Tevhit, Kur’ân’ın olmazsa olmaz şartlarındandır
.
SORU: Bağlı bulunduğum mezhepte insana secde edilir. Sünniler ise Allah’a secde ettiklerini söylerler. Bu farkın gerçekte değil, görünürde olduğunu ifade eden dedem, kendi temel inanışlarının yüzyıllardır Anadolu’da çeşitli kültürlerle harmanlanmış, ‘enel hak’ yani kâmil insan anlayışını İslâm’la birleştiren geniş bir kültür olduğunu söyledi. Enel hak da vahdet-i vücuttur. Vahdet-i vücut Allah’ın yeryüzünde ve insanda tecelli ettiğine inanan tasavvufi bir yoldur. Bu anlayışı Hacı Bektaş ve Mevlana sürdürmüştür. Günümüzde en çok vahdet-i vücut anlayışının büyükleri olarak bu iki şahsiyet gösterilir. İlk insana secdeyi Tanrı huzurunda melekler Âdem’e yapmıştır. Sünniler, “Biz Allah’a secde ederiz siz insana” diyorlar. Önemli olan niyettir. Cumalarda camilerin dolup taştığını görüyoruz. İnsanlar namaz kılarken saf tutuyorlar. Secde ettiklerinde önündeki insana secde ediyorlarmış gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Halbuki onlar da Hakk’a secde ediyorlar. Bizi eleştirirlerken görünüşe aldanıyorlar.
CEVAP: Bu izahlar tutarsızdır. Allah’tan başkasına secde edilmez. Hz. Peygamber’in mücadele ettiği toplum da Allah’ı tanırdı ama insan heykellerine tapar, onlardan medet umardı. Onların taptıkları insan heykelleri de aslında meleklerin sembolleriydi. Oysa siz doğrudan yaşayan insana secde etmekten söz ediyorsunuz. Görünüşte insana ama gerçekte onun ötesinde, derununda bulunan Hakk’a secde etmek şeklindeki bu izah, bize göre bu uygulamayı haklı kılmaz. Çünkü her şeyin ötesinde Hak vardır. Zaten tüm evren varlıkları Hakk’ın bir açılımı, görüntüsü sayılır ama biz, “Bunların gerisinde de Hak var, bunlara secde Hakk’a secdedir, insana secde Hakk’a secdedir” dersek o zaman Hz. Peygamber’in mücadele ettiği müşriklerin felsefesiyle veya inanışlarıyla ne farkımız kalır? Eğer onların yaptıkları doğruysa Peygamber niçin o inanç ve ugulamayla mücadele etti? Bunu vahdet-i vücutla veya insan-ı kâmil düşüncesiyle izah etmek de İslâm’ın katıksız tevhit inancına uymaz. Bazı tarikatlarda şeyhe taparcasına saygı göstermek, ona tanrı sıfatlarını vermek de İslâm ile bağdaşmaz. İslâm’ı şirk dinleriyle harmanlamaya da kimsenin hakkı yoktur. Tevhit (Allah’ın birliği ve yalnız O’na tapılacağı) inancı Kur’ân’ın olmazsa olmaz şartlarındandır.