Barışa, kardeşliğe ihtiyacımız var...
Bir seçim geçirdik. Miting meydanlarında parti liderleri ve konuşmacılar başka parti mensuplarına her türlü hakareti yapmaktan geri durmadılar. Elhamdülillah önemli bir olay olmadan seçim bitti. Millet seçimini yaptı. Bir parti liderinin davetinde de söylemiştim. Şimdi parti liderleri, artık tasavvuf şeyhleri makamına gelmişlerdir. Parti mensupları liderlerini taklit eder; kendilerini ona benzetmeğe çalışırlar. Bu liderler birbirlerine böylesine saldırırlarsa millet gerilir. Hatta farklı parti mensupları birbirine düşman olacak hale gelirler. Olmamalı böyle şeyler.
Parti liderleri imamdır, yani önderdir. Bundan dolayı söz ve hareketlerini kontrol etmelidirler. Eğer onlar birbirlerine karşı yumuşak ve dostane davranırlarsa halk da birbirine sempati ile bakar. Ama onlar kırıcı olurlarsa onların sataşmaları, kırılganlığı halka da yansır. Onların gerilmesi halkı da gerer, huzursuz eder.
Avrupa’da da seçimler yapılır. Ne böyle bayrak asmalar, görüntü kirlilikleri, boşa yapılan harcamalar, israflar. Ne de düşmanlık. Herkes gider, oyunu kullanır. Seçim biter. Kimse kimsenin hangi partiye oy verdiğini sorgulamaz. Şatafat yok, gösteriş yok. İnsanlar siyasi tercihini sandığa attığı oyla belirtir, iş biter. Ama bizde öyle olmuyor ki. Her şeyde abartı olduğu gibi seçim işlerinde de abartı. Karalama, hatta iftira, birbirinin ipliğini pazara çıkarma. Ve gerilimler, gerilimler.
Sınırlarımız tehlikelerle çevrili. Suriye bir dert, Irak bir dert. Allah adına acımasızca Allah’ın yarattığı cana kıyıp da İslâm adına bunu yaptığını iddia edenler, dünyada İslâm imajını öyle bir bozdular ki, İslâm’a karşı hiçbir İslâm düşmanının yapamayacağı kötü bir algı oluşturdular. Birkaç yıl önce Avrupa’da İslâm’a eğilim artmışken bu olumsuz algı sonucunda İslâm, öcü gibi görülür oldu. İnsanlar İslâm’dan korkmaya, ürkmeye başladılar. Barış dini olan İslâm, saldırı, zulüm acımasızlık dini olarak görüldü. Ve insanları birbirine kardeş yapmak isteyen Kur’ân, bir saldırı kitabı olarak algılanır oldu.
Bunun sebebi İslâm adına acımasızca adam öldüren sözde İslâmcı örgütlerdir. Bunların Allah katında vebali büyüktür. Zira Allah’a göre “Haksız yere bir insanı öldüren, bütün insanları öldürmüş; bir insanın yaşamasına sebep olan da bütün insanları yaşatmış gibidir.” Ve “Her kim bir mü’mini kasten öldürürse -onun cezası-, içinde sürekli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, la‘net etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır!” (Nisa: 93)
“Muhakkak mü’minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin. Ey inananlar, bir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin. Belki (alay ettikleri kimseler), kendilerinden iyidirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki onlar, kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fısk adı (inanan bir insana fasık demek), ne kötü bir şeydir! Kim tevbe etmezse, işte onlar, zâlimdirler. Ey inananlar, zandan çok sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemeği sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah’tan korkun, şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabîlelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, (günahlardan) en çok korunanınızdır. Allah bilendir, haber alandır.” (Hucurat: 10-13)
Peygamberimiz de: “Birbirinize kızmayınız, hased etmeyiniz, arka çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Hiçbir Müslüman’a, Müslüman kardeşiyle üç günden fazla küs tutması helâl değildir.” buyurmuşlardır. Hiç kimseye kalmayan bu dünya hepimize yeter. Biz Peygamberimizi; Hak aşkıyla bencillikleri, sivrilikleri törpülenmiş, olgunlaşmış ermiş insanları örnek almalıyız. Yunus Emre’miz ne güzel söylüyor:
Kimseye düşman tutmazuz, ağyâr dahi yârdur bize
Kanda ıssuzlık var ise mahalle vü şardır bize
Adumuz miskindür bizüm, düşmanumuz kindür bizüm...
Biz kimseye kin tutmazuz, kamu ‘âlem yârdur bize...
Amerikalı sevgilimle âhirette evlenebilir miyim?
SORU: Ben müslümanın fakat sevdiğim erkek Amerikalı ve öldü. Ölümden sonrada evlilik varmı? Biz evlenebilir miyiz? Orada birlikte olma ihtimalimiz varmı? Beyza Çakar
CEVAP: Eğer oğlunuz inanmadığı için oruç tutmuyor, namaz kılmıyorsa fidye vermenize gerek yok. Ama inanıyor da oruç kendisine güç geliyorsa siz onun fidyesini verebilirsiniz ama fidyeyi oğlunuzun vermesi gerekir. Siz fidyeyi oğlunuza verin, o da o parayı fidye versin.
Gönül sevdiğiyle beraber olur. İkiniz arasında öyle ruh yakınlığı varsa orada buluşabilir, görüşebilirsiniz. Ama onunla evlenip evlenemeyeceğini Allah bilir. Âhiret anvalini Allah’tan başka kimse bilmez. Sadece Kur’ân, iyi eylem sahibi, Allah’a bağlı eşlerin, anne baba ve çocuklarının daha genel anlamıyla aile bireşlerinin cennette beraber olacaklarını belirtmektedir. İşte bizim bilgimiz bununla sınırlıdır. Ayrıntıyı sadece Allah bilir. Size bu konuda iki âyet grubu yazayım: “55- O gün cennet halkı, bir iş içinde eğlenirler.56- Kendileri ve eşleri, gölgelerde, koltuklara yaslanmışlardır.57- Orada onlar için meyveler ve istedikleri her şey vardır.58- Çok esirgeyen Rabden (onlara) sözle selâm (vardır).” (Yasin Suresi: 55-58. âyetler); “Kendileri inanmış, zürriyetleri de imânda kendilerine uymuş olan kimselerin zürriyetlerini de kendilerine katmışızdır; kendi ameller(inin sevâb)ından da hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kendi kazandığına bağlıdır.Ve onlara canlarının istediği meyveden ve etten bol bol vermişizdir.” (Tur Suresi: 21-22, âyetler);
“7- Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbîh ederler. O’na inanırlar ve mü’minler için (şöyle) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen rahmet ve bilgi bakımından her şeyi kapladın. Tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azâbından koru!” 8- “Rabbimiz, onları ve babalarından, eşlerinden, çocuklarından iyi olan kimseleri onlara söz verdiğin Adn cennetlerine sok. Şüphesiz, üstün olan, hüküm ve hikmet sâhibi olan sensin sen!” (Mü’min Suresi. 7-8. âyetler);
“Ancak sağduyu sâhipleri öğüt alır.20- Onlar, Allah’ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmazlar.21- Ve onlar Allah’ın bitiştirilmesini istediği şeyi bitiştirirler[1]. Rablerine karşı saygılı olur ve en kötü hesaptan korkarlar.22- Ve onlar Rablerinin yüzünü (rızâsını) arzu ederek (nefsin gücüne giden şeylere) sabrederler; namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak (hayır yoluna) harcarlar ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte şu yurdun sonucu onlarındır:23- (Onlar) Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlar da kendileriyle beraber olur. Melekler de her kapıdan yanlarına varırlar:24- “Sabretmenize karşılık selâm size, yurdun sonu ne güzel!” (derler).” (Ra’d Suresi: 19-24. âyetler) Siz de bu âyetlerde sayılan insanlardan olursanız cennette buluşabilirsiniz. Ne mutlu onlara!