Orucun Faydaları:
.
Muhakkak ki Allah, her zaman yararımıza olan şeyleri yapmamızı emreder, zararımıza olan şeyleri yasaklar. Oruçta gerek ruhumuz, gerek bedenimiz için pek çok yarar vardır.
Özetle: Oruç nefsin şehvetlerini kırar, önüne geçilmez tutkularını, azgınlıklarını dizginler. Oruç harama bakmaya eğilim duyan nefsi, engeller, zinanın ve diğer yasak şeylerin sebeplerinden uzaklaştırır. Bundan dolayı Peygamberimiz, orucun, kötülüklere karşı bir kalkan olduğunu buyurmuş (Buhârî, Savm, 9. bab ) ve demiştir ki: “İçinizden evlenmeğe gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan korur. Buna gücü yetmeyen oruç tutsun. Çünkü oruç, onun şehvetini kırar.” (Buhârî, Savm: 10. bab )
***
Oruç, vücuda sağlık getirir. Bir yıl tıka basa yemeden dolayı mîde yorulur. İşte oruç, mîdenin uzun süre dinlenmesine vesile olur. Ancak iftar vakti ölçüyü kaçırıp mîdeyi şişirmemek ve terâvîhi de mutlaka kılmak lâzımdır. Terâvîh, ibadet yönünden orucun sevabına sevap kattığı gibi, dolan mîdenin, yemekleri kolayca sindirmesine de yardımcı olur. Şişmanlık, insan sağlığına çok zararlıdır. Peygamberimiz, yemek yiyenin henüz yemeğe arzusu varken bırakmasını, yani tıka basa yememesini tavsiye etmiştir. Çağımızın belası olan obezlik, çoğunlukla kişinin boğazını kontrol edememesinden kaynaklanır. Bu Peygamber tavsiyesine uyan bir okurum, iki ayda sekiz kilo verdiğini yazmıştı. İşte iftarları ve sahurları ölçülü yemek şartıyla insan, oruç tutarak vücutta birikmiş zararlı kiloları, yükleri atabilir.
Oruç, insanın duygu ve düşüncelerini inceltir. İnsanı şefkatli, merhametli yapar. Oruç, insanı sabra, dayanıklı olmaya alıştırır.
Oruç ayı, bolluk, bereket ayıdır. En fakir ailenin dahi evinde bakarsınız Ramazan ayında bir bolluk, bereket vardır.
Oruç ma’nevî duygulara güç verir. Ruh, şu ten kafesine bürününce maddenin etkisi altında kalarak hayvansal duyguların tutsağı olur. Oruç ve riyazet yoluyla maddî arzuları zayıflatmak, ruhsal hisleri güçlendirmek mümkündür. İşte bu yüzdendir ki bütün velîler ve peygamberler riyazet yapmışlar, oruç tutarak yücelmişlerdir. Peygamber Efendimiz, henüz kendisine peygamberlik gelmezden önce Hira Mağarası’na çekilir, riyazet yapar, çok az yer, derin tefekküre dalardı. Oruç tutmayı seven Peygamber (s.a.v.), Medîne’ye gelmezden önce her ay üç gün ve bir de Âşûra günü oruç tutmayı tavsiye ederlerdi (Buhârî, Müslim). Medine’ye hicretlerinden bir buçuk yıl sonra oruç tutmayı emreden âyetler inmiş, Ramazan ayında oruç tutmak farz kılınmıştır.
Esasen Araplarda oruç ibadeti de vardı. “Ey inananlar, sizden öncekilere yazıldığı gibi (günahlardan) korunmanız için sizin üzerinize de oruç yazıldı.” (Bakara: 92/183) âyeti, oruç ibadetinin de eski dinlerde var olduğunu gösterir. Hz. Peygamber’in, İslâmdan önceki dönemlerde özellikle Hanîfler diye anılan bazı zâhid Araplar gibi Ramazan ayında ibadete çekilmesi, orucun da Araplar arasında uygulanan bir ibadet olduğunu kanıtlar.
Zaten Ramadân kelimesi, çok sıcak anlamındaki ramd kökünden gelir. İbn Manzûr’un açıklamasından Ramadân ayının, Araplar arasında eskiden beri oruç tutulan ay olduğu anlaşılır. Zaten Hz. Peygamber (s.a.v.)in, peygamberliğinden önce, Ramazan ayında Hirâ Mağarası’nda sayılı birkaç gece ibadete çekilmesi de bunu kanıtlar.
Ancak Araplar bu ibadetleri uygulamakla beraber yozlaştırmışlar, şirke bulamışlar, ruhundan soyutlamışlardı. İşte Hz. Muhammed (s.a.v.)in görevi, hiç olmayan bir din kurmak değil, şirke bulanmış olan dini, şirk kalıntılarından arındırıp aslına döndürmekti, İslâm, bütün dinlerin temeli idi. Hz. Muhammed (s.a.v.), İslâm dininin son tebliğcisidir. Ahkaf: 9, Şûra: 13. âyetleri bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Bir Kutsal hadiste, riya karışmadığından dolayı Allah katında en makbul ibadetin oruç olduğu belirtilmiştir: “Oruç benim içindir, onu ben ödüllendireceğim!” (Buhârî, Savm: 9. bab)