Şampiy10
Magazin
Gündem

Mezhep ayrılıkları siyasi meseledir

Mezhep ayrılığıyla ilgili pek çok soru geliyor. Özellikle farklı inanç mezhebi mensubu erkek ve kız arasında gönül ilişkisi olup da bunlar evlenmeye kalkınca aileler arasında sorun çıkıyor. Aileler bu evliliğe engel olmaya çalışıyor. Ama sorunun asıl ilgilileri olan kız ile erkek sonunda yüreklerine taş basarak ayrılıyorlar. Oysa bunların ikisi de Müslüman’dır. Aradaki ayrılık tamamen tarihin derinliğinde kalmış olan siyasi bir meseledir. Bu konudaki bir sohbette şunları söylemiştim: “Bana ne Ebubekir’den, bana ne Ali’den? Onların arasında sorun yoktu. Olsa bile bunlar dini değil siyasi sorunlardı. Din Kur’ân’dır. Peygamberimizin sağlam sözleridir. Bunları kabul ettikten sonra tarihte kalmış siyasi meselelerle uğraşmak ve bunları ayrılık nedeni yapmak kime ne yarar sağlar? Bu tür ayrılıkların dünyada da ahirette de zararı var.”

Bu mezhep ayrılıklarının kurbanı olan bir kız, çok sevdiği erkek arkadaşının ailesinin mezhep ayrılığı yüzünden evlenmelerine engel olduğunu, oysa kendisinin de namaz kılıp oruç tuttuğunu yazmıştı. Ben de birçok benzerine yazdığım gibi onlara da mezhep ayrılığının önemli olmadığını, Kur’ân’a inanıp hükümlerini kabul eden herkesin Alevi olsun Sünni olsun Müslüman olduğunu yazmıştım. Ve demiştim ki: “Kur’ân’ı kabul etmeyen, Kur’ân hükümlerini gereksiz gören kimsenin İslâm ile ilgisi kalmaz. Sünni olmak, Alevi olmak önemli değil, Müslümanlığın özünü kabul etmek önemlidir.”

Burada asla herhangi bir mezhep mensubunu kötülemek, birilerine hakaret etmek niyeti taşımadım. Zaten ayrıntılar yüzünden ayrılıklara karşıyım. Ama nedense yazımdan rahatsız olan bir iki kişi, sanki biz kendilerini hedef almışız gibi terbiye sınırının çok altında mail gönderdi. Benim son derece softa, yobaz olduğumu, kendilerinin en aşırı olanlarının dahi benden çok daha Müslüman olduklarını yazdı. Benden çok daha Müslüman olmaları beni sevindirir. Eğer öyle ise ne mutlu onlara! Ben asla en iyi Müslüman olduğumu iddia etmedim. Çünkü benim prensibime göre erdemini görmediğin sürece erdemlisin, erdemini gördüğün zaman artık erdemin kalmaz. Hakaret dolu sözlere cevap vermem. Çünkü o seviyeye inemem.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

İslâm âleminde camilerde kadın imam görülmedi

* DÜNDEN DEVAM

İlahi dinleri getirmiş olan peygamberler arasında kadın peygamber bulunmamıştır. Kur’ân’da kadının erkeklere imamlık edemeyeceği hakkında bir söylem veya kanıt yoktur. Ancak bir de genel teamül vardır. Bir kere tarih boyunca İslâm âleminde camilerde kadın imam veya halife görülmemiştir. Osmanlı döneminde de kadın padişah veya halife olmamıştır. Bu sadece İslâm’a özgü de değildir. Tüm dünyada bir buçuk milyar Müslüman içinde erkeklerin suyu mu çıktı ki bu kadın kalkıp imamlığa soyunuyor? Hem de arkada durması gerekirken erkeklerin önüne geçiyor. İmam Ahmed, Kur’ân okuyan erkek olmadığı takdirde kadının imamlığına cevaz vermiş ama şimdi böyle bir durum mu var? Dünyanın her ülkesi mahir Kur’ân okuyan âlimlerle, hafızlarla dolu. Ayrıca kadın âdet görür. Benim kanaatime göre âdet ibadete engel değildir ama âdetli kadın, özürlü hükmündedir. Onun namazı kendisi açısından vakit içinde geçerlidir ama özürlü olmayan insanlar açısından o, abdestsiz durumundadır. Özrü dolayısıyla abdesti bozulmuş olan kimsenin, özürlü olmayanlara imam olması doğru olamaz.

Bu hanım, kadın-erkek eşitliğini göstermek için bunu yaptığını ileri sürüyor. Bu da doğru olamaz. Çünkü iki cins arasında mutlak eşitlik doğaya aykırıdır. Kadın ve erkeğin beden yapılarında farklar vardır. Kadın âdet görür, erkek görmez. Kadın çocuk doğurur, erkek doğuramaz. Erkek askerlik yapar, oysa kadınlar dünyanın çoğunluğunda askerlikten muaftır. Sporlarda bile kadınlar erkeklerle değil, kadınlararası yarışmalar yaparlar. Bu fonksiyon ayrılıkları, erkek ve kadınların insanlık açısından eşitliğine aykırı değildir. Acaba bu kadın gelip de herhangi bir camide imamlığa kalkarsa belki namazla niyazla alakası olmayan üç beş kişi sırf karışıklık olsun diye bu kadının arkasında namaza durabilirler ama herhalde samimi namaz kılanlar onun arkasında namaz kılmazlar. Zaten herhangi bir yetkili de buna müsaade etmez. O halde bu kadın, ya şöhret ya da şov peşindedir. Bu davranış başka bir şeyle açıklanamaz.

Yazının devamı...

Kadın, ev halkına imamlık yapabilir

Amerika’da bir kadın, camide erkeklere namaz kıldırıp hutbe okudu. Bu büyük tepkiye yol açtı. Tehdit alan bu kadın aynı şeyi Londra’da Oxford Üniversitesi’nde de yapmaya kalkıştı. Burada da tepki gördü. Aynı kadın, Türkiye’ye de gelip erkeklere namaz kıldırmak istediğini söylüyormuş. Şimdi bu konuyu dini açıdan değerlendirelim. İslâm’a göre kadının, kadın cemaate imam olabileceğinde oybirliği vardır. Ancak kadının erkeklere de imam olup olamayacağı ihtilaflıdır. Bu konuda Peygamberimiz dönemindeki bir uygulamayı inceleyelim: Ebu Davud, İbn Hanbel, Hakim ve İbn Huzeyme’nin rivayet ettikleri hadise göre kadının, kendi ev halkı olan kadın ve erkeklere imamlık yapması caizdir. Hanım sahabilerden Ümmü Varaka adında Medineli biri vardı. Peygamber, Kur’ân’ı cem etmiş (ezberlemiş) olan bu hanıma, kendi ev halkına namaz kıldırmasını emretmiştir. Ebu Davud’un kaydettiği ve İbn Huzeyme’nin sahih gördüğü hadisin ravisi Hallac, “Ben ona ezan okuyan müezzini gördüm, büyük bir ihtiyardı” demiştir (Ebu Davud, Salat: b. 62, h. 592).

İmam Ahmed ibn Hanbel, bu olaya dayanarak Kur’ân okuyan kadının, okumayan erkeklere imam olup teravih namazını kıldırabileceğine karar vermiştir. Ancak bu durumda kadın, cemaatin arkasında durur (İbn Teymiyye, Fetava: 23/248). Bu olaydan kadının, kendi ev halkından olan erkek ve kadınlara, başka bir yoruma göre mahalle halkına imamlık edebileceği anlaşılır. Hadiste “ehle dariha” diye geçer. “Dar” kelimesi “ev” anlamına geldiği gibi “yurt, mahalle”anlamına da gelir.

İkinci ihtimale göre Peygamber’in, Kur’ân’ı ezberleyen ve savaşta oğlunu şehit veren Ummu Varaka’ya, kendi mahalle halkına namaz kıldırmasına izin verdiği anlaşılır. Rivayetten, Kur’ân’ı iyi bilen kadının, Kur’ân’ı bilmeyen erkek ve kadınlara imamlık edebileceği anlaşılmaktadır. Bu bir yorumdur. Kur’ân’a göre peygamberler, erkekler arasından seçilmiştir: “Senden önce de kentler halkından, sadece kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka elçi göndermedik” (Yusuf: 109), “Andolsun biz senden önce gönderdiğimiz elçileri de zevceler ve çocuklar sahibi yapmıştık” (Ra’d: 38), “Eğer elçiyi melek yapsaydık (insanlara melek elçi gönderseydik) onu da yine bir erkek biçiminde gönderirdik” (En’âm: 9) ayetleri, peygamberlerin, erkekler arasından seçildiğini gösterir.

DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Dünya malı dünyada kalır

SORU: Babamın kendisine ait bir yolcu otobüsü var. İkisi erkek dördü kız 6 kardeşiz. Ben şoförlük yapıyorum. Tabii bunun karşılığında paramı da alıyorum. Bazen babamın haberi olmadan yolculardan otobüse yükledikleri malları için nakil ücreti alıyorum. Günah mı işliyorum? (Yakup Sevdi)

CEVAP: Hassasiyetiniz çok güzel. Dünya malı ne kadar çok olsa da bir gün burada kalacak. En iyisi Allah’a karşı sorumlu gitmemektir. Siz otobüsü kullanıyorsunuz. Bunun karşılığında bir maaş aldığınızı da belirtiyorsunuz ki bu sizin en doğal hakkınızdır. Ama otobüsün geliri babanıza aittir. Babanız, Allah gecinden versin vefat edince servetini paylaşacaksınız. Sizin maaşınızdan ayrı olarak yolculardan herhangi bir nakil ücreti almanız caiz değildir. Aldığınız takdirde bunu babanıza söylemeli ve helal ettirmelisiniz. Yoksa sorumluluk altında kalırsınız.


‘Evlen’ diye emir yok

SORU: Bir sorumu yanıtlarken, “Evlenmek sünnettir” demiştiniz. Sizin tefsir kitabınızı okuyorum. Orada Nisa Suresi’nin 25-28. ayetlerinin tefsirinde diyorsunuz ki: “Kur’ân inanmış, namuslu, terbiyeli hür kadınlarla evlenmeyi emreder.” Tefsirinizle soruma verdiğiniz cevap çelişmiyor mu? (Hayri Mutlubey)

CEVAP: Çelişmiyor. Ayetlerde evleneceğin kadınlar belirleniyor. Evleneceksen bunlarla evlen deniliyor. Ama mutlaka evlen diye bir emir yok. Ayrıca emirler birkaç anlam taşır. Kur’ân’da “İhramdan çıkınca avlanınız” emri de var. Peki ihramdan çıkan herkesin avlanması mı gerekir? Burada emir serbestlik belirtir. İşte evlenme hakkındaki emir de öyledir.

İlaçta kullanılan alkol

SORU: Bazı bitkiler alkol içinde güneşte 15-20 gün bekletildikten sonra İsveç Şurubu denilen bir karışım elde ediliyor. İlaç olarak suya katılarak içiliyor. Bunun içilmesinde dinen bir sakınca var mı? (Hande)

CEVAP: Alkol haramdır. Ancak ilaç yapımında kullanılabilir. Çünkü haram olmasının sebebi sarhoş etmesidir. Bazı ilaçlar alkol içerir ama bunlarda sarhoş etme etkisi yoktur. İspirto, kolonya da alkol içerir ama temizlik için kullanılır. Kaldı ki İmam-ı Azam’a göre hurmadan yapılan ve nebiz denilen düşük alkollü içkiden bir bardak içmek haram değildir.

Yazının devamı...

Tasavvuf ancak olgun ve bilgin kişilerden öğrenilir

SORU: Babam ibadetlerini düzenli olarak yapmaya çalışıyor. Hatta bu konuda bizleri de teşvik ediyor. Sizin “İslâm Tasavvufu” adlı kitabınızı okuduktan sonra tasavvuf yolunda ilerlemek üzere bir tarikata girdi. Babamın yaptığı doğru mu? (M. A.)

CEVAP: Ben o kitabımda tasavvufun özünü ve prensiplerini anlattım. Kimseye bir yere gitmesini önermedim. Müzisyen olmak isteyen müzik dersleri alır. Tasavvufta derinleşmek isteyen, bu konuda ilerlemiş, ermiş, her haliyle kâmil insan olmuş birinden edep öğrenir. Ama babanın gittiği kimse öyle midir, değil midir bilemem. Hem siz neden rahatsız oluyorsunuz? Babanız orada Allah demeyi öğrenir. Bunda yanlış bir şey yok. Ama gittiği zatın, gerçekten olgun ve bilgin biri olması gerekir.

Nafile kelimesi ‘ayrıca üstelik’ anlamına gelir

SORU: İsra Suresi 79’uncu ayette “gecenin bir kısmında uyanarak sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl” diyor. Nafile olan namaz hangisidir? (Serap)

CEVAP: İsra Suresi 79. ayette nafile kelimesi, farzın altında bir derece bildirmez. Nafile, “ayrıca, üstelik” anlamına gelir. Yani “güneşin batmasından alacakaranlığa kadar namaz kıl. Ayrıca geceleyin de Kur’ân okuyup namaz kılmak üzere uyan” demektir. Enbiya Suresi: “71- Onu ve Lut’u kurtarıp âlemlere bereketli kıldığımız bir yere getirdik. 72- Ona İshak’ı hediye ettik. Nafile olarak (üstelik torunu) Yakup’u da (verdik). Hepsini de iyi insanlar yaptık.” Burada nafile, farzın altında bir dereceyi mi bildiriyor yoksa “ayrıca, üstelik” manasında mıdır?

Kölelik asla geri gelmez

OKURUM Teoman Alkan, köleliğin tamamen kaldırılıp kaldırılmadığını soruyor. Cevabım şudur: Kölelik sistemi dünyadan kalktı. İslâm, insanları köle yapmak için değil özgürleştirmek için geldi. Peygamberimiz kendisinin, özgür bir insanı köle yapan kimsenin hasmı olacağını buyurmuştur. Kölelilik kaldırıldıktan sonra artık bir daha geri gelmez, gelemez. Getirmeye çalışan veya bunu düşünenler bütün dinlerden uzaktır. İnsanlar sadece Allah’ın kuludur, insanların kulu olamaz.

Yazının devamı...

Yatsının son rekâtına yetişen kişi ne yapmalı?

SORU: Yatsı namazının son rekâtında cemaate yetiştim ve hocayla birlikte kıldım. Sonra hoca selam verirken kalktım. Subhaneke, Euzu ve Fatiha’yı okudum. İkinci rekâtta oturdum. Tahiyyat’tan sonra kalktım. Son iki rekâtta Fatiha’dan sonra sure okumam gerekiyor mu? (Sevda Dayıoğlu)

CEVAP: 4 rekâtlı farzın son rekâtında cemaate yetişen kimse, imam selam verdikten sonra kalkar. Fatiha ve sure okuyup oturur. Tekrar kalkar yine Fatiha ve sure okur. 4. rekâtta ise sadece Fatiha okur. Çünkü son iki rekâtın birini imamla kıldı. Kalan bir rekât da kendisinin yalnız kıldığı son rekâttır. Yani kendi başına kıldığı son iki rekâtın ilkinde Fatiha ve sure, ikincisinde ise sadece Fatiha okur.



Eski bir şirk geleneği

OKURUM Dinçer Irmak, “Ölen kişiyi eşyasıyla birlikte gömmek dinimize uygun mu” diye soruyor. Cevabım şudur: Ölen kişiyi eşyasıyla birlikte gömmek eski şirk geleneklerindendir. Buna göz yuman imam ya aşağılanmaktan korkmuştur veya konuyu bilmediğinden susmuştur. İkinci ihtimal daha güçlüdür. İmam ses çıkarsa bile böyle olmasını isteyenler yine yapacaklardır. Çünkü onlar baskındır. Cenazeleri alkışlarla uğurlamak İslâm geleneğine uyar mı? Ama bunu yapıyorlar. İmamlar ne dese faydasız.



Evhama kapılmayın

SORU: Dövme, dinen yasak mı? Sekiz kez boy abdesti alsam da emin olamıyorum

CEVAP: Dövme İslâm geleneğinde hoş görülmemiştir. Ama abdeste veya boy abdestine mani değildir. Boy abdesti alırken titizlik göstermenize gerek yok. Önce abdest alır, sonra da duşun altında başınıza, sağ ve sol omzunuza su tutup bedeninizi ovarsınız. Bunu üç kez yaparsınız. Boy abdesti budur. 80 kere yapsan bir yararı olmaz. Böyle evhamlar içine düşmek doğru değildir. Peygamberin kolay dinini zorlaştırmaya kimsenin hakkı yoktur.



İlk ayetlerdeki harfler

SORU: Bazı surelerin ilk ayetlerindeki harflerin anlamı nedir? (Tuba Demircan)

CEVAP: Bu harfler dinleyenlerin dikkatini vahyedilen ayetlere çekme görevi yapar. Tıpkı telefon konuşması başında “alo” der gibi... İşte harflerin kısaca açıklaması budur.

Yazının devamı...

Sünni genci seven Alevi bir kızın mektubu

Merhaba hocam. Yazılarınızı severek okuyorum. 22 yaşında Alevi bir genç kızım. Sünni biriyle üç seneye yakın çıktım. Ailesi baktı ki bu iş uzuyor, ciddiye biniyor, “Bu ailede sana yer yok” deyip bizi ayırdılar. Ramazan orucunu tutuyorum, abdest alıyorum. Ama erkek arkadaşım, “Ne yaparsan yap bizimkilere yaranamazsın” dedi. Çok dindar olduğu için ailesinin rızasını almadan benimle evlenmek istemedi. Çünkü annesi “Hakkımı helal etmem” demiş. Ben de ailesiyle arasını açmamak için çekildim. Sevgimiz için mücadele mi etmeliydik? Yoksa kadere razı mı gelelim? Anlamıyorum, bir anne babanın evladı mutsuzken içi sızlamıyorsa biz evlatlığımızı nasıl yapabiliriz? Onların istediği olsun diye şu an ikimiz de kahroluyoruz. Tekrar başlarsak kötü dualarını mı almış oluruz? Rızaları olmadan evlenirsek yanlış mı yapmış oluruz? (E. Y.)

CEVAP: Bu sütunda benzeri konuları çok yazdım. Önemli olan mezhep değil, Alevi Sünni değil, Kur’ân’ın emirlerini ve Peygamberimizin sözlerini tutmak, bunları elden geldiğince uygulamaktır. Uygulamada kusur olsa bile en azından bunları yürekten kabul etmektir. Siz madem birbirinizi seviyorsunuz, sizi seven gencin ailesini razı edebilirsiniz. Nasıl yapacaksınız bunu? Gidip onlara diyeceksiniz ki: “Ben de aynen sizin gibi Müslümanım. Namaz da kılıyorum, oruç da tutuyorum. Ben bunları yapıyorum. Mezhep, din değildir. Kur’ân’ı ve sünneti kabul eden her insan Müslümandır. Mezhep önemli değil, önemli olan Kur’ân’a inanıp onu uygulamak değil mi? İşte ben bunu yapacağım.”

Bazı Sünni kesimin Alevilere karşı soğuk davranışı, açıkça söyleyeyim aşırı Alevilerin dinin emir ve yasaklarını dışlamalarından, bunlara gerek görmemesinden kaynaklanıyor. Böyle düşünen kişi ne Sünni’dir ne Alevi’dir ne de Müslüman’dır. Ah şu işin aslını insanlar bir öğrense bu kadar tartışmalara hiç meydan verilmez. Onlara Kur’ân ve sünnet hükümlerini kabul ettiğinizi söyleyin. İçtenliğinize inanırlarsa sizi benimserler. Böyle davranırsanız kazancınız olur, hiçbir şey kaybetmezsiniz. Müslümanlığı yaşamak kadar güzel bir şey var mı?

Yazının devamı...

Allah’a yalvaran kul günahından temizlenir

İki çocuğu olan bir bayan okurum üçüncü çocuğuna hamile kaldığını ancak bakamayacağı endişesiyle aldırdığını belirtiyor. Vicdan azabı çektiğini, bu yüzden başına kötülükler geleceğini düşünen okurum benden teselli edici birkaç cümle duymak istediğini ifade ediyor. Kendisine cevabım şudur: Eğer çocuğun ömrü olsaydı onu aldıramazdınız. Allah buna engel olurdu. Ama demek ki onun ömrü yokmuş. Siz de istemediğiniz halde aldırmışsınız. Artık olan olmuş. Elbet kürtaj günahtır. Ancak annenin sağlığına zararlı ise çocuk henüz ana karnında üç aylık olmadan aldırılabileceği hakkında görüşler vardır.

Anlattığınıza göre sizin sağlık durumunuz müsait değilmiş ki aldırmışsınız. Çocuğun 42 günlük olduğunu belirtiyorsunuz. Yani üç ayını doldurmamış. Bu da günahtır ama artık yapacak bir şey yok. Geriye dönüp bu olayla meşgul olmayın. Size yarar getirmez. Ayrıca mazeretiniz de var. Tövbe ederseniz Allah sizi bağışlar. Hatasından dönen, Allah’a yalvaran kul günahından temizlenir. Yeter ki Allah’a sıkı sıkıya bağlansın. Bir daha böyle bir şeyi düşünmeyin. Namazınızı kılın. Çocuklarınızı iyi yetiştirmeye çalışın. En büyük sevap onları yetiştirmektir. Allah sağlık afiyet versin.



Kur’ân’ı tutmak için abdest almak gerekmez

SORU: Ansiklopedinizi okumaya başladım. İlminizin ışığına duacıyım. Sizden şunu öğrenmek istiyorum: Büyük Dua Mecmuanız’ın birinci bölümde Kur’ân’ı tutmak için abdest almak gerektiğini ancak “Bir Ömür Böyle Geçti” adlı eserinizle diğer ansiklopedilerinizde bunun gerekli olmadığını yazıyorsunuz. Bu çelişkinin nedenini öğrenebilir miyim? (Tuba Demircan)

CEVAP: “Büyük Dua Mecmuası” adlı eserimi 40 yıl önce yazmıştım. Öyle bilimsel bir eser değildir. Kısa zamanda, halk için yüzeysel olarak yazdığım bir eserdir. Orada klasik bilgileri vermiştim. O zaman henüz Kur’ân’ın derinliğine inememiştim. En ciddi eserlerim son 30 yıl içinde yazdıklarımdır. Kur’ân’ı tutmak için abdest almak gerekmez. Abdest namaz kılmak için gereklidir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.