İlle de baharda Balkanlar
Osmanlı dönemine ait nadide yapıları ve zengin doğal güzellikleri ile Balkan ülkeleri, bahar aylarında birlikte bir başka güzel...
Sarp ve ormanlık sıradağ anlamına gelen “balkan” sözcüğü bile aslında, bu bölgenin niçin özellikle de toprağın uyandığı ilkbahar mevsiminde ziyaret edilmesi gerektiğiyle ilgili önemli bir ip ucu veriyor.
Balkanlar; Makedonya, Arnavutluk, Karadağ, Bosna-Hersek, Kosova, Bulgaristan, Yunanistan’ın tamamının ve Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya, Romanya ve Türkiye’nin de bir kısmının bulunduğu oldukça geniş bir yarımada. Osmanlı İmparatorluğu’yla uzun süre kültürel etkileşimi ve ilişkisi olan bu toprakları gezmek, hem fazlasıyla tanıdık hem de çok farlı bir tat olarak kalacak hafızalarınızda.
Rumeli’nin kalbine doğru
Rumeli’nin kalbi sayılan ve Makedonya’nın başkenti olan Üsküp’e, İstanbul’dan 1,5 saatlik bir uçuşla ulaşılıyor. Vardar Nehri’nin ikiye ayırdığı ve türkülere de konu olan Vardar Ovası’nda yer alan şehir, M.Ö. 4000 yılından beri yerleşim merkezi olarak kullanıldığı için köklü bir tarihe ve kültürel geçmişe sahip. Bu tarihî ve kültürel dokuda ise Osmanlı’nın izlerine fazlaca rastlamak mümkün. Malumunuz bu topraklarda 600 yıla yakın Osmanlı hâkimiyeti söz konusuydu... Bir de tüm bu zenginliğe, etnik farklılıklar eklenince Üsküp’te sosyal yaşam rengarenk bir hâl almış.
ÜSKÜP TAŞ KÖPRÜ
Üsküp doğumlu şair Yahya Kemal Beyatlı’nın “Fatih devrinin manevî mezarlığı” olarak tanımladığı ve pek çok şiirinde de özlemle bahsettiği bu şehrin en önemli simgelerinden biri, Vardar Nehri üzerine yapılmış olan Taşköprü, diğer adıyla Fatih Sultan Mehmet Köprüsü.. Gün batımında fotoğraf çekmek için oldukça uygun bir yer. Şehrin merkezi sayılabilecek bir konumda olan köprü aynı zamanda eski şehirle modernize edilmiş yeni şehri de birbirine bağlıyor. Yeni şehir tarafında, Makedonya Meydanı bulunuyor, ki burası ülkenin en büyük meydanı. Heykellerle süslenmiş bu meydanda yer alan Büyük İskender anıtı ise ayrı bir görkeme sahip. Ayrıca Rahibe Teresa’nın Evi, Zafer Takı (Porta Macedonia) ve Prometheus’un da heykelinin bulunduğu Kahramanlar Anıtı şehrin bu kısmında bulunuyor.
Nehrin diğer tarafı ise “eski şehir” olarak adlandırılıyor. Türk nüfusunun ağırlıklı olarak yaşadığı bu bölgede, Davut Paşa Hamamı, Çifte Hamam, Murat Paşa Camii, Mustafa Paşa Camii, Üsküp Kalesi, Kapalı Çarşı’yı gezebilirsiniz.
Cennet’ten düşen bir damla Ohrid
Ohrid Gölü‘nün Makedonya kıyısına kurulan iki yerleşim yerinden biri olan ve gölle aynı adı taşıyan kent, Balkanlar’daki önemli turizm merkezlerinden biri. Özellikle de yaz aylarında, denize kıyısı bulunmayan komşu şehir ve ülkelerden tatil yapmak için gelenlerin sayısı epey fazla. Burası, Safranbolu’dakilere benzer evleri, tarihî eserleri ve doğasıyla görmekten, dahası sokaklarında kaybolmaktan fazlasıyla keyif alacağınız huzurlu bir yer. UNESCO tarafından da hem Ohrid kenti hem Ohrid Gölü, dünya kültür mirası listesine alınmış. Makedonlar ise Ohrid Gölü‘nü “Cennet’ten düşen bir damla” olarak tanımlıyorlar ki görünce buna fazlasıyla hak veriyorsunuz.
Adriyatik’te bir küçük ülke Karadağ
Yaklaşık yüzölçümü Eskişehir’le aynı olan Karadağ, Balkan coğrafyası içinde görmekten fazlasıyla keyif alacağınız bir küçük ülke. Ülkenin bu kadar küçük olması ise aslında büyük bir avantaj sağlayıp seyahatinizi, hem deniz tatiline hem de kültür ve doğa gezisine dönüştürmekte. Hemen hatırlatayım, doğa ve su sporları yapmaktan hoşlanıyorsanız rafting, kano, dağ tırmanışı, tüple dalış, rüzgar sörfü, yamaç paraşütü, at biniciliği, doğa yürüyüşü gibi pek çok alternatif de sunuyor Karadağ.
Adriyatik Denizi’ne kıyısı bulunan Bar şehri, 2500 yıllık zeytin ağaçları ve 9. yüzyıldan kalma kalesiyle ünlü. Kalenin olduğu bölge Stari Bar, yani “Eski Bar” olarak adlandırılıyor. Kaleyi gezdikten sonra, kalenin kullanıldığı dönemlerden kalma eşyaların sergilendiği müzeyi de görmenizi öneririm.
Budva, özellikle yalnızca denize girmek isteyen turistlerin tercih ettiği ve “Karadağ‘ın Miami’si” olarak adlandırılan bir şehir olsa da Karadağ‘da daha az bilinen ve daha ilgi çekici plajlarlar mevcut. Günün bir bölümünü tarihî yapıları gezmeye veya doğal güzellikleri keşfetmeye, diğer bölümünü de yüzmeye ayırmak isterseniz Budva, bu konuda iyi bir tercih olmayacaktır.
Görmeden döndüğünüzde seyahatinizin eksik kalacağı bir şehir olan Kotor, dünyanın en iyi korunmuş eski kentlerinden biri, aynı zamanda bu yönüyle de Unesco kültür mirası listesinde. Etrafı surlarla çevrili içinde dükkânların bulunduğu ve günlük hayatta yaşamını sürdüren bu tarihî kenti gezmekten fazlasıyla keyif alacaksınız. Ayrıca Kotor’dan ayrılmadan, yaklaşık 2,5 saat süren tekne turlarına katılmanızı tavsiye ederim. Bu tura çıkarak bir adacık üstünde bulunan Kayaların Leydisi Kilisesi’ni ve yine eski bir yerleşim merkezi olan ve Boko Boğazı‘nın tam karşısında yer alan Perast’ı gezebilirsiniz.
KARADAĞ’DA KOTOR KÖRFEZİ