Venedik’te dakikalarca alkışlanan
.
Deniz Akçay Katıksız’ın ilk filmi Köksüz, Venedik Film Festivali’nde Geleceğin Aslanı kategorisinde aday gösterildiğinde izleyici tarafından dakikalarca alkışlandı. Öyle ki birçok kişi eleştirisinde filmin ne kadar içten ve gerçekçi olduğunu belirtti. Babalarının kaybının ardından aile bireylerinin yaşadığı dramı anlatan film izleyici tam kalbinden vuruyor. Evin büyük kızı Feride’yi ise Ahu Türkpençe canlandırıyor. Ailede baba rolünü üstlenmek zorunda kalan Feride’nin içinde boğuştuğu hayat beyazperdenin dışındaki dünya ile bire bir aynı. Köksüz’ün yalın ama bir o kadar etkileyici hikayesini Ahu Türkpençe ile konuştuk.
Başrolünde olduğunuz Köksüz Venedik Film Festivali’nde dakikalarca alkışlanmış. Dünyanın en önemli festivallerinden birinde bunu yaşamak sizi nasıl hissettirdi?
Tabii ki çok mutlu oldum ve gurur duydum. Aklımdan geçen ilk şey; “Yaptığımız işi anladılar” oldu. Yani paylaşmaya çalıştığımız duyguyu anladılar, hissettiler ve hiç kopmadan filmi seyrettiler.
Bu bir filmin başına gelebilecek en güzel şey.
Köksüz aslında çok bilindik bir dünyayı bize gösteriyor. Aile içinde hep iyi anlaşmak mı gerek?
Elbetteki hayır. Tabii ki aile üyelerinin her biri aileden bağımsız bir birey ve anlaşmak zorunda değiller ama belki ortak bir yol çizmek durumunda olabilirler. Zaten filmde konu edilen anlaşıp anlaşmamaları değil, ailenin babasız kalmasıyla her bireyin kendi açmazını yaşaması ve bu kayıpla birlikte nasıl değişip geliştikleri.
Seyirci ile paylaşılan duygu çaresizlik
Filmin festivalde bu kadar sevilmesini sağlayan duygu neydi?
Aslında bunu seyirciye sormak gerek, ama kanımca sevilmesindeki en önemli faktör karakterlerin ve duygularının çok gerçek olması. Hikaye ve durumlar olabildiğince basit ve tanıdık, ama tepkiler ve özellikle de duygular o kadar gerçek ki seyirci bu gerçekliğe kendini kaptırıp seyrediyor filmi. Doğal olarak empati kurmak ve karakterleri benimsemek de kolay oluyor seyirci için. Kadın erkek ayırmadan, herkesi bir noktadan ve de tam kalbinden yakalamaya çalışan bir hikayesi var filmimizin. Ben bir an evvel Türkiye’de vizyona girsin ve kendi seyircimizle de paylaşalım istiyorum bu hikayeyi.
Filmde evin küçük çocuğunu düşününce yeni nesil kendi istediklerini yaptırma konusunda geçmişe nazaran daha mı bencil?
Filmi yeni nesil olarak değil de geçen anı, zamansız olarak düşünebilirsiniz. Hikayenin duygusu ve seyirci ile paylaştığı çaresizlik duygusu. Dönemi ne olursa olsun aynı kalacak ortak bir duygu. Evdeki gerginlikten etkilenen ve içine kapanan, ileride belli ki acısını çok çekecek olan evin küçük kızının hikayesi de öyle. Aslında her karakter kendi içinde çok çaresiz ve yine hepsi içten içe uzanacak bir yardım eli bekliyor.
Büyürken ben de içimde sorunlar yaşadım
Canlandırdığınız kadın içe dönük bir abla.
Sizin de kardeşiniz var. Abla olmanın yükünü hiç yaşadınız mı?
Hem kardeşim hem de bir abim var. Elbette ki herkes gibi ben de büyürken dışarıdan ufak görünen ama kendi içimde büyük olduğunu düşündüğüm anlar yaşadım. Hem ablalık hem de kardeşlik anlamında... Ama hikayedeki Feride karakteri kadar zor bir durumda hiç kalmadım. Feride’nin en büyük acısı, yaşamak istediği hayat ile yaşamak zorunda kaldığı hayat arasında kilometrelerce mesafe olması. Dışarıdan güçlü duran ama aslında zayıf bir karakter. Ailenin yükünü sırtlanmış görünse de gerçekte ona çok ağır gelen bir sorumluluk bu. Kendi istekleri ve hayalleri için savaşacak gücü olmadığından kendini bir kurban modeline dönüştürüp, sırf sorumluluklardan kaçmak için, istemediği bir hayata sığınan biri. Kendi elleriyle kendini zindana atıyor yani.
Amacım beni mutlu eden işleri yapmak
İzlediğim en doğal oyunculardan birisiniz. Seyirci tarafından da bu size artı puan olarak mı dönüyor yoksa seyirci ulaşılmaz, abartılı oyuncular mı seviyor?
Elbette ki artı olarak dönüyor. Bence seyircinin de benim de aradığımız şey aynı; samimiyet. Gerçek ve samimi bir performans için uğraşıyorum hep ve o performansı yakaladığımda görünmez bir bağ oluyor seyirci ile aramda... Gerçekten inanılmaz ve anlatılamaz. Ancak yaşayarak, hissederek bilirsiniz. Özellikle tiyatroda bu bağ daha da etkili oluyor. Saniyesi saniyesine hissediyorsunuz, çok ama çok büyülü. Bana “Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim” deme isteği uyandırıyorlar.
Emre Kınay ile oynadığınız tiyatro oyunu ‘Sondan Sonra’ bu sezon da devam edecek. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Sinemadaki önceliğimizin aynısı tiyatroda da var, yani samimiyet ve tabii ki oyun çok iyi bir metine sahip. Anlattığı şey ve bunu anlatış tarzı nadir bulunur bir özenle ve beceriyle yazılmış. Sondan Sonra adlı oyunu bulduğumuz için çok şanslıyız. Tiyatroda yakaladığım, beni mutlu eden işleri yapma lüksünün aynısını sinemada da yakalamaya çalışıyorum. Köksüz de o işlerden biri.
Yönetmenlerin güvenlerini boşa çıkarmıyorum
Sinemada yer aldığınız filmlerdeki kadınlar seyirciyi etkiliyor. Böyle rollere sizi seçtikleri için şanslı mı hissediyorsunuz yoksa o rolü hak etmiş mi?
Her ikisi de. Sürekli çok yaratıcı ve duyarlı insanlarla yollarımız kesişiyor ve o kadar şanslıyım ki projelerinde yer almam için beni seçiyorlar. Sonrasında güvenlerini boşa çıkarmıyorum ki bir önceki işim bir sonrakinin referansı oluyor. Ben yine iyi insanlar ve güzel işlerle karşılaşıyorum. Yönetmenimiz Deniz ile sekiz sene önce başlayan tanışıklığımızın arkadaşlığa dönüşmesi ve sonrasında da böyle bir filmle taçlandırılması paha biçilemez bence. Yaptığım her iş bana bir şey daha öğretiyor ve sürekli bir değişimin içinde olduğumu hissediyorum. Bu yolda etrafımda işinin ehli güvenilir insanlarla birlikte olmanın lüksü çok başka.
Festivalleri takip ediyorsunuz. Bir oyuncunun ulaşmak istediği en yüksek noktalardan biri filminin festivallerde oynaması mıdır?
Benim için filmden çıkan seyircinin anlatmaya ve paylaşmaya çalıştığımız duyguyu hissetmiş olması en
önemlisi. O zaman seyirci ile ortak bir macera yaşamış ve çok özel bir şey paylaşmış oluyoruz. İster festivalde olsun isterse vizyondayken yeter ki filmden çıkınca gözlerinde o ifadeyi göreyim. Ama tabii ki festivaller sayesinde sayıca çok daha fazla üstelik de uluslararası seyirciye ulaşmış oluyoruz. Ne kadar çok kişiye ulaşırsak o kadar iyi elbette.
Yönetmen
Deniz Katıksız Köksüz filmiyle ilgili, “Arada kalmış, kendine rol biçememiş insanların başkalarınca giydirilen rolleri beceriksizce taşıma çabalarının hikayesini anlatıyoruz” diyor.
Tango ile rahatlıyor
- İleride İspanyolca öğrenip, İspanya ya da İtalya’da bir süre yaşamak istiyor.
- Kendi yazdığı bir oyunda
oynama hayali var.
- Bu aralar tango yaparak rahatlıyor. Daha başlangıç seviyesinde.
- Daha önce oynadığı filmler Kaybedenler Kulübü, Denizden Gelen, Dinle Neyden, Hicran Sokağı, Keloğlan Kara Prense Karşı, Neredesin Firuze.
- Kariyerinin başlangıcı ise Bir İstanbul Masalı dizisi...