Şampiy10
Magazin
Gündem

S&P’nin not arttıracağı önceden sızdırıldı mı?

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poors’un Türkiye’nin notunu yükseltmesinden kısa bir süre önce bu bilgi sızdı mı? Şirketin yetkililerine göre böyle bir şey söz konusu değil. Ancak piyasada konuşanlar sızıntı konusundaki şüpheleri ciddi anlamda arttırıyor. Finans koridorlarında konuşunlara göre not artırımından kısa bir süre önce büyük bir yabancı banka VOB da alım için büyük bir pozisyon açtı. Bu hamle sabahın erken saatlerinden itibaren piyasayı sarsmaya başlayınca VOB Gözetim Birimi durumu hemen Genel Müdür Çetin Ali Dönmez’e bildirdi.

Dönmez ilgili bankanın yöneticileri ile temasa geçti. Banka yetkilisi pozisyon almalarının önünde hukuki açıdan bir engel olmadığını söyledi ve ekledi: “Eğer sizi rahatlatacaksa daha düşük bir kaldıraçla çalışabiliriz. Yani daha fazla sermaye koyarak aynı işlemi yapabiliriz” Durumu değerlendiren VOB Genel Müdürü Dönmez ve Gözetim Dairesi’nin ‘komutan’ lakaplı Müdürü Gökhan Ugan yasal açıdan bin engel olmamasına karşın piyasada oluşabilecek büyük bir dalgalanmayı engellemek için bu işleme izin vermedi. Böylece sabahtan başlayan spekülatif dalgalanma öğleden sonra normal seyrine döndü. Asimetrik bilgi savaşının hızlandığı ve örtülü finansal operasyonların hız kazandığı bir ortamda dikkatli bürokratlara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.



Yunanistan krizi Ahmet Çalık’a yaradı!

Yunanistan’ın içinde bulunduğu derin mali kriz Çalık Holding’in Patronu Ahmet Çalık’a yaradı. Nasıl mı? Anlatalım. Yunanistan’da farklı sektörlerde çalışan yaklaşık 700 bin Arnavut işçi var. Gurbetçi Arnavutlar küresel ekonomik krizden önce mevduatlarını Yunan bankalarında değerlendirmeyi tercih ediyorlardı. Ancak krizin Atina’ya ulaşması ve sonrasında başlayan ‘iflas tartışmaları’ gurbetçileri tercihlerinin ne kadar güvenli olduğunu sorgulamaya itti. Yerli bankaların daha güvenilir olduğuna yönelik inançları, Arnavut işçileri Ahmet Çalık’ın Arnavutluk’taki bankası BKT Bank’a yönlendirdi. Bu da Arnavutluk’un en büyük ikinci bankası BKT Bank’ta mevduat patlaması yaşanmasına neden oldu. Bankanın 2010 başında 1,1 milyar dolar olan mevduatı 18 ayda yüzde 31 artışla 1,5 milyar dolara ulaştı.

Bankanın yayınladığı bağımsız denetim raporunda yer alan bilgilere göre BKT Bank’ın 2008 sonunda kasasında 1 milyar 50 milyon dolar bulunuyordu. 2009 sonunda bu tutar yüzde 11 artışla 1 milyar 167 milyon dolara yükseldi. Mevduattaki artış bir sonraki yılda da aynı düzeyde gerçekleşti ve toplam mevduat 2010 sonunda 1 milyar 310 milyon dolara ulaştı. Yunanistan’ın iflas edeceğine dair tartışmaların başladığı 2011 yılında ise mevduat kelimenin tam anlamıyla uçuşa geçti. BKT’nın 2011 Haziran bilançosuna göre kasasındaki mevduat son altı ayda yüzde 17 artarak 1 milyar 534 milyon dolara fırladı. Analizciler akışın bu şekilde sürmesi halinde BKT’nın yılsonunda 1 milyar 800 milyon dolarlık bir mevduat büyüklüğüne ulaşabileceğini ifade ediyor.

Son bir yılda Yunan bankacılık sisteminde yüzde 30’luk bir mevduat erimesi yaşandığına işaret eden bir yabancı bankacı da “Yatırımcılar güvenli liman arıyorlar. Dolayısıyla daha az riskli gördükleri yerel bankalara yönelmeleri çok doğal” yorumunu yaptı. Balkanlardaki en büyük Türk bankası olan BKT’nın toplam 78 şubesi ve 1214 çalışanı bulunuyor.

Kosova’da 20 şube ile hizmet veren bankanın Arnavut nüfusun yoğun olarak yaşadığı başka ülkelerde de büyümek istediği biliniyor. Hatırlanacağı üzere Çalık Holding, Arnavut bankasını 2006 yılında Şekerbank ile ortak satın almıştı. 2009’da hisselerin tamamını satın alarak bankanın hâkimi olan Çalık Grubu, BKT’yi kısa zamanda önemli bir bölgesel oyuncu haline getirmeyi başardı.

Yazının devamı...

İlk İslami bono Ekim’de piyasada

Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan ‘İslami bono’ ya da bilinen adıyla ‘sukuk’ Ekim ayında hayata geçirilecek. Hatırlanacağı üzere Türkiye’de ‘sukuk’ çıkarılmasına yönelik ilk adımları Sermaye Piyasası Kurulu atmış, kurul geçen yıl yayınladığı bir tebliğ ile bu konudaki yasal altyapıyı oluşturmuştu. Maliye Bakanlığı’nın da vergiyle ilgili eleştirileri ‘6111 Sayılı Torba Kanunla’ çözmesinin ardından ‘Kira sertifikası’nın önündeki tüm engeller ortadan kalkmış oldu. Yapılan düzenlemelerle önü açılan katılım bankaları hemen harekete geçti. Yerli ‘sukuk’ için ilk adım Albaraka Türk ve Kuveyt Türk‘ten geldi. 350 milyon dolarlık ‘kira serfikası’ ihraç etmek için hazırlıklarını büyük ölçüde tamamlayan Kuveyt Türk, bu konuda finişe en yakın banka gibi gözüküyor. Genel Müdür Ufuk Uyan ve ekibi Ekim başında road-show için yurtdışına gidecek ve hemen sonrasında da işlem tamamlanacak. Albaraka Türk ise 200 milyon dolarlık bir ihraç için hazırlıklarını önemli ölçüde tamamladı. Görüşlerine başvurduğumuz Genel Müdür Fahrettin Yahşi, “Hazırlıkları önemli ölçüde tamamladık. BDDK ve SPK onayının ardından Ekim sonu veya Kasım başında süreci tamamlamayı planlıyoruz” bilgisini verdi. İslami bankacılık esaslarına göre dizayn edilen ‘kira sertfikaları’nın gelir kaynağını gayrimenkul ve leasing alacakları oluşturuyor. Katılım Bankaları Birliği Genel Sekreteri Osman Akyüz, Bank Asya ve Türkiye Finans’ın da bu konuda birtakım çalışmalar yürüttüğünü söyledi ancak daha fazla bilgi vermek istemedi. Edindiğimiz bilgilere göre bankaların yanı sıra bazı kamu kurum ve kuruluşları da sukuk çıkarmaya hazırlanıyor. Bunların kimler olduğunu da gelecek haftaki yazımızda paylaşacağız...



Lehman Brothers’ı kamu bankaları kurtaracak

Küresel krizin en önemli sembollerinden Lehman Brothers’ın Türkiye’deki iştiraki RCT Varlık Yönetimi kamu bankalarının tahsili gecikmiş alacaklarına talip. Yönetimi 2009’da Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na geçen RCT; Ziraat Bankası, Halkbank ve Vakıflar Bankası’nın toplam 4.7 milyar liralık tahsili gecikmiş alacaklarını devralmak için bankacılarla masaya oturdu.

Özel bankalar sorunlu kredilerini finans piyasalarının ‘çöpçü balıkları’ olan varlık yönetim şirketlerine satarak hem bilançolarını temizliyorlar hem de kasalarına nakit para koymuş oluyorlar. Kamu bankaları ise geçmişte bu şirketlerle çalışmaya çok sıcak bakmıyordu.

Rekabetin iyice şiddetlendiği ve artık her kuruşun çok değerli hale geldiği bir dönemde rakiplerinden daha fazla geride kalmak istemeyen kamu bankalarının imdadına TMSF yetişti. Kamu bankaları ile masaya oturan ve ‘batık kredilerinizi uygun koşullarla ben temizleyebilirim’ diyen Fon’un bu cazip teklifine kamu bankalarından olumlu yanıt geldi.

Ziraat, Halk ve Vakıfbank yöneticileriyle yapılan görüşmelerde 4.7 milyar liraya ulaşan sorunlu alacakların bir bölümünün RCT’ye devredilmesi konusunda taraflar prensipte anlaştı.



Goldman Sachs A-101’in peşinde

Türkiye’nin en büyük perakende zincirlerinden A-101’de hisse satış süreci devam ediyor. İngiliz Investcorp, Amerikalı TPG ve Avrupalı Permira’nın yarıştığı sürece son anda bir şirketin daha dahil olduğu konuşuluyor: Goldman Sachs. Amerikalı finans devinin Türkiye’de her geçen gün büyüyen perakende pazarının cazibesine kapıldığı ve satışa sunulan yüzde 10’luk hisseyle ilgilendiği öğrenildi.

Yazının devamı...

UEFA’dan vize aldı, Bakanlıktan izin bekliyor

UEFA’nın şike soruşturması nedeniyle Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’nden men etmesi üzerine devler ligine doğrudan katılmaya hak kazanan Bordo- Mavililer yatırımlarını da hız kesmeden sürdürüyor. Ancak son dakikada Şampiyonlar Ligi’ne katılmayı başaran ‘Karadeniz Fırtınası’ büyük gelir elde etmeyi planladığı enerji alanında bu şansı yakalayamadı. 2008 yılında Bordo- Mavi Enerji Elektrik Üretim adında bir enerji şirketi kuran Trabzonsporlular, Uzungöl’de inşa etmeyi planladıkları hidroelektrik santrali için yaklaşık iki yıldır Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan çıkacak, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunu bekliyor. Bordo- Mavi Enerji Genel Müdürü Mehmet Tunç, “Çevre Bakanlığı’ndan gelecek ÇED Raporu’nun sonuçlarını bekliyoruz. Hemen ardından inşaat çalışmalarına başlayacağız” derken gerekli izinlerin çıkması halinde hidroelektrik santralin yapımını iki yıl içinde tamamlayacaklarını kaydetti. Tunç, “Projenin toplam maliyeti 30 milyon dolar. Bu parayı yönetim kurulumuz yerli veya yabancı bankalardan temin etmeyi planlıyor. Bizim açımızdan son derece önemli bir proje. Zira kulübün gelirlerini son derece olumlu etkileyecek” bilgisini verdi.

Bordo-Mavililer 28 megawattlık bu projeyle yılda 12 milyon lira elde etmeyi planlıyor. İzin aşamasının uzaması ise kulübün ciddi gelir kaybına uğraması anlamına geliyor. Bu nedenle ‘Karadeniz Kaplanları’nın gözü kulağı şimdilerde Ankara’dan gelecek haberde...

BNP Paribas, Kaddafi sonrası döneme hazırlanıyor

LİBYA’da Muammer Kaddafi yönetiminin devrilmesinde aktif rol oynayan ve oluşturulan uluslararası koalisyonun liderliğini üstlenen Fransızlar doğal olarak ganimetten de aslan payını almak istiyor. Sarkozy hükümetinin yeni Libya yönetiminden bu konuda ‘pozitif ayrımcılık’ istediği konuşulurken diplomatik kaynaklardan sızan bilgilere göre Elysee Sarayı’nın pozitif ayrımcılık talep ettiği sektörlerin başında enerji geliyor. Enerji devi Total’in petrol paylaşım anlaşmalarından daha büyük paylar alması için büyük çaba harcayan Fransızların önem verdiği bir diğer sektörün de finans olduğunu duymak ise bizi oldukça şaşırttı.

“Türk Ekonomi Bankası’nın da çoğunluk hisselerini elinde bulunduran BNP Paribas aynı zamanda Libya’nın ikinci büyük bankası Sahara Bank’ın yüzde 19’una sahip.” diyen yabancı bankacı dostumuz sözlerine şöyle devam etti: “2007’de yapılan anlaşma gereğince bu yıl Sahara Bank’ın çoğunluk hisselerinin Fransızlara devredilmesi gerekiyordu. Ancak Albay Muammer Kaddafi ülkesinde güçlü yabancı bankalar görmek istemediği için görüşmelerden bir netice alınamadı. Daha sonra da ülkede iç savaş başladı, görüşmeler askıya alındı...”

Bankacı dostumuzun anlattıkları zihnimizi kurcalayan soruların önemli bir bölümünü aydınlattı. Savaştan harabe şeklinde çıkan ve milyarlarca dolarlık altyapı yatırımına ihtiyaç duyulan Libya’da banka sahibi olmak eskiye nazaran çok ama çok değerli hale gelmiş durumda. Bu da Fransızların finans sektöründeki ağırlıklarını neden arttırmak istediklerini açıklıyor. Sahara Bank 48 şubesi ve bin 500 çalışanı ile petrol devi Libya’nın en büyük özel bankası.

Bankanın hareket kabiliyetinin oldukça yüksek olması ve sahip olduğu güçlü ilişkiler ağı Sahara Bank’ın değerini daha da arttırıyor. Yeni Libya yönetiminin yabancı yatırımcılara karşı daha anlayışlı olacağı da aşikâr. Bu yüzden BNP Grubu’nun Libya çöllerindeki bankacılık serüveninde artık yeni bir dönemece girildiğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Ne diyelim, iş bilenin kılıç kuşananın...

Libyalılar’ın Yapı Kredi’de 2 milyon lirası dondu

Hazır konu Libya’dan açılmış iken birazda bu dost ülkenin Türkiye’deki yatırımlarından bahsetmemek olmaz.

Hatırlanacağı üzere Libya lideri Muammer Kaddafi’ye yönelik uluslararası yaptırımlar kapsamında Bakanlar Kurulu Arap- Türk Bankasının yönetimine el konulmasına karar vermiş hemen ardından da Sermaye Piyasası Kurulu, Kaddafi yönetiminin idaresindeki Libyan Investment Authority’e ait hisse senetlerinin takasını dondurmuştu. Yaptığımız araştırmalar sonucunda Kaddafi tarafından yönetilen 70 milyar dolar aktif büyüklüğe sahip bu dev fonun Türk piyasalarında iki şirketin hisselerini satın aldığı öğrendik. Bunlardan ilkini herkes gayet iyi biliyor:

Emlak Konut GYO. Diğerini ise biz yazalım: Yapı Kredi Bankası. Edindiğimiz bilgilere göre Libyalılar gayet başarılı buldukları Yapı Kredi’nin 2 milyon liralık hisse senedini çatışmalardan hemen önce piyasadan almışlar. Dondurma kararı çıkınca da bunu satamamışlar. Görüştüğümüz kaynaklar dondurma işleminin kalkabilmesi için BM kararı gerektiğine dikkat çekiyor. Bu nedenle ABD yönetiminin Libya’ya yönelik dondurma işleminin kaldırılması için BM’ye başvurması Ankara tarafından da yakından izleniyor.

Yazının devamı...

Çağlar’ın üyeliği BDDK’yı karıştırdı!

TÜRK bankalarının küresel ekonomik krizde ayakta kalmasını sağlayarak herkesin saygısını kazanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nu (BDDK) sıkıntı bastı! Sıkıntının nedeni ise halen ataması yapılmayan yeni üyenin statüsü... Hatırlanacağı üzere Üst Kurul’un iki üyesinden Ahmet Şirin’in görev süresi Haziran’da, Hüseyin Al’ınki ise Temmuz’da dolmuştu. Boş olan Kurul üyeliklerinden birisine Ziraat Bankası eski genel müdürü Can Akın Çağlar atanırken, diğer üyelik için herhangi bir atama yapılmadı.

Atamanın gecikmesinin nedeni ise kurum içi teamüller. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda “Üyelerin Atanması” başlıklı 84. Maddesinin (d) bendinde “... Üyelerden en az birisinin hukuk fakültesi mezunu, birinin ise Kurumda başkan yardımcısı, ana hizmet birimi yöneticisi veya meslek personeli olarak çalışmış olması şarttır” deniliyor. Özetlersek Üst Kurul’a atanacak üyelerden birisinin içeriden diğerinin ise dışarıdan olması şartı aranıyor.

Teamüllere göre, Kurum’da meslek personeli olarak görev yapan eski bankalar yeminli murakıbı Hüseyin Al’ın yerine “kurumiçi kontenjanı”ndan birinin atanması gerekiyor. İşte sıkıntı da burada başlıyor. Bazı hukukçular Çağlar’ın, geçmişte bankalar yeminli murakıbı olarak görev yapması hasebiyle bu atamanın “kurum içi” kontenjanı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini öne sürüyor. Karşı görüşte olanlara göre ise Can Akın Çağlar’ın ataması ‘Kurum içi’ kontenjanı kapsamında değerlendirilemez. Çünkü Çağlar’ın murakıp olarak görev yaptığı yer Kanun’da belirtilen kurum yani BDDK değil, Hazine Müsteşarlığı. Dolayısıyla deneyimli bankacı Kanun’da belirtilen “Kurum’da meslek personeli olarak çalışmış olmak” şartını sağlayamadığı için ataması “kurum dışı” olarak değerlendirilmeli.

BDDK’da genel kabul gören bu teze göre yeni atanacak üyenin “kurum içi kontenjanı”ndan olması gerekiyor. Bu durumda boş kalan üyelik koltuğuna ya 10 yılını tamamlamış BDDK çalışanlarından birisi ya da BDDK’da 10 yıl çalışmış ve sonras ayrılarak özel sektöre geçmiş bir isim oturacak. Hükümet Yüksek Askeri Şura’da tüm baskılara rağmen teamüllere uymayı tercih etmişti, bu defa da aynı şey olacak mı? Hep birlikte göreceğiz...



Dexia Denizbank’ı satar mı?

Dexia Grubu 2006’da satın aldığı Denizbank’ı satar mı? Piyasada uzun süredir tartışılan ve cevabını herkesin merak ettiği bu soru şimdilerde daha yüksek sesle sorulur oldu. Aslını sorarsanız satış dedikoduları küresel krizin patlak verdiği 2008’de başlamıştı. Hatta o dönemde bazı banka yöneticilerinin bilinçli bir şekilde bunu gündeme getirmeye çalıştığına da şahit olmuştum. Ancak bu defa durum oldukça ciddi gözüküyor. Satış dedikodularının gündeme gelmesinin nedeni de Dexia Grubu’nun Yunanistan’da uğradığı büyük kayıplar...

Yunan bankaları hariç portföyünde en fazla Yunan devlet tahvili bulunduran banka olan Dexia, bu yüzden oldukça sıkıntılı günler geçiriyor. Yılın ilk çeyreğinde sadece 69 milyon euro kar elde eden Dexia, açıkladığı ikinci çeyrek sonuçlarıyla herkesi şoke etti. Belçika- Fransa Bankası borç krizindeki Yunanistan’ın kurtarılmasındaki payı ve kendi toksit varlıklarından kurtulma operasyonları nedeniyle 4 milyar euroluk dönem zararı açıklayınca ‘satış dedikoduları’ da yeniden alevlendi.

Elimizdeki verilere göre Dexia’nın Türkiye’deki bankası Denizbank oldukça başarılı bir yıl geçiriyor. Ocak- Haziran döneminde 40 yeni şube açan ve 700 genç bankacıyı işe alarak adeta krize meydan okuyan Denizbank, yılın ilk altı ayında 426 milyon lira da kar elde etti. Hakan Ateş’in kaptanlığında oldukça başarılı bir performans sergileyen Denizbank, gösterdiği performans ile Dexia Grubunun en değerli varlığı olduğunu bir kez daha gösterdi. Ancak Dexia’nın para eden ve satabileceği de tek yatırımı olduğu için ister istemez tüm gözlerin de çevrildiği yer Esentepe oluyor. Kulislerde bir süredir Abu Dhabi Ulusal Varlık Fonu ile Rus Sberbank’ın bankayla yakından ilgilendiği konuşuluyor. Bu nedenle geçen hafta Bloomberg HT’ye bağlanan Sberbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sergey Gorkov’un açıklamalarını doğrusu ben çok önemsedim. Bence siz de önemseyin...



Kamu devine Londralı Banker Darbesi

Kamu bankalarının teftiş kurulları ne işe yarar? Bu kurullar Siyasi baskı ve sürgünlerin gölgesinde görevlerini ne kadar ifa edebilirler? Bir süredir zihnimi kurcalayan bu sorunun cevabını geçen hafta Ankara’da aldım. Nasıl mı? İsterseniz bunu size temsili bir hikâyeyle anlatayım: Olayımız Ankara’da geçiyor. Son iki senede gösterdiği performansla herkesin dikkatini çeken kamu bankamız sektörün pek de alışık olmadığı bir iş yapıyor ve yabancı bir bankadan Hazine müdürü transfer ediyor. Genç bankacı bu güzide bankamızda kısa zamanda önemli işlere imza atıyor ancak yapılan bazı işlemler bankanın teftiş kurulunu kuşkulandırıyor. Süreci mercek altına alan müfettişler Ankara- Londra hattındaki bazı işlemler nedeniyle bankanın zarara uğradığını tespit ediyor. Bunun üzerine Teftiş Kurulu müfettişleri hemen bir rapor yazarak durumu önce banka yönetimine ardından da BDDK’ya bildiriyor. Parlak bankacı sürecin sıkıntıya girdiğini görünce işten ayrılıyor. Ancak bu durum hakkında dava açılmasını engelleyemiyor. Bankanın adını sakın bana sormayın. O kendini gayet iyi biliyor...

Yazının devamı...

Amerikan istihbaratını şoke eden banka

Amerikan Hazine Bakanlığı’nın hedefindeki İranlı Bank Mellat, Türkiye’de tarihinin en parlak günlerini yaşıyor.

Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verilerine göre Bank Mellat, 2010- 2011 Mart döneminde yani 15 aylık bir zaman dilimi içinde aktif büyüklüğünü tam yüzde 600 artırdı ve 395 milyon liradan 2.7 milyar liraya yükseltti. Aynı dönemde bankanın toplam kredi ve alacakları da yüzde 800 artış kaydetti ve 227 milyon liradan 2 milyar liraya fırladı.

Bankanın bu şaşırtıcı performansı mevduatta da kendisini gösterdi. Bankanın 2010 başında 125 milyon lira olan toplam mevduatı yüzde 208 artışla 386 milyona tırmandı. Bank Mellat’ın son 15 ayda yakaladığı bu baş döndürücü başarı sıralamadaki yerinin de değişmesini sağladı. 2009 sonunda 45 banka arasında 35’inci sırada bulunan İran bankası Mart 2011 sonunda 14 basamak birden yükseldi ve 21. sıraya yerleşti. Toplam 3 şubesi bulunan banka, birçok yerli ve yabancı bankayı da geride bırakmayı başardı.

Mellat’ın gerisinde kalan bankalar arasında Turgut Yılmaz’ın Tekstilbank, Libyalıların yönetimindeki Arap- Türk Bankası, İsrailli Bank Hapoalim’in sahibi olduğu Bank Pozitif, Hariri ailesinin sahibi olduğu Turkland Bank, Hüsnü Özyeğin’in sahibi olduğu Fibabank’a ile Turkish Bank bulunuyor.

Bank Mellat neden takipte

Peki, ama Bank Mellat neden Amerikan istihbarat birimlerinin yakın takibinde diye sorabilirsiniz.

Washington yönetiminin iddiasına göre Almanya’da Kurulu bulunan Europaische-Iranische Handelsbank (EIH) Tahran yönetiminin uluslararası para trafiğinde önemli bir yere sahip. Avrupa ülkelerinin İran’dan aldıkları petrol ve doğalgazın parasını yatırdıkları EIH, Tahran yönetiminin silahlanma sürecine de katkı sağlıyor. Bu bankanın kapatılması için Avrupa Birliği ve Alman Merkez Bankası nezdinde girişimlerde bulunan ABD yönetimi, Bank Mellat’ın EIH’nin yüzde 26’sına sahip olmasından hareketle Mellat’ın da uluslararası yaptırımlar kapsamına alınması için büyük çaba harcıyor. Bankanın Türkiye’deki faaliyetleri ve hızlı büyümesinden ciddi anlamda rahatsızlık duyan ABD yönetimi bu konudaki kaygılarını geçtiğimiz aylarda son derece yüksek bir ses tonuyla dile getirdi ve “Bank Mellat ile çalışan Türk bankasını yakarım” mesajını verdi. Edindiğimiz bilgilere göre ABD Hazine Bakanlığı bankanın terörizmin finansmanına destek verdiğini ileri sürerek Mali Suçlar Araştırma Kurulu (MASAK) vasıtasıyla bankanın Türkiye’deki malvarlıklarına el konulmasını talep ediyor. Ancak Türk Hükümeti banka hakkında uluslararası toplum tarafından alınmış bir karar olmadığına işaret ederek buna karşı çıkıyor.



Türk- İngiliz finansal savaşı

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Vedat Akgiray, göreve başladığı 2009’dan bu yana Türkiye’nin finansal derinliğinin arttırılması için büyük çaba harcıyor. Akgiray’ın çabalarıyla geçen yıl Azerbaycan ile Türkiye arasında ortak kotasyon ve takas-saklama altyapısının sağlanması konusunda bir dizi anlaşma imzalanmıştı. Bu önemli anlaşma Orta Asya ve Kafkas petrolüyle yakından ilgilenen İngiltere’nin dikkatinden kaçmamış. Başta Socar olmak üzere Azeriler’in sahip olduğu dev enerji şirketlerinin İMKB’ye kaymasından endişe eden İngilizler ciddi bir lobi çalışması yapıyor. Azeri şirketlerini Londra’ya angaje etmeye çalışan İngilizler ile Türk bürokratlar arasında ilginç bir savaş yaşanıyor. Mücadeleden Türk bürokratların başarıyla çıkmasını dilemekten başka da elimizden bir şey gelmiyor.



TMSF’nin elinde satılık bir banka daha var: Türkbank

İki hafta önce bünyesinde faaliyet gösteren Adabank’ı 75 milyon dolara GFC- Remzi Gür ortak girişim grubuna 75 milyon dolara satan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun elinde süper bir banka daha olduğu ortaya çıktı: Türk Ticaret Bankası... 2003’ten bu yana süren tasfiye işlemleri önemli ölçüde tamamlanan Türkbank’ın deyim yerindeyse kasalarından adeta para fışkırıyor. TMSF’nin Mart 2011 tarihli faaliyet raporuna göre 481 milyon lira aktif büyüklüğü olan bankanın özkaynakları ise 233 milyon liraya ulaşmış durumda. Türkbank’ın likit değerleri ise tam 112 milyon lira. Şubesi olmayan dokuz yıldır mevduat toplayamayan Türkbank, bu verilerle bile Türkiye’nin en büyük 30 bankası arasına giriyor. Ticaret Bankası, 1913’te Müslüman ahaliyi gayri-müslim bankacı ve tefecilerin zulmünden kurtarmak için ‘Adapazarı İslam Bankası’ adıyla kuruldu. Türk bankacılık tarihinin ilk milli bankası olan ve kurucularının önemli bir bölümü ‘Hacılardan’ oluşan Türkbank, küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansmanında uzun yıllar öncü roller üstlendi. 1997’de dönemin üst düzey siyasetçileri ve bürokratlarından oluşan bir çete tarafından ‘özelleştirilmek’ istendi. Ancak Emniyet İstihbarat Dairesi’nin devreye girmesiyle bu süreç engellendi. Yapılan incelemeler ve kurulan araştırma komisyonları bankanın nasıl bir çete tarafından kuşatıldığını ortaya çıkarsa da bu durum Ticaret Bankası’nı tasfiyeden kurtaramadı. Şimdi başta bankanın eski çalışanları ve müşterileri olmak üzere birçok kişi bu değerli markanın en azından Adabank gibi lisansının satılarak tarih önünde aklanması ve yaşatılması gerektiğine inanıyor.

Edindiğimiz bilgilere göre Başbakan Erdoğan da bu konuya oldukça sıcak bakıyor. Söz şimdi BDDK Başkanı Tevfik Bilgin de...

Yazının devamı...

Garipoğlu akaryakıt şirketi avına çıktı!

1995 yılında Özelleştirme İdaresi’nden 103 milyon dolara Sümerbank’ı satın aldığında henüz 41 yaşındaydı. Üç yıl sonra Türkiye’nin dev holdinglerini geride bırakarak Amerikalı ortağı Texaco ile POAŞ ihalesini kazandığında artık kariyerinin zirvesindeydi. Ancak ortaklarıyla mutlu bir şekilde poz veren Hayyam Garipoğlu için o gün bir kırılma noktası oldu. Önce ihale iptal edildi. Hemen ardından Sümerbank’taki gizli ortağı Nesim Malki’nin ölümünü araştıran polis tarafından kısa bir süreliğine gözaltına alındı. Polis operasyonu yurtiçi ve yurtdışındaki ortaklarını tedirgin etti ve Garipoğlu’nun parlayan yıldızı giderek sönmeye başladı. 2003’te TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu’nda verdiği ifadede “Almanya’da 15 şubeli bir banka satın almıştım. Alman makamları altı aylık bir incelemeden sonra izin vermişlerdi. Ancak cinayet davası açılıp tutuklanınca bu izni iptal ettiler. Aynı nedenle Sümerbank adına Romanya’da satın aldığım TÜPRAŞ benzeri kuruluşu da alamadım” diyerek talihinin nasıl bir anda ters döndüğünü anlatacaktı.

1999’da sahibi olduğu Sümerbank’a devlet tarafından el konulunca birçok insan Garioğlu’nun başarılarla dolu yaşam öyküsünün artık sona erdiğine inandı. Ancak buna rağmen yılmadı, asla vazgeçmedi. Önce TMSF ile masaya oturdu ve Sümerbank’tan kaynaklanan borçları için devlet ile el sıkıştı. Ardından ‘en büyük tutkum’ dediği enerji sektörüne hızlı bir geri dönüş yapmak için ilk adımı attı.

18 Nisan 2008’de Çalık, Doğan ve Socar gibi devlerin yarıştığı Ceyhan’a rafineri kurmak için EPDK’ya başvurdu.

Her ne kadar başvuruyu yapan Ceyhan Rafinericilik A.Ş’nin kayıtlarında adı yer almasa da sektördeki herkes şirketin onun olduğunu biliyordu. Bu nedenle 2009’daki TMSF operasyonunda Fon hukukçularına, “Yabancı ortaklarımla beraber Ceyhan’a 5 milyar dolarlık bir rafineri inşa etmek istiyordum. Amacım Türkiye’ye katma değer sağlamaktı” diyerek şirketin kendisine ait olduğunu itiraf etmesi kimseyi şaşırtmadı.

2010 yılında TMSF’ye borçlarını beş yıl içinde ödeme sözü verdi. Ancak sürpriz bir şekilde geçtiğimiz Nisan ayında Fon yetkilileri ile yeniden masaya oturdu ve tüm borçlarını vaktinden önce ödeyerek devlet ile helalleşti. Masadan kalkarken, “Enerji benim gözbebeğim. 2015’e kadar bölgenin enerji alanında en önemli oyuncularından birisi olmak istiyorum. Bekleyin ve görün...” dedi.

Garipoğlu’nun bu sözleri boş yere söylemediği kısa süre sonra anlaşıldı. Zira bir süredir enerji sektörünün derin koridorlarında Hayyam Garipoğlu’nun yabancı ortaklarıyla birlikte akaryakıt dağıtım şirketi satın almak istediği konuşuluyor. Get Oil’in gayri resmi sahibi olduğu söylenen Garipoğlu’nun yeni şirketiyle sektöre hızlı bir giriş yapmaya hazırlandığı artık bir sır olmaktan çıktı.

Kendisine telefonla not bıraktığımız Hayyam Garipoğlu’ndan şu ana kadar bir geri dönüş alamadık. Ünlü işadamının enerjik yolculuğunun bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini bekleyip göreceğiz...



Adnan Ertürk, Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’na getirildi

Başbakan Erdoğan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, denetim birimleri arasında çeyrek asırdır süren iktidar savaşına son noktayı koydu. 10 Temmuz 2011 günü Resmi Gazete’de yayımlanan “646 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname” ile hesap uzmanları, maliye müfettişleri, gelirler kontrolörü ve vergi denetmenleri ‘Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’ çatısı altında toplandı. Yapılan düzenleme ile tüm denetçiler, ‘Vergi Müfettişi’ olarak tanımlandı ve böylece birimler arasındaki ast-üst kavgasına son verildi. Yeni kurulan Vergi Denetim Kurulu, Gelir İdaresi Başkanlığı yerine doğrudan Maliye Bakanlığı’na bağlanırken, birimin altında dört yeni grup başkanlığının kurulması planlanıyor. ‘Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı’ yıllık cirosu 25 milyon liranın altında olan işletmeleri incelerken, ‘Büyük Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı’ bu rakamın üzerindeki şirketleri mercek altına alacak. ‘Örtülü sermaye, Transfer Fiyatlandırması ve Yurtdışı Kazançlar Grup Başkanlığı’ sermaye hareketlerini yakın izlemeye alırken, ‘Organize Vergi Kaçakçılığı ile Mücadele Grup Başkanlığı’ naylon fatura ve vergi kaçakçılığı gibi mali suçlara odaklanacak. Yapılan düzenlemeyle denetim birimleri arasındaki çok başlılığın sona ermesi, verimliliğin arttırılması ve daha da önemlisi denetim elemanlarının etkinliğinin arttırılması amaçlanıyor. 1 Ağustos’ta çalışmalarına başlayan Maliye Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı’na Gelir İdaresi Başkan Yardımcıları’ndan MASAK eski Başkanı Adnan Ertürk atandı.

Yazının devamı...

İş Bankasına 117 milyon liralık ‘Dışbank’ faturası

Yüksek yargıda uzun yıllar önemli pozisyonlarda görev yapmış emekli bir yargı mensubuyla sohbet ediyoruz. Her nasılsa laf birden bire bankacılık sektörüne geliyor ve tecrübeli bürokrat Ankara’da son yılların en ilginç davalarından birisinin görülmekte olduğunu fısıldıyor kulağımıza. Biz de böylece Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ile İş Bankası arasında Dışbank’ın satışı yüzünden 3 yıldır büyük bir hukuk mücadelesi yaşandığını öğreniyoruz şaşkın bir şekilde.

Kaynağımızın verdiği bilgilere göre, olayları anlamak için biraz geriye, 1994 yılına gitmemiz gerekiyor. Meşhur 5 Nisan 1994 Kararları’nın ardından Marmara, İmpexbank ve Lapis Grubunun sahibi olduğu TYT Bank’a devlet tarafından el konulur. Hazine Müsteşarlığı tasfiye sürecini yönetmesi için bankanın gözetim ve denetimini İş Bankası’na devreder. Lakin ortada garip bir durum vardır:

Lapis Grubu 1993’te İş Bankası’nın sahibi olduğu Dışbank’ı 75 milyon doları peşin toplam 214 milyon dolara satın almıştır. TYT Bank’a el konulmasının ardından İş Bankası yönetimi Dışbank’ı yeniden bünyesine katar. Artık Lapis Grubu ve TYT Bank, 75 milyon dolar alacaklıdır... Bunun üzerine 22 Nisan 1994’te taraflar arasında yeni bir protokol imzalanır. Anlaşma ile İş Bankası, Lapis Grubu ve TYT Bank’ın kendisine olan borçlarını alacaklarından mahsup eder. Böylece taraflar kendi aralarında alacak-verecek meselesini çözüme kavuşturur.

Bu olayın üzerinden tam 14 sene önce geçer. Müflis TYT Bank’ın tasfiye sürecini yöneten TMSF hukukçuları o tarihte yapılan bu işlemin hukuki açıdan sorunlu olduğunu tespit ederek İş Bankası’na 117 milyon liralık ödeme emri gönderir. Fon hukukçuları İş Bankası’nın yaptığı protokol ile sıra cetvelindeki diğer alacaklıların önüne geçtiğini, TYT Bank’ın alacağı olan 52 milyon doların Lapis Holding’in borçlarına karşılık tahsil edilmesinin hukuki açıdan sıkıntılı olduğunu düşünmektedir. İş Bankası yönetimi ise yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğunu savunarak yargıya gider. İstanbul ve Ankara’da açılan karşılıklı davalarla ilgili son kararı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu verecek. Buradan nasıl bir sonuç çıkacağını bekleyip göreceğiz...



Yarım milyar liralık ikrazat sektörü BDDK’ya geçiyor

Her yıl farklı sektörlere yaklaşık yarım milyar liralık kredi kullandıran ikrazat sektörünün denetimi Hazine’den Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’a (BDDK) geçiyor. Ekonomi bürokrasisine yakın kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, bugüne kadar Hazine Kontrolörleri tarafından denetlenen ikrazatçılar tıpkı leasing ve faktoring sektörleri gibi artık bankalar yeminli murakıpları tarafından denetlenecek. Devir işleminin yılsonuna kadar tamamlanması bekleniyor. Bankalar gibi mevduat toplayamayan, hatta başka finansal kurumlardan borç veya kredi alması yaksa olan ikrazat sektöründe halen 25 şirket faaliyet gösteriyor. 10 bin ila 1 milyon lira arasında değişen tutarlarda kredi açabilen ikrazatçılar geçen yıl toplam 364 milyon lira kredi kullandırdı. Bu rakam küresel krizin Türkiye’yi de etkisi altına aldığı 2009’da 455 milyon lira idi. Daha çok orta ve küçük ölçekli işletmelerle çalışan ikrazatçıların aylık ortalama faiz oranı ise piyasanın oldukça üzerinde: Tam yüzde 3.5... Bu rakam bankalardan 2.2 puan daha yüksek. Yani bir esnaf bankadan 10 bin lira çekerse 12 ayda sadece 1 bin 50 lira faiz öderken, aynı parayı ikrazatçıdan çekerse 2.900 lira ödüyor. Buna karşın bürokrasinin az olması ve işlemlerin kısa zamanda sonuçlandırılması esnafın ikrazatçıları tercih etmesine neden oluyor.



Rabobank, Eurobank Tekfen’i yakın izlemeye aldı

HOLLANDALI Rabobank’ın Türkiye aşkı bitmiyor. 2005’te Şekerbank’ın yüzde 36’sını 125 milyon liraya satın almak için masaya oturan ancak son anda ilginç bir şekilde masadan kalkan Hollandalı finans devi o dönemde nasıl bir fırsat kaçırdığını anlamış olmalı ki, son üç yıldır gözünü Türk bankalarından ayıramıyor. Bir ara Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği ile ortaklık için masaya oturan Rabobank’ın şimdiki hedefinin ise Eurobank Tekfen olduğu konuşuluyor. Yunanlı Eurobank grubunun satışa çıkardığı hisselerle yakından ilgilenen Hollandalıların bu sefer başarılı olup olamayacağını bize zaman gösterecek...



Ergun Özen göze geldi

Garanti Bankası’nın başarılı Genel Müdürü Ergun Özen geçtiğimiz günlerde çok önemli bir göz ameliyatı geçirmiş. Kendisine acil şifalar diliyorum...

Yazının devamı...

Can Akın Çağlar acaba BDDK Başkanı olacak mı?

Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar’ın ani bir kararla görevinden istifa etmesi herkesi şaşırttı. Her ne kadar bu ayrılık gazete sayfalarına “Çağlar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) başkanı olmak için ayrıldı. Önce başkan yardımcısı olacak sonra da başkanlığa atanacak” şeklinde yansıtılsa da gerçeğin pek de öyle olmadığı kısa bir süre sonra anlaşıldı.

Evet, 15 Temmuz’da görevinden ayrılan Çağlar, sadece iki gün sonra BDDK Kurul üyeliğine atandı. Ancak küçük bir farkla: İddia edildiği gibi başkan yardımcısı olarak değil, düz üye olarak adım attı Üst Kurula...

Ziraat Bankası’nı kısa bir sürede dünya markası haline getiren Çağlar’ın zamansız istifası birçok soru işaretini de beraberinde getirdi. İddialara göre Çağlar’ı istifaya getiren süreç Başkent Doğalgaz’ın özelleştirilmesiyle başladı. 30 Aralık 2010’da Başkent Doğalgaz ihalesini 1.2 milyar dolarlık teklifle kazanan Mehmet Emin Karamehmet ve Mehmet Kazancı ikilisinin kredi için kapısını çaldığı ilk banka Ziraat idi. Ancak banka yönetimi 250 milyon dolarlık kredi talebini ön incelemenin ardından reddetti. Bu durum MMEKA’nın Vakıflar, İş ve Garanti Bankası’yla olan görüşmelerini de sıkıntıya soktu. Üç banka ancak ilave teminatlar karşılığında 750 milyon dolar kredi vermeyi kabul etti. Tam bu sırada beklenmedik bir gelişme yaşandı. Karamehmet MMEKA’daki ortağı Kazancı’yı devre dışı bırakacak bir dizi hukuki adım attı. Kazancı da bu hamleye Karamehmet’e dava açarak karşılık verince bankalar endişelendi. Kredi için Ziraat Bankasının da sürece dahil olmasını isteyen bankacıların bu talebi üzerine gözler yeniden Ziraat’e çevrildi. Ancak kredi vermeyi ısrarla reddeden Ziraat yönetimi “Hiç yer almadığı kredi sürecinde bundan sonra da yer almayacağını” açıklayarak kapıları tamamen kapattı. Bu açıklamanın ardından önce Vakıflar Bankası konsorsiyumdan çekildi ardından da diğerleri.. Böylece hükümetin büyük umut bağladığı enerji dağıtım özelleştirmeleri daha ilk ihaleden çıkmaza girdi. işte tam bu süreçte Ekonomi yönetimi ile TBMM’deki vekillere üç sayfalık bir ihbar mektubu gönderildi. Üzerinde imza bulunmayan mektupta Çağlar’la ilgili bazı önemli iddialara yer veriliyordu. Ziraat Bankası’nda görevli bir yetkili tarafından kaleme alındığı izlenimi doğuran ihbar mektubu ekonomi yönetimi tarafından da ciddiye alınınca Çağlar istifa etmek zorunda kaldı. İddiaları sormak için Can Akın Çağlar’ı aradık ancak tatilde olduğu için görüşme imkanımız olmadı. Kulislerde konuşulanlara göre daha önce de bir başka grubun kritik kredisine yeşil ışık yakmayan Çağlar’ın beklendiği gibi BDDK Başkanı olamayabileceği tezi güçlenmeye başladı.



Katar sermayesi Sabah’tan sonra medyaya bir 250 milyon $ daha yatırabilir

Türkiye geçtiğimiz ay çok önemli bir konuğu ağırladı: Katar Emiri Şeyh Halife El TaniÖ Ankara’da Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Maliye Bakanı Şimşek ile bir araya gelen Emir’in ziyareti zamanlama ve içerik açısından oldukça önemliydi. Zamanlama oldukça manidardı, zira ziyaret 12 Haziran seçimlerinden sadece iki hafta sonra gerçekleşmişti. Bu nedenle de görüşmenin içeriği daha da önem kazanıyordu. Görüşmelerde Ortadoğu’daki son gelişmeler, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesine ilaveten medya sektörünün de masaya yatırıldığını öğrenmek oldukça şaşırtıcıydı.

Hatırlanacağı üzere 2008’deki Sabah-Atv ihalesine Çalık Grubu Katar devlet fonuyla birlikte katılmıştı. Katarlılar yüzde 25 ile küçük ortak olmayı kabul etmiş ve satınalma işlemi için 250 milyon doları gözden çıkarmıştı.

Bu ortaklıktan para kazanamadıkları halde medya yatırımlarını ısrarla sürdüren Araplar, 2010’da ünlü El Cezire haber kanalını Türkiye’ye taşımak için harekete geçti. Cine 5’i Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan 40.5 milyon dolara satın aldılar ve iddialı bir haber kanalı kurması için deneyimli gazeteci Gürkan Zengin’i görevlendirdiler. Yeni kanal için 100 milyon doları gözden çıkardıkları söylenen Körfez yatırımcıları eğer bu tutarı harcarsa Türk medyasına son üç yılda 350 milyon dolar aktarmış olacak.

Şimdi finans kulislerinde Katarlılar’ın medyada yeni satın almalar için 250 milyon dolarlık bir fon oluşturduğu konuşuluyor. Arapların birkaç tv kanalını yakın izlemeye aldıkları, bunun içinde Show grubunun da olduğu gelen bilgiler arasında... Bu tutkunun nasıl sonuçlanacağını ise bekleyip göreceğiz...



TRT şirketlerle barıştı 40 milyon $ kazandı

Kamu alacaklarını yeniden yapılandıran 6111 sayılı Torba Kanun TRT’nin de yüzünü güldürdü. Elektrik katkı payı ve bandrol bedellerini bugüne kadar ödemeyen 50 şirketle masaya oturan TRT yönetimi yeniden yapılandırma ile 60 milyon liralık alacağını kasaya koydu. Sorularımızı cevaplandıran TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, 60 milyon liralık alacağın 25 milyon lirasının bandrol, 35 milyon lirasının ise elektrik katkı paylarından oluştuğu bilgisini verdi. TRT yönetimi yasa gereği para cezalarının yüzde 75’inden vazgeçerken, gecikme faizlerinde de yüzde 90’lara varan oranlarda indirim yaptı. Uzun yıllardır tartışma konusu olan elektrikteki TRT katkı payının son yıllarda kademeli olarak yüzde 3.5’tan yüzde 2’lere kadar düşürüldüğünü anlatan Şahin, “Buna rağmen Türk ekonomisindeki hızlı büyümeyle elektrik tüketimi arttı. Buna ilaveten bandrol uygulamalarında kayıp -kaçakla yaptığımız etkin mücadele ile gelirlerimizi arttırmayı başardık” diye konuştu.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.