Şampiy10
Magazin
Gündem

Baş örtüsü hakkında bir okur mektubu

Çorum’dan yazan okurum Necdet Karataş şöyle diyor: “Baş örtüsü konusundaki görüşünüzü hiçbir yan yola sapmadan, birilerine şirin görünmek amacı gütmeden gerektiği şekilde açıkladığınız için Allah sizden razı olsun. İnsanların kafasının durmadan karıştırıldığı, moda deyimle akıl tutulması yaşadığımız şu günlerde sizin gibi sağduyulu ve dinin emirlerini kendi zevklerine göre yorumlamayan insanlara ihtiyacımız var. Sizin de dediğiniz gibi ‘baş örtüsü takmak zor geliyor, ben yapmıyorum’ diyen birinin durumu Allah ile kendi arasında ama ‘dinde

böyle bir şey yoktur’ diye fetvalar vererek bilerek ya da bilmeyerek insanları yanlış yönlendirenlere ne söylemek ne yap-mak gerekir bilemiyorum. Mesela ben namaz kılmıyorum. Şimdi bana namaz kılmak zor geliyor ve ben yapmıyorum diye ‘namaz yoktur’ mu diyeyim? Hâşâ böyle bir şeyi nasıl derim? Siz, Allah rızası için doğruları yazmışsınız.”

Türkçe dua okumak

SORU: Ben namaz kılmayı Kur’ân’dan ve bazı kitaplardan öğrendim. Ancak namaz dualarını Türkçe okuyorum. Bunun sakıncası var mı? (Osman Senai Arıkan)

CEVAP: Kendi başınıza namaz kılarken ayet ve duaların Türkçesini okuyabilirsiniz. Ben bunda bir sakınca görmüyorum. Ama orijinal vahiy olduğundan Arapça okumak daha makbul olur. Cemaatle namaz kılarken veya kıldırırken Arapça okumak gerekir. Çünkü cemaat zaten imama uyar. İmam da cemaatin okuduğu biçimde okumalıdır ki birlik sağlansın.

Rivayetler abartılıyor

SORU: Kur’ân’ın hükmünden fazla mezheplerin, hadislerin ve geleneklerin hükümlerini uyguluyoruz. Yani bunlara daha fazla değer veriyoruz. Hadis rivayetleri ise iyice abartıldı. Yanlış mı düşünüyorum?

CEVAP: Evet görüşleriniz doğrudur. Çünkü televizyonlara çıkanlardan bazıları, halkı etkilemek için uydurmaları, masalları anlatmakla reyting sağlıyor. Bu halk da onlara pirim veriyorsa ne diyelim.

Yazının devamı...

Tarihi gerçeklerden kaçmak bilimsel anlayışa uymaz

SORU: Bu köşede yayınlanan bir yazınızda kuaför örneği vererek “Kadınların saçları ziynettir” diyorsunuz. Saç boyatılıyor, değişik şekiller veriliyor veya değişik takılar takılıyor diye ziynet ise gözler, kaşlar, burun, ağız, yanaklar ve eller nedir bu durumda? (M. Kemal Güngör)

CEVAP: Kur’ân kadınların ziynetlerini kapatmalarını emrederken. Kendiliğinden görünenleri örtünme dışı tutmaktadır. Hadislerde kendiliğinden görünenler parmaklara takılan yüzük, bilezik, bazı kadınların yüzlerine yaptıkları süs, makyaj olarak açıklanır. Tabii yüzük parmakta olunca ziynettir, vitrindeki değil. Yüzdeki süs serbest olunca doğal olarak yüzün kendisi de örtünme dışıdır. Ama baş, örtünme dışı değildir. Çünkü ayet açıkça baş örtüsünden söz ediyor. Evet ayette saç kelimesi geçmiyor ama baş örtüsü neyi örter? Yüz dış tutulunca saçtan başka ne kalır? Bazılarının iddia ettikleri gibi eğer Kur’ân’da emredilen sadece örtünün göğüs üstüne konması yani göğsün örtülmesi ise o halde sırt ve daha aşağı kısmı örtünme dışı mıdır?

Köklü bir gelenektir

Tarihi gerçeklerden sapmak bilimsel anlayışa uymaz. İnsaf ve anlayış sahibi hiçbir İslâm bilgini kadının baş örtüsünün olmadığını söylemez. Benim okuduğum kaynaklar İslâm’dan önce kadınların başlarını örttüklerini söylüyor. Baş örtme geleneğini İslâm getirmedi, mevcut geleneği onayladı. Yoksa ömürlerini İslâm düşmanı olarak kapatan Arap liderlerinin hanımları da baş örtüsü kullanıyorlardı. Bu, Ortadoğu’da köklü bir gelenektir. Lütfen gidin Yahudi hahamı sayın İshak Halavi’ye sorun, baş örtüsü Musa dininde var mı, yok mu diye. Bir de rahibelerin başlarına bakın, rahibe okullarına gidin sorun. Baş örtüsü var mı yok mu? Örtü kullanıp kullanmamak kişinin tercihine bağlıdır. Namaz da öyle, oruç da... Biri namaz kılmıyor diye “Namaz yoktur” mu diyecek?

Yarınki yazımda, baş örtüsü konusunda bir okurumun gönderdiği mektuba yer vereceğim.

Yazının devamı...

‘Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayınız’

Dünden devam

Bedir Savaşı’nda şehit düşen Harise’nin annesi: “Ya Resulallah, bana (oğlum) Harise’den söz etmez misin? Bedir’de öldürüldü. Eğer cennette ise sabredeyim, değilse ağlayayım.” Allah’ın Elçisi buyurdu: “Ey Harise’nin annesi, cennette birçok cennet var. Senin oğlun cennetlerin en yükseği olan Firdevs’e ulaştı” (Buhari, Targib: 2/325). Uhud Savaşı’nda babası Abdullah’ı kaybeden Cabir diyor ki: “Uhud Savaşı’nda babam öldürülünce Allah’ın Elçisi bana, ‘Cabir, Allah’ın babana ne söylediğini haber vereyim mi?’ dedi. ‘Evet ya Resulallah’ dedim. Buyurdu ki: ‘Allah herkese sadece perde arkasından konuşmuşken senin babana yüz yüze hitap etti ve dedi ki: Ey Allah’ın kulu, dile benden (ne dilersen) vereyim.’ Baban, ‘ya Rabbi, beni hayata döndür ki ikinci kez öldürüleyim’ dedi. Yüce Allah, ‘Onların dünyaya dönmeyeceklerine ezelde karar verdim’ dedi. ‘O halde ya Rabbi, arkamda kalanlara benim buradaki durumumu duyur’ dedi. Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi: ‘Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayınız. Hayır, onlar diridirler. Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Allah’ın kendilerine verdiği nimetlerden memnun olarak, arkalarından henüz (şehit olup) kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığı, onların da üzüntüye uğramayacakları müjdesiyle sevinmektedirler’ (Targib: 2/314).” Şehitlerimize Allah’tan rahmet, şehit ana babalarına, tüm milletimize baş sağlığı ve sabır dilerim.


Diyanet, her türlü bid’atı kaldırmaya çalışmalıdır

KUZEY Irak’tan gelen ilk şehitlerimizin cenaze namazını Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu kıldırmıştı. Bu çok güzeldi. Yalnız birkaç kez tanık olduğum üzere bu kez de Başkan’ın yanında ikinci bir imamın da durmuş olduğunu televizyonlardan izledim. Şatafatlı, görkemli. Acaba böyle bir uygulama fıkıh kitaplarında var mı? Benim bildiğime göre cenaze namazını bir imam kıldırır. Yanında yardımcısı da olmaz. Bu tür görkemli uygulamalar Vatikan’da görülüyor. Yoksa biz de onlara mı heveslendik? Allah’ın huzurunda gösteriş değil, mahviyyet gerekir. Böyle bid’atlara kapı açmamak gerekir.

Yazının devamı...

Peygamberlikten sonra en makbul mertebe şehitliktir

- Dünden devam

Ölüm, şu görünen bedene özgüdür. İnsanın asıl benliği, bedeni değil, ona canlılık veren ruhudur. Özü topraktan çıkan beden zamanla değişikliğe uğrar; büyür, gelişir, ihtiyarlar ve taşıdığı ruhu kaybedince yine toprağa düşüp çözülür; dağılır, aslı olan toprağa dönüşür. Ama deneylerden geçip olgunlaşmak, güzel eylemler yaparak ruhsal bilgiler ve haller kazanmak için bir süre bedende konuk edilen ruh, ölmez, yaşar. Hak yolunda öldürülenler, eylemlerin en güzelini yapmışlar, her şeyden aziz ve tatlı canlarını, Hak yolunda feda etmişlerdir. Hak yoluna, vatan uğruna can feda eden insanları yüce Allah, manevi derecelerin en yükseğine çıkaracak, cennet bahçelerinde yaşatacak, huzurunda, akla ve hayale gelmeyecek nimetlerle besleyecektir. İnsan dünyada ne kadar mutlu yaşasa yine de acılardan, ıstıraplardan tamamen uzak duramaz. Çünkü dünyanın lezzeti yanında üzüntü ve kederi de vardır. Asıl elemsiz, üzüntüsüz, tasasız yaşam, o ruhsal yaşamdır.

“Onlar müstesnadır”

Allah yolunda şehit olanlar, ruhsal yaşamın en yücesine ererler. O ebedi zevk ve huzur içinde yaşayan insanlara “Ölü” demek doğru değildir. Onlar, ölümün geldiği beden giysisini atmış, katıksız, saf, ölümsüz hayata kavuşmuşlardır. Şehitlik mertebesi, mertebelerin en yücesidir. Peygamberlikten sonra en makbul mertebe, şehitlik mertebesidir. Müminler, şehit olmak için çarpışırlar. Şehitliği arzu ederek çarpışan insanlar yenilmezler. Bu iman, en güçlü silahları dahi yenebilir. Çünkü silahı kullanan insandır.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Allah’ın Elçisi, şehitlerin derecesini şöyle açıklıyor: “Cennete giren hiç kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin dahi olsa, bir daha dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehit müstesnadır. Çünkü o, gördüğü ikram karşısında dünyaya dönüp on kere öldürülmeyi arzu eder” (Buhari, Müslim; et-Targib: 2/311).

Devam edecek

Yazının devamı...

Bir hilal uğruna ya Rap ne güneşler batıyor

Ülkemizi parçalayarak yutmak isteyenler, bazı gençleri kandırarak bölücülük hevesine kaptırdılar. 20 yıldan fazla bir zamandan beri gizli ve açık savaş sürüyor. Bu savaşta yapılan masraflar eğer ülke kalkınmasına harcansaydı şimdi ileri batı ülkelerinin düzeyine çoktan ulaşmış olurduk. Ama fabrika yapacak paralar terörle savaşa gidiyor. Bizi istemeyenlerin amacı da bu. Sevr’de yapamadıklarını bu yolla yapmak istiyorlar. Bin yıl beraber yaşayan Türk-Kürt kardeştir. Bağımsızlık savaşını birlikte verdiler. Ülkeyi düşman işgalinden birlikte kurtardılar. Bu ülkede Türk-Kürt ayırımı yok ki. Her vatandaş, her birey hak ettiği mevkiye geliyor. Bin yıl beraber yaşamışken şimdi bu ayrılık düşüncesi nedir? Akif’in deyişiyle:

Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam

Bağlamak lâzımken, anlamadım, anlayamam

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?

Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize?



Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez

Son siyasetse bu! Hiç böyle siyaset yürümez.

Acaba ayrılanları rahat mı bırakacaklar? Kim bilir bu fikri bazı kişilerin kafalarına sokanların nasıl şeytani plan ve düşünceleri
vardır. Ama bu sinsi düşünceler, planlar
beyhudedir. Her karış toprağı şehitlerin
kanıyla sulanmış ve sulanmakta olan bu
şehitler ülkesini kimse bölemez. Vatan
uğrunda ölen Mehmetçikler var oldukça
kimse bu ülkeyi parçalayamaz.

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Mehmetçik -30 derece soğukta kara kışa, yalçın dağlara, derin çukurlara aldırmadan canını dişine takarak vatanı savunuyor. Çekinmeden bu uğurda canını feda ediyor, şehit oluyor. Ölüm korkusuyla savaştan çekinip kaçan, ölümden kurtulamaz. Her insan sonunda ölecektir. Süleyman Celebi’nin dediği gibi:

Her ne denlü yaşar ise bir kişi

Akibet ölmekdürür anın işi.

Vatan birliği, ülkenin huzuru için ölen Mehmetçikler ebedi yaşama ererler. Kur’ân, Allah yolunda, Hak uğrunda ölenlere ölü denilmeyeceğini, onların gerçekte diri ve Allah katında rızıklanmakta olduklarını vurgulamaktadır (Bakara: 154, Âli İmran: 169).

Devam edecek

Yazının devamı...

İnternetten yapılan satışlar karşılıklı rızaya dayanıyor

SORU: Bir internet sitesi, satın aldığı otomobil telefon, biligisayar ve televizyonları teklif yoluyla satıyor. Diyelim ki otomobilin satış fiyatı 100 bin YTL. Ancak sitedeki teklif tavan fiyatı 20 bin YTL. Yüzlerce hatta binlerce katılımcı tekliflerini bir bedel karşılığı diledikleri kadar sayıda veriyor. Teklifi kazanan kişi otomobili ucuza

(en fazla 20 bin YTL) satın almış oluyor. Buraya kadar ticaret görüntüsü veriyor. Ancak teklif verebilmek için ödediğiniz bedeli geri alamıyorsunuz. Bu parayı siteden bir ürün satın almanız durumunda indirim olarak kullanabiliyorsunuz. Sizce bu bir ticaret mi yoksa piyango mu? Eğer piyango ise ticaret olmaz, alınan mal da helal kabul edilemez değil mi? (Avni Erbey)

CEVAP: Piyango haram değildir ancak mekruh hükmüne girer. Bu anlattığınız biçimde internet satışları karşılıklı rızaya dayanmaktadır. Satışa girmek isteyen şartlarına razı oluyor. Ben bu tür alışverişin haram olduğu kanısında değilim. Bir şeye haram diyebilmek için kesin delil gerekir. Taahhüt işlerinde de ihaleye girerken teminat istiyorlar. Teminatı yatırmak haram mı? İşin kuralı böyle. Bu modern uygulamaları delilsiz olarak haram kategorisine sokamazsınız. Buna hakkınız yok. Ama bu işlerde kuşkulu yönler vardır. En iyisi böyle şeylere hiç bulaşmamaktır. Ama bu yolla mal almış olanları da haram işlemiş olarak değerlendirmek doğru değildir. Dinin amacı insanların yolunu daraltmak değildir. Zaten git gide yaygınlaşan bu uygulamaları önlemek de mümkün değildir.


Domuz eti yemek insanı dinden çıkarmaz

SORU: Domuz eti yemek Müslümanlıktan atılma nedeni mi yoksa çok büyük bir günah mı? Bunun affı yok mu?

CEVAP: İçki içmek nasıl haram ise domuz eti yemek de haramdır. Yani dinin bir yasağını çiğnemektir. Ama domuz eti yemek insanı dinden çıkarmaz. Dini tümden inkâr etmeyen, haram olduğunu bilerek domuz eti yiyen kimse yine Müslüman’dır. Alkol içmek de, zina etmek de aynıdır. Ancak zina etmek, domuz eti yemekten daha kötü bir haramdır.

Yazının devamı...

Gece namazı Kur’ân’ın emridir

SORU: 1- Okuyarak öğrendiğim dini bilgilerimle sizin aktardıklarınız arasında bir çelişki yaşıyorum. Yazılarınızdan, gece namazının tüm Müslümanlara farz olduğu sonucunu çıkarıyorum. Yanılıyor muyum? Bu durumda gece namazı, bizim yatsı namazı olarak bildiğimiz namaz mı oluyor? 2-Bir başka yazınızda, Kur’ân’da geçen namaz vakitlerinin sabah, akşam ve orta namazlarıyla peygamberimizin kendi içtihadıyla kıldırdığı öğle ve ikindi namazları olduğunu belirtiyorsunuz. Bu durumda, tıpkı öğleyle ikindi gibi akşamla yatsının da birleştirilebileceğini ifade ettiğiniz yazılarınızda geçen yatsı namazı hangisi? 3- Cuma namazı günün ortasında kılındığına göre acaba orta namazı günün ortasında kılınan bir namaz olabilir mi? (Nihat Kabaoğlu)

CEVAP: 1- Namaz konusunda çok yazdım ama hâlâ şüpheli durumlar kalmış demek ki. Orta namaz, gecenin ortasında yani seher vakti kılınan namazdır. Yatsı namazı değildir. Gece namazı Kur’ân’ın emridir. Bu sadece Peygamberimize özgü değildir. Elbette ilk hitap onadır ama ona olan hitaplar ümmete de yöneliktir. Diğer namaz kılma emirleri de Peygambere gelir ama o emri uygulayabilen herkes onunla yükümlüdür. Çünkü Müzzemmil Suresi’nde gece ibadetinin ruh üzerinde çok etkili olduğu vurgulanmaktadır.

2- Yatsı namazı ayrı bir namaz değildir. işa, akşam anlamına gelir. Akşam güneşin batmasından alacakaranlık oluncaya kadar olan zaman dilimi namaz vaktidir. Bunun ilk kısmında kılınan namaza akşam, son kısmında kılınan namaza yatsı adını vermişlerdir. Aslında bunlar aynı vaktin namazı olduğundan Peygamberimiz bunları bazen ayrı, bazen de birlikte kılmıştır.

3- Cuma namazı orta namaz olamaz. Çünkü cuma, Kur’ân’da vurgulanan haftalık namazdır. Sadece cuma gününe özgüdür. Ama orta namaz her gece kılınması gereken namazdır. Öğle namazı da orta namaz değildir. Çünkü orta namaza büyük vurgu yapıldığına göre bunun, kılınması güç bir namaz olduğu anlaşılıyor. Günün ortası olan öğle vaktinde veya ikindi vaktinde namaz kılmak hiç de güç değildir. O zaman alınan abdest ve kılınan namaz insanı dinlendirir. Ama gece ortası uyanıp ibadet etmek güç olduğundan buna özellikle vurgu yapılmıştır.

Yazının devamı...

En makbul namaz huzurla kılınandır

SORU: Üç yıldan beri namaz kılıyorum. Emekli olduğum için namaz vakitlerini kaçırmam gibi bir korkum yok çok şükür. Genelde ezanın hemen ardından kılmaya çalışıyorum. Bazı kişiler “namaza konsantre olmak lâzım. Bekle, o psikolojiye ulaşınca namazını kıl” diyor. Bazıları da tam vaktinde kılınması gerektiğini söylüyor. Bazen misafir geliyor. Onu bırakıp namaza gitmek olmuyor. Bu davranış sanki namaz kıldığımı göstermek gibi geliyor bana. Tesettürlü değilim. Gittiğim yerde yakın bir camiye girip kılmak istiyorum ama kot pantolonla olmuyor. Teyemmüm alsam olur mu? (Gülçin Kadınkız)

CEVAP: Farz olan ibadetlerde riya olmaz. Çünkü o görevdir. Herkesin yapması gereken bir iştir. İnsanın yapmakla yükümlü olduğu ibadeti yerine getirmesinde riya olmaz. Böyle bir düşünceyi içinizden atmalısınız. Namazın vakti gelince kılmak en iyisidir. Ama o zaman psikolojik durumunuz uygun değilse, vakit içinde ne zaman kılsanız olur. Kendi kendine din hükmü koyanlara aldırmayın. Her kafasına esen din hakkında bir şey söylüyor. Bilgi yok, atıyorlar. Namaz vakti içinde her saniye namazın vaktidir. O vakte mahsus namaz, vaktin her diliminde kılınabilir. Elbette en makbul namaz, huzurla tam konsantrasyonla kılınan namazdır. Siz insanların değil, Allah’ın değerlendirmesine önem verin. Vakti gelince namazınızı kılın. İnsanlar rahatsız olurmuş, riya olurmuş.

Bunlar boş düşünceler. Sizin namaz kılmanızdan insanlar niçin rahatsız oluyor? Kılmasanız bu kez vicdanınız rahatsız olur. Vicdanınızın rahatlığı, insanların değerlendirmesinden önemlidir. Su varken, suyu kullanmaya bir engel yok ise teyemmüm olmaz. Uygun yerde abdestinizi alıp namazınızı kılarsınız. Ayaklarınızı yıkamak şart değildir. Çoraplarınızın üzerine mesh etmeniz (ıslak elinizi parmak uçlarından itibaren aşıklara kadar sürmeniz) yeterlidir. İçinizden geçen kötü düşünceleri hemen kafanızdan çıkarmaya çalışın. Kötü düşünceler kararlı hale gelmedikçe ve eyleme geçirilmedikçe günah sayılmaz. Çünkü insanın beynine sahip olması mümkün değildir. Bu, imkânsız denecek kadar güçtür. Allah’a sığının. O’nu çok sevin. Kalbiniz sevgiyle dolarsa kötü düşünceler silinir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.