Aşırılık ve bağnazlık örneği
.
Sayın hocam, 1. Oğlum A.B.D.’de çalışmakta, dindar bir insan. Ancak sakal bırakmış. Hiç kestirmeyeceğini söylüyor. Uzun sakalıyla Türkiye’ye geldi, kestirtemedik. Ve o uzun sakalla tekrar Amerika’ya gitti. Dediğine göre Hz. Peygamber de öyle sakal bırakıyormuş. Hattâ yan taraflarını bile kesmiyor. Taliban gibi bir durum. Bu konuda ayrıntılı bir yazınızı bekliyorum (belgeli, kanıtlı olarak). 2. Oğlum duvara resminin asılmasını istemiyor. Günah diyor, neden? 3. Mezar ziyareti yapmadı. Geçen yıl vefat eden halasının mezarına gitmedi. Neden? 4. Bu dünya geçici, boş diyor. Ve sırf cennete gitmek için yaşadığını söylüyor.
Cevap: Sizin oğlunuz dinini öğrenmeden Amerika’ya gitmiş. Orada aşırı uçlarla, Taliban kafasındaki insanlarla tanışmış ve dini onlardan öğrenmiş. Onlar ise dini sakala, cüppeye indirgeyen primitif insanlardır. Oğlunuzun bu saplantılarında sizin payınız yok değildir.
Gerçekte İslâm şekil değil, ruh; kabuk değil özdür. Allah insanın sakalına değil, gönlüne bakar. Pek çok âyetin sonunda “O, göğüslerde bulunan düşünceleri bilir” denmek suretiyle düşünceyi temizlemenin önemine vurgu yapılmıştır. Peygamberimiz de “Allah sizin şekillerinize ve mallarınıza bakmaz, fakat gönüllerinize ve eylemlerinize bakar” buyurmuştur.
Hz. Peygamber’in öyle uzun sakal bıraktığı doğru değildir. O zamanlar papazların, hahamların sakalları dokunulmaz biçimde göbeğe kadar inerdi. Şimdi de bir kısmının öyledir. Peygamberimiz bir tutamından fazlasını kesmek suretiyle sakalı modernleştirmiştir. Kur’ân’ın hiçbir yerinde sakaldan, bıyıktan söz edilmez. Bunlar tüydür, tüy. Tüyle din olmaz. Din düşünce iledir. Peygamberimiz: “Vücutta bir et parçası vardır ki o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin, o kalbdir!” buyurmuştur. Bu hadiste vurgulanan da gönül temizliğidir. Allah gönülden gelmeyen ibadetleri ve duaları kabul etmez. İbadetler, niyetlere dayanmadıkça makbul olmaz. Peygamberimiz “Ameller niyetlere göre değerlendirilir” buyurmuştur. Niyet düşüncedir, ruhtur, gönül işidir. Hasılı işin özü, dinin ruhu şekil değil, gönül ile olur. Bir metre sakal salsanız, gönlünüz Allah sevgisi ile dolmamışsa o sakalın hiçbir değeri olmaz.
Bir kişi de sakal ile namaz kılmanın, sakalsız kılmaktan 27 derece, hattâ yetmiş derece daha fazla olduğunu iddiâ etmişti. Bu iddiâ Peygamberimize iftira idi. Kaynağına baktım: Delil olarak ileri sürdüğü rivayetlerin hepsi de uydurma idi. Sakal, doğal bir şeydir, birçok müm’inin yanında birçok inançsız, ateist insanın da sakalı vardır, Marx da sakallı idi, Ebucehil de. Örfe bağlı bir şey olan sakalın günahlık, sevaplıkla ilgisi yoktur. Günah Allah’ın yasakladığı işleri yapmaktır. Alkollü içki içmek, zina etmek, hırsızlık etmek, yalan söylemek, haksızlık yapmak ve benzeri şeyler.
2. Tapmak için olursa resmi duvara asmak günah olur. Ama hatıra için duvara resim asmakta sakınca yoktur. Şimdi herkesin evinde televizyon var. Televizyon resimden, görüntüden başka bir şey mi yansıtır? Bu tür şeyler sorun değildir. Ancak ilkel kafalar bunlarla uğraşır.
Bakınız Peygamberimizin en yakın sahabelerinden Sa’d ibn Ebî Vakkas, Kadisiye’nin ardından o zamanlar İran’ın başkenti Medain’e girmiş; kendisine bu imkânı bahşeden Allah’a bir selâm ile sekiz rek’at şükür namazı kılmış, daha sonra Kisraların Sarayı’na yerleşmişti, Sarayın ayvanını (avlusunu) namazgâh yapmış, sarayda bulunan heykellere dokunmamış, onları olduğu gibi bıraktı ( H. Heykel ve Şieblî-i Nu’manî, bkz. Hz. Ömer, s. 122 ).
3. Mezar ziyareti sünnettir. Peygamberimiz, hemen her hafta Baki Kabristanı’nı ziyaret ederdi. Sizin oğlunuz dini ne kadar yanlış öğrenmiş! İnsanlar kendi başlarına bırakılırsa işte böyle aşırı düşüncelere saplanıp kalır.
4. Dünya geçici olsa da boş değildir.Cennete gitmenin yolu da dünyadan geçer. Bunu unutmamak gerekir. Kur’ân: “Allah’ın sana verdiği nimetler içinde âhireti kazanmaya çalış ama dünyadan da payını unutma!” buyurmuştur. İnanan insan, ruhunun ve bedeninin ihtiyacını karşılar. Bedenin gıdası besin, ruhun gıdası ibadettir. Allah’ı unutmamak kaydıyla çalışmak da ibadet sayılır.”
Kehf: 45-46’ncı âyetlerde şu dünyâ hayâtının geçiciliği, mal ve çocukların, hayâtın bir süsü olduğu, asıl kalıcı olanın bunlar değil, iyi işler, güzel davranışlar, ibadetler olduğu belirtilir. Âyetlerin amacı, insanı dünyadan el etek çekmeğe sevk etmek değil, fakat dünyâ malı yüzünden başkalarına böbürlenmekten, haksızlıktan kaçındırmaktır. Yoksa iyi ahlâk sâhibi mü’min için dünyâ malı da Allah’ın rızâsını kazanma vesilelerinden biridir. Çünkü o, malını Allah yolunda harcar: “De ki: Allah’ın, kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? De ki: O, dünyâ hayâtında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlarındır.” İslâm, ifrât ve tefrîtin arasındaki orta yolu gösterir. Allah, ılımlı mü’minlerin vasıflarını şöyle belirtiyor: “Harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler; (harcamaları) bu ikisinin arasında dengeli olur.”
İslâm dini, âhiretin imârı yanında yaşadığımız dünyanın da imar edilmesini, neslin devamını ister. Neslin devamı için evlenmek, ibadete güç bulmak için yemek, sağlıklı yaşayabilmek için uyumak lâzımdır. Bunları normal yapmayan kimsenin ruhsal dengesi sarsılabilir. Bundan dolayı ölçülü olmak, herşeyi itidal ile yapmak gerekir. İşte İslâm, bu ölçülü davranış düzenini getirmiş, insan doğasına aykırı olan aşırı davranışları yasaklamıştır. Eşyada aslolan helâldir. Ancak Allah’ın yasakladığı şeyler haramdır. Bunlar da insan sağlığına, fert ve toplum ahlâkına zararlı veya manen pis olduğu için haram kılınmıştır. Bunların dışında herşey helâl ve güzeldir. Allah’ın, helâl veya haram olduğu hakkında bir şey söylemediği şeyleri, insanların kendi kendilerine yasaklayarak câhiliyye devrinin insanları gibi boyunlarına hurâfe zincirleri vurmaları, elbette doğru değildir.
Ateistlik ve iftira...