İstiyorsunuz da ne yapıyorsunuz?
.
Özgürlük ne acaip birşey...
Hepimiz özgür olmayı çok isteriz ama ‘artık istediğin gibi özgürsün’ deseler ne yapacağımızı bilemeyiz...
Hatta korkarız bile…
Özgürlük büyük sorumluluk getirir çünkü...
Hayatın karşısında tek başına kimseyi suçlamadan, hiçbir şeyden şikayet etmeden sorumluluğu almak, çoğumuzun ne bildiği ne de aslında istediği birşeydir...
Onun yerine başkalarını suçlayarak, her olmayandan şikayet ederek, hep özgür olmayı istediğimizi söyleyerek bir ömür geçirmeyi tercih ederiz...
Bu kolay olandır çünkü...
***
Baskıcı siyaset de genellikle özgür olmaya cesareti yetmeyenlerin ülkesinde başrolde olur...
Ne yazık ki biz de tam böyle bir toplumuz işte...
Böyle siyasetçiler var diye tutsak değiliz tam tersine özgür olmaya korktuğumuz için böyle siyasetçiler var
ülkemizde...
***
7 Haziran geliyor... Bildiğimiz herşey değişebilir...
Kaç kişi, kaçımız özgürlükler ya da kendi özgürlüğümüz için oy kullanacağız?
Kaçımız herkesin eşit biçimde özgür olacağı bir sistemi istediğini belirtecek biçimde oy kullanacak?
Kaçımız özgür bir toplumda özgür bireyler olarak yaşamak istediğini açıkça ifade edecek oylarıyla?
Pek azımız...
***
Hepimiz uğraşıp didinip, kendimize bir hücre yapıyoruz...
Ve, onun içine girip hapsediyoruz kendimizi...
Artık bütün dünya o küçük hücre oluyor insan için...
Hücremizin dışında olup bitenlerle hiç ilgilenmiyoruz...
Kendi kurduğumuz hücrenin duvarlarına alışıyor ve hep o duvarları görmek, hep o duvarları konuşmak istiyoruz...
Üstelik onların duvar olduğunu da bilmiyoruz. Hücrenin duvarlarını ufuk çizgisi sanıyoruz...
Bu kadar sığ ve derinliksiz fikirlerin etrafda uçuşmasının onları bu denli önemsememizin tesadüf olduğunu düşünmüyorsunuz herhalde...öyle değil mi?
***
Başka dünyaların insanları ‘hücrelerinin dışına çıkıp’ kendilerinin dışında neler olup bittiğini,yeryüzünü, bilimsel gelişmeleri, edebiyat maceralarını merak ediyor...
Biz hücrelerimizde donuk, hareketsiz, karanlık ve galiba epeyce anlamsız bir hayat sürdürmek için diretiyoruz...
Bu da bir hayat tarzı elbet...
Ama bu “tarz”dan mutluluk ve yaratıcılık çıkmıyor. Yorucu ve monoton bir didişme çıkıyor.
Baskı çıkıyor, yasak çıkıyor, çatışma ve nefret çıkıyor.
***
Yaşamak için hücrelerin dışına çıkmak gerek.
Bu da ancak “duvarları” fark etmek ve onları yıkmak istemekle mümkün herhalde.
Bir hücreyi koca bir dünya sanarak gerçek bir yaşama kavuşulmuyor çünkü.Dışarda bir dünya var.
İnsanların özgürce yaşadığı bir dünya…Bilimin, sanatın, eğlencenin, şakanın, kahkahanın olduğu bir dünya.
O dünyaya katılmak istemiyor musunuz?
Katılmak istiyorsanız, bunun için ne yapıyorsunuz?