Şampiy10
Magazin
Gündem

Elinizden geldiğince hayır yapın ki sizinle beraber gelsin

SORU: Oturduğum evden başka kirada bir evim, dükkanım, arabam, bir miktar ortaklık gelirim ve 80 bin YTL’lik devlet tahvilim var. Sizin “Yeni İslâm İlmihali” adlı kitabınızı okuyunca büyük bir vebal altında olduğumu anladım. Kitabınızda, “Üzerinden bir yıl geçtiği halde malınızın zekâtını vermezseniz zimmetinizde borç kalır. İkinci bir yıl geçerse, birinci yılın zekât borcu ödenmeden ikinci yılın zekâtı farz olmaz” diyorsunuz. Ben hesap yapmadan zekât veriyordum. Bu durumda ne yapmam gerekiyor? (Ahmet Şenkeleş)

CEVAP: “Yeni İslâm İlmihali”nde İslâm dininin hükümlerini anlatan fıkıh kitaplarındaki bilgileri veriyorum. Zekât farz olmuş kişilerin her yıl zekâtlarını vermeleri gerekir. Zekâtı verilmemiş yılların zekâtları ödenir. Sonra içinde bulunulan yılın zekâtı verilir. Ama önceki yılların zekâtı verildiğinde kalan mal zekât nisabının altına düşerse artık zekât gerekmez. Şimdi siz eski yılların zekâtını verdiyseniz mesele yok.

Vermediğiniz yıllar olmuşsa onları da tahmine göre verirsiniz. Biraz fazla da verseniz ziyan etmiş olmazsınız. Ne kadar çok verirseniz Allah katında alacağınız o kadar fazla olur. Nasıl olsa bu biriktirdiğiniz mallar başkasına kalmayacak mı? İyisi mi siz hayattayken elinizden geldiğince hayır yapın ki sizinle beraber gelsin. Şunu bilmek gerekir ki, Allah kulunun içine, samimiyetine bakar. O kadar ince hesaplara ve kuşkulara düşmeye gerek yok.







3 vakit içinde 5 namaz

SORU: Namaz üç vakit mi beş vakit mi? Ben üç vakit kılıyorum. Zannedersem bir mezhep üç vakit kılıyor. Okuduğum Kur’ân’ın Türkçe mealine göre beş vakit ama eşim üç vakitte ısrar ediyor. (Derya Sucu)

CEVAP: Namaz beştir fakat üç vakit içinde kılınabilir. Öğleyle ikindi, akşamla yatsı ayrı ayrı kılınabildiği gibi cem edilerek yani birlikte de kılınabilir. Birlikte kılınırsa üç vakit içinde beş namaz kılınmış olur. Peygamberimiz ayrı ayrı da kılmış, birleştirerek de kılmıştır. Caferiler birleştirerek kılarlar. Ama onlar da yine beş namaz kılarlar ve ayrı ayrı kılmanın daha efdal olduğunu da söylerler.

Yazının devamı...

Hamde ve şükre layık olan yalnız yüce Allah’tır

SORU: Bir yazınızda, “tüm hayvanların sosyolojik birer toplum oluşturdukları, bunların insanların yararına çalıştıkları ifade edilmektedir” diyorsunuz. Dinimizde, doğadaki canlıların ve diğer varlıkların insanlar için yaratıldığıyla ilgili herhangi bir düşünce var mı? Varsa Kur’ân-ı Kerim’de nerede bulabilirim? (Adnan Semiz)

CEVAP:
Hac Suresi 36’ncı ayette şükretmeleri için Allah’ın, kurban edilen hayvanları insanlara boyun eğdirdiği bildiriliyor. Lokman Suresi 20’nci ayette göklerde ve yerde bulunan varlıkları insanlara boyun eğdiren, onlara açık ve gizli olarak bol bol nimetler veren Allah olduğu halde hâlâ bazı insanların hiçbir esasa dayanmadan körü körüne Allah hakkında tartışmaları kınanmaktadır. Casiye Suresi 12-13’üncü ayetlerde de Allah’ın insanlara olan nimetleri hatırlatılır. Allah insanların yararlanması için emriyle yani yarattığı yasalarla denizde gemileri yürütmektedir. Göklerde ve yerde bulunan nice güçleri, insanların hizmetine vermiştir. İşte bunları yapan yalnız Allah’tır. Öyle ise yalnız bunları yapana ve yaratana tapılır, yalnız O’na şükredilir. O’ndan başkasına tapılmaz ve şükredilmez. Hamde ve şükre layık olan yalnız Allah’tır.

Doğa insanlara hizmet eder

5-7’nci ayetlerde yüce Allah’ın insanların, yünlerinden elbise ve çadırlar yaparak soğuktan korundukları, etlerinden yedikleri ve daha birçok yarar sağladıklarıotlağa gidip gelirken güzel manzara sergileyen, insanların kendilerini ve yüklerini uzak yerlere kadar taşıyan hayvanlar yarattığı 8’inci ayette de insanların binmeleri ve süs olmak için atlar, katırlar ve merkepler yarattığı ve daha insanların bilmedikleri nice hayvanlar yaratmakta olduğu vurgulanmaktadır. Şeyh Sadi, Allah’ın yeryüzünde halife (yeryüzünün egemeni, hükümdarı) yarattığı insanlara bütün doğanın hizmet ettiğini şöyle anlatır: “Ebr u bad u meh u horşid u felek der-karend, Ta to nani bekef ari ve beğaflet nehori. (Bulut, rüzgâr, ay ve güneş bunların her biri bir iş yapmaktadır ki sen ekmek elde edebilesin. Ama bu yediğin ekmeği elde etmek için doğayı hizmetine sunan Allah’a teşekkürü unutmayasın. O’na şükrederek yiyesin.”

Yazının devamı...

Kabala nedir?

Okurum Elif Güneş “Kabala nedir” diye soruyor. Cevabım şudur: Yahudilikte mistik ve ezoterik düşüncenin izahı olan Kabbalah, çömezden çömeze aktarılan Tanrı ve evren öğretisidir. Bu inanışa göre görünen her şey, Tanrı’nın kendisini açığa vurma sürecinden ibarettir. Tek varlıktan çıkan ve bir bölümü erkek bir bölümü dişi olan ruhlar, yeryüzünde birleşebilmek için birbirlerini ararlar. Mesih’in gelmesiyle birlikte, beklemekte olan ruhlara mutluluk çağı açılır. Bu teozofinin en eski açıklaması olan Kitap Sepher (sifr) iki bölümden oluşur.
Birinci bölüm, sınırsız olan varlığın, nasıl sınırlı hale gelip kendini gösterdiğini açıklar. Yaratılış kitabı olan ikinci kitap, çeşitli başlıklarla ayrı yazarlar tarafından değişik dönemlerde, ortaçağ hahamlarının diliyle yazılmış ondokuz eserden oluşur. Bu gizli öğreti kitabının metninde her biri aynı zamanda bir harfi ve bir sayıyı temsil eden alfabe işaretlerine gizli ve tanrısal bir anlam verilerek varlığın kendini ortaya koyduğu ileri sürülür. Bu eserdeki sistem, insanlığın düşünce tarihini geniş ölçüde etkilemiştir.
Yandaşları arasında Philon, Avicene, Raymond Lulle, Pic de La Marandolc, Paracelcius bulunmaktadır. (Bkz. Meydan Larousse,6/725). İşte bu gizli öğreti (kabbalizm) İslâm döneminde de cifr ilmi şeklinde ortaya çıkmış ve birçok İslâm bilgini harflerin sayısal değerlerinin toplamından ve çıkarımından gelecek hakkında bilgi edinme çabası göstermişlerdir. Bunlar arasında İbn Berracan (öl. 536/1141), Muhyid-din ibn Arabi (öl. 638/1240), Niyazi-i Mısri (1105/1694), Said-i Nursi (1958) gibi birçok ünlüyü sayabiliriz.





“Allah’ın şanı yücedir”

SORU: Namaza başlarken “Sübhanallahül Melikül Hallak” dediğimiz zaman vesveseden korunuyor muyuz? (Dr. Gülder Özkan)
CEVAP: Yazdığınız bir tesbihtir. Bu tesbihi söylemekle namazda vesveseden korunulacağı hakkında benim bilgim yok. Zaten böyle rivayetlere inanmam. Namazda vesveseden korunmanın yolu, içinizi aşk ile Hak sevgisiyle doldurmaktır. İçiniz sevgi dolarsa, namazı angarya olarak değil, Allah ile iletişim kurmak amacıyla kılarsanız. O zaman vesvese diye bir şey kalmaz. Ama telaffuzda biraz hatalı yazdığınız tesbihin anlamı şudur: “Subhanellah’il-Meliki’l-Khallâk: Yaratıcı hükümdar olan Allah’ın şanı yücedir.”

Yazının devamı...

Miraç kutlamasının dini hükmü



Ne Hz. Peygamber, ne de sahabileri, “Miraç Gecesi” diye bir gece kutlamadıkları gibi herhangi bir geceye diğerinden daha çok ağırlık vermemişlerdir. Kur’ân’ın açık ifadesiyle Peygamberimiz her gecenin yarısını veya üçte birini ibadetle ihya ederdi. Dini bir delile dayanmasa da Müslümanların çoğu bu geceyi Miraç Gecesi olarak ihya ederler. Allah, kullarının güzel zannını boşa çıkarmaz. Onlar iyi niyetle istedikçe Allah verir. Kandil kutlamaları aslında bid’at olmakla beraber güzel bir şeydir. Çünkü hayra vesiledir. Diğer günlerde tamamen ibadetlerden uzak kalan kimi insanlar kandil geceleri kendilerine çeki düzen verir, tövbe istiğfar eder, namaz kılarlar. Dini bir heyecana vesile olan kandil geleneklerinin yararı işte buradadır.

Hangi vicdana sığar?

Bu gecelerde olsun Allah’ı hatırlamak, dine saygı göstermek, Allah peygamber sevgisini derinden hissetmek ulusal düzelmeye de vesile olabilir. Allah korkusu azaldıkça bencillik, arsızlık, acımasızlık artmaktadır. İçinde yaşadığımız olaylara, şu Ergenekon çeteciliğine bakın! Şu canavardan da beter biçimde insanları öldürmek için patlatılan bombalara bakın! Durup dururken ses getirecek, kargaşaya neden olacak adamları kurban seçmek! Hangi vicdana sığar? 17 masum

insanı öldürmek ve 150 insanı gaddarca yaralamak hangi vicdana sığar.

Suça eğilimli insanlar

Bunlar dinden, imandan, vicdandan tamamen uzak canilerin işidir. Allah’a, ahiret hesabına iman eden, adam öldürenin Hakk’ın lanetine ve gazabına uğrayacağına, ebedi cehennemde kalacağına inanan insan, adam öldürebilir mi? Özdemir Sabancı’nın, Hablemitoğlu’nun ve bu kadar faili meçhul cinayet kurbanlarının günahı ne? Belki böyle gün ve gecelerde suça eğilimli insanların içlerinde küllenmiş olan vicdanları uyanır, bu kötü duygulardan kurtulurlar. Allah kendisine yöneleni doğru yola iletir.

Yazının devamı...

Beş vakit namazın farziyeti sorunu



Miraç hakkındaki rivayet, bir rüya olarak anlatılmakla beraber içinde akıl ve mantığın alamayacağı çelişkiler, tutarsızlıklar vardır. Bu rivayette 50 vakit namazın farz kılındığı fakat Peygamber geri dönerken rastladığı Musa’nın, ona bu kadar namazın çok olduğunu söylediği ve Hz. Peygamber’in birkaç kez Allah’a geri dönmesiyle namazın 5 vakte indirildiği ifade edilir. Beş vakit namazın Miraç’ta farz kılındığı rivâyeti ne kadar çürük ve mantık dışı olsa da her Miraç Kandili’nde vaizlerimiz ve hatiplerimiz bunu böyle anlatıp dururlar. Rivayette olayın peygamberlikten önce görülen bir rüya olduğu anlatılır.

Mantık kabul etmez

Henüz Peygamberlik gelmeden önce namazın farz olması söz konusu olamaz. Allah’ın emrettiği bir şeye, Musa gibi yüce bir Peygamber’in karşı beyanda bulunması da kabul edilemez. Ruhani âleme yücelirken normal fiziksel düşüncesini ve yetilerini tamamen ilahi irade içinde eritmiş, beşeri varlığından geçmiş olan Hz. Muhammed’in beşer düzeyinde imiş gibi âdeta Allah ile pazarlığa girmesi de akıl ve mantığın kabul edeceği bir şey değildir. Kur’ân’da yüce Allah, “Benim katımda söz değiştirilmez” (Kaf: 29) buyurduğuna göre Allah, emrettiği bir şeyi daha tebliğ edilmeden geri almaz, değiştirmez. Zaten değiştireceği bir şeyi de emretmez. İlahi emirler Kur’ân vahyi ile sabit olur. İsra: 78-79, Hud: 114. ayetlerde namaz için üç vakit belirlenmiştir: Gündüzün iki ucu (sabah akşam) ve gecenin bir kısmı. Ayrıca Miraç olayının zamanı da kesin belli değildir.

Surelerde işaretleri var

Özetle: Peygamberimiz, içinden taşan ilahi feyzin etkisiyle geceleyin kalkıp Mescid-i Aksa’ya gelmiş ve oradaki bir ağacın yanında tarifi mümkün olmayan, lezzetine doyulmaz ruhani haller görmüştür. Miraç, manevi bir yükselmedir. Arınmış olan yüce ruhlar böyle yüceler âlemine yükselirler. Kuşkusuz Hz. Muhammed (selam ona) bu ruhların en arınmışı, en yücesidir. Ve kanaatimize göre bu manevi yükselme olayı da sadece bir kez değil birkaç kez vuku bulmuştur. Tekvir ve Necm surelerinde bunun işaretleri vardır.

YARIN: Miraç kutlamasının dini hükmü


Yazının devamı...

Bu gece Miraç Kandili

Ay takvimine göre Recep ayının 27. gecesi, İslâm âleminin çoğunluğunca Miraç Gecesi kabul edilir. İsra Suresi’nin 1.ayetinde olaya kısaca işaret edilmektedir: “Eksiklikten uzaktır O (Allah) ki, kulunu gecenin bir vaktinde ayetlerimizden bir bölümünü kendisine göstermemiz için Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüttü. Gerçekten O, işiten, görendir.” Ayette yürütme eylemi, isra fiiliyle belirtilir. İsra yürütmek demek ise de daha çok gece yürümesi için kullanılır. Hz. Peygamber Aleyhisselam, içine düşürülen ağırlıklı bir düşünceyle geceleyin kalkıp Mescid-i Aksa’ya doğru yürümüş ve orada ruhani olaylar görmüştür. Uzak mescit anlamındaki Mescid-i Aksa, Kudüs’teki Süleyman Mabedi olarak kabul edilirse de Peygamberimizin zamanında Kudüs’te Mescid-i Aksa adıyla anılan bir mescit olamazdı.

Çünkü Kudüs, Yahudilerin kutsal kentiydi. Orada bulunan Süleyman Mabedi’nin adı da elbette Mescid-i Aksa adını taşımazdı. Öyle ise Kur’ân’ın andığı Mescid-i Aksa, o çağdaki muhatapların bilip anladığı bir mescit olmalıdır. Kanaatimize göre Mescid-i Aksa, Mekke yöresinde bulunan, hacıların ziyaret ettiği kutsal mekânlardan biridir. İşte Peygamberimiz, içine doğan ilahi dürtüyle geceleyin kalkıp buraya gelmiş ve burada ruhani olaylara tanık olmuş, manası yücelere çekilmiştir. Onu yücelere çeken vasıta, önce ruhani arkadaşı Cebrail, ondan sonra da Refref’tir. “Söyleşürken Cebrail iyle kelam, geldi Refref önüne verdi selam.” Tasavvuf önderlerine göre Hz. Muhammed’i Hakk’a çeken Refref, Allah’a olan aşkıdır. İnsanı yücelten aşktır.

Mahabbetten Muhammed oldu hasıl

Mahabbetsiz Muhammed’den ne hasıl

(Muhammed’i Hz. Muhammed yapan mahabbet yani sevgidir. Kişide sevgi olmadıktan sonra adının Muhammed olması bir anlam taşımaz.)

Buhari ve Müslim’in rivayetlerine göre Miraç olayı, Hz. Muhammed’in Kabe yanında uyurken gördüğü bir rüyadan ibarettir. Şöyle ki: “Peygamberlikten önce Hz. Muhammed bir gece Mescid-i Haram’da uyurken üç kişi gelmiş, bir şeyler konuşmuşlar. Allah’ın Elçisi, o gece kimseyi görmemiştir. Bunlar, başka bir gece gelmişler, hiçbir şey söylemeden onu kaldırıp kalbini açmış, içini zemzemle yıkayıp hikmet ve imanla doldurarak kapatmışlar. Daha sonra onu alıp göklere çıkarmışlar, ruhani âlemlerde dolaştırmışlar. Nihayet Hz. Muhammed, uykusundan uyanmış ki kendisi Mescid-i Haram’dadır.” Kandiliniz mübarek olsun, gönlünüz barış duyguları ve huzurla dolsun.

YARIN: Beş vakit namazın farziyeti sorunu


Yazının devamı...

Yazıklar olsun bu düşünceleri yayanlara!

SORU: Bir arkadaşım, “tarikata tabi olursan bütün sülalen kurtulur. Kabirde sorgu var. Şeyh gelip sizlere yardım edecek” dedi. Bu bana hiç de inandırıcı gelmedi. Ayrıca bazı tanıdıklarım gazetede çıkan yazılarının eleştiriyorlar. Allah sizin gibi insanları başımızdan eksik etmesin.

CEVAP: Girdiğiniz tarikatta, kabirde şeyhin gelip sizin yerinize cevap vereceğini, o tarikata girmeniz sayesinde bütün sülalenizin kurtulacağını söylüyorlarsa derhal o tarikattan çıkın. Çünkü o tarikatın mensupları gerçek Müslüman değil. Tam anlamıyla müşrik olmuşlardır. Müslümanlık sülalenizin kurtuluşunu vaat etmiyor da tarikat mı kurtarıyor? Peygamber Nuh bile kâfir oğlunu helaktan kurtaramamışken tarikat şeyhi mi kurtarıyor?

Yazıklar olsun bu düşünceleri yayanlara! Bu sözler Allah’a ortak koşanların sözleridir. Bu cahiller, şeyhlerini Allah’a ortak yapmışlar. Ne işin var senin öyle yerlerde kardeşim. Sen namazını kıl, orucunu tut. O cahillerin arasına katılma. Diğer sorunuza gelince, benim nerede yazdığım önemli değil, ne yazdığım önemlidir. Yazdıklarım Kur’ân’a uyuyorsa ve ben bunu VATAN gazetesiyle geniş kitlelere ulaştırabiliyorsam bu İslâm’a hizmettir. Hiçbir partinin adamı değilim. Ben sadece Allah’ın kulu, Muhammed’in ümmetiyim.







Erkeğin küpe takması

SORU: Erkeklerin küpe takması konusunda dinimizde herhangi bir net görüş mı? Bu durum caiz mi değil mi?

CEVAP: Küpe takmanın dinle ilgisi yoktur. Din buna yasak koymamıştır. Tam tersine cennetliklerin, altın bilezikler takacakları, imrendirici bir üslupla anlatılır. Eskiden krallar, bilezik, küpe takarlardı. Yavuz’un da küpeleri olduğu söylenir. Zamanla gelişen gelenekte bilezik küpe kadınlara özgü ziynet eşyası sayılmış, erkeklere ayıp görülmüştür. Saç bırakmak da öyle... Oysa Peygamberimizin saçları uzundu. Dervişler de saçarını uzatır ve örerlerdi. Ama şimdi böyle yapanlar dinsiz sayılıyor. Bu hüküm gelenekten kaynaklanıyor, dinden değil. Erkeklerin küpe takmasında dinen bir sakınca yoktur.

Yazının devamı...

Haklı-Haksız

24 Temmuz, saat 11.00 suları... İzmir-İstanbul yolu üzerinde ilerliyoruz. İnişli çıkışlı ve tümsekleri bol bir yolda önümüze çıkan TIR’lar bizi iyice bezdirdi. Aslında hız tutkunu değilim ama mecburen TIR’lardan kurtulmak için biraz hızlandım. Hız yapmasam karşıdan gelen arabalarla kafa kafaya gelebilirdik. Düz yola çıktık. Polis ekibi bizi durdurdu. İçlerinden biri beni görünce, “Hocam ne yaptınız? Radara yakalandınız 122 ile... Benim en sevdiğim insansınız. Sizinle böyle mi karşılaşacaktık? Üzgünüm. Ama ne yapayım hız limitini geçtiniz ve radar tesbit edip bize iletti. Kanun gereği size ceza yazacağım” dedi. Bende “Üzülmenize gerek yok. Hata yaptıysam cezamı öderim” dedim.

Bu nazik polis memurunu takdir ederek oradan ayrıldım. Aslında radar benim pozisyonumu görmüyordu. Daha önce hızlı değildim. Ama o durumda hızlanmak zorunda kalmıştım. Ama radar önceki durumumu ve karşıdan gelenleri değil, benim o andaki hızımı görmüş, o anı kamera çekmişti. Güzel, çok güzel... Kimseye ayrıcalık yok. Kuralı ihlal eden cezayı da ödemeli. Birkaç kilometrelik fazla sürat için 245 lira ceza ağır da olsa ödemeli. Buna üzülmedim, sevindim.

Sonra Eskisihar’da araba vapurundan inip yola koyulduk. Trafik öyle yoğun ki arabalar adım adım değil, ayak ayak gidiyorlar. Biz de kendi şeridimizdeyiz. Ama gözü açıklar emniyet şeridini doldurmuşlar. Koşturuyorlar ve ilerileride sıkışınca hemen bulundukları yerden sol şeride geçiyorlar. Onlarcası böyle yapıyor. Onlar süper insanlar, normal şeritte gidenler yani bizler sanki enayi... Ne polis var, ne gören, ne de ceza yazan. 10 kilometre hız limiti geçilince ceza yazılıyor ama emniyet şeridi ihlali yapanlara engel olan yok! Ya arkadan bir ambulans gelse, ya acil bir durum olsa... Bu gözü açıklar belki ölümlere de sebep olacak! Acaba ne zaman bu gözü açıklara engel olunacak, bunların da herkes gibi kurallara uymaları sağlanacak?

Bir kere Almanya’da Düsseldorf Havaalanı’na gidiyorduk. Trafik yoğun ve bizim de vaktimiz az. Ama mecburen şeritten gidiyoruz. Bir araba emniyet şeridinden hızla geçip ilerledi. Kendi kendime, “Demek burada da oluyor böyle şeyler” dedim. Biraz yürüdükten sonra polisin adamı durdurup sorgu suale çekmekte olduğunu gördüm. İşte böyle olmalı. Trafik uygulamalarında merhamet olmaz.

Soylu bir aileden suç işlemiş olan bir kadını affetmesi için Hz. Peygamber’e ricada bulunurlar. Peygamberimiz, kızı Fatıma da olsa suç işleyince cezalandıracağını vurgular. Çünkü düzenin ve huzurun sağlanması bunu gerektirir. Böyle durumlarda merhametten maraz doğar!


Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.