Şampiy10
Magazin
Gündem

Prag’da bir kış masalı…

.

ABONE OL
Vatan Haber

Ünlü sanatçıları, kuleleri, köprüleri ve kuklaları ile Avrupa’nın en ünlü kentlerinden biri Prag. Kentte girdiğiniz her dar sokakta, nehri seyre daldığınız sayısız köprüde sanki geçmişin izini sürdüğünüzü hissediyorsunuz. Milan Kundera, Franz Kafka gibi yazarların yaşadığı Prag hiç yaşlanmayan gizemli bir kadın gibi… Bu nedenle turizm denilince ilk akla gelen kentlerden biri. Ancak Prag, sadece bir turistik kent değil. Yüzlerce yıllık bir geçmişin izlerini taşıyan sokakları, meydanları ile istemeyenleri ve hatta düşünmeyenleri bile geçmişin tozlu sayfaları arasında dolaşmaya ikna ediyor. Eğer bu gizemin içinde siz de bir yolculuk yapmak isterseniz Sedventure’ı arayıp bu yolculuğa katılabilirsiniz.
Karlar altında bir Prag’dan söz edeceğim size. İddia ediyorum ki, karlı bir kış günü Prag’daysanız düşler ülkesinin kapısından içeri girenler kadar bağlanırsınız bu kente. Sislerin ve kar tanelerinin arasından süzülen ışık huzmeleri, gece boyunca uzayıp giden ışıklar, köprülerin üzerinde geceye enstrümanları ile katılanlar, sokak satıcıları, gökyüzüne uzanan kuleler Prag’a çekiyor bir çok insanı.



Prag tarihi
Bohemya Krallığı ve devamında da Çekoslovakya’ya dayanıyor. Prag kalesinin kurulması 9. yüzyıla dayanıyor. 10. yüzyılda Prag, Bohemya Krallığı’nın merkezi olmuş. Asıl yenilenme dönemi ise Bohemya Kralı ve kutsal Roma-Germen İmparatoru IV. Karluv zamanına rastlıyor. Kral kenti Bohemya’nın merkezi yapmakla kalmamış, aynı zamanda bir kültür ve mimari kenti de yapmış. Orta Avrupa’daki en eski üniversite olan Karlova Üniversitesi 1348 yılında bu kentte kurulmuş.


Prag, 9’uncu yüzyıldan itibaren Çeklerin başkenti. 14’üncü yüzyılda İmparator 4.Karl’ın çabaları ile sıradan bir şehir olmaktan çıkıp bir metropol haline gelmiş. 17’nci yüzyıldan itibaren Avusturya’lıların egemenliğine giren kent, 1918'de kurulan Çekoslavakya'nın başkenti ilan edildi. 1939’da ise bombardıman tehdidi üzerine Almanlara teslim edildi. 1945’te Rus askerleri tarafından istila edilen kent, 1948’de yapılan seçimlerinin ardından 40 yıllık Komünist iktidarına adım attı. Bugün Cumhurbaşkanı olan Vaclav Havel'in dünyaya tanıttığı Kadife Devrim'le 1989'da yeniden demokrasiye geçebildi.
1918 yılında bağımsızlığını ilan eden Çekoslavakya’nın başkenti olan Prag, Doğu Avrupa’nın savaşlardan bozulmayan nadir kentlerinden biri olarak kalmış. İkinci dünya savaşında sosyalist rejime entegre olan ülke ve dolayısıyla Prag, sosyalist rejime karşı ilk ayaklanmaların yaşandığı kent aynı zamanda.
Prag’a hangi mevsimde giderseniz gidin o hüzünlü köprüleri ve kulelerinden kendinize doğru uzanan bir yol bulacaksınız. Tam 100 tane kule var Prag’da. Bu çok tuhaf gelebilir ama doğru.
Tarihi zenginliği bir müzeler kenti haline de getirmiş Prag’ı. Eğer sadece alışveriş için gezmeyenlerdenseniz Prag kendinizi hissetmeniz için çok uygun. Bir meydanda herhangi bir kafede oturup Kafka’nın neden yabancılaşmayı böylesine içten yaşadığını düşleyebilirsiniz. Ya da Kundera’nın ateşli aşklarını. Kundera’nın aşklarını anlamak için devrimi de sorgulamak gerektiğini ve yaşamın ağırlığını tüm benliğinizde duyarken kulelerden gökyüzünü izlemenin tuhaf çekiciliği de yine Prag’da hissedilebilecek bir duygu. Kışın eksilere düşen hava sıcaklığı bile kenti gezme dürtünüzü engelleyemeyecek.

Prag’a hayat verenler

Vltava nehri ve Karluv Köprüsü kentin en önemli iki ismi. Nehir tüm Prag’ı süslüyor. Üzerindeki 17 köprüden en ünlüsü ise tabii ki Karluv. Bu köprüden Prag’ın kalbi Stare Mesto’ya ulaşılıyor. Bu meydan Prag’ın en renkli alanlarından biri. Kukla satıcıları, kafeler, nehir kıyısında yürüyen sevgililer, köprülerin üzerinde mesken tutmuş müzisyenler geceleri Prag’ın karları altında bir düş gibi üzerinize geliyorlar. Avrupa’nın ortasında böylesine büyüleyici bir atmosfer şaşırtıyor insanı. Bazen bu şaşkınlık bir kuklanın siyah gülen gözlerinden sizi yakalıyor, bazen de bir kulenin gökyüzünü delen görüntüsünden.
Yaz-kış veya sonbahar fark etmez. Mutlaka gidin Prag’a. Düşlerin nasıl gerçeğe dönüştüğüne şahit olacaksınız.

Prag’da hep hüzünden bahsedenler bir kuklanın gözlerindeki gülümsemede hayatın komik hüznünü de yakalıyorlar ve bu nedenle Prag ve hüzün birbirine çok yakışıyor.
Kuleleri, köprüleri, kuklaları ile Avrupa’nın en ünlü kentlerinden olan Prag bu özellikleriyle öylesine ilgi çekiyor ki turizm denilince ilk akla gelen kentlerden biri haline gelmiş durumda. Ancak bütün bu özellikler Prag’ın sadece turistik bir kent olduğu izlenimini vermemeli. Zaten Prag’a böylesine beklentilerle gidenler çok çabuk anlıyorlar yanılgılarını. Prag’ı hissetmek için biraz Kundera’yı, Kafka’yı, ve Bohemya Krallığını tanımak bilmek gerekiyor. Yüzlerce yıllık geçmişin izlerini taşıyan sokakları, meydanları ile istemeyenleri ve hatta düşünmeyenleri bile kendi düşlerine çekip alıyor.

Prag bir anlamda içine kapanmanın kenti. Kendine dönmenin, belki insanın kendisiyle yüzleşmesinin başkenti. Kafka’nın söylediği, “İnsanlarla ilişkim olmadığı zaman yalan dolan farketmiyorum pek. Kısıtladığımız oranda çevremiz arınıyor” sözleri bu duyguların tam ifadesi gibi...
Komünizm sonrası yaşama dair düşleri yiten binlerce insanın savrulduğu Prag şimdi gerçekten altın çağını yaşıyor. Tabii ki bu altın çağ, insanların para kazanmaları ve dünyaya açılmaları anlamında bir altın çağ.
Prag son zamanlarda dünyanın olduğu kadar Türklerin de en çok ilgisini çeken kentlerden biri durumunda. Nato'ya yeni girmiş olan Çek Cumhuriyeti tarihi, turistlik ve doğal güzellikleri ile tüm dünya ülkeleri arasında önemli yer tutuyor. Avrupa’lı birçok kişi tarafından ‘Küçük Paris’ diye tanımlanıyor Prag.
Prag, Viyana ile bazı açılardan benzetilebilir. Örneğin kafeleri ve klasik müzik tutkunluğu bu kentt de yoğun bir şekilde kent yaşamına hakimler. Prag’ın en eski kafelerinden Kafe Slavia’da oturup bir kahve içerken Prag’da yaşamı izleyebilirsiniz.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde önemli bir merkez olan Prag, Bohemya’nın ortasında Vltava Nehri’nin ortadan kestiği bir çanak gibi. Nehrin iki yakasında setler halinde kurulu olan kent, Hradcany, Stare mesto, Mala Strana ve Josefov adlı semtlerden oluşuyor.
Nehrin bir kıyısındaki kraliyet sarayının bulunduğu Hradcany ve diğer kıyısında bulunan Vaclavske Meydanı’yla birbirine bağlanan eski kent, Stare Mesto, 650 yıllık yeni kent Nove Mesto adını alıyor.

1200 yıllarında eski kent halkıyla çatışmalarını önlemek için Almanlar özel bir mahalle Mala Strana yani küçük kenti kurmuşlar.
18. yüzyılda Stare Mesto’nun ötesinde, başlangıçta bir panayır yeri olan Vaclavske Meydanı’nın çevresinde yeni semtler kurulmuş. Böylece IV. Karluv’un inşa ettirdiği Nove Mesto yani yeni kent gelişmiş.

Prag’ı keşfederken…

Prag’ı keşfetmek o kadar kolay değil. Herkese farkıl sürprizler var. Yollar, köprüler boyunca yanyana dizilmiş seyyar satıcılar kent dokusunun ayrılmaz bir parçası. Bir çoğu kuklalar ve elde yapılmış turistik eşyalar satıyorlar. Kukla oynatanlar ise ayrı bir dünyada yaşıyorlar. Genç yaşlı bir sürü kukla sanatçısı, ceplerine bellerine sıkıştırdıkları 10-15 karakterle, ayaküstü kukla şov düzenliyorlar. Avrupa'nın kalbi de kabul edilen Prag bir çok Avrupa kentine yakın. Berlin 282 kilometre, Varşova 512 kilometre, Budapeşte 457 kilometre uzaklıkta. Nüfusu bir milyon 200 bin olan Prag’da yalnızlık hiç sorun değil. Bu sakin kentte ulaşım çok kolay. Metro, otobüs çok sık kullanılıyor, taksi bulmak da kolay. Her turist gibi alışveriş yapmak isteyenler için önemli sayılabilecek bir bilgi; Prag'da bankalar 8:00-17:00 saatleri arasında mesai yapıyorlar. Alışveriş merkezleri akşamları 19:00'a kadar açık. Cumartesi ise tüm dükkanlar 13:00'e kadar açık.

Prag’da mutlaka görülmesi gerekenler

Terezin:
Prag’da gezerken terezin’i mutlaka görmek gerekiyor çünkü Prag’a 50 dakika mesafedeki bu nazi kampı II. Dünya savaşı zamanında Almanlar tarafından inşa edilmiş ve burada bin yahudi öldürülmüş. Burada gaz odaları, duş odaları, idam yerlerini görmek mümkün.

Karlovy Vary
Karlovy Vary ise Prag’a iki saat uzaklıkta bir kaplıca. Burada Beethoven, Karl marx, Dvorak ve Atatürk’ün evleri bulunuyor.

Karlstein
1348-1357 yılları arasında IV. Karluv tarafından gotik tarzda yaptırılan ve kente yarım saat uzaklıkta olan kalenin manzarsı görülmeye değer.

Yazı ve Fot. Süha Derbent

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Gökyüzünde asılı bir şehir Meteora
  2. Aşkın büyülü şehri
  3. Orta Çağ’a yolculuk
  4. Bodrum’a terastan bakmak
  5. Yanı başınızdaki cennet Meis Adası
  6. Sorrento’dan Amalfi kıyılarına seyahatin keyfi
  7. Tarih, kültür ve huzura doyacağınız bir başkent Lizbon
  8. Aşıkların adası Rodos
  9. Tanrıların susadığı ada Simi
  10. İlk görüşte aşk Bozcaada

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.