Şampiy10
Magazin
Gündem

400 milyon dolar aldım ama yine mutlu değilim

Özelleştirme İdaresi Başkanı Aksu, “İptal edilen dağıtım ihalelerinden 400 milyon dolar ceza geliri elde ettik. Ama mutlu değilim. Amacım varlıkları en yüksek fiyata satmaktı” dedi.

Türkiye’de elektrik dağıtım bölgelerinin özelleştirmesi tamamlandı. Bu özelleştirmelerden devletin kasasına 12.7 milyar dolar girdi. TV’lerden şeffaf bir şekilde gerçekleştirilen özelleştirme ihalelerinde 15.8 milyar dolarlık bir teklif gelmişti. İhalelerin sürükleyici gücü ise kamuoyunda ‘Çılgın Mehmetler’ olarak bilinen Mehmet Emin Karamehmet ve Mehmet Kazancı idi. İkili Boğaziçi, Anadolu Yakası ve Gediz Elektrik dağıtım ihalelerinin yanı sıra Başkent Doğalgaz İhalesinde de fırtına gibi esti. İkilinin o dönemde kazandıkları ihalelerin toplam büyüklüğü 7.9 milyar dolara ulaştı.

250 milyon yaktılar

Ancak küresel ekonomik kriz ve şirket ortakları arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden taahhütlerini yerine getiremedi. İkilinin buna karşılık yaktığı teminat tutarı 250 milyon doları buldu. İptal olan diğer işlemlerle birlikte Hazine’nin kasasına 400 milyon dolar girdi.



Özelleştirme İdaresi (ÖİB) Başkanı Ahmet Aksu, “İptal olan ihalelerden toplam 400 milyon dolarlık teminat mektubunu nakte çevirdik, irad kaydettik. Ama biz bundan mutlu olmadık. Sonuçta kamu ciddiyeti içinde yapılan ihale olduğu için biz paraları aldık ama dediğim gibi bundan mutlu olmadık” dedi.

‘Enerjiye Yön Verenler’ yazı dizisinin bu haftaki konuğu olan Aksu, enerji sektöründeki özelleştirme sürecini değerlendirdi. 21 bölgenin tamamının özel sektöre devredildiğini anlatan Aksu, “18 bölge ÖİB eliyle özelleştirildi. Özelleştirmeleri yaparken tek amacımız yüksek gelir elde etmek değildi. Asıl amacımız yeni döneme uyum sağlayacak, yatırım yaparak hizmet kalitesini artıracak ve daha da önemlisi kaçak-kayıpla mücadele edecek şirketleri piyasaya kazandırmaktı” diye konuştu.

Zarar dönemi bitti

Özelleştirmelerin asıl faydasının orta ve uzun vadede ortaya çıkacağını anlatan OİB Başkanı Aksu, “Ortada sağlıksız bir zincir vardı. Elektrik Üretim A.Ş veya Tetaş elektrik dağıtım şirketlerine elektrik satıyordu. Dağıtım şirketleri bunun parasını tahsil edemiyordu. Bunu alamayınca Tetaş Hazine ve Botaş’a olan sorumluluklarını yerine getiremiyor. Botaş da diğer uluslararası paydaşlarına karşı sorumluluklarını yerine getiremiyordu. Kartopu gibi sürekli büyüyen bu sarmaldan çıkabilmenin tek yolu özelleştirmeydi” dedi ve ekledi: “Özelleştirme sayesinde TEDAŞ’ın 2 milyar liralık yıllık zararından kurtulmuş olduk, yılda 4 milyar liraya ulaşan yatırım da kamu yerine özel sektör tarafından gerçekleştirilecek. Buna ilaveten faturaların zamanında tahsil edilmesi sayesinde kamu enerji şirketleri üzerindeki borç ve faiz yükü de ciddi anlamda azalmış olacak.”

Bu yıl gerçekleşen dağıtım özelleştirmelerinde farklı bir strateji izlediklerini anlatan Aksu, “Bu süreçten yatırımcılar da bizler de gereken dersleri çıkardık. İkinci ihalede süre kaybı olmaması için gereken önlemleri aldık. Yeni şartnamelerle finansman şartlarını ağırlaştırdık. Dolayısıyla işadamları daha önceden yaptıkları gibi ‘önce bir ihaleyi alalım, parayı daha sonra buluruz’ gibi bir düşünce içine girmediler. Finansman paketleriyle birlikte ihalelere katıldılar ve buna uygun fiyatlar teklif ettiler. Sonunda sorunsuz bir şekilde devir işlemleri gerçekleşti” bilgisini verdi.

Sıra şimdi santral ihalelerine geldi

İlk aşama dağıtım sektörünün özelleştirilmesiyle tamamlandı. Şimdi ise yeni bir dönem başladı. ÖİB enerji üretim tesislerinin özelleştirilmesi için düğmeye bastı. Daha önce 150 MW’lık bir HES santrali özelleştirildi. Hemen ardından da Seyitömer Termik Santrali 2.2 milyar dolara özelleştirildi. Hemen ardından da Kangal Termik Santrali 985 milyon dolara özel sektöre devredildi. Şimdi de Çatalağzı, Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan termik santralleri özelleştirilecek. Ahmet Aksu, “Öncelikle termik santrallerin özelleştirilmesini tamamlayacağız. Burada temel hedef; bu işletmelerin uzun zamandır birikmiş yatırım ihtiyacı var, modernizasyon ihtiyacı var, çevresel anlamda güçlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca yerli kömürün etkin bir şekilde kullanılması doğalgaza olan bağımlılığı azaltacak. Bu da cari açığın düşürülmesi açısından büyük önem taşıyor” dedi.

Barış süreci fiyatı yükseltti

Kaçak-kayıp oranının son derece yüksek olduğu Vangölü ve Dicle Elektrik Dağıtım Bölgelerine yatırımcılar ciddi fiyatlar teklif ettiler. Dicle Elektrik Dağıtım 387 milyon dolara İşkaya- Doğu Grubu tarafından satın alındı. Vangölü Bölgesi için Türkerler İnşaat 118 milyon dolar ödedi. Barış Süreci’nin bu anlamda yatırımcılara cesaret verdiğini kaydeden ÖİB Başkanı Ahmet Aksu, “ Bu sürecin önemli bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Batıdan giden ve işi severek yapan yatırımcıların kazanmış olması da bunu gösteriyor” diye konuştu.

Yazının devamı...

Elektrikte kartla ödeme başlıyor!

Hazırlanan yeni yönetmeliğe göre, tüketiciler elektrik aboneliği için artık internet veya telefon üzerinden başvuru yapabilecek. Elektrik faturalarını kredi kartıyla ödeyebilecek.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) 34 milyon elektrik abonesini yakından ilgilendiren bir dizi düzenleme için düğmeye bastı. Hazırlanan Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği ile artık elektrik bağlatmak için dağıtım şirketine gitme dönemi bitiyor. Başvurular internet veya telefon üzerinden yapılacak. Tüketiciler faturalarını kredi kartıyla ödeyebilecek. Sayaç parası tüketicinden alınmayacak

Elektrik dağıtım özelleştirmeleri yapılan devir işlemleriyle tamamlandı. Ancak bu süreç bir dizi sorunu da beraberinde getirdi. Sayaçların zamanında okunmaması veya eksik okumadan kaynaklanan sorunlar yüzünden vatandaşlarla şirketler karşı karşıya geldi. Bu konudaki şikâyetlerin son dönemde artması üzerine Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) da harekete geçti.

VATAN’ın sorularını yanıtlayan EPDK Başkanı Hasan Köktaş, “Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğimizde önemli değişiklikler yaptık. Düzenleme önümüzdeki günlerde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girecek. Çok fazla detaya girmek istemem ama tüketiciler açısından ilgi çekici bir iki hususu ifade edebilirim” dedi ve ekledi:

“Elektrik abonelerinin satış sözleşmesi başvurularının internet üzerinden ya da telefonla yapılmasına imkân sağlanmayı hedefliyoruz. Ayrıca abonelere faturaların elektronik posta ile gönderilebilmesine yönelik düzenleme yapıyoruz. Faturaların kredi kartları ile ödenebilmesine de olanak sağlıyoruz. Sayaç değişimi ile ilgili olarak, tüketiciden herhangi bir ad altında bedel talep edilemeyeceği ve tüm maliyetlerin ilgili dağıtım şirketi tarafından karşılanacağı, mevcut sayaçların belirli bir program kapsamında, sayacın bakım ve işletme sorumluluğu kapsamında tüketiciden iz bedelle devralınmasını getiriyoruz.”

Köktaş, kayıp-kaçak bedelleri hakkında da önemli açıklamalar yaptı. Bu konuda son yıllarda önemli gelişmeler yaşandığına dikkat çeken Köktaş, “Bu kapsamda, toplam 10.84 milyar kWh, yani 2,8 milyar TL kaçak tahakkuku gerçekleştirildi ve 671 bin abone hakkında ise savcılığa suç duyurusunda bulunuldu” bilgisini verdi. Halen yüzde 14.5 civarında olan kayıp- kaçak oranının 2014 yılında yüzde 13.2, 2015 yılında da yüzde 12’ye doğru bir azalış yaşanması bekleniyor.

KURULU GÜÇTE REKOR KIRILDI

Elektrik üretiminde bu yıl çok önemli bir rekora imza atıldı. Ekim sonu itibarıyla 4 bin 925 megavatlık kapasite artışı sağlandı.

Bunun 428.3 megavatı rüzgar, 2 bin 114 megavatı hidrolik,148.6 megavatı jeotermal, 65.5 megavatı çöp gazı, biyokütle ve atık ısıdan oluştu. Toplamda 4.7 milyar liralık bir yatırım anlamına gelen bu tesislerin devreye girmesiyle Türkiye’nin toplam kurulu gücü de 62 bin megavata ulaştı. İşletmeye alınan santraller ile elektrik enerjisi üretim santrali sayısı 883’e yükseldi.

Güneş enerjisinde başvuruları inceliyoruz

Haziran ayında güneş enerjisi santrali başvurularını alan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) bu konudaki incelemelerini sürdürüyor. EPDK Başkanı Hasan Köktaş, “600 megavatlık lisans için 7 bin 873 megavatlık 496 adet lisans başvurusu geldi” dedi. Köktaş’ın verdiği bilgilere göre zaman kaybını önlemek için usulüne uygun yapılan 392 lisans başvurusuna ilişkin bilgi ve belgeler Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü, TEİAŞ Genel Müdürlüğü ve Kurumumuz Kamulaştırma Dairesi Başkanlığı’na gönderildi. Kurum, 104 başvurunun sürece devam edip edemeyeceği konusunda da bir karar aşamasında. Başkan Hasan Köktaş, “İlgili kurumların teknik değerlendirmeleri tamamlaması ve yarışma sürecinin ardından şirketler ön lisanslarını alıp yatırım sürecine başlayacaklar.

Tabii bu dediğim 2013 yılı için yapılan başvurular. Biliyorsunuz yeni mevzuatımızla TEİAŞ önümüzdeki günlerde 2014 yılı ile 5 ve 10 yıllı dönemler için bağlantı kapasitelerini ilan ettikten sonra yeni bir başvuru süreci başlatacağız.” diye konuştu.

Yazının devamı...

İşte elektriği bedavaya getirecek sihirli formül

Ayda 40 bin liranın üzerinde elektrik faturası ödeyen tüm işletmeler güneş paneli ve rüzgar türbini kurarak elektriği bedavaya getirebiliyor. Üstelik bunun için kamudan izin de gerekmiyor.

Küçük ve Orta Boy İşletmelere (KOBİ) büyük müjde. Fabrika ve sanayi tesisleri artık kendi elektrik ihtiyaçlarının tamamını yenilebilir enerjiden karşılayabiliyor. Lisanssız Elektrik Üretimi Derneği (LİDER) Başkanı Yalçın Kıroğlu, “ 1 MW’lık enerji üretimi için yaklaşık 1.2 milyon euro (3.3 milyon TL) yatırım yapılması gerekiyor. Tesis devreye girdikten sonra yılda en az 600 bin liralık elektrik üretimi gerçekleştiriyor. Bu sayede tesis 6 yılda kendisini amorti ediyor” dedi ve ekledi:

23 yıl bedava

“Rüzgar türbinleri 20 yıl, güneş enerjisi panelleri ise 30 yıl boyunca kesintisiz üretim yapabiliyor. Dolayısıyla geriye kalan 23 yıl boyunca elektrik bedavaya gelmiş oluyor..”

Devletten izin almadan elektrik üretimi olarak özetlenebilecek lisanssız elektrik üretiminde tarihi gelişmeler yaşanıyor. 2 Ekim’de yeni yönetmeliğin devreye girmesiyle birlikte lisanssız elektrik üretimi sektöründe yeni bir dönem başladı. 14 Mart’ta çıkan 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun çıkışıyla başlayan süreç yeni yönetmeliğin yayınlanmasıyla birlikte tamamlandı. Artık lisans almadan isteyen herkes 1 megavata kadar elektriği kendisi üretebilecek. Tüketim fazlasını ise şebekeye verebilecek.

Sanayiciye limit yok

LİDER Başkanı Yalçın Kıroğlu, “Lisanssız elektrik üretiminde gözden kaçan çok önemli bir husus var. Artık yüksek miktarda elektrik tüketen işletmeler fazla üretimlerini şebekeye ücretsiz vermek kaydıyla yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak sınırsız üretim yapabiliyor. Fabrikalar, sanayi tesisleri, alışveriş merkezleri, turizm tesisleri 3, 5 hatta 8 MW’lık lisansız üretim gerçekleştirebilir” dedi.

Bu gelişmenin ardından lisanssız elektrik üretiminde büyük bir patlama yaşanması bekleniyor.

Yalçın Kıroğlu, “ Bugünkü kur üzerinden 3.3 milyon lira yatırım yapan bir işletme rüzgarda yıllık 900 bin lira, güneşte de 600 bin liralık elektrik faturasını bedavaya getiriyor. Bu yüzden sanayi tesisleri ve işletmeler açısından büyük bir fırsat söz konusu” dedi.

Bu gerçeğin farkına varan birçok işletmenin hemen harekete geçtiğini anlatan Kıroğlu, 2014’ten itibaren lisanssız elektrik üretiminde ciddi bir patlama yaşanacağını söyledi. Kıroğlu, “ 2015 sonunda 5 bin megavatlık bir kurulu güce ulaşacağımızı düşünüyorum. 3500 megavatın güneşten geleceğini öngörüyoruz. 1250 megavatta rüzgardan gelir. Geriye kalan 250 megavatta biyoyakıt ve diğerlerinden sağlanır” dedi.

Enerji faturası 3 milyar $ düşecek

Türkiye’de üretilen her 100 birim elektriğin 43 birimi doğalgazdan elde ediliyor. Geçtiğimiz yıl 44 milyar metreküp doğalgaz ithal eden Türkiye, ithal ettiğin gazın yüzde 50’sini elektrik üretmek için kullandı. Rusya, İran ve Azerbaycan’dan gelen gazın ortalama fiyatı ise 442 dolar oldu. Yani elektrik için yaklaşık 9.2 milyar dolar ödendi. LİDER Başkanı Yalçın Kıroğlu, “Cari açık ve arz güvenliği açısından büyük önem taşıyan enerji ithalatının düşürülmesinde rüzgâr ve güneş çok ciddi katkılar sağlayacaktır. Bizim hesaplarımıza göre yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye alınması halinde yıllık 3 milyar dolarlık tasarruf sağlanabilir” bilgisini verdi.



9 yıl vadeli özel kredi geliyor

Derneğin yoğun çabaları sonunda sonuç verdi ve bankalar ‘lisanssız elektrik üretimi kredisi’ için düğmeye bastı. LİDER Başkanı Yalçın Kıroğlu, “Projelerin finansmanında büyük aşama kaydettik. İlk Halkbank yolu açtı. İş Bankası, Vakıflar Bankası ve Denizbank da yakında devreye girecek. Diğer bankaların da böylesi büyük bir potansiyele kayıtsız kalmayacağına inanıyoruz. Projeye göre değişmekle birlikte yüzde 100’üne kadar kredi verilebilecek. Vadeler 9 yıla kadar çıkacak” dedi.

Yazının devamı...

Bürokrasi gölge etmesin güneşte rekora koşalım

Türkiye güneş enerjisinde 10 yıl içinde 3 bin megavatlık bir kapasiteye ulaşmayı hedefliyor. GÜNEŞE Derneği Başkanı Özer, “Bürokrasi azaltılsın. 10 yılda bu hedefi 10’a katlayalım” dedi.

Türkiye aslında bir güneş ülkesi. Anadolu toprakları İspanya’nın ardından güneşi en fazla hisseden ikinci coğrafya. Günde ortalama 7.2 saat ve yılda 110 gün güneşle buluşan bu bereketli topraklarda güneş enerjisi yatırımları ise yok denecek kadar az. Güneş enerjisi yatırımlarını hızlandırmak ve kurumsal bir yapıya kavuşturmak isteyen Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Haziran ayında Türkiye’nin ilk güneş enerjisi santrali için lisans başvurularını topladı.



Devler sıraya girdi

600 megavatlık lisans için toplam 8900 megavatlık başvuru geldi Türkiye’nin önde gelen grupları Zorlu, Çalık, Enerjisa, Aksa, Fiba, Aksa, Eksim ve Boydak ile yabancı devlerin de aralarında olduğu çok sayıda şirket bu alana yatırım için kuyruğa girdi.

Güneşten Elektrik Üreten Sanayici ve İşadamları Derneği (GÜNEŞE) Başkanı Mehmet Özer, “ Türkiye’de geçen yıl 242 milyar kwh elektrik tüketildi. Bunun çok önemli bir bölümü doğalgaz ve ithal kömürden yani yerli olmayan kaynaklardan karşılandı” dedi ve ekledi: “Buna karşın Türkiye’nin güneş potansiyeli 380 milyar kwh. Yani ülkenin enerji talebinin tamamını karşılayacak seviyede. Türkiye’nin petrolü aslında güneştir”

Büyük ölçekli Güneş Enerjisi Santrallerinin (GES) 2015’ten önce faaliyete geçmesinin mümkün görünmediğini söyleyen Özer, bu durumun ülke ekonomisi açısından önemli bir kayıp olduğuna dikkat çekti. “ Güneşte Almanya’nın kurulu gücü 7 bin megavata ulaştı. İtalya ve İspanya’da bu alanda önemli oyuncular. Buna mukabil ülke olarak o kadar düşük bir kapasitedeyiz ki, insan gerçekten üzülüyor.”

Enerji Bakanlığı tarafından açıklanan 2023 projeksiyonuna göre Türkiye’nin elektrik üretim kapasitesi 120 bin megavata çıkacak. Bunun yüzde 2.5’luk bölümü de yani 3000 megavatlık bölümü güneş santrallerinden sağlanacak.

Mehmet Özer, bunun Türkiye’nin potansiyelinin çok altında olduğuna işaret ederek, “2023 yılı hedefi bence 30 bin megavat olmalı. Eğer gereken yasal düzenlemeler şimdiden yapılırsa bunun 50 bin megavata kadar çıkabilebiliriz.” diye konuştu.

Devlet güvencesi kalksın sektör uçar

Güneşe Derneği olarak bu konudaki tıkanıklığı aşmak için ‘çılgın’ bir öneride bulunduklarını anlatan Mehmet Özer, “13.3 dolar cent olan alım garantisini kaldırın buna karşın yatırım yapmak isteyenlere kolaylık sağlayın ve bu yatırımlarla ürettiğiniz elektriği serbest piyasada satılmasına olanak sağlayın dedik. Örneğin Mersin’de güneş santrali kuran bir yatırımcı ürettiği elektriği bölgedeki bir çimento fabrikasına, bir hastaneye veya alışveriş merkezine satabilsin. Böylece yatırımcılar kendi riskleriyle yatırım yaparlar. Bu sayede hem de arz güvenliğine katkı sağlanmış olur hem de yapıldı, yapılmadı gibi riskler de ortadan kalkar. Alım garantisi kalkarsa güneş yatırımlarının patlayacağına inanıyorum” dedi.



KOBİ elektrik faturasını güneş paneliyle düşürür

EPDK’nın Ekim ayında yayınladığı lisanssız elektrik üretimi yönetmeliğinin KOBİ’ler açısından önemli bir fırsat olduğuna dikkat çeken Mehmet Özer sözlerini şöyle sürdürüyor: “Devlet 1 megawata kadar lisansız elektrik üretimine izin veriyor. Bu sanayi tesisleri, turizm işletmeleri, belediyeler ve üniversiteler açısından büyük bir fırsat. Örneğin ayda Güneşte 7 yıl içinde ilk yatırım tutarını geri alabiliyorsunuz. Güneş panelleri 30 yıl kullanılabiliyor ve sürekli bakım da gerektirmiyor. Yani 23 yıl bedava elektrik üretebiliyorsunuz. Gaziantep, Maraş, Urfa, Konya, Niğde, Aksaray, İzmir, Muğla, Antalya gibi şehirlerde işletmeler açısından elektrik faturasını düşürmek için büyük fırsat var. 1 megavatlık güneş santrali için yaklaşık 1.25 milyon euro yatırım gerekiyor. 1 megavatla yılda 1.5 milyon kilovat saat elektrik üretirsiniz. 30 yılda 45 milyon kilowaat saat elektrik üreteceğinizi varsayarsak, ortaya 2.7 euro/cent gibi bir rakam ortaya çıkıyor. Bu rakam güneşi Türkiye’deki en ucuz enerji kaynağı yapar.”

Dünya devleri yarışıyor

Dünyadaki güneş yatırımları son dönemde hız kazandı. GÜNEŞE Derneği Başkanı Mehmet Özer, “Bugün dünyadaki toplam kurul güç 70 bin megawata dayandı. Son dönemde ABD, Japonya ve Çin bu alanda ciddi yatırımlar yapıyor. 3 ülkede yılda 10 bin megawattlık yatırım yapıyorlar. Yılda 15 milyar kilowatt saatlik tesisi devreye alıyorlar” bilgisini verdi.

Panel maliyetleri düşüyor

2007’de güneş enerjisinde birim yatırım maliyeti kilovat başına maliyet 5-6 euro civarındaydı. Bugün bu rakam 1.2 seviyesine kadar geriledi. Yani aradan geçen 6 yıl içinde üretim maliyetleri yüzde 80 oranında düştü. Bunun en önemli sebebi güneş panellerinde yaşanan hızlı gelişim. Yarı iletken teknolojisindeki hızlı gelişim ile Çin’in üretim kapasitesi birleşince fiyatlar 4 yıl gibi kısa bir zamanda hızla düştü.





Norveçliler HES için geliyor

Norveç Kralı V.Harald’ın Türkiye temaslarında gündem maddelerinden birisi de enerji oldu. Norveç Ticaret ve Endüstri Bakanı Monica Maeland ile Enerji Bakanı Taner Yıldız tarafından imzalanan “Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”yla ilişkilerde yeni bir dönem başladı. Süreç 4 sene önce Statkraft’ın bazı hidroelektrik projelerini satın almasıyla başladı. 3 santral kurmak için kolları sıvayan Norveçliler kısa zamanda 640 megavata ulaştı. Bu yatırmlar için 1.1 milyar dolar harcayan Norveçliler, şimdi de özelleştirilecek HES’leri yakın izlemeye aldı. Anlaşmayla Statkraft kamuya ait hidroelektrik tesislerinde rehabilitasyon, yatırım, teknolojik işbirliği gibi konularında etkin rol oynayacak.

Yazının devamı...

Japonlar’dan 22 milyar dolarlık nükleer röntgen

Sinop’ta kurulması planlanan ikinci nükleer santral için geri sayım başladı. 22 milyar dolarlık santrali Fransızlarla birlikte inşa edecek Japonlar, Ekim ayında sismik açıdan Karadeniz’in röntgenini çekti. Asyalılar şimdi karada deprem riskini ölçecek.

Enerji’ye yön verenler dizimizin bu haftaki konuğu Elektrik Üretim A.Ş (EÜAŞ) Genel Müdürü Halil Alış. Alış, enerji sektörünün en önemli oyuncusu ve tüketilen her 100 birim elektriğin 25’ini üreten kamu santrallerinin patronu. 89 santrali yöneten enerji devinin genel müdürü bu günlerde çok heyecanlı. Onu heyecanlandıran şey ise Japon- Fransız konsorsiyumu tarafından Sinop’ta inşa edilecek ikinci nükleer santral projesi.

Rusya’nın Mersin Akkuyu’da inşa edeceği birinci nükleer santralle ilgili süreç devam ederken, Türkiye çok önemli bir anlaşmaya daha imza atıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin ikinci nükleer santralin son aşaması olarak kabul edilen ‘Evsahibi Ülke Anlaşması’nı bugün imzalaması bekleniyor.

Çinlilerin büyük ilgi gösterdiği ikinci nükleer santral projesine Japonlar son anda dahil olmuştu. Sürecin ilk adımı olan ‘Hükümetler Arası Anlaşma’ geçtiğimiz mayıs ayında iki ülke başbakanı tarafından imzalanmıştı. İşte bu andan itibaren santralin ana ortağı EÜAŞ için şimdi geri sayım başlamış oldu.

İlk elektrik 2023’te

Sinop’ta inşa edilecek yeni nükleer santral her birisi dört üniteden oluşuyor. Toplam kurulu gücü 4 500 megavat olan santralde yılda 40 milyar kilovat saat elektrik üretilmesi planlanıyor. Güç ünitelerinin ilki Cumhuriyet’in 100. yılı olan 2023’te devreye alınacak. Diğer üniteler de sırasıyla 2024, 2027 ve 2028’de devreye girecek.

22 milyar dolara mal olacak santral için çalışmalara çok uzun zaman önce başladıklarını anlatan EÜAŞ Genel Müdürü Halil Alış, “Santralin inşa edileceği saha hakkında binlerce sayfa rapor hazırlandı. Ayrıca depreme dayanıklılık, meteorolojik modelleme, deniz suyu sıcaklığı ve akıntılarının ölçülmesi, doğal ve insan kaynaklı dış tehditlerin analizine yönelik verilerin de toplanmasına başlandı” dedi. Eylül 2012’de TÜBİTAK-MAM ile EÜAŞ arasında özel bir protokol imzalandığını anlatan EÜAŞ Genel Müdürü Alış, “Bu çalışma çerçevesinde tarihsel deprem kataloğu oluşturma çalışmalarına başlandı ve mikro deprem istasyonları kuruldu. Denizde yapılacak oşinografi çalışmalarını da bu ay başladık” bilgisini verdi. Halil Alış’ın verdiği bilgilere göre, depreme karşı son derece duyarlı olan mikro deprem istayonları Kastamonu- Samsun hattına kuruldu ve son derece etkin bir şekilde veri akışı sağlamaya başladı.

Japonlar Karadeniz’de oldukça geniş bir bölgede deniz tabanını inceledi. Yaklaşık 1 ay süren çalışmalarla ilgili raporun kısa bir süre sonra açıklanması bekleniyor. Uzakdoğulular denizden sonra karada da sismik çalışmalar yaparak deprem konusunda çok kapsamlı bir rapor hazırlayacak.

Sismik rapor ay sonunda tamam

Sinop nükleer santralinde özel önem verilen konulardan birisi de denizden gelebilecek olası riskler. Tsunami felaketi sonrasında Fukuşima Nükleer santralinde yaşanan sızıntı ve sonrasında yaşananlar Japonları deprem konusunda aşırı temkinli davranmaya zorluyor. EÜAŞ Genel Müdürü Halil Alış, “Japonya Ekonomi Ticaret ve Sanayi Bakanlığı (METI) Sinop Nükleer Santralı Projesine ilişkin jeolojik ve sismolojik çalışmaları yaptırmak üzere Japon Atomic Power Company (JAPC) ile Temmuz 2013’te bir sözleşme imzaladı. JAPC firması, öncelikle Sinop sahasında Karadeniz’deki fayları ve bunların karakteristiklerini belirlemek amacıyla bir sismik gemi kiraladı. Ekim ayında Japon mühendislik firması Kawasaki’nin denetiminde Uluslararası standartlara uygun olarak kıyı ötesi (off-shore) sismik veri toplama çalışmalarına başladı” dedi ve ekledi: “Veri toplama çalışmalarının, hava koşullarına bağlı olarak bu ay tamamlanması ve analizlerinde Mart 2014’e kadar sonuçlandırılması hedefleniyor. JAPC firması ayrıca karada da sismik araştırmalar yapacak.”

1 milyar dolar ekstra kazanç

Akkuyu ve Sinop Nükleer santralleri Türkiye’yi yılda 7.2 milyar dolarlık doğalgaz ithalatından kurtaracak. Sinop Santrali ülkeye stratejik açıdan çok önemli bir katkı sağlayacak. Tüm santrallerde kullanılacak nükleer yakıt çubukları Japonların katkısıyla Türkiye’de üretilecek. 300 milyon dolara mal olacak yakıt çubuğu fabrikası Türkiye’ye her yıl 1 milyar dolar ilave kazanç sağlayacak.



Santrallerin rehabilitesi için 654 milyon harcandı

EÜAŞ’ın elinde bulunan termik santrallerin çok önemli bir bölümü ekonomik açıdan oldukça ‘ömrünü tamamlamış’ durumda. Bu nedenle kurum son yıllarda revizyon ve rehabilitasyon çalışmalarına hız verdi. Genel Müdür Halil Alış, “2011-2013 arasında bu çalışmalar için 654 milyon 300 bin liralık harcama yaptık. 2014-2015 döneminde ayrılan ödenek ise 990 milyon lira” dedi. Alış, şu ana kadar en yüksek bedelli projenin ‘Ambarlı Fuel-Oil Santralı’ olduğunu belirterek şunları söyledi: “4. ve 5. Ünitelerin gaz türbini ilave edilerek kombine çevrim santralına dönüştürülmesi Projesi için 10 Kasım 2008 tarihinde 384 milyon euro bedelle sözleşme imzalandı. Bu proje ile santralın kurulu gücü 540 MW arttırılarak 840 MW’a yükseltilmiştir. Projede yüzde 100 oranında başarı sağlanmıştır. Tesisin deneme işletmelerinin başarıyla tamamlanmasını müteakip 23 Eylül 2013 tarihinde başlayan geçici kabul çalışmaları devam etmektedir.”

Arapların yerine 3 talip

Afşin- Elbistan Bölgesinde özel sektör eliyle yerli kömürden elektrik üretilmesine ilişkin çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Abu Dabili TAQA ile imzalanan 12 milyar dolarlık anlaşmanın firma tarafından ertelenmesi moralleri bir parça bozsa da Enerji bürokrasisi projenin hayata geçirilmesinde oldukça kararlı. EÜAŞ Genel Müdürü Alış, “ Afşin-Elbistan Havzası’nda yeni kurulacak termik santralar için Çin, Japonya ve Güney Koreli firmalarla görüşmeler sürüyor. Yeni bir Hükümetler Arası Anlaşma imzalanması halinde EÜAŞ bünyesinde yapılan çalışmalar da hızlanacaktır” dedi.

Özelleştirme tam gaz

EÜAŞ’ta özelleştirme süreci de tüm hızıyla devam ediyor. Genel Müdür Alış, “ Seyitömer ve Kangal Termik Santralları ile Hamitabat Doğalgaz Kombine Çevrim Santralı 2013 yılının ikinci yarısında özelleştirildi.

Bu santralların tamamını yerli şirketler satın aldı. Yeniköy, Yatağan, Kemerköy ve Çatalağzı Termik Santralları özelleştirme kapsam ve programına alınmış olup özelleştirme çalışmaları Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca yürütülmektedir” bilgisini verdi.

Güneşten elektrik için izin bekliyor

Türkiye’nin güneş enerjisi açısından büyük bir potansiyele sahip olduğu biliniyor. Özel sektörün büyük ilgi gösterdiği güneş enerjisine EÜAŞ da yatırım yapmaya hazırlanıyor. Genel Müdür Halil Alış, “Birecik Hidroelektrik Santralı sahasında yer alacak 20 MW kurulu güce sahip güneş enerjisi santralı için yürütülen fizibilite çalışması geçen yıl tamamlandı. Bu yatırımının gerçekleştirilmesi için Bakanlığımızın vereceği karar doğrultusunda hareket edilecektir” şeklinde konuştu.

Yazının devamı...

Yerli petrol sayesinde 35 milyar $ cepte kaldı

Petrolde umuda yolculuk olumlu sonuçlandı. Petrol rezervleri tüketime rağmen arttı. Vergi, yatırım ve istihdam da eklenince ülke kazancı 35 milyar dolara ulaştı.

Türkiye’nin 1 milyar 30 milyon ton petrol rezervi var. Bunun sadece 183.5 milyon tonluk bölümü üretilebilir seviyede. Rezervin yüzde 76’sı tüketildi.

Günlük petrol üretimi 45 bin varil. Bu da 2.4 milyon ton üretildiği anlamına geliyor. Mevcut tabloya göre Türkiye’nin 18 yıllık petrol rezervi kalmış görünüyor.

Rezervler giderek artıyor

Petrol İşleri Genel Müdürü Selami İncedalcı, bu tabloya rağmen oldukça ümitli. “Türkiye’de petrol ve doğalgaz var. Bundan eminiz diyor” diyor ve ekliyor: “Türkiye’deki potansiyel sahaların çok önemli bir bölümü henüz aranmadı. Karaların yüzde 20, denizlerin ise yüzde 2’lik bölümü tarandı. Petrol ve doğalgazın çıkarılması için önce aramanız gerekiyor. Aradıkça buluyoruz, buldukça da ümidimiz artıyor.”

TPAO ve MTA’nın çalışmaları sonucunda Türkiye son 10 yılda tükettiğinden daha fazla petrol bulmayı başardı. Bu sayede 2002 yılında 39 milyon ton olan petrol rezervleri tüketime rağmen 43.2 milyon tona yükseldi. “23 milyon ton petrol tüketilmesine rağmen yeni sahalarla 27 milyon 200 bin ton yeni petrolü ekonomiye kazandırdık” diyen Selami İncedalcı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu sayede 16 milyon tona inmesi gereken rezervlerimiz 43.2 milyon tona yükseldi.”

Kamu ve özel sektörün çalışmalarıyla Türkiye 200 milyon varil petrol ithal etmekten kurtuldu. Yani yaklaşık 14 milyar dolarlık ithalat engellenmiş oldu. Yine aynı dönemde 4.5 milyar m3 doğalgaz üretildi. Bunun parasal karşılığı 1.8 milyar dolar.

Bu sayede sadece kamu ve özel sektör Türkiye’yi yaklaşık 16 milyar dolarlık ithalattan kurtardı. İncedalcı, “Bunun istihdam ve ekonomik katkısı da düşünüldüğünde toplam ekonomik büyüklük 35 milyar dolara ulaşıyor” bilgisini veriyor.

TPAO üretimde şampiyon

“Arama yatırımları ne kadar artarsa rezervler de o kadar artacaktır” diyen Genel Müdür İncedalcı, “Son 10 yılda kamu ve özel sektör toplam 6.5 milyar dolar arama yatırımı yaptı. Bu sayede hem petrol hem de doğalgaz rezervlerimiz tüketime rağmen arttı” diyor. Petrol ve doğalgaz arama çalışmalarının petrol fiyatlarıyla doğrudan ilişkili olduğunu anlatan İncedalcı, “ Petrol fiyatları arttıça yatırımcıların iştahı da artıyor. Petrol fiyatlarındaki artış yerli ve yabancı yatırımcıları Anadolu’da petrol arama konusunda cesaretlendiriyor” diye konuştu. Türkiye’de karada ortalama 1864 metreden petrol çıkıyor. Denizlerde ise şu ana kadar yapılan aramalarda henüz petrole rastlanmadı. Türkiye’nin en büyük petrol arayacısı TPAO, Ak Parti döneminde petrol ve doğalgaz aramaları için 3.2 milyar dolar harcadı. 135 ruhsat sahasına sahip olan TPAO, günlük petrol üretiminin yüzde 73’ünü tek başına gerçekleştiriyor.

Sondaj biyopsi gibidir

Son yıllarda petrol arama sektöründe bilimsel anlamda önemli gelişmeler yaşandığına işaret eden PİGM Selami İncedalcı, “Petrolde arama, sondaj ve üretim ayrı ayrı alanlardır. Bir bölgede petrol aranması hatta bulunması üretim için yeterli olmayabilir. Örneğin, sismik arama röntgen çektirmek gibidir. Size genel bir veri sağlar. Ancak doktorlar çoğu zaman emin olmak için biyopsi isterler. Petrol aramacılığının biyopsisi de sondajdır. Sondaj yapmadan sadece sismik verilerle ne kadar petrol ve doğalgaz rezervi olduğunu ve bunun ne kadar ekonomik olduğunu anlamak çok mümkün değil” bilgisini veriyor.

Türkiye’de petrol çıkarmak hâlâ kârlı

Petrol İşleri Genel Müdürü Selami İncedalcı, “Türkiye’de petrol çıkarmanın ortalama maliyeti mevcut petrol fiyatları üzerinden hesaplarsak vergiler dahil 58 dolara geliyor. Bunun 20 doları işletme maliyeti, geriye kalan 38 doları da Devlet Hissesi, Kurumlar ve Stopaj vergisinden oluşuyor. Dolayısıyla yatırımcılar varil başına yaklaşık 52 dolar kazanabilir” dedi.

Açık denizlerden müjde bekleniyor

Türkiye’de hampetrol genelde 1.500 ila 3 bin metre arasında çıkarılıyor. Türkiye ortalaması 1.864 metre olarak görülüyor. Denizlerde ise bu rakama 5 bin 648 metreye kadar inildi. Denizlerde Akçakoca açıklarında doğalgaz bulunurken, Karadeniz’de dünya devleriyle yapılan petrol aramalarından henüz müjdeli bir haber gelmedi.

Anadolu’daki 4 bin 262 kuyudan 1.703’ünden petrol ve gaz çıktı

Türkiye’nin petrol macerası 1940 yılında başladı. Siirt Raman Dağında başlayan arama faaliyetleri kısa zamanda meyvesini verdi. Raman Dağında açılan 36 kuyunun 27’sinde petrol bulundu. Garzan Dağı’nda yapılan sondajlarda da petrol bulundu. Cumhuriyet tarihi boyunca 4 bin 262 kuyu açıldı. Bu kuyuların yüzde 42’si arama amaçlı açıldı. 1703 tanesi üretime uygun bulundu. 789 tanesi de tespit kuyusuydu. Açılan kuyuların yüzde 75’i Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da açıldı ve buralarda önemli rezervler tespit edildi. Son yılarda deniz aramalarına özel bir önem verildi. Derin ve sığ sularda toplam 68 kuyu açıldı.

Yazının devamı...

‘Petrol yok’ diye betonlanan kuyular birer birer açılacak

Türkiye’deki mevcut petrol sahalarının sadece yüzde 20’sinin işletildiğini açıklayan Bakan Yıldız, “Ruhsat alınmış ancak işletmeye açılmamış kuyuları devreye alıyoruz. Petrolde çantacılık dönemi artık sona erdi” dedi.

Türkiye’de çok konuşulan, çok tartışılan “Petrol var mı, yok mu?” sorusu uzun yıllardır zihinleri kurcalıyor. Son yıllarda daha yüksek sesle gündeme getirilen bu soruyu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a sorduk. Yıldız, ‘Evet Türkiye’de petrol ve doğalgaz var” dedi ancak hemen ardından ekledi: “Şu anda günlük petrol ihtiyacımızın yüzde 8’ini, doğalgazın da yüzde 3’ünü kendi sınırlarımız içindeki üretimden karşılıyoruz. Ancak bunun daha da artırılması için çaba ve çalışmalarımız büyük bir hızla devam ediyor”

Türkiye’de günde 2.3 milyon varil petrol üretiliyor. Bakan Yıldız’ın da ifade ettiği gibi bu rakam Türkiye’nin günlük tüketiminin yüzde 8’ini karşılamaya ancak yetiyor. Günlük üretimin yüzde 70’ini kamu şirketi TPAO gerçekleştirirken, kalan bölümünü büyük bir bölümü yabancılardan oluşan özel sektör gerçekleştiriyor. Anadolu’da 1950-70 arasında çok sayıda petrol kuyusu açıldığı, buralarda petrol de bulunduğu ancak daha sonra bu kuyuların betonla kapatıldığı da herkesin malumu.

Bakan Yıldız’ın açıklamalarına göre, yerli ve yabancı şirketlerin elinde toplam 370 tane ruhsat var. Ancak bu 370 ruhsatın sadece 5’te birinde sondaj yapılmış. Enerji Bakanı Yıldız, “Petrol işi bir sabır işi. Madencilik sektöründe arama ruhsatları ile işletme ruhsatları ilk kez son birkaç yıldır başa başnoktasına geldi. Benzer bir tablonun petrol ve doğalgaz aramalarında da olmasını arzu ediyoruz. Petrol fiyatlarındaki artış ve Yeni Petrol Kanunu sonrasında işletme konusunda çok önemli gelişmeler yaşandığına şahit oluyoruz ” bilgisini veriyor.

Türkiye’ye yönelik ‘uluslararası bir komplo’ olarak yorumlanan ‘betonlama’ olayının perde arkasını Bakan Yıldız şu sözlerle açıklıyor: “Petrol üzerine çok fazla spekülasyon yapılan bir konu. Bir bölgede petrol veya doğalgaz bulan bir şirket gidip oradaki kuyuyu kapatmaz. Ancak sizin orada açtığınız kuyudan çıkardığınız petrolün maliyeti piyasada satılan petrolden daha yüksekse yani operasyon sizin açınızdan ekonomik değilse, o zaman kapatırsınız. 30 dolara petrol çıkarıp 17-18 dolara satmak özel sektöre cazip gelmez. O zaman şirketlerde ‘ben bunu daha sonra çıkarayım’ der. Bizim de kamu olarak bu şekilde kapatıp daha sonradan açtığımız kuyular oldu. Bir de ‘kuyular betonla kapatıldı’ deniliyor. Evet, kuyular betonla kapatılır. Bunu orayı tahkim etmek için yaparsınız, işin gereği budur.”

Özel sektör 3.3 milyar

Petrol fiyatlarının hızla yükseldiği son 10 yılda arama konusunda önemli gelişmeler yaşandı. 1274 yeni arama ve üretim kuyusu açıldı. Bakan Yıldız, hampetrol fiyatlarının tırmanışa geçtiği 2006’dan itibaren arama ve üretim kuyusu sayısında adeta bir patlama yaşandığına dikkat çekerek, “2008-2012 yılları arasında açılan kuyu sayısı 796. Yani kuyuların yüzde 63’ü petrol fiyatları 100 doları geçtikten sonra açıldı” bilgisini veriyor.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre son 10 yılda arama ve üretim faaliyetleri için kamu ve özel sektör toplam 6.5 milyar dolar harcadı. Bu tutarın 3.3 milyar dolarlık bölümünün özel sektör tarafından karşılandığını anlatan Bakan Yıldız, “Hedefimiz hem üretim hem de yatırım tutarını çok daha üst seviyelere çıkarmak” diye konuştu.

Yeni Petrol Kanunu sonrasında yatırımcı ilgisinin daha arttığını ifade eden Enerji Bakanı Taner Yıldız, “Yaptığımız düzenlemelerden tek rahatsız olan kesim çantacılar oldu. Bunlar, kendileri hiçbir çaba harcamadan, başkalarının emeği üzerinden, onların arşivlerindeki bilgilerle ruhsatlar alıp ruhsat ticareti yapan kişilerdi. Bu ruhsatları başka şirketlere pazarlıyorlardı. Bu süreç de Türkiye’nin zararına oluyordu” dedi ve ekledi: “ Rezerv potansiyeli olan bölgeler çantacıların elinde yıllarca hiçbir yatırım yapılmadan duruyordu. Artık yatırımcılar artık ruhsat başvurusu sırasında bize bir iş ve yatırım programıyla gelecek ve yatımlarının parasal karşılığının yüzde 2’sini teminat olarak yatıracaklar. Bu şartlara uymayan, 2 yıl üst üste iş ve yatırım programına uymayan şirketlerin ruhsatları elinden alınarak yatırdıkları teminatlar Hazine’ye irad kaydedilecek”

Kapalı kuyular kayagazı için açılıyor

Bakan Yıldız, son yıllarda çok bahsedilen kayagazı arama çalışmalarında da önemli bir mesafe kat ettiklerini anlattı. Yıldız, “Trakya, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ciddi rezervler olduğuna inanıyoruz. Trakya bölgesinde hidrolik çatlatma yaparak üretim yapılması için çalışmalara başlayacağız. Bugün 60 milyar dolarlık ithalatın 35 milyar dolarını enerji ve doğalgaz tüketiminden kaynaklanıyor. Bu yüzden var olan kaynakları çıkarmak için elimizden geleni yapıyoruz. 5 adeta dikey ve 5 adet de dikey kuyu açılacak” dedi.

Tanap’tan 4 milyar $ gelecek

Hazar doğalgazını Avrupa içlerine taşıyacak olan Trans- Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) geri sayım sürüyor. “TANAP’ta 2014’ün ikinci yarısında temel atmayı düşünüyoruz. 2018’de de devreye alınacak” diyen Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: “Toplam 1800 kilometre uzunluğundaki bu hattın yapımında 1.8 milyon ton çelik boru harcanacak. 2014’te ana hat boru siparişleri alınacak. Boru hattı müteahhitlerinde de yeterlilikler değerlendirmeye başlandı. Ana müteahhitlik hizmetleri dışında yan sanayiyi de ciddi katkı sağlayacak. Ayrıca 19 şehrin gelişimini hızlandıracak.” 8 milyar dolara mal olması beklenen boru hattının iş olanakları, istihdam, ticaret ve lojistik faaliyetlerle Türk ekonomisine 4 milyar dolar katkı sağlayacağını anlatan Bakan Yıldız, “Jeo-politik katkılarını saymaya bile gerek” dedi.

Irak petrolü için hazırız

Bakan Yıldız, Irak’ın kuzeyinde üretilen hampetrolün uluslararası piyasalara taşınması noktasında Türkiye’nin duruşunun son derece net olduğunu ifade etti. Yıldız, “Irak’ın uluslararası piyasalarda pazarlanabilecek ne kadar petrolü varsa biz almaya hazırız. Biliyorsunuz, Kerkük- Yumurtalık Petrol Boru Hattı halen üçte bir kapasite ile çalışıyor. Bu durum Irak’ın da aleyhine. Çünkü petrol gelirleri olumsuz yönde etkileniyor. Irak’ın kuzeyi veya merkezinden gelen her türlü petrolü ulaştırabilecek konumdayız.” dedi.

3 yeni nükleer üniversite geliyor

Petrol, doğalgaz ve kayagazı alanındaki çalışmalar sürerken, nükleer alanında da önemli gelişmeler yaşanıyor. Enerji Bakanı Taner Yıldız, Akkuyu nükleer santrallinde görev alacak mühendislerin 5 yıllık eğitimlerinin 3 yılını Türkiye’de yapacaklarını açıkladı. Yıldız, “Bu alanda tecrübe sahibi olan Hacettepe ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin yanı sıra Atatürk Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi ve Akdeniz Üniversitesi gibi kurumlarımızı da sürece dahil etmek istiyoruz” dedi. Bahsi geçen üniversitelerde mühendislik fakültesi içine ‘nükleer mühendislik’ bölümü eklenecek. Bakan Yıldız, son 2 yılda Rusya’ya eğitim almak üzere 112 öğrenci gönderildiğini, bu yılki eğitim dönemi için 5 bin 400 aşvuru arasında seçilen 78 öğrenciyle sayının 190’a çıktığını açıkladı. 2019 yılına kadar toplam 600 öğrencinin Rusya’da eğitim alacağını da kaydeden Yıldız, 2018-2022 döneminde açılacak 4 ünitede her yıl eğitimini tamamlayıp Türkiye’ye dönen mühendislerin görevlendirileceğini söyledi.

Yazının devamı...

PKK fonlarının yeni adresi Körfez

Avrupa’daki vergi cennetlerine yönelik baskılar sadece gizli zenginleri değil, terör örgütü PKK’yı da rahatsız etti. Yaklaşık 1 milyar dolarlık bir fonu yönettiği tahmin edilen PKK’nın İsviçre, Malta ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki paralarının bir bölümünü Dubai’ye kaydırdığı ortaya çıktı. Vatan’ın güvenilir kaynaklardan edindiği bilgilere göre, örgüt Avrupa’daki vergi cennetlerinden Körfez Bölgesine doğru geçiş yaptı.

Katılım sürekli artıyor

PKK cephesinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bir taraftan ‘Barış Süreci’ olarak tanımlanan ‘silah bırakmaya’ ilişkin adımlar atılırken, diğer taraftan örgüt “ Profesyonel gerillaya geçiyoruz” diyerek silahlı çatışmaya hazır olduğu mesajını veriyor. Suriye’de PYD üzerinden ciddi bir stratejik derinlik sağlayan örgütün Esad yönetiminden tank ve zırhlı araç temin etmesi de örgütün elini ciddi anlamda güçlendirdi. Ortadoğu’nun önemli oyuncularından birisi haline gelen PKK açısından ekonomi büyük önem sahip. Örgütün Irak, Türkiye ve Suriye üçgeninde yaklaşık 5.500-6.000 civarında silahlı elemanı bulunuyor. Askeri istihbarat tarafından hazırlanan raporlara göre bu sayı ‘Barış Süreci’ne rağmen sürekli olarak artıyor. Örgütün silah ve ekipman ihtiyaçlarının yanı sıra propaganda ve siyasi faaliyetleri için de ciddi bir gelire ihtiyacı var.

Örgütün kaç parası var?

Terör örgütü PKK’nın ne kadarlık bir fonu yönettiğine dair bilgiler muhtelif. Emniyet kaynaklarına göre örgütün toplam mali büyüklüğü 1 milyar dolar civarında.

İhale yolsuzluklar, uyuşturucu, sigara, akaryakıt ve insan kaçakçılığı ve haraç yoluyla her yıl yaklaşık 150-200 milyon dolar gelir üreten örgüt, Avrupa’da Kürt işadamlarına ait birçok şirketin de ‘gizli ortağı’ konumunda.

Finansal bir holding gibi yapılanan ve para trafiğinin izlerini kaybettirmek isteyen örgüt bunun için ‘vergi cennetleri’ olarak bilinen ülkeleri kullanıyor. Ticari operasyonlarını Lüksemburg’da kurulu bir paravan şirket kanalıyla gerçekleştiren PKK’nın Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Malta ve İsviçre’deki gizli banka hesaplarında yaklaşık 500 milyon dolar nakit parası olduğu tahmin ediliyor.

Neden Dubai?

Dünya ekonomisini sarsan küresel ekonomik kriz daha önce güvenli liman olarak görülen ‘vergi cennetlerine’ ağır bir darbe vurdu. Alman Gizli Servisi (BND)’nin Liechtenstein bankalarındaki gizli hesapları ortaya çıkarmasıyla başlayan süreç tüm hesapları bozdu.

Amerikan ve İngiliz vergi otoritelerinin İsviçre ve Lüxemburg’u işbirliğine zorlamasıyla hız kazanan ‘şeffaflaşma’ süreci terörist organizasyonları yeni arayışlara itti. Buna ilaveten Güney

Kıbrıs Rum Kesimi bankacılık sisteminin iflastan dönmesi ve ciddi miktarda mevduatın buharlaşması karaparayı yeni limanlar aramaya zorladı. İstihbarat birimlerine

göre, örgüt son dönemde Avrupa’daki parasının bir bölümünü Dubai’ye aktardı.

PKK’nın Dubai’de yaklaşık 100 milyon doları olduğu tahmin edilirken, bu paranın örgütün Ortadoğu’daki operasyonlarının fonlanmasında kullanıldığı ifade ediliyor.

Dubai yönetiminin uluslararası işbirliğine kağıt üzerinde açık ancak fiiliyatta kapalı olması ve bölgedeki finansal aktivitenin son derece yüksek olması nedeniyle paranın izini sürmek oldukça zor. Bu nedenle örgütün parasının bir bölümünü buraya aktardığı ifade ediliyor.

İsviçre’de banka alacaktı

PKK lideri Abdullah Öcalan, 1999 yılında İmralı Adası’nda Jandarma İstihbarat subaylarına verdiği ifadede para hareketleri hakkında şu bilgiyi vermişti: “Fabrika ve banka düzeyine ulaşabilecek bir kurumlaşmayı yakalayamadık. Küçük çaplı işyerleri ile yetindik. Bunlar dükkan, lokanta gibi yerlerdir. İsviçre’de büyük işyerleri (fabrika) ve banka açma çalışmaları yapıldı, ancak başarılamadı.”


Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.