Yaptığınız iki büyük hata var!
Birçok üniversite adayı, hâlâ ben şu dersi seviyorum, şu dersi sevmiyorum diyor; hayretler içinde kalıyorum. El insaf, sen bu kadar insanla yarışacaksın ve ders seçimi yapacaksın ve sonra da sınavı kazanmak isteyeceksin! Sana, hayatta başarılar...
Birçok üniversite adayı, hâlâ ben şu dersi seviyorum, şu dersi sevmiyorum diyor; hayretler içinde kalıyorum. El insaf, sen bu kadar insanla yarışacaksın ve ders seçimi yapacaksın ve sonra da sınavı kazanmak isteyeceksin! Sana, hayatta başarılar... Mazeretler bitmez. Say, sayabildiğin kadar; ben şu dersi görmedim de, ben şu dersi sevmiyorum da, bu testin katkısı çok az da falan filan... Haklı da olabilirsin, sonuca bak sonuca! Bu mazeretler, sonucu değiştiriyor mu yoksa değiştirmiyor mu? Bence etkiliyor hem de olumsuz yönde. Hatalarınızdan ilki; değerlendirmeyi sınavdan önce yapıyorsunuz. Önyargılısınız, baştan karar veriyorsunuz. Ama bu kararlarınız, hep olumsuz yönde. Kendinize zararı dokunan kararlar alıyorsunuz. Ben, ne kadar çalışsam da şu dersi yapamam diyorsunuz. Ne demek bu? Sen, bu dersi çalıştın da mı böyle bir karara vardın? Yooo.! Sen, yeterince çaba gösterdinde mi böyle bir sonuca ulaştın? Yooo! Bu, ne demek biliyor musunuz? Tembellik! Kısacası buna tembellik denir. Buna, işin kolayına kaçma denir. Geçenlerde yazdım; sınav, sınav başlamadan kazanılıyor veya kaybediliyor diye. Biliyorum, kendinizce geçerli olan mazeret yine hazır; bu testin katkısı çok az diyeceksiniz. Şayet, aynı puan türündeysek; senin için de az olan, benim için de azdır. Ancak kimin neti daha çoksa; toplamda o, daha fazla puana sahip olacaktır. Küçümsersen, küçümseyemeyeceğin miktarda bir bedel ödersin, bunu unutma! İkinci büyük hatanız da ne biliyor musunuz? Tercihlerdeki değerlendirmeyi, sonradan yapıyorsunuz. Hele bir kazanalım da, sonra düşünürüz diyorsunuz. Tercihleri sonradan değerlendirdiğinizde, artık iş işten geçmiş oluyor. Geriye dönüşü yok, telafisi yok. Sonra pişman oluyorsunuz, ama artık çok geç!
Hangi meslek iyidir?
Çok saçma bir soru. Bu sorudan kasıt, 'aslında iyi kazandıran meslek, iyi meslektir; iş garantisi sağlayan üniversite, iyi üniversitedir' anlayışıdır. Kolay iş bulunabilen, iyi ücret kazanılan, statü sahibi olunan meslek soruluyor. Bunları sağlayabileceğine inanılan üniversite sorgulanmaya çalışılıyor. Üniversite, iş bulma kurumu değildir. Bu, üniversitenin görevlerinden biridir. Eğer elinizdeki tek kart, üniversite diploması ise, işiniz biraz zor demektir. Açmanız gereken, atmanız gereken başka kartlar da lazım. Gençler, etiket peşindeler. Sonuca direkt, doğrudan, bir seferde gitmek istiyorlar. Uğraşmak, didinmek, terlemek onlara zor geliyor. Diplomada yazan üniversite isminin veya bölümünün, başarı için tek unsur olduğunu düşünüyorlar. Ancak şunu unutuyorlar ki, sahada oynayan forma değildir, içindekidir. İçindekinin ruhudur, beynidir... Ahlaklı ve onurlu olduktan sonra, mesleğin iyisi veya kötüsü olmaz. Ancak meslekte, iyi veya kötü olunur. İyi para kazandıran meslekten ziyade, meslekte iyi para kazananlar vardır. Kolay iş bulunan meslekten ziyade, meslekte kolay iş bulanlar vardır. Hayat okulunda, diplomadan başka şeyler de gerekiyor! Size, iş bulduracak olan, üniversitenin adı değildir; üniversitenin adı kriterlerden sadece bir tanesidir, başka şeyler de gerekiyor. Ne gibi? Yabancı dil, bilgisayar, yüksek lisans, sertifikalar, azim, özveri, motivasyon, gözlerinizdeki ışıltı vb. Bunca yıldır çalışıyorum, kimse bana diplomamı sormadı. Mezun olduğum üniversitenin adını sormadı, galiba gerek de kalmadı. Ben, sadece kendime güvendim!