Hayatımızın sırrı...
.
Sanırım Türkiye’nin sırrı bu...
Korku…
Korkuyla olan o tuhaf ve karmaşık ilişkisi.
Türkiye hep korkar...hep de yanlış şeylerden korkar.
Bu ülkenin yöneticileri kendi iktidarları için daima halkı korkutmayı ve gerçekten korkmaları gerekeni de saklamayı tercih etmişlerdir.
Bizim gerçekten korkmamız gereken tehlikeyi farkettiğimiz çok azdır.
Genellikle yanlış korkuların etrafında öbeklenmeye alışkınızdır.
***
Gene öcüler dolaşıyor miting meydanlarında.
Korkutan korkutana.
Bütün dünya Türkiye’ye düşman olduğu gibi Türkiye’nin yarısından fazlası da bu ülkeye karşı,söylenenlere göre.
Bu korkuları ciddiye alanlar var.
Onlar, aslında korkmaları gerekenden korkmayanlar.
***
Bu ülkeyi yönetenler yüzlerce yıldır gerçeklerden korktu.
Onlar gerçeklerin ortaya çıkmasından korktukça,sahte korkular beslenip büyütüldü.
Sahte korkular bir dekor gibi siyaset sahnesinin önüne kondu.
O dekorun ardında olanları görmeyelim istediler...
***
Galiba asıl meselemiz, neden korkmamız, neden korkmamamız gerektiğini kestirecek bir berraklığa kavuşturmak aklımızı.
Korkmamız gereken şeyler var…
Korkmamamız gereken şeyler var.
Bu ikisini birbirinden ayırabildiğimizde herhalde bizim de önümüzde geniş bir alan açılacak.
***
Peki bunun ölçüsünü nasıl bulacağız?
Sizi bilmem ama ben hep aynı ölçüyü kullanıyorum.
Ülkeyi yönetenler neden korkmam gerektiğini söylüyorsa ondan korkmuyorum…
Yöneticiler nelerin konuşulmasını istemiyorsa ondan korkuyorum.
***
Yaşanacak bir tane hayatımız var.
Çok da uzun olmayan bir hayat.
Bizim amacımız o hayatı hak ettiği gibi dolu dolu yaşamak...
Siyasetin amacı da bizim hayatımızı dolu dolu yaşamamıza yardım etmek, yolumuzu açmak…
Bir siyasetçi beni korkutmaya kalktığında,hayatımın önünü mü açmaya çalışıyor yoksa yaşamı mı çalmaya uğraşıyor diye soruyorum kendime.
Çünkü insanların yaşamlarını çalabiliyorlar sahte korkuların arkasına saklanıp.
***
Hayatımızın sırrı neden korkup neden korkmayacağımıza, doğru karar vermek bence.
Toplum olarak doğru kararı verebilirsek, o biricik hayatımızı da kurtarabileceğiz.
Doğru dürüst yaşayabileceğiz.
Geçmiş yüzyıla bakarsak bunu başarmakta pek de becerikli olmadığımızı görürüz.
Ama bu gerçek, bundan sonra beceremeyeceğiz anlamına gelmiyor.
Belki de çok yakında beceririz.
Ne dersiniz...