Her şey nasıl da kolayca sıradanlaşıyor bu ülkede...
.
Gelişmiş dünyaların insanlarını çılgına çevirecek olaylar,
burada yorgun bir omuz
silkmeyle kenara itilir genellikle...
Her şey insanların küçük dünyalarının puslu alışkanlıkları içinde çarpıcılığını yitirir...
Her şey ne kadar da kolay ‘normal’ olur bu ülkede değil mi?
Kocaman bir afyon tekkesi
gibiyiz iste...
Hepimiz, belkemiklerimiz bir uyuşukluk içinde yumuşamış, tepkisiz, öyle yatıyoruz hayatın içinde...
***
Eski Çin’de afyon tekkeleri varmış..
Çinliler geniş salonların içinde afyon çubuklarını yakarak, yan yana dizilmiş peykelere uzanır, rutubetli bir havanın içinde eriyip gider, hayallere dalarlarmış orada.
Dünyanın tüm gerçekleri uzakta
kalır, öyle tepkisizce dururlarmış.
O anda onlara istediğiniz söyler,
istediğinizi yaptırırmışsınız.
Bizim ülke de zaman zaman bu
büyük afyon tekkelerine benziyor...
Tepkilerimizi kaybetmiş koca yığınlar gibi korkutulmayı, kandırılmayı
çok normal buluyoruz...
***
Haberleri izliyorum televizyonda ve hep aklımdan bu geçiyor...
Her şey de ne kadar da kolay
sıradanlaşıyor bu ülkede...
Her şey ne kadar da kolay küçücük bir yalana sığıyor...
Herkes ne kadar emin rahatça bu
ülkenin insanlarını kandırabileceğine.
Herkes kendince bir tutam
“afyon” bulup onu halka yutturmaya
çalışıyor.
***
Bütün bunları düşünürken, çok sıkıldım birden kendimden ve her şeyden, kütüphanenin önüne geldim özlediğim bir
kitaba dokunmak istedim...
Ve tam karşımda duruyordu işte, beni seç beni al diyordu sanki...
Süleyman Faruk Göncüoğlu’nun hazırladığı“İstanbul’un
‘en’leri ve ilkleri”.
Usulca açtım ilk sayfayı...
İstanbul, kuruluşundan bu yana
kadınlar şehriymiş.
İstanbul’un her yerinde, kadınların eli değmiş 300 civarında tarihi eser bulunuyormuş.
***
“2700 yılı aşkın yazılı tarih boyunca üç büyük medeniyet ve imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul” diye yazıyor kitabın arkasında...
İstanbul’u merak eden biri için bu cümle öyle‘ürkütücü’ ki… Hepimiz hayat bizimle başladı sanırız çünkü. Oysa bizden önce neler olmuş İstanbul’da...
***
- İlk deprem miladi takvimle 358 yılında olmuş.İstanbul büyük zarara uğramış.
- İlk üniversite 27 Mart 425’te açılmış. 1045 yılında da ilk defa felsefe ve hukuk yüksekokulu kurulmuş.
- İlk kilise bugünkü Fatih Camii’nin bulunduğu yere yapılmış, Havariyun Kilisesi. Ayasofya ile yaşıtmış bu kilise.
- İlk gazete Fransızlar tarafından Fransızca yayınlanmış, 1795’te. İlk Türkçe gazete 1 Kasım 1831 çıkan Takvim-i
Vekayi… İlk özel Türkçe gazete Ceride-i Havadis (1840), Churchill kurmuş.Türk sermayeli ilk özel Türkçe gazete 1860’deki Tercüman-ı Ahval…
Ama en gazete denilmeyi hakedeni 1862 ‘de çıkan Tasvir-i Efkar’mış.
- İlk apartman semti Kadıköy’müş.
- En yaşlı tarihi eser Dikilitaş’mış. 3500 yıllık güneş saati M.S. 400’de İstanbul’a dikilmiş.
- Boğaz’ın yaşayan en eski Osmanlı yapısı KöprülülerYalısıymış.
- Dünyanın en büyük tarihi mezarlığı ve mezar taşı müzesi Istanbulda...
Bugün çok azı kalmış.
***
Dediğim gibi bizim ülke afyon
tekkesi gibi...
Geçmişini, toprağını, tarihini
unutmuş, merak bile etmiyor…
Geleceğinden umudunu kesmiş.
Uyuşup kalmış.
Bu seçim, insanlar bu afyon uyuşukluğundan uyanırlar diye bir ümit var...
Umarım uyanırız.
Çürüyeceğiz yoksa bu tekkenin içinde.