nın petrol için ilk durağı Batı Karadeniz kıyıları olacak.

Petrolde yüzde 92, doğalgazda yüzde 98 oranında dışa bağımlı olan Türkiye, karalardan sonra deniz aramalarında da atağa geçiyor. 130 milyon dolara Norveç’ten alınan sismik arama Barbaros Hayreddin Paşa’nın umuda yolculuğundaki ilk durak ise Batı Karadeniz kıyıları olacak. Türkiye’nin yeni sismik araştırma gemisi Barbaros Hayreddin Paşa Karaköy Limanı’nda düzenlenen törenle hizmete girdi.

Törende konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin daha önce sismik araştırmalarını yabancı gemi kiralayarak gerçekleştirdiğini hatırlatarak, şunları söyledi:

“İleri teknolojiyle donanımlı sismik araştırma gemimizle bu araştırmalarımızı kendimiz yapacağız. Belli bir süre sonra bunun ikincisini de çalışmaların içine katacağız. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) dar kapsamlı değil, uluslararası anlamda da bu çalışmaları yapacak konuma ulaşmasını arzuluyoruz.”

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da ileri teknoloji ile donatılan bu gemiden dünyada sadece 10 tane olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

“18 ayrı milletten teknik personel bu gemide çalışıyor. Heyetimiz 3 yıl yabancılarla çalışacak. Üç yıl sonra yabancı personel gemiden ayrılacak. Gemi, 3 yıl içinde kendisini amorti edebilecek ticari kabiliyete sahip.”

Geminin maliyetinin 130 milyon dolar olduğunu anlatan Yıldız, personel ve ekipman giderleri için 3 yıl içinde toplam 20 milyon dolar para harcanacağını kaydetti.

Yıldız, aramalarda petrol veya doğalgaz bulunması halinde Tuzla Tershanesi’nde üretilecek ve sondaj yapabilecek bir petrol platformunun inşa edilmesinin de gündeme geleceğini açıkladı.

TPAO Genel Müdürü Mehmet Uysal ise “Geminin ürettiği datalarla Akdeniz ve Karadeniz’de yer altı yapılarını çözeceğiz, ardından sondaj çalışmalarına başlayacağız. 2 ve 3 boyutlu sismik arama özelliğine sahip gemi, yer altına ilişkin hassas bilgilere ulaşacak. Kaydedilen bilgileri yer bilimciler değerlendirecek. Değerlendirmeye göre sondaj yapılacak yer belirlenecek” diye konuştu.


Akdeniz ve Lübnan’da da petrol arayacak

Barbaros Hayreddin Paşa, ilk önce batı Karadeniz’de Ereğli açıklarında çalışacak. Üç aylık çalışmanın ardından gemi rotayı Akdeniz’e çevirecek. TPAO Genel Müdürü Uysal, Akdeniz’den son derece ümitli olduklarını belirterek, “Antalya Körfezi’nde Shell firmasıyla bir ortaklık anlaşmamız var. Şirketlerin ümitleri olmasa o kadar parayı riske etmezler.” dedi. İskenderun’da petrolün fiyatı 10 dolarken delinmiş bir petrol sondajı bulunduğunu hatırlatan Uysal, “Orada yeniden sondaja başlayacağız. Lübnan’da da ihale olacak ve bu ihaleye katılacağız. Doğu Akdeniz’de yoğun olarak çalışıp, bu potansiyelin yer altı bölümünü aydınlatmaya çalışacak” dedi.

130 milyon $’a Türk oldu

- TPAO, orijinal adı ”Polarcus Samur” olan Barbaros Hayreddin Paşa Gemisi’ni 130 milyon dolara Norveçli Polarcus firmasından satın aldı.

20 milyon $ ilave maliyet

- Gemide 18 farklı ülkeden 25 yabancı personel görev yapıyor. Personel ve masraflar için 3 yılda 20 milyon dolar ilave ödeme yapılacak.


50 kişi görev yapacak

- 50 personelin görev yaptığı geminin yabancı personeli Türk gemicilerin yetiştirilmesinin ardından ülkelerine geri dönecek.

3 yılda kendini amorti edecek

- Maliyeti 150 milyon dolara ulaşan Barbaros Hayreddin özel sektöre de ücret karşılığı bilgi sağlayacak. Böylece parasını 3 yılda çıkaracak

Çevre dostu teknoloji

- Dizel itici gücü, yüksek özellikli katalitik çeviricileri, çift gövdesi ve su temizleme sistemleriyle çevre dostu gemiler arasında gösteriliyor.

Şimdi de pazarcıya rakip olacak

Her ay ortalama 75 mağaza açarak perakende sektöründeki dengeleri değiştiren UCZ, 2013 sonunda sektörün 3. büyük oyuncusu olmayı hedefliyor. Ortalama 50 metrekare büyüklüğündeki satış noktalarıyla mahalle aralarında dev marketlere karşı ‘gerilla savaşı’ yürüten UCZ, Şubat ortası itibarıyla 750 satış noktasına ulaştı.


Pazara iniyor

Şirket, mağaza sayısını yıl sonuna kadar 2000’e çıkarmayı hedefliyor. Rakiplerinden farklı ve saldırgan bir pazarlama stratejisi izleyen UCZ, sokak aralarından sonra şimdi de semt pazarlarına inmeye hazırlanıyor. Edinilen bilgilere göre, şirket eski model tırları satın alarak semt pazarlarında satış yapmak için düğmeye bastı. İlk etapta 10 tane tır satın almayı planlayan yönetim, bu araçları hergün farklı bir pazara göndererek hem satış hem de markanın reklamını yapacak. Tır satış noktalarında gıda ve deterjan gibi temel ihtiyaç maddeleri satılacak.

Hedef 2015’te 5 bin mağaza

UCZ 2015 sonunda 5 bin satış noktasına ulaşarak, Türkiye’nin en yaygın marketi olmayı hedefliyor.

Şirket cirosunun 2.5 milyar lira civarında olacağı tahmin edilirken, çalışan sayısı da 12 bine ulaşacak. Şirket bu yıl açacağı toplam 1250 mağaza ile toplam 3200 kişiye istihdam sağlayacak.

Yazının devamı...

Nükleerde yerli payı 7.5 milyar dolara çıkacak

Akkuyu NGS A.Ş. Genel Müdürü Aleksandr Superfin, 20 milyar dolara malolması beklenen nükleer santralin 7.5 milyar dolarlık bölümünün Türk şirketlerince karşılanabileceğini vurguladı.

Mersin Akkuyu’da kurulacak Türkiye’nin ilk nükleer santrali için geri sayım başladı. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu için verilen süre 21 Mayıs’ta sona erecek. Her şey yolunda giderse 2014 başında nükleer santral için ilk kazma vurulacak. 4 bin 800 MW kapasiteli Akkuyu Nükleer Santrali’nde 2020 yılından itibaren elektrik üretimine başlanması planlanıyor.

VATAN’ın sorularını yanıtlayan Akkuyu NGS A.Ş. Genel Müdürü Aleksandr Superfin, 20 milyar dolara malolması beklenen nükleer santralin maliyetlerinin daha da aşağıya çekilmesinin mümkün olduğunu söyledi. Superfin, “Amacımız bu rakamı mümkün olduğu kadar düşürmek. Bizim bunu düşürmemiz gerekiyor. Türk hükümet yetkilileriyle vergi teşvikleri konusunda görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Bu görüşmelerin ardından fiyatı daha net bir şekilde telaffuz edebileceğiz” dedi.

1 milyar $ aktardık

Nükleer Santral için Rus tarafının şu ana kadar yaklaşık 1 milyar dolar transfer ettiğini anlatan Superfin, “Önümüzdeki süreçte bu rakamı 2.4 milyar dolara çıkaracağız” dedi ve ekledi: “Bu yıl sonu itibarıyla hazırlık çalışmaları başlayacak. Şu ana kadar büyük ölçekli saha ölçüm çalışmaları yaptık. Yılsonuna kadar ÇED raporunu alacağımızı ümit ediyoruz. Bunun ardından da üretim lisansı almak istiyoruz.

Bunların ardından da inşaat çalışmalarına başlayacağız.” Superfin’in verdiği bilgilere göre, santralin inşası için gereken 20 milyar doların yüzde 30’u (6 milyar dolar) özkaynaklardan, geriye kalan bölümü ise Eximbank ve özel bankalardan alınacak ticari kredilerle karşılanacak. Akkuyu NGS A.Ş. Genel Müdürü Aleksandr Superfin, santralde yerli katkı payını üst seviyeye taşımak için kapsamlı bir çalışma yürüttüklerini belirterek şunları söyledi:

İşbirliği içindeyiz

“Enerji Bakanlığı ve Sanayi odaları ile geniş kapsamlı bir envanter çalışması yürütüyoruz. Türk firmaları nükleer santralin hangi ihtiyaçlarını karşılayabilir sorusuna gerçekçi bir cevap arıyoruz. Bu konuda sıkı bir işbirliği içindeyiz. Biz proje bedelinin 7.5 milyar dolarlık bölümünün Türk şirketleri tarafından karşılanabileceğini düşünüyoruz. Bu rakam inşaat çalışmaları, montaj çalışmaları, ekipman üretimi ve ekipman temini konularını içeriyor.”

Nükleer teknoloji alanında farklı işbirliklerinin gündeme gelebileceğini ifade eden Rus yönetici, “Rus şirketleri nükleer santrale daha fazla katkı sağlayabilmek adına Türkiye’deki bazı şirketleri satın alabilir. Benzer bir süreç daha önce Çek Cumhuriyeti’nde de yaşanmıştı. Burada satın alınan şirket şimdi üçüncü ülkelere de ekipman ihraç ediyor” bilgisini verdi.

Ortak olmak isteyen çok

Akkuyu Nükleer Santrali’nin işletmecisi olan Akkuyu NGS A.Ş’nin yüzde 49’luk bölümünün yerli ve yabancı yatırımcılara satılması planlanıyor. Aleksandre Superfin, “Bu konuda yerli ve yabancı gruplardan birçok teklif alıyoruz. Türkiye’nin önde gelen holding ve gruplarının projeyle ilgilendiklerini biliyoruz. ÇED Raporu sonrasında durumu daha iyi yorumlayabileceğimizi düşünüyoruz” dedi. Superfin, Türkiye’de nükleere ilişkin kurumsal yapıların da bir an önce oluşturulması gerektiğini söyledi.

Gizli ajandamız yok, amacımız para kazanmak, santral de kârlı

AKKUYU NGS A.Ş. Genel Müdürü Aleksandr Superfin, son zamanlarda merak edilen bir konuya da açıklık getirdi. “Rusya neden tüm maliyet ve finansman-işletme giderlerini üstlenerek böyle bir projeye imza atıyor?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Rosatom tarihinde ilk kez Yap- İşlet modeliyle bir santral inşa ediyor, bu doğru. Gizli bir ajandamız ve özel bir hedefimiz yok. Amacımız para kazanmak. Türkiye hızla gelişen ve büyüyen bir ülke. Elektrik talebi her yıl daha hızlı bir şekilde artıyor. Ayrıca elektrik fiyatları uluslararası piyasalarla son derece uyumlu. Dolayısıyla Yap- İşlet modeliyle burada santral kurmak ve işletmek son derece kârlı bir iş olarak görünüyor.”

Güvenlik sorun olmayacak

Japonya’daki Fukuşima Kazası sonrasında çok daha fazla tartışılmaya başlanan santral güvenliği konusunda Ruslar kendilerinden oldukça emin.

Akkuyu Genel Müdürü Aleksandr Superfin, “Teknik çözümlerimiz son derece modern ve dünya şartlarına uygun çözümlerdir. Hatta bizim projemiz için öngördüğümüz teknoloji en ağır şartlarda bile çalışabilecek durumda. Projenin en önemli maliyet kalemlerinden birisini de güvenlik ve çevresel etki için harcanacak tutar oluşturuyor” dedi.

İlk elektrik 2019’da üretilecek

2014 yılında inşaatına başlanacak olan nükleer santralde ilk elektrik üretimine 2019 yılında başlanacak. Bir yıllık deneme üretiminin ardından 2020 yılının ortasında birinci ünite ticari işletmeye alınacak.

Yazının devamı...

Havacılık sektörünü ‘Şimşek’ çarptı

Maliye’nin, leasingle aldığı uçaklarda KDV’yi eksik ödediği gerekçesiyle Pegasus’a kestiği 80 milyon liralık ceza sektörü karıştırdı. Ceza onaylanırsa havacılık sektöründeki diğer şirketler de türbülansa girecek.



Türk havacılık sektörü son yıllarda hızlı bir gelişim gösterdi. 2003 yılında 2.2 milyar dolar olan sektör büyüklüğü 10 yıl gibi kısa bir sürede 7 kat artışla 15 milyar dolara yükseldi. Aynı dönemde havayolu şirketlerinin uçak sayısı da arttı. 162 olan uçak sayısı 373’e çıkarken, koltuk kapasitesi de 27 bin 600’den yüzde 137 artışla 65 bin 500’e fırladı.

Türk Havayolları (THY) dünya havacılık klasmanında ‘devler ligine’ dahil olurken özel şirketler de bölgesel oyuncu olarak öne çıkmaya başladı. Bugün dünyanın 240 noktasına tarifeli seferlerle yolcu taşıyan havacılık şirketlerinin kısa zamanda kat ettiği bu mesafe yaşanan değişimin boyutlarını da gözler önüne seriyor.

Böylesine dinamik bir sektör olan havacılık sektöründe son günlerde ciddi bir tatsızlık hakim.

Bunun nedeni ise Maliye Bakanlığı’nın finansal kiralama (leasing) alanında yaptığı KDV düzenlemeleri...

Cezanın gerekçesi...

Havacılık sektöründe ciddi kaygıya neden olan süreç geçtiğimiz yıl başladı.

Maliye Bakanlığı’na bağlı vergi müfettişleri Pegasus Havayolları’nın hesaplarını inceledi. Müfettişler incelemelerinin ardından yurtdışından finansal kiralama yoluyla satın alınan uçaklar için ödenen verginin eksik yatırıldığı, bu nedenle şirketin 80 milyon lira vergi cezası ödemesi gerektiği yönünde bir inceleme raporu yazdı. Bu bilgiye ulaştıktan sonra Pegasus Havayolları’nı arayıp, cezanın gerekçesini sorduk. Gelen cevap son derece ilginçti. Şirket yetkililerinin açıklamalarına göre, sorun Maliye Bakanlığı’nın hava taşıma araçlarını da kapsayan leasing sektöründeki vergi düzenlemesinin farklı yorumlanmasından kaynaklanmıştı.

KDV bir indi, bir çıktı

Hatırlanacağı üzere Maliye Bakanlığı, Ocak 2008-Ağustos 2008 döneminde daha önce yüzde 1 olan KDV’yi yüzde 18’e yükseltmiş ve ardından yeniden yüzde 1’e indirmişti. Değişimin yaşandığı dönemde uçak satın alan Pegasus yönetiminin bu işlemi vergi denetmenleri tarafından farklı yorumlanınca ortaya böyle bir sonuç çıkmıştı.

Şirket yetkilileri, “Maliye Bakanlığı tarafından Pegasus Hava Yolları’na kesilen ceza ile ilgili karar henüz onanmamıştır. Konuya ilişkin yasal süreç halen devam etmektedir” derken çok önemli bir noktaya da dikkat çekti:

“Başta THY olmak üzere tüm havacılık sektörünün en öncelikli gündem maddelerinden biri durumuna gelen bu konuya gösterdiğiniz hassasiyet için teşekkür ederiz.”

Sektör endişeli

Görülen o ki vergi müfettişleri tarafından yazılan vergi raporu sadece Pegasus’u değil, tüm havacılık sektörünü derinden etkileyecek. Zira tüm havayolu şirketleri uçaklarını aynı finansman yöntemiyle satın aldığı için benzer bir cezayla karşı karşıya kalabilirler. Havacılık sektörüne büyük bir yük getirmesinden endişe edilen bu süreçle ilgili Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Vergi Denetim Kurulu’nun nasıl bir yol izleyeceğini bize zaman gösterecek...

20 milyar dolarlık uçak siparişi verildi

16 havayolunun faaliyet gösterdiği havacılık sektöründe şirketlerin 2012 sonu itibarıyla 373 uçağı bulunuyor. Geçtiğimiz yıl havacılık sektörü açısından rekorlar yılı oldu. Türk Hava Yolları (THY) ve Pegasus Havayolları toplam 20 milyar dolarlık uçak siparişi vererek dünya havacılık tarihine geçti. THY uzun menzilli 30 uçak için Boeing ve Airbus ile 8.2 milyar dolarlık kontrat yaparken, Pegasus Havayolları Airbus’a 12 milyar dolar değerinde 100 adetlik uçak siparişi verdi.

Uçaklar nasıl satın alınıyor?

Milyonlarca dolarlık yolcu uçakları genelde finansal kiralama (leasing) yoluyla satın alınıyor. Önce havayolu şirketleri bir uçak üreticisiyle anlaşıyor. Hemen ardından küçük bir ödeme yapıyor. Uçakları teslim aldıktan sonra da 10 ila 25 yıl içinde borcunu ödüyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.