Ömer’e suikastın arka planı -2-
.
Mescidde toplanan Müslümanlar, Firuzan’ın neden bu suçu işlediğini konuşuyorlarken Ömer yatağında uzanmış yatıyor, doktor kendisine hazırlıklı olmayı anımsatıyordu. Başında toplanmış olan büyük sahâbîler de kendisinden ve kendisiyle beraber vurulanlardan söz ediyor, Hak emri vuku bulunca Ömer’in yerine kimin geçmesini istediğini soruyorlardı. Rivayete göre Ömer’in oğlu Abdullah, kendisine, ‘Yerine birini bıraksan iyi olur’ dedi.
Ömer: Kimi? diye sordu.
Abdullah: İctihad edersin (düşünür, taşınır karar verirsin), dedi, Rivayete göre de Ömer: “Yerime kimi bırakayım? Keşke Ebu Ubeyde bn el-Cerrah sağ olsaydı!” demiş.
Bir adam: Ey Mü’minlerin Emîri, Abdullah bn Ömer’e ne dersin? demiş.
Ömer: Allah seni kahretsin, vallahi sen bu sözünle Allah’ın rızasını istemedin! Karısını güzelce boşamasını dahi bilmeyen birini yerime halife mi bırakayım?
Ömer ashabın, Sakîfe Oğulları gölgeliğindeki kaosa benzer bir kaos ortamına düşmemesi için hilafet seçimini bir an önce halletmek istiyor, bunun tedbirini alıyordu. Bundan dolayı acı içinde kıvranırken bile Müslümanların durumunu düşünerek hilafet için altı aday belirledi ve Müslümanların, Şûrâ yöntemiyle altı kişiden birini seçmelerini istedi. Belirlediği adaylar: Alî bn Ebu Tâlib, Osman bn Affan, Zübeyr bn Avvam, Talha bn Ubeydullah, Abdurrahman bn Avf ve Sa’d bn Ebî Vakkas’tı.
Ömer hilafete aday gösterdiği kimseleri çağırdı, onların her birine ayrı ayrı hitabederek halife oldukları takdirde yakınlarını halkın boyunları üstüne koymamalarını öğütledi. “Ömer vurulduğu gün Talha bn Ubeydullah Medîne’de yoktu. Bundan dolayı Ömer, şûrâ üyelerinden süre istedikten sonra: ‘Kardeşiniz Talha’yı üç gün bekleyiniz. Gelirse ne a’lâ. Gelmezse siz işinizi bitiriniz,’ dedi.
Sanki Ömer, ölümünden sonra o topluluğun ihtilafa düşeceğini, bu ihtilafın kavgaya dönüşeceğini, Haşim Oğullarının Alî’yi tutacağını, Ebu Muayt Oğullarının da Osman’ı tutacağını, ordunun bir kısmının da birer büyük komutan olan Zübeyr’i yahut Talha’yı, ya da Sa’d’ı tutacağını sezmişti. Bunun için Ensarlı Ebu Talha’ayı. elli kişilik bir kuvvetle Şura üyelerini beklemesini, üç gün onları hiç dışarı çıkarmamasını öğütledi.
Ömer hilafet için Allah Elçisinin razı olduğu altı aday göstermekle yetinmedi. Başlaması muhtemel siyasi çekişmeleri önlemek için tavsiyelerde de bulundu: “Benden sonra Halife olan kimseye Allah’tan korkmayı, ilk Muhacirlerin hakkını korumayı, onlara saygıda kusur etmemeyi tavsiye ederim. Yine halifeye, eyaletlerin halkına iyi davranmasını da tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm’ın savunucusu, düşmanın da korkusudur. Tahsildarlar da halka insaflı davranmalı, ancak halkın gönül rızasıyla verdiklerini almalıdırlar. Yine Halifeye, Medîne’nin yerlisi olan Ensara da saygılı davranmasını; güzel davrananlarını kabul etmesini, hatalılarını da affetmesini, hoşgörülü olmasını tavsiye ederim. Yine Halifeye, çöl Araplarına da iyi davranmasını tavsiye ederim. Çünkü onlar Arapların kökeni, İslâm’ın cevheridirler. Onların mallarının zekâtının alınıp fakirlerine verilmesini öğütlerim. Keza halifeye, Allah’ın ve Elçisinin verdiği zimmet (garanti) uyarınca zimmet halkına iyi davranılmasını, onlara verilen sözün yerine getirilmesini, onlardan güçlerinin üstünde bir şey istenmemesini, ancak zimmet altına girmeyenlerle savaşılmasını tavsiye ederim.” Bazı tarihçiler Ömer’in: “Allahım, tebliğ ettim mi? Yerimi gönül rahatlığıyla benden sonraki halifeye bıraktım!” dediğini de eklerler.
Ömer vurulduğundan beri Müslümanların durumunu düşünüyordu. Kendisinden sonra bir karışıklık çıkmasını önlemek istiyordu. Ömer Halifeliğe başlayınca ilk iş olarak Araplardan alınmış olan esirlerin geri verilmesini emretmiş ve “Ben esaretin Araplarda bir gelenek olmasını istemem!” demişti. Onun için ölüm döşeğinde iken şöyle dedi: “Benim vefatıma yetişen tüm Arap esirler Allah’ın malından hürdürler (artık onlar kamu malı olmaktan çıkmışlardır).” Bu uygulama tarihte köleliği ilk kaldıranın, İkinci Halife Ömer olduğu, Abraham Lincoln’dan yaklaşık bin ikiyüz yıl önce Müslüman Halife tarafından köleliği kaldırma girişiminde bulunulduğu anlaşılır. Ama ondan sonra gelenler onun bu uygulamasını sürdürmemiş, insan onurunu kıran kölelik dünyanın her yanında varlığını sürdürmüştür.
Çörek otu her derde deva mı, bu konu hakkında hadis var mı?
Hocam Selâmünaleyküm sevgi ve selamlarımı sunar sağlıklı ve iyi günler dilerim. Hocam Yazılarınızı uzun süredir takip ediyorum, bizlere verdiğin bilgiler için Allah senden razı olsun. Benim merak ettiğim, son zamanlarda sağlıkla ilgili, hangi kanalı ya da kişiyi dinlesem çörek otu bahsi var. Yani öyle anlatılıyor ki çörek otu yersen tamam ölümden gayri derdin kalmaz ne yazık ki, bunu tamamen dine dayandırıyorlar, Peygamber Efendimizin hadisinin hatta hadislerinin olduğu söyleniyor ve iyi paralara satışa sunuluyor. Bu konu hakkında bilginizi rica eder sağlıklı günler dilerim. Sayın hocam bu konu hakkında daha önce yazınız var ise tarih de belirtebilirsiniz yazılarınızın tamamını okuyorum ama kaçırmış da olabilirim. Erkan KARİP
CEVAP: Çörek otunun şifalı olduğuna dair bir hadis vardır ama TV kanallarında bu iş abartılıyor. Bu abartıların arkasında muhakkak ki çıkar da vardır. Bir kere Peygamberimizin o sözü kendi orijinal vahyine dayanmaz, çevreden edindiği genel kanaate dayanır. Hz. Peygamber kendisini bir doktor olarak tanıtmamıştı. Bazı konularda atadan dededen gelen düşünceleri aktarırdı. Çörek otu hakkındaki hadis de bu türdendir. Hz. Peygamber bunu bir vahye dayanarak söylememiştir. Genel kanaate göre dinle ilgili olmayan, genel kültüre ilişkin söylediği sözler bağlayıcı değildir. Nitekim kendisi Medine’ye geldikleri zaman Medinelilerin hurmayı tozlandırdıklarını görmüş, buna gerek olmadığını kanaatine göre söylemiş. Bu yüzden hurmalar tozlandırılmayınca verim ve kalite düşmüş. Bu hususu kendisine arz ettiklerinde “Siz dünya işlerinizi benden iyi bilirsiniz. Ben size Allah böyle söyledi, demedim ki” buyurmuştur. Nitekim deneyime dayalı dünya işlerini tecrübe sahiplerine havale etmiş, hastalara da tedavi için doktora gitmelerini öğütlemiştir. Siz o TV kanallarında konuşanlara bakmayın. Bir zaman nar dediler. Narın fiyatı fırladı. Bir zaman falan veya filan meyve dediler. O meyvelerin fiyatları fırladı. Elbette Allah’ın yarattığı bitkilerin her birinde ayrı özellikler, faydalar vardır. Bunların sadece bir kısmını abartmanın bilimselliği tartışılabilir.
Kaldı ki Peygamberimizden aktarılan sözler, birkaç nesil ağızdan ağıza aktarılarak gelmiştir. Süfyan-ı Sevrî’nin deyişiyle rivayetçiler bu sözleri aynen kendi kalıplarıyla değil, mana olarak aktarmışlardır. Mana olarak aktarıla aktarıla onlarca yıl sonra bu sözlerin, ne derece yüzde yüz Peygamber sözü olduğu garanti edilebilir? Ölçü bu sözlerin Kur’ân’a uygunluğu hususudur. Senedi sağlam, metni de Kur’ân’a aykırı olmayan dinle ilgili hadisler, Kur’ân’dan sonra İslâm’ın ikinci temelidir.