Bu tuhaf hayatları niye yaşıyoruz?
Sanem ALTAN: Sabahları havanın, şehrin, hayatın serin sadeliği öyle çarpıcı ki...
Ben sabah saatlerini çok severim, aslında tarifini kolay yapamadığım, kimselere itiraf etmediğim, kendimin bile pek aldırmadığı bir endişe ile uyanırım sabahları ama pencereden gördüğüm sabahın rengi, kokusu o endişemi yok eder...
Sabahlara güvenirim ben...
O yüzden sabah saatlerinde erkenden yürüyüşe çıkmaya bayılırım, insanları merak ederim, onlar nasıl acaba diye...
***
Sabahları havanın, şehrin, hayatın serin sadeliği öyle çarpıcı ki…
Geceyi nasıl geçirdiğini bilmediğim pek çok insana rastlarsın sabahları.
Çoğu mutlu değilse de hoşnut ve dingin gözükürler.
Aslına bakarsanız asık yüzlü insanlar görmem ben sabahları, akşamları gördüğüm kadar…
Ve sonra düşünürüm, bu insanlara gün boyu ne oluyor acaba diye…
Niye akşamları yüzleri asılıyor?
Neden günler bizi böylesine hırpalıyor?
Neden sabahın enerjisi akşama yetmiyor?
***
Yaz geliyor…
En azından böyle olduğunu biliyoruz, Nisan’da çok üşüyoruz ama biliyoruz ki yaz geliyor..
Benim çocukluktan yadigar güzel hayalimdir bu, yaz geldi mi her şey daha iyi olacak demektir...
Gerçek böyle olmasa bile bana umut veren bu hayali taşımaktan hiç vazgeçmem.
Bu hayalin varlığı bile bana yeter...
Her şey iyi olacak...
***
Yeşil erikleri, kiraz çiçekleri, ılık geceleri, derin derin içimize çekeceğimiz sabah serinlikleri, patlıcan kızartmaları, uzun yemek molaları, deniz kenarları, kum tanecikleri, boş şezlong bulma telaşlarıyla yaz geliyor.
Her çölün kendi vahası vardır ya… Her adımda biraz daha yaklaşıldığına inanılan… Çölün tüm zorluklarına dayanma gücünü bulduğumuz, vahanın varlığına olan inanç…
İşte yaz da tam öyle benim için…
Sabahlar gibi...
Hayatın zorluklarına karşı var olduğuna inandığım vaham.
***
Çocukluğumdan beri gerçek vaatlerinden ziyade “hayalleriyle” beni avutan ve hep kendisinden iyi bir şeyler beklediğim kişisel efsanem.
Yaz gelirse her şey güzel olur...
Her yaz başı, bir kez daha açılıyorum hayata…
Kendi içimdeki vahaya belki bu yaz rastlayacağımı umarak.
Tüm savaşlara, didişmelere, haksızlıklara, kederlere, acılara hep aynı nedenle dayanırım, ‘bu yaz her şey çok güzel olacak’ diye.
***
Ama yakışmıyor mu sizce de yaza bu hayal? Bu vaadi, ılık rüzgarları, soğuk denizleri, sıcak geceleriyle yazdan başka ne yaratabilir?
Duyguları keşfetmenin en güzel mevsimi.
Çıplak ayaklı olmanın, sarhoş olmanın, dans etmenin, kahkahanın en yakıştığı mevsim… Tıpkı sabahın insanın içindeki endişeyi yok etmesi gibi...
***
İnsanlar doğada bunca mucize varken neden ona güvenmez ki acaba?
Mevsimlerin değişimi bana geçiciliğimizi, milyarlarca yıllık doğanın içindeki önemsizliğimizi, kısa hayatlarımızın içindeki çatışmaların beyhudeliğini hatırlatır hep.
Sabahları ya da yazın ağaçlar çiçeklendiğinde hep aynı şeyi düşünürüm ben, bu tuhaf hayatları niye yaşıyoruz?
Kendimizi, çıkarlarımızı, küçük hırslarımızı çok önemli bulduğumuzdan herhalde. Belki de sakin bir yaz hayalinin içinde mutlu olamadığınızdan, ne dersiniz?.