Şampiy10
Magazin
Gündem

Adalet, diğerkâmlık ve ölçülü davranış

.

ABONE OL
Vatan Haber

Ömer ibn Abdülaziz zamanında hazineye çok miktarda zekât geliyor. Halife bu zekâtların yoksullara dağıtılmasını, artanın Müslüman askerlere verilmesini emrediyor. Yine artıyor. Artan miktar ile de fakir Müslümanların borçlarının ödenmesini, artanıyla da bütün Hıristiyan ve Yahudi fakirlerin borçlarının ödenmesini emrediyor. Yine artıyor. Artan ile de, kuşların gelip yemesi için buğday satın alınıp dağların başına konulmasını emrediyor! Ya, işte İslâm düşüncesi ve adâleti bu. Onlar sadece kendilerini değil, halkı düşündüler, Müslüman, gayri Müslim ayrımı yapmadılar, sadece insanları değil, kuşları da düşündüler.

Osmanlı döneminde kışın sıcak ülkelere göç edemeyen kuşları beslemek amacıyla vakıflar kurulmuştur. Bir de bugüne bakın, yüz binlerce hayvanı kuş gribi gerekçesiyle hiç acımadan diri diri ateşe atıp yaktılar, sağ sağ hayvanların boynunu, bacaklarını kırdılar. Bir Müslüman bunu nasıl yapar? Sokakta kalan kedileri köpekleri aç bırakmak şöyle dursun, bazı vicdansızlar hayvanlara işkence etmekten zevk alıyorlar. S o kaklara salınan hayvanları aç susuz bırakıyorlar.

Peygamber ahlâkını almış olanlar israftan kaçındılar. Bugün bizim israf içinde yüzmemiz, Müslüman atalarımızın davranışıyla hiç mi hiç bağdaşmıyor. Kur’ân ne diyor?

‘Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.’(A’raf: 31)

Hz. Ömer, bir gün çarşıda bir adamın beğendiği bir eti satın aldığını görmüş. İzlemeğe aldığı adamın çarşıda görüp beğendiği her şeyi aldığını görünce adama asasıyla dokunmuş ve: “Allah’ın Elçisi bize böyle öğretmedi!” demiştir. Hz. Ömer’in bu sözü, bugün Amerika’da bir ekonomi prensibi gibi söylenmektedir: Adam bir şey alırken kendi kendine sormalı: Buna ihtiyacım var mı, yoksa sadece almak mı istiyorum?

Eğer ihtiyacı varsa almalı, sadece alma dürtüsüyle alacaksa almamalı.

Son zamanlarda yeme içme nerdeyse bir tutku halini aldı. Gereğinden fazla yiyoruz. Sonuç aşırı şişmanlık. Dünyayı bir obezite derdi sardı. Fazla kilo derttir. Kiloyu atabilmek için ağzını tutma yerine çeşitli diyetlere, yağ aldırma operasyonlarına başvuruyorlar. Oysa gereğinden fazla yenilmese bu şişmanlık belası olmayacak. İnsan kırkından sonra yediği lokmayı hesabetmelidir.

Hz. Peygamber, “İnsanoğlu, karnından (mîdesinden) daha kötü bir kab doldurmamıştır. İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Bunu yapamıyorsa mîdesini üç bölüme ayırsın. Bir bölümünü yemeğe, bir bölümünü içmeğe, bir bölümünü de rahat nefes almaya bıraksın!” buyurmuştur.

Çok kimse gereğinden kat kat fazlasını pişiriyor, yarısından fazlasını çöpe döküyor. Nîmeti çöpe dökmek yazıktır, günahtır. Oysa Peygamberimiz: “Biz acıkmadıkça yemeyiz, tam doymadan da yemeği bırakırız.” buyurmuştur. İşte sağlığın reçetesi!

Her şeyde israf, yemede, içmede, kullandığımız eşyada. Konutlarımız, gereksiz mobilyalarla dolup taşıyor ve herkes daha lüks mobilya için birbiriyle yarışıyor.

İsrafı sadece evlerimize değil, kabirlere kadar taşıyoruz. Dünyada milyonlarca insan açlıkla, yoksullukla pençeleşirken biz binlerce lira harcayıp saray gibi mermer kabirler yaptırıyoruz. O kabirlerin, altında yatan ölüye yararı ne? Kabrin belli olması için bir taş yeter. Bu ne israftır kabirlerde yapılan? Hiç İslâmî değil. Hattâ sade ve kibar da değil. Kabirlerde bir düzen yok, kimi yüksek, kimi alçak, kimi mermerli, kimi daha yaldızlı.

Tabii lüks yaşamak kolay değil. Herkes bu kadar parayı nereden bulacak? Bulamayanlar da toplumsal dürtünün etkisiyle rüşvete, çalıp çırpmaya, ticarette hileye , karakteri zayıf bazı kadınlar da haram işlemeğe yöneliyor. Böylece olan geniş halk kütlesine oluyor. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı yeniliyor. Topluma huzursuzluk yayılıyor. Hırsızlık, kapkaç, intihar, kavga , karşılıklı aldatma aldı başını gidiyor. İsraf şimdiden çok, gelecek kuşakların aleyhine çalışıyor. Kendimizi disipline etmenin zamanı geldi de geçiyor. “Komşusu aç iken karnını doyurup yatan bizden değildir” hadîsini prensip edinirsek toplumsal huzura ve mutluluğa kavuşuruz. Ne mutlu israftan, aşırılıktan uzak duranlara, ne mutlu insanların dertlerini ve mutluluklarını paylaşanlara!

Akıntısıyla uğraşan bayanın dileği...

1) Bir hanımın günlük olarak gelen akıntısı beyaz değil de genellikle sarı ve benzeri renkte oluyorsa bu hanım abdestlerini hep özürlü niyetiyle mi almalıdır?
2) Bir de hocam adet hakkında sorum var; eskiden adetimi 7 gün olarak biliyordum ama yeni fıkıh bilgileri öğrendikten sonra (abdestin bozulmaması için pamuk koymak gerektiğini öğrendim; böylece az da olsa gelen akıntıyı fark edebildim. Bir de adet kanının sadece kırmızı ve koyu toprak renginin olmadığını öğrendim, kendimce adet günümün 10 güne çıktığına karar verdim. 10 gün oluyor, ardından 15- 17 gün yaklaşınca ağrılarım başlıyor. Bir de son zamanlarda şöyle olmaya başladı: ağrılarım başlayınca tedirgin oluyorum, peçeteye tabiri caizse çok küçük pul biber gibi 1 ya da 2 parça geliyor; bunun ne olduğunu da anlayamadım; adet kanı sayılır mı çünkü dediğim gibi sanki pul biber, kan değil. Ben bunu başlangıç olarak kabul ediyorum; bilmiyorum doğru mu? Bundan sonra 1, 2 , hatta bazen 3 gün gelmiyor; sonra başlıyor ve ben bunu 10 gün dolana kadar bekliyorum. 10 günden sonra gelse de özürlü niyetiyle abdest alıyorum; namazı kılıyorum . Ama bütün bunları doğru mu yapıyorum hocam? Hocam lütfen acil cevap ALLAH RAZI OLSUN!
3) Adeti biten bir hanım, sabah namazında özürlü olduğuna hükmetse o gün bir vakitten sonra bu özür halini görmemiş olsa yine de o günkü bütün abdestlerini özürlü niyetiyle mi almalıdır?
Cevap: Sen kalbini Allah ile meşgul edeceğine akıntının rengiyle uğraşıp duruyorsun. Bu sana manen ne değer kazandıracak? Boş işlerle uğraşıp durma. Böyle akıntılarla uğraşma yerine gönlünü Allah’a verseydin, belki manen mesafeler aşardın kızım. Her zaman söylerim. Bu gazetede de çok âdetin ibadete mani olmadığını çok yazdım.
Kadınlar âdet halinde namaz kılabilirler, isterlerse oruç da tutabilirler. Kur’ân böyle bir yasak getirmemiştir. Namaz kılmak Allah’ı anmak demektir. Allah’ı anmaya yasak konulabilir mi? Âdet de bir özürdür. Özürlü kimse namaz kılmaz mı? Tevrat’ın hükümlerini İslâm’a aktardılar ve dini böylece daralttılar. Kur’ân’ın yasaklamadığı şeyi yasakladılar, ibadete, zikre engel oldular. Fıkıhçıların beyanına göre bazı kadınlarda âdet hali 15 gün sürer. Yani kadın ömrünün yarısını namazsız mı geçirsin? Her ay 15 gün namaz kılmayan kadın artık namaz kılabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Barışa, kardeşliğe ihtiyacımız var...
  2. İnsan hakları- 3
  3. İnsan hakları- 2
  4. İnsan hakları
  5. Kur’ân’ın indirildiği, bin aydan daha hayırlı gece
  6. Kur’ân’ı düşünmeden kelime kalıplarına takılanların durumu
  7. Hiç iyilerle kötüler, inananlarla inanmayan bir olur mu?
  8. Kur’ân ve evrensel mesajı-4
  9. Kur’ân ve evrensel mesajı-3
  10. Kur’ân ve evrensel mesajı-2

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.